Paylaş
Yaklaşık bir ay önceydi... Her zamanki gibi hızla geçen yıllardan cereyan yapan pencereye kadar pek çok şeye “saydırarak” kalktım yataktan.
Olağan, sıradan bir gündü ve yine sırtım ağrıyordu...
Kahvaltıdan sonra bir ilaç aldım... İlerleyen saatlerde bir tane daha...
Haydi hep bir ağızdan söyleyin!
Bize ne İzzet!
Efendim haklısınız tabii, hemen konunun sizi ilgilendirebileceğini düşündüğüm bölümüne geliyorum.
Aynı gün bir arkadaşım “Derhal Meryem Yıldırım’a gidiyorsun. Sonunda teşekkür edeceksin. Manuel terapi bana inanılmaz yaradı” dedi. Ben daha kafamdaki onlarca soruyu soramadan, eline telefonu alıp randevuyu ayarladı.
Malumunuz yeni sağlık yöntemleri konusunda bir “deney faresi” olduğumdan, sorularımı Meryem Hanım’a saklayıp, tuttum sağlıklı yaşam merkezinin yolunu.
Meryem Yıldırım bir “manuel terapi” uzmanı. Öğrendim ki bu; eller ile uygulanan ve kas-iskelet sisteminin doğal bütünlüğünü hedef alan bir masaj tekniğiymiş.
Ne yapılacaksa yapılsın, sırt ağrım yeter ki bir şekilde ortadan kalksın diye sabırsızlanıyordum.
Ancak “duvara tosladım”!
Derdimi dinleyen Yıldırım, “Sana dokunabilme onayımı al, öyle gel” dedi.
Haydaaa bu da ne demekti şimdi?
Meğer Meryem Hanım doktor onayı olmadan hiç kimseye terapi yapmıyormuş. “Alırım almasına da, o zaman terapi sırasında ben de sizinle röportaj yaparım” diyerek ayrıldım yanından.
İki gün sonra, doktorumun da onayıyla, Yıldırım’ın ellerine teslim ettim kendimi. İyi ki de etmişim... Peki kimdir bu Meryem Yıldırım?
Ukrayna’da doğar ama Türkiye’ye gelene kadar hayatının büyük bir kısmı Gürcistan’da geçer. Psikolog baba ve biyoloji mühendisi bir annenin kızı olan Mari, ailesinin “akademik genini” kapmış olacak ki dört üniversite birden bitirir. Hangileri diye soracak olursanız; makine mühendisliği, gazetecilik, psikoloji ve opera...
Yıldırım çocukken psikolog babasının, bel fıtığı hastalarını koyun derisi, balık ve inek gübresi sararak iyileştirmesinden çok etkilenir. Felçli anneannesine baktığı günlerde babasının “Her şeyin merkezi omurgadır” sözü üzerine yaptığı masajlarla yaşlı kadının parmaklarını hareket ettirebildiğini görür ve doğal sağlık yöntemlerine ilgisi iyice artar.
Ardından Kore, Çin, Japonya dahil dokuz farklı ülkedeki masaj teknikleri üzerine araştırmalar yapar. Kore’de talebe kabul etmeyen bir bilgenin evinde, bu işin inceliklerini öğrenebilmek için çamaşırlarını yıkayıp yerleri siler.
GİZLİ ÖZEL HASTA RAŞİT DOSTUM ÇIKTI
Asıl adı Mari Chub olan Yıldırım’ın kaderi, 92 yılında bir opera yarışması için İtalya’ya giderken, vize almak üzere Trabzon’a uğramasıyla değişir.
Kaldığı otelin lobisinde acı içinde kıvranan birini görünce yanına yaklaşıp “Size yardımcı olabilir miyim?” diye sorar. Şaşıran adam biraz düşündükten sonra Mari’ye izin verir.
Tabii Mari Chub, masajla acısını dindirdiği bu adamın hayatının akışını değiştirecek İstanbul Havayolları Genel Müdürü Şerafettin Aydın olduğunu henüz bilmemektedir...
Ayaküstü masajdan sonra ağrılarından kurtulan Aydın, hemen eski Trabzonsporlu Ünal Kahraman’ı arar. Kahraman da Şenol Güneş’e haber verir. Bu “zincirleme reaksiyonun” ardından “şifalı ellerin sahibini” Trabzon’da kalması için ikna ederler.
Bu arada Şenol Güneş, kalecilik geçmişinden kaynaklanan disk kaymasından kurtulmak için birçok ülkede doktorlara başvurur fakat her yerde tek çarenin ameliyat olduğunu söylerler. Bizim Mari, daha Güneş’i görmeden “Ben onu iyileştirebilirim” diye haber yollar ve neredeyse ağrılarından yürüyemeyecek halde olan milli kaleciyi kısa sürede sağlığına kavuşturur.
İlerleyen günlerde “hikmetlerini” duyan pek çok kişi Trabzon’da Mari’nin kapısını çalar, o günkü terapi ücreti ise 2 dolar... Aynı yıl Türk vatandaşlığına geçip Meryem Yıldırım ismini alır.
Meryem’in “ünü” dilden dile yayılırken özel bir hasta için Ankara’ya davet edilir. Bir hafta boyunca ona tahsis edilen evde “Bu özel hasta kim?” diye merak edip durur. Karşısına felç olan ve gördüğü hiçbir tedaviye cevap vermeyen Özbek asıllı Afgan General Raşit Dostum çıkar. Terapinin ardından Dostum, Meryem’e “Ben koca bir ordu generaliyim, sana verecek rütbe bulamıyorum” diyerek binlerce teşekkürle ülkesine geri döner.
Ankara’da kaldığı süre boyunca pek çok siyasetçi ve işadamının “derdine derman” olan Yıldırım daha sonra İstanbul’a taşınarak oğlu Denis ile beraber bir sağlıklı yaşam merkezi kurar.
Bu “Yeşilçam senaryolarını” aratmayan biyografik kısımdan sonra, gelin Meryem Yıldırım’ın terapi yönteminin ne olduğunu kendi ağzından dinleyelim...
;
PANİK ATAK VE DEPRESYON NEDENİ OMURGA OLABİLİR
Nedir sizin tedavi yönteminizin başarılı olmasındaki sebep?
- Öncelikle bir düzeltme yapmak istiyorum. Tedavi doktorlar tarafından bir insanın sağlığını yerine getirmek için yapılan uygulamalarla olur. Benim yaptığım ise manuel terapi. Özel masaj teknikleriyle insanlara daha “kaliteli” bir yaşam sunmaya çalışıyorum.
Bildiğimiz masajdan ne farkı var?
- Yöntemimin içeriğini oluştururken dünyanın dört bir yanında yüzyıllardır kullanılan sistemleri baz aldım. Bunlardan en zararsız ve etkili parçaları seçerek modernize ettim. Her şeyin başı sağlık ise eğer, sağlık da sadece sağlam ve düzgün bir omurgayla mümkündür.
Buradan memleketteki “omurgasızlara” duyurulur...
- (Gülüyor) İbn-i Sina, Leonardo da Vinci ve hatta tıbbın babası Hipokrat bile sebebi bilinmeyen ve tedavisi olmayan rahatsızlıkların yüzde 70’inin omurgadan kaynaklandığını söylemişlerdir. Bu bilgeler aynı zamanda insan vücudunun pek çok karmaşık birimden oluşan bir bütün olduğunu da daha o zamanlar görmüşler. Evet tüm bu birimler beyne bağlıdır. Ancak unutmamamız gereken nokta ise beynimizi onlara bağlayan şeyin omurgamız olduğudur.
“Sağlığın başı omurga” diyebilir miyiz o halde?
- Gayet tabii. Beynimize zarar gelmesin diye her türlü önlemi alıyoruz; başımızı koruyoruz, oraya buraya çarpmamaya özen gösteriyoruz ama tüm bunları yaparken omurgamızı ihmal ediyoruz. Yanlış yatıyoruz, yanlış oturuyoruz, yanlış spor yapıyoruz... Ondan sonra tabii ki insan panik atak da olur, depresyona da girer...
Panik atak ya da depresyonun ne alakası var omurgayla?
- Omurganın sağlıklı olup olmadığına bakılmadan hiçbir hastalığın teşhisi konulmamalı. Nedir depresyon ve panik atak? Beynin isyanıdır. Beyin neden isyan ediyor? Çünkü yeterince kan gitmiyor. Boyun kısmın düzleştikçe kan dolaşımın aksıyor.
İnsanlar o kadar antidepresanı boşuna mı alıyor?
- İlaçlar, meselenin sebebine değil sonucuna yönelik tedavi ediyor. Bir ağacın köküne bakmadan çürümüş olan dalını kesmek veya iyileştirmeye çalışmak zaman kaybından başka bir şey değil. Biz hastalıkların sebebini ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. Omurganın düzgün olmaması o kadar çok rahatsızlığın vücutta aynı anda hissedilmesine sebep oluyor ki bel fıtığı diye gelip taş düşürenlerle de, boyun ağrısı terapisi sırasında prostat problemi olduğunu öğrenenlerle de karşılaşıyoruz.
EN BÜYÜK DESTEKÇİMİZ PRENS CHARLES
Yaptığın iş modern tıbba kafa tutmak mı?
- Asla öyle bir şey yapmıyorum. Fakat unutmayalım ki modern tıp daha çok genç. Almanlar masum insanlar üzerinde deneyler yapmasaydı, bu kadar gelişmesine bile imkan olmazdı. Bizim yaptığımız tam 5 bin senelik bir “başarı öyküsü”. Ben alternatif tıp sistemleri ve doğal yöntemlerden de uzaklaşmamamız gerektiğini savunuyorum. Dünya Sağlık Örgütü “Ameliyat son çare” derken bugün maalesef pek çok doktor en ufak bir şeyde dahi hastaları ameliyat masasına yatırmaya çalışıyor. Şu an yaptığımız işin en büyük destekçilerinden biri olan Prens Charles bu tip doktorlarla adeta “savaş halinde”.
Neye iyi geliyor peki bu manuel terapi tam olarak?
- Sinir, kas-iskelet başta olmak üzere vücudunuzdaki bütün sistemlerin düzenli çalışmasını sağlıyor. Kan basıncını dengeliyor, şeker oranının düzenlenmesine yardımcı oluyor, sinir sisteminin çalışmasını kolaylaştırıyor.
Her derde deva diyorsunuz yani.
- Asla böyle bir iddiam yok. Zaten senin de gördüğün gibi doktor onayı olmadan kimseyi kabul etmiyorum. Sadece şifa arayanlara bir seçenek daha sunuyorum.
Pek çok işadamı, sanatçı ve politikacının kapınızı çalması hoşunuza gidiyor sanırım. Girişteki duvarlar onların fotoğraflarıyla kaplı.
- (Gülüyor) Köyden gelen bir kadın da, bir bakan da aynıdır benim için. O fotoğrafları asmamın tek sebebi var. Buraya gelenlere, dünyanın herhangi bir köşesinden istedikleri uzmanı çağırmaya imkanı olan kişilerin, şifayı benim ellerimde bulduklarını göstermek...
İşte böyle efendim. “Deney fareniz” İzzet yine iş başındaydı. Sırtımı merak edenler varsa, eskisine nazaran çok daha iyi olduğunu ve terapimin devam ettiğini belirtmek isterim.
Gerek tıpta, gerekse hayatın başka “yollarında” alternatiflere sahip olmak hiç de fena değil bence...
Duvardaki ünlüler
Sağlıklı yaşam merkezinin duvarlarında Fatih Altaylı’dan Fatih Aksoy’a, Müjdat Gezen’den Cemil İpekçi’ye, Aydın Menderes’ten Adnan Kaşıkçı’ya, Pakistan Kraliyet Ailesi’nden Acıbadem Hastanesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hasan Karabulut’a kadar pek çok fotoğraf gördüm.
Fatih Altaylı’yı da ameliyattan kurtardı
Merkezde Fatih Altaylı’nın da fotoğrafını görünce açtım kendisine sordum; “Gerçekten Mari’nin ellerinde şifa buldunuz mu?” diye. İşte cevabı: “Ona gittiğimde bir kolumda yüzde 20, diğerinde 30 his kaybı ve belimde beş kırık vardı. Doktorlar boynumdaki fıtık için ise ‘ameliyat şart’ diyorlardı. Ya ameliyat olacaktım ya da oraya gidecektim. Ben Mari’yi tercih ettim. Beş senedir de son derece rahatım.”
Belinizi namaz doğrultur!
Meryem Yıldırım, terapi sırasında ağzından düşürmediği Bismillah sözcüğünün insanları rahatlattığını söylüyor. Ve ekliyor: “Her gün 5 vakit namaz kılarsanız omurganız sapasağlam kalır. Sadece sabah namazı bile felci önler...”
Paylaş