İsmet Berkan

Felsefi bir tartışma: Sicim teorisi bilim midir?

25 Aralık 2015
BU ayın başında, Münih’teki Ludwig Maximilian Üniversitesi’nde iki günlük bir atölye çalışması yapıldı, dünyanın dört bir yanından teorik fizikçiler ve bilim felsefecileri, “Why Trust a Theory? Reconsidering Scientific Methodology in Light of Modern Physics - Teoriye Neden Güvenelim? Modern Fiziğin Işığında Bilimsel Metodolojiyi Gözden Geçirmek” başlığı altında tartıştı.

Başlık kafanızı karıştırmasın, çok önemli bir felsefi sorun bu ve fizikçiler dönüp felsefecilerden yardım istiyor.

Epey bir zamandan beri ‘bilimsel metodoloji’ dediğimiz şeyin birkaç temel ilkesi var. Bunlardan bir tanesi, tekrar edilebilir deneysel kanıtlara sahip olabilmekse bir başkası da ‘yanlışlanabilir’ olmak.
Zamanında Avusturya asıllı filozof Carl Popper tarafından ortaya atılan ‘Yanlışlanabilirlik’ ilkesi, bilimsel ve ‘doğru’ kabul edilen şeylerin ‘dogma’ haline gelmesini önleyen son derece önemli bir ilke.
Ama bakın ne oluyor; bugün dünyadaki teorik fizikçilerin hatırı sayılır bir bölümü ‘sicim teorisi’ adı verilen bir teoriyle uğraşıyor; bu alan giderek daha fazla teorik fizikçiyi içine çekiyor.
Yalnız sicim teorisinin iki büyük sorunu var:
1. Henüz ortada dört başı mamur bir teori yok; zaten o yüzden teorik fizikçiler bu alana yöneliyorlar.
2. Ortaya çıkarılması gereken teorinin temel varsayımları, test edilemez, bugün ve görünür gelecekte sahip olacağımız teknolojiyle gözlemlenemez şeyler.

Yazının Devamını Oku

AYM’nin bebeklere aşı kararı doğru okunmalı

25 Aralık 2015
ANNE Halime Sare Aysal ile baba Mustafa Aysal, yeni doğan çocuklarına Sağlık Bakanlığı’nın ‘mecburi’ dediği aşıları yaptırmak istemedi.

Durumun ortaya çıkması üzerine 2012 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın Uşak İl Müdürlüğü tarafından mahkemeye verildiler. Aile Bakanlığı, Aysal çiftinin çocuğuna aşı uygulanabilmesi için mahkemeden tedbir kararı talep ediyordu.

Asliye Hukuk Mahkemesi, bakanlık lehine, yani çocuğa sağlık tedbiri uygulanması yönünde karar verdi ama Aysal’lar bu karara Uşak’taki Aile Mahkemesi nezdinde itiraz ettiler ve Aile Mahkemesi 2013 başında onları haklı görerek ilk mahkeme kararını kaldırdı.
Tam bu aşamada Aysal çifti Anayasa Mahkemesi’ne de bireysel başvuruda bulundular.
Anayasa Mahkemesi bu başvuruyu hem kabul edilebilir, hem de niteliği bakımından genel kurulda görüşülmesi gereken bir başvuru olarak gördü ve 11 Kasım 2015’te de Aysal çifti lehine kararını verdi. Bu kararın gerekçesi önceki gün mahkemenin web sayfasında yayınlandı. Dolayısıyla artık üstünde konuşabiliyoruz.
Bu karar maalesef gazetelere ve internetteki haber sitelerine ‘Bebeklik aşıları Anayasa’ya aykırı’ gibi başlıklarla yansıdı. Kararı okuyunca durumun tam böyle olmadığını gördüm.
Maalesef ülkemizde, Amerika’dan geç kalınarak ithal olmuş bir tartışma yaşanıyor bu bebeklik dönemi zorunlu aşılarıyla ilgili olarak. Çiçek ve kızamık hastalığını bebekken oldukları bu aşılar sayesinde hiç görmemiş olan nesiller, korkarım şimdi kendi çocuklarına aşı yaptırmamayı ciddi ciddi düşünebiliyorlar. Ve bu mesele öyle bir ‘Beyaz Türk’ lafazanlığı da değil; basına yansıyan vakalar Uşak’tan, Sivas’tan, Konya’dan, Elazığ’dan. Yani aşı karşıtlığı hayli yaygın bu coğrafyada.
Anayasa Mahkemesi’nin kararına gelince...

Yazının Devamını Oku

Siber saldırı olmuş, haberimiz yok

23 Aralık 2015
GEÇEN hafta, tam olarak 16 Aralık 2015 sabah saatlerinde ilk saldırı başladı.

Ve bu saldırılar 21 Aralık’a kadar da kesintilerle de olsa devam etti.

 

Hedefi, Türkiye’nin bütün internet trafiğiydi ve açıkçası başarılı da oldu; ülke çapında internet yavaşladı.


Evet, tarihimizin ilk siber saldırısına uğradık. Belki meraklısı farkındaydı ama kamuoyu bu saldırıyı her şey olup bittikten sonra yapılan bir açıklamayla öğrendi.


Aslına bakacak olursanız Türkiye’nin yaşadığı türden saldırıları Amerika neredeyse her gün yaşıyor. Ama bir fark var: Amerika’da veya dünyanın herhangi bir yerinde saldırılar genellikle spesifik şirketlere, belirli web adreslerine karşı yapılıyor.


Yazının Devamını Oku

Hendeğin ötesini görebilen var mı?

19 Aralık 2015
BENİM bildiğim ilk olarak geçen yıl Kobani sebebiyle yaşanan 6-7-8 Ekim olayları sırasında Cizre’de ortaya çıktı hendekler.

Şimdi pek çok ilçede varlar. Türkiye’nin kimi güvenlik bürokrasisi önde gelenleri tarafından ‘29. Kürt isyanı’ diye nitelenen son 40 yıllık çatışma ortamının geldiği en son aşama bu.

Türkiye’nin batısından bakınca tartışması bile yapılmayan bir görüş var: ‘Dünya üzerinde hiçbir devlet, ilçelerin ve mahallelerin hendeklerle kapatılıp silahlarla ülkenin geri kalanından koparılmasına izin vermez.’
Evet vermez.
Peki hendeği kazanlar, onun arkasına geçip polisi, askeri içeri sokmamaya çalışanlar ne düşünüyor? Onlar nasıl bir akıl yürütme sonrasında bugün yaptıklarını yapıyorlar?
Bu soruların cevabını merak edenimiz, samimi cevapları duymak isteyenimiz var mı?

 

YÜZ BİNLERCE MAĞDUR

 

Yazının Devamını Oku

İnsani gelişmişlik ilgimizi çekmiyorsa...

17 Aralık 2015
GECE uykum kaçtı, normalde hiç yapmadığım bir şeyi yaptım, televizyonda bir tartışma programına takıldım.

Ben TV’yi açtığımda saat 01.00’i geçiyordu; biri tarih diğeri yerbilim profesörü olan iki katılımcı, daha çok da yerbilimci olanı, Moğol istilasını ve Cengiz Han’ı konuşuyordu; sonra konu Timurlenk’e, oradan kısmen Osmanlı ve Selçuklu’ya ve derken Rusya ve Almanya’nın orman kültürüne geldi. Nasıl oraya varıldığını anlayamadım ama birden Rusya’nın bilime verdiği önem konusu konuşulur oldu ve derken program Merkür gezegenindeki gelişmeler ve evrenimizin aslında ne kadar büyük olduğuyla ilgili örneklerle sona erdi.

Katılımcıların ikisi de kendi alanlarında dünya çapında önemi olan bilim insanları. Ama nasıl olduysa bu kahve sohbetine kendilerini kaptırmış durumdalar ve sabahın erken saatlerine kadar konuştular. Zaten program, katılımcılardan birinin kolundaki saate bakıp ‘Oooo, saat ikiyi geçmiş’ demesi ve canlı yayında sunucunun ‘Kapatalım mı’ demesiyle bitti; kimsenin aklına gelmese sabaha kadar konuşacaklar.
Bizim evde veya başka bir samimi ortamda olsa bu sohbet bitmesin isterim aslında; zevkle dinliyor insan. Ama TV’de olunca yadırgıyorum; belki benim eski kafalılığım ama ben bu çeşit mecraların görevinin bilgi iletmek olduğuna, bunun için de mecraya düşen sorumluluğun bilgiyi süzgeçten geçirmek ve kaliteli bilgiyi iletmek olduğuna inanıyorum.
Ama belli ki benim ne düşündüğümün hiçbir önemi yok; bilgidense spekülasyonlarla ve duygulara hitap eder şekilde konuşmayı daha çok seviyoruz.

 


*

 

Yazının Devamını Oku

İnsani gelişmişlikte nereyi hedeflemeliyiz?..

16 Aralık 2015
BİRLEŞMİŞ Milletler Kalkınma Örgütü UNDP, yıllardır hazırladığı ‘İnsani Gelişmişlik Endeksi’nin sonuncusunu dün açıkladı.

Türkiye endekste bir önceki yıla göre üç sıra gerileyip 72. sırada yerini aldı.

Dünyanın ilk 20 ekonomisinden biri’ olmakla övünen ülkemizin bu endekste insani gelişmişlik bakımından gerilerde yer alması uzun zamandır tartıştığımız bir şey.
Tabii bu bir yarışma değil, dünya şampiyonu özel olarak ödüllendirilmiyor. Ama öte yandan bizim kendimizi dünyanın geri kalanıyla kıyaslamamıza imkân veren ve dönüp kendimizi eleştirmemize, bu eleştirilerden sonuç çıkarıp yönelimimizi değiştirmemize ve kendi vatandaşımızı insani açıdan daha ‘gelişmiş’ yapmamıza yardımcı olacak bir endeks bu.
Çünkü aslında bir ekonominin büyüklüğü veya o ekonominin ürettiği kişi başına ortalama gelir seviyesi, o ülkede yaşayan insanların mutluluk veya tatmin seviyesini ölçmekte yeterli olmuyor. O yüzden, BM bir ‘İnsani Gelişmişlik Endeksi’ çıkardı; OECD başka endeksler üzerinde çalışıyor; kimi ülkeler kendileri için ‘Mutluluk Endeksi’ yaratmaya çalışıyor.
Çünkü amaç, önce refahı yaratmak, sonra da bu refahı vatandaşların tamamıyla paylaşmak. O nedenle, İnsani Gelişmişlik Endeksi’ni de ciddiye almamız ve kendimizi bu endeks içinde geliştirip geliştirmediğimize bakmamız lazım.
Bu yılki üç sıralık gerileme özel olarak üzerinde durulması gereken bir şey; onun detaylarına cuma günü çıkacak yazıda gireceğim. Bugün, her şeye rağmen biraz daha iyimser bir açıdan bakmak istiyorum.
Türkiye bir konuda ekdeksin şampiyonu: 2009-2014 endeksleri kıyaslandığında Türkiye’nin sıralamadaki yeri tam 16 sıra birden yükselmiş. Dünya üzerinde aynı aralıkta bu denli yüksek sıçrama yapan başka ülke yok. Bize en yakın sıçramaları Peru (15 sıra), Moğolistan (14) ve Çin (13) başarmış.

Yazının Devamını Oku

‘Farkı yaratan insanların değişime katılımıdır...’

12 Aralık 2015
Burhan Karaçam, ‘Dönüşüm Yolculuğu’ adlı kitabında, “Üstünlüğü yaratacak fark, sadece üst yönetimden beklenemez.

Bunun için yeterli bilgi, birikim ve beceriye sahip kişinin yönetime katılımı gerekir” diyor.

 


BANKA dediğiniz nedir?
Geçen gece, bir grup gazeteci Yapı Kredi Bankası’nın efsanevi eski genel müdürü Burhan Karaçam’ın davetlisiydik ve çıkışta bu soru benim kafamda cevaplanmıştı: ‘Banka dediğiniz içinde çalışan insanlardır.’

Yazının Devamını Oku

Genetiği değiştirilmiş hayvanlardan gelen ilaçlara hazır mıyız?

11 Aralık 2015
GEÇEN hafta Amerikan Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) genetiği değiştirilmiş tavukların yumurtasından yapılan bir ilaca onay verdi.

Böylece, genetiğiyle oynanmış hayvanlardan elde edilen ilaç sayısı üçe çıkmış oldu.

Ticari adı ‘Kanuma’ olan ilacın etkin maddesi ‘sebelipase alfa’.
Bu ilaçla, nadir durumlarda gerçekleşen ve insanların hücrelerinde yağ hücrelerini kırıp işlemesini engelleyen bozuk bir enzim yerine geri konuluyor.
Hastalığın İngilizce adı ‘lysosomal acid lipase deficiency’. Bu bozukluğa sahip olan hastalarda karaciğerde aşırı yağ birikimi oluşuyor. Hastalık bebek ve küçük çocuklarda görüldüğünde genellikle hızla öldürüyor; daha yaşlı hastalarda ise kalp-damar rahatsızlıkları başta olmak üzere pek çok hastalığa neden oluyor.

Çalışmayan, bozuk bir enzimden kaynaklanan bu hastalığın düne kadar bir tedavisi yoktu. Bebek ve küçük çocuklara vitamin vs veriliyor, yetişkin hastalar ise karaciğer yağlanmasıyla aslında hiçbir ilgisi olmayan statin cinsi ilaçlar kullanıyordu.
Şimdi, moleküler biyologlar tavukların genetiğiyle oynadılar ve bu bozuk enzimin sağlamının bol miktarda tavuğun yumurtasına geçmesini sağladılar. Sonra da o yumurtalardan ilacı yaptılar.

Yazının Devamını Oku