Toplam başlık sayısı 216.
Bu başlıkların bazılarının aslında birden fazla başlığı kapsadığı düşünülecek olursa, önümüzdeki bir yıl boyunca neredeyse her gün bir reformun, değişikliğin veya vaadin yerine getirilmesi gerekecek.
Bu 216 başlığa biraz yakından baktığımızda, bunların bir bölümünün (44 tanesinin) bugünden tezi yok yürürlüğe girebilir cinsten olduğunu söyleyebiliriz.
Nitekim bazılarını dün Başbakan, ‘Şimdi başlattık’ diyerek duyurdu bile.
Dönemin Amerikan Başkanı Johnson’un Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahale etmemesi için yazdığı meşhur mektup rahmetli Cüneyt Arcayürek’in müthiş gazeteciliğiyle ortaya çıkınca, İsmet Paşa bu cümleyi söylemişti.
Şimdilerde Türkiye, Rusya ile ciddi bir kriz içinde. Ve bu kriz, askeri bir tırmanmayla değil sadece karşılıklı ekonomik yaptırımlarla sürerse neredeyse memnun olacağız.
Zamanı geri döndürüp o uçağı düşürmeme seçeneğine gidemeyeceğimize göre, bu gerçek ışığında geleceğe bakmakta fayda var.
Önemli olan şu: Türkiye, kendisini en zayıf gösteren şeyi, Suriye’de ucu gözükmeyen kaos halini bir yerde kendi avantajı haline getirmeyi başarmış gibi gözüküyor. Rusya ile yaşanan kriz de bence buna dahil.
Denklem, tam olarak 25 Kasım 1915’te, Albert Einstein’ın yayınladığı ‘Genel Görelilik’ teorisinin en merkezi denklemlerinden biri.
Eşitliğin sağ tarafında, ister madde formunda ister taşıyıcı alanlar (mikrodalga, x ışını vs) formunda olsun enerjinin yoğunluğu ve akışı var. Sol tarafta ise o enerjinin uzay-zamanı nasıl ve ne ölçüde büktüğü ve dolayısıyla o bükülen yerin yakınındaki objelerin yollarını nasıl değiştirdiği var.
Evrendeki en büyük objeler olan galaksilerden en küçük objelere kadar her şeyi izah eden bu muhteşem güzellikteki denklemi en iyi anlatan cümle şu: ‘Madde, uzay-zamana nasıl büküleceğini emreder; uzay-zaman da maddeye nasıl hareket edeceğini.’
Başbakan Ahmet Davutoğlu kapsamlı bir açıklama yapacak, ardından muhalefet liderlerini ziyaret edip onlara da anlatacak ama, hükümetin ilk dönemde nelere odaklanacağı ve Meclis’i ne şekilde çalıştıracağı ana hatlarıyla belli.
Hükümetin önceliğinin seçim vaatleri olduğu biliniyor; bunların yasa gerektirmeyenlerinin uygulamasına hemen başlanacak zaten.
Bu vaatlerin çoğu ekonomik olduğu için, daha önce hazırlanmış olan 2016 bütçesinde şimdi bazı revizyonlar yapılıyor.
Eğer muhalefet, bütçenin aralıkta görüşülmesini kabul ederse, Meclis bu ay sonuna kadar bütçeden başka pek bir şey yapamayacak demektir.
Bu yaptıklarını aslında biz gazetecilere de söylediler; aralarında benim de bulunduğum kalabalık bir gazeteci grubuna, taa geçen yıl İstanbul’da verilen bir brifingde, herkes Suriye’yi ve Irak’ı merak ederken, yetkili bir isim anlatacaklarını anlatmaya Avrupa’dan başladı.
Yapılan şuydu: Türkiye’nin Batı’yla ilişkilerindeki ‘dikenli alanlar’ temizlenmek isteniyordu.
Kıbrıs bunlardan en uzun süre baş ağrıtanı. Kıbrıs’ta kimse dikkat etmiyor ama iki taraf hayli kapsamlı görüşmeler yürütüyor ve yavaş yavaş sona yaklaşılıyor.
Bir başkası, Suriye konusundaki anlaşmazlıklardı. Türkiye koalisyona operasyonel güç olarak da katılıverdi. Kim bilir, belki arkadan Ermenistan’la ilişkilerin normalleşmesi meselesi yeniden gündeme gelecek. İsrail’le sorun çözülmüş gibi duruyor, seçim de geçtiğine göre karşılıklı büyükelçi atamalarının eli kulağında olabilir.
Ve tabii Avrupa Birliği...
Geçen yıl eylül ayında Volkan Bozkır, Avrupa Birliği Bakanı olarak bir ‘iletişim stratejisi’ ile adeta saldırıya geçti. Batı başkentlerini galiba ikişer kere ziyaret etti, Brüksel’e kim bilir kaç kez gitti. Türkiye önceliğini yeniden Batı ve Avrupa yapmak istediğini sürekli belli ediyordu. Batı’dan karşılık görmek için ise mülteci krizinin çıkması gerekti.
Geçen gün de yazdım; AB ülkeleri, özellikle de Almanya, Türkiye’yi dışarıda tutmanın maliyetiyle içeriye almanın maliyeti arasında fark oluşmaya başladığını gördü. Dışarıda tutmak daha kolay ve ucuz değildi; içeride tutunca Türkiye’nin işbirliğini sağlamak, onunla birlikte hareket etmek daha kolaydı. İkinci önemli unsur, siz sırtınızı dönünce Ortadoğu ve onun sorunları yok olmuyordu ve sizi etkilememesi diye bir şey yoktu.
Davutoğlu’nun takviminde başta gelir vergisi reformu olmak üzere yasa değişikliklerinin de ne zaman yapılacağı yer alacak.
HÜKÜMET seçim vaatlerinin ne zaman uygulamaya gireceğini takvime bağlıyor. Başta asgari ücret zammı, emekliye 100 lira seyyanen zam gibi vaatlerin yer alacağı takvim için 100 gün, 6 ay ve 1 yıllık programlar oluşturulacak. Böylece hangi vaadin ne zaman gerçekleşeceği takip edilebilecek ayrıca hükümetin planladığı reformlar da bu takvimlendirmede yer alacak. Ekonomi bürokrasisi de vaatleri takvimlendirmek için gece gündüz çalışıyor. Sona gelen çalışmalarla oluşturulan program önce Bakanlar Kurulu’na sunulacak ardından Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından açıklanacak. Başbakan Davutoğlu da Brüksel dönüşünde gazetecilerle yaptığı görüşmelerde de takvimin hazırlandığını ve gelecek hafta bunu açıklayacağını dile getirdi.
UMARIM UZLAŞIRIZ
11 yıl sonra bu kez 28 ülkenin lideri Türkiye için özel olarak Brüksel’de toplandı.
Neden?
Mülteciler yüzünden diye düşünenler yanılıyor. Evet, mülteci krizinin büyük bir etkisi var ama esas sebep bir temel fikir değişiminde.
2004 yılında Türkiye ile tam üyelik müzakereleri başladığında Avrupa’da çatışan iki fikir vardı. Birincisini, daha sonra Fransa’da Cumhurbaşkanı seçilecek olan ve o sırada başbakanlık koltuğunda oturan Sarkozy yüksek sesle dile getiriyordu. İkinci fikri ise artık hükümetten gidecek olan Almanya’nın Yeşil Dışişleri Bakanı Joshka Fischer yüksek sesle savunuyordu.
Birinci fikir, AB’nin Türkiye’yi içine alarak ‘sorunlu bölgelerle’ (‘Ortadoğu bataklığı’ lafını yüksek sesle söylemiyorlardı da bu formülasyonu bulmuşlardı) komşu olacağını, bunun AB’yi sorunların içine çekeceğini söylüyordu.
Sap ile samanın kolayca birbirine karıştığı ülkemizde, meseleyi daha iyi anlayabilmek için olan biteni tarih sıralamasına sokmak lazım. Önce izninizle kısa bir kronoloji:
1 Ocak 2014: Hatay Kırıkhan’da MİT’e ait TIR’lar durduruluyor ve arama yapılıyor.
19 Ocak 2014: Adana Ceyhan Sirkeli mevkiinde MİT’e ait TIR’lar durduruluyor ve arama yapılıyor.