TETA Teknik Tarım Ltd. Şti., özellikle süt mekanizasyonu alanında ülke çapında isim yapmış bir firma. Daha çok hayvancılıkta ve özellikle büyükbaş hayvancılıkta, mühendislik, danışmanlık ve projelendirme konularında çalışıyor. Hayvansal üretim konusunda uzman olan zooteknistler tarafından kurulmuş olan firma ayrıca makine ve ekipman temini hizmetlerinin yanı sıra yem sanayinde de makine ve ileri teknoloji konusunda çözümler sunuyor. TETA Teknik Tarım Yönetim Kurulu Üyesi ve yüksek ziraat mühendisi Başat Tömek’le firmanın özellikle yeni geliştirilen ürünlerini konuştuk.
İlklere imza attık
Tömek, “TETA olarak kendi alanımızda birçok ilki başlatmış ve başarmış olduğumuzu söylemek isterim. Hemen örnek verirsek, çok sayıda büyük işletmenin profesyonel anlamda projelendirilmesi, ilk diyagonal sağımhanenin kurulması, doğal şartlarda hayvan barındırmaya uygun ilk ahırların tasarımı, ilk bilgisayarlı sürü yönetim sistemi ve ahır içi otomasyonun kurulması gibi yeniliklere imza atmanın gururunu taşıyoruz. Ancak bütün bu yeniliklerin kaynağı babam Doç. Dr. Ömer Tömek ve bizlerin Ar-Ge ve inovasyona verdiği önemdir. Araştırma ve geliştirme çalışmaları sayesinde TETA, sektörün öncüsü olmuştur” diyor.
Enerjiden tasarruf
Başat Tömek, aynı zamanda “Yeşil Çiftlik” temalı, yani ciddi bir enerji tasarrufu sağlayan sistemler geliştirdiklerini söylüyor. Bunlar çiftlikte yerinde-zamanında kullanmayı esas kılan sistemler... Tömek, “İşletme sahipleri bu farkları hesaba döktüklerinde ne kadar avantajlı, enerji kullanımında ise sorumluluk sahibi olduklarını ve çevreyi de daha az salınımla koruduklarını anlayacaklar. Burada onlara doğru sistemi yine TETA gösterebilir” şeklinde konuşuyor.
YENİ ÜRÜNLER
TETA’nın yeni geliştirdiği ürünlerin en önemlisi olarak “frekans konvertörü” gösterilebilir. Bu konvertör, sağım makinesinde ihtiyaç duyulan kadar pompaya emiş üretmesini, fazla emiş havası üretmemesi, dolayısıyla da sıfır kayıp ve mümkün olan en az enerji kullanılmasını ayarlayan bir sistem. Diğer örnekler ise şunlar: Süt soğutmada plakalı soğutucu kullanımı, 6 dakikada yüzde 99 homojenlik
İZMİR Ekonomi Üniversitesi bugünlerde 2. Agrindustrial Design, yani “Tarıma Dayalı Sanayilerde Tasarım” etkinliğine sahne oluyor. 26-28 Nisan 2012 tarihlerinde gerçekleşmekte olan etkinlik, özellikle “Tarımsal Sanayi” açısından çok farklı bir vizyon ortaya koyuyor. Dolayısıyla bütün tarım sanayicileri ve gıda sektörü yatırımcılarının dikkatini buraya çekmek istiyorum. Başka bir ifadeyle hiç konuşmadığımız bir konu olan “Tarım ve Tasarım” alanında farklı ve yeni gelişmeler var. İzmir Ekonomi Üniversitesi, Endüstriyel Tasarım Bölümü Başkanı Yrd. Doç. Dr. A. Can Özcan, “Endüstriyel tasarım, seri üretilen kullanım nesnelerinin tasarım metodlarını ve bunlar için gereken entelektüel bilgi birikimini ve teknik yeterlilikleri kapsar” diye söze başlıyor.
Bilgi kirliliği var
Özcan, “Tarım konusu toprakta yaşanan olumsuz süreçlerden tohum alanına ve medyadaki bilgi kirliliğine de uzanan çok sayıda yanlışa bulaşmış durumda. Bunun içinden sadece aklın, bilimin ve de insancıl bilgeliğin araçlarıyla, yani tasarım araçlarıyla çıkmak mümkün. Bir diğer sorun ve soru da, tamam Avrupa birincisi bir tarım ülkesiyiz, ama bunun ekonomik faydası ve katkısının da aynı ölçekte olmadığının farkında değil miyiz? Siz de hatırlarsınız, ilk ‘Agrindustrial Design - Tarıma Dayalı Sanayilerde Tasarım’ etkinliğini 2005 yılında yapmıştık ve o zaman da özellikle zeytin, zeytinyağı, üzüm, şarap gibi alanlarda ülke ve bölgenin ekonomik katma değerinin ancak tasarım yoluyla artırılabileceğini vurgulamıştık. Bugün de aynı vurguyu daha geniş bir ölçekte, Akdeniz ölçeğinde, hatta dünya ölçeğinde yapmak istiyoruz” diyor.
Ekonomik değer yaratır
Yrd. Doç. Özcan, “Endüstriyel tasarım özellikle gıda sektörü için bir gereklilik taşıyor mu?” sorusuna, “Yeterince geç kalınmış bir soru” diye cevap veriyor. Özcan şöyle devam ediyor;
“Gıda mühendisliğinden mutfak sanatlarına, gastronomiye ve yeni ürün geliştirmeye kadar uzanan çok geniş bir alanda tasarımın önemini vurgulamak istiyoruz. Bugün İtalya’ya toptan, örneğin 5 litre olarak ihraç ettiğimiz zeytinyağının ekonomik değeri, İtalyan marka ve tasarımıyla etiketlenip şişelenmiş 250 mililitre zeytinyağından daha düşüktür. Endüstriyel tasarım sadece insanlar için daha iyi yaşam deneyimleri içeren ürün, hizmet ve sistemlerin tasarımı değil, aynı zamanda ekonomik değer yaratmanın da en temel aracıdır.”
ULUSLARARASI PROJE
Halen devam etmekte olan konferans, sergi ve atölye çalışmaları Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi’nin en önemli uluslararası etkinliklerinden birisi konumunda. ‘Akdeniz, Gıda ve Tasarım’ olarak belirlenen çerçevede tarım ve tasarım konularını ilişkilendiren çok değerli çalışmalar burada dile getiriliyor, paylaşılıyor ve tartışılıyor. Bu aşamada Can Özcan, “Çin’den Brezilya’ya kadar uzanan uluslararası seçkin bir bilimsel topluluğun katılımıyla toplantılar gerçekleşiyor. Bütün bunların bir araya getirilmesinde bu etkinliğe gerçekten gönül vermiş bir ekiple çalışma ayrıcalığına sahiptim ve kan olmasa da ter ve gözyaşı da eksik olmadı bu süreçte. Bu yüzden etkinliğin sonuçları konusunda da alçakgönüllü olamayacağım” diye konuşuyor.
GEÇEN gün İzmir İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü’nde yapılan basın toplantısıyla açıklandı... 21 - 23 Mayıs 2012 tarihlerinde Çeşme Altınyunus’ta 1. Ulusal Süt Zirvesi yapılıyor. Türkiye’nin en fazla süt üretilen ili olan İzmir’in hedefi büyük... İzmir İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Ahmet Güldal, “Hedefimiz 2016’da yapılacak Dünya Süt Zirvesi’ni Türkiye’ye taşımak” diyor. Aslında bu bölgede sektörün 4 vizyonerinden söz etmek gerekiyor. Ahmet Güldal’ın dışında İzmir Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği (İDSYB) Başkanı Mehmet Çelikkaleli, İzmir Koyun ve Keçi Yetiştiricileri Birliği (İKKYB) Başkanı Özer Türer ve Tire Süt Kooperatifi Başkanı Mahmut Eskiyörük... Tabii bu alanda başka değerli ve öncü isimler de var, ancak söz konusu kişiler hem çok önemli kuruluşları hem de sektörel vizyonu temsil ediyorlar...
Bu konuda başkentiz
Ahmet Güldal, “Bu zirvenin İzmir’de olması ayrı bir önem taşıyor. Çünkü Türkiye’de sütün başkenti İzmir’dir. Türkiye’deki sütün yüzde 9’u İzmir’de üretiliyor. Biz de en çok süt üretiminin yapıldığı bu kentte böyle ulusal bir etkinliğe imza atmaktan mutluluk duyuyoruz” diyor. Güldal,
“Ümit ediyoruz ki ulusal anlamda başlayan zirvemiz, uluslararası düzeyde devam eder. Ulusal Süt Zirvesi’ne dünyadaki süt politikalarının oluşmasında önemli payı olan Uluslararası Sütçülük Federasyonu Başkanı (IDF) Richard Doyle katılacak. IDF, her yıl süt üretiminin yoğun olduğu bir ülkede Dünya Süt Zirvesi’ni gerçekleştiriyor. Artık bundan sonra beklentimiz 2016 Dünya Süt Zirvesi’nin Türkiye’de ve tabii İzmir’de yapılması” diye ekliyor.
Büyük katma değer
Türkiye’de ulusal anlamda ilk kez yapılacak olan Ulusal Süt Zirvesi Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Ulusal Süt Konseyi ve İzmir Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü katkılarıyla Platform Fuarcılık tarafından düzenleniyor. İDSYB Başkanı Veteriner Hekim Mehmet Çelikkaleli’ye göre, bu etkinlik Türk tarımı ve bölge ekonomisi açısından büyük fırsatlar taşıyor. Çelikkaleli, “Biz 10 binin üzerindeki üye sayımızla Türkiye’nin en büyük Damızlık Sığır Birliği konumundayız. Birlik olarak süt hayvancılığının önemi ve yarattığı katma değerin iyi anlaşılması yönünden Çeşme Zirvesi’ni destekliyoruz. En fazla sütü üreten İzmir olduğuna göre başarılı sektör yöneticilerimizin de işbirliği ile ilimizin ulusal ve uluslararası bir üretim, sanayi ve ihracat merkezi olmaması için hiçbir sebep yok” ifadesinde bulundu.
Sonuç itibarıyla, süt ve süt ürünleri sektörünün bütün taraflarını bir araya getirmesi beklenen Zirve’nin bu alanda önemli bir kilometre taşı olacağına şüphe yok. Aslında süt sektörü “tarım – sanayi – teknoloji” bütünleşmesi sürecinde en stratejik oyunculardan biri. İzmir gerek süt hayvancılığı potansiyeli gerekse sektörel vizyonerleri yönünden çok şanslı konumda. Ancak kamuoyunun da bu tabloyu artık iyi okuması gerekiyor.
KÜÇÜKBAŞIN ÖNEMİ
EGE Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği Başkanı Ali Nedim Güreli, geçtiğimiz günlerde, bir basın toplantısı yaparak özellikle zeytinyağında ‘tağşiş’ konusuna dikkati çekti. Uzun yıllardan beri sektörde tartışılan bu önemli sorunu Zeytindostu Derneği’nin yeni başkanı Mustafa Alhat ve Ege Zeytin ve Zeytinyağı Tanıtım Komitesi Başkanı Metin Ölken ile görüştük.
Mustafa Alhat, ‘tağşiş nedir?’ sorumuza “Pahalı ürüne benzer ucuz ürünlerin karıştırılması ve bunu gizleyip haksız kazanç sağlanması” diye cevap veriyor... “Bilindiği gibi zeytinyağı yemeklik bitkisel yağlar grubunun en pahalı ürünü. Sadece zeytinyağı değil, tüm gıda ürünlerinin tağşişe maruz kalması mümkün. Mesela en bilinen tağşiş yöntemi süte su katılmasıdır” diyen Alhat, şöyle devam ediyor;
“Tağşiş genel olarak gıda güvenliğini tehdit eden ya da insanları zehirleyecek bir şey değil. Daha çok bir kandırmaca, aldatma ve bir haksız kazanç yöntemi olduğunu söyleyebiliriz. Bu sebeple tüketicileri paniğe sokacak ‘zeytinyağında dehşet, terör v.s..’ gibi başlıkların maksadı aştığını düşünüyorum.”
Anlaşılması kolay değil
Alhat, tağşiş yöntemlerinin ev şartlarında anlaşılabilmesinin pek mümkün olmadığını söylüyor. Öyleyse tüketici bu durumda ne yapmalı? Mustafa Alhat, “Tüketicilerin evine alacağı her ürünün kalitesini ölçmeye yönelik bilgi ve teknik teçhizata sahip olması beklenemez. Bu kandırmacalara aldanmamak, ancak Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın kontrollerine tabi markalı ve üretim izinli ürünlerin kullanılması ile mümkün olabilir” diyor. Alhat’a göre, 2012 tağşiş çabasının en az görüleceği bir yıl olacak. Çünkü tağşişe teşebbüs etmek için hile yapmaya değecek bir fiyat aralığının olması gerekiyor. “Oysa zeytinyağı bu yıl ülkemizde hem bol, hem de yüksek kaliteli” diyen Alhat, “Fiyat arz ve taleple oluşur. Bu bolluk fiyatları baskıladığı için toptan zeytinyağı borsasında fiyatlar, tağşişte kullanılan yağların fiyatına yaklaştı. Ayrıca sektör uzun zamandır bu konuyu mercek altında tuttuğu için Bakanlık zeytinyağı denetimlerinde artık daha etkin olacak” değerlendirmesinde bulunuyor.
KODEKSE UYMAYANLAR
Ege Zeytin ve Zeytinyağı Tanıtım Komitesi Başkanı Metin Ölken, sektörün yıllardır zeytinyağına yapılan tağşiş yüzünden sıkıntılı bir süreç yaşadığını ifade ediyor. Ölken, “Son zamanlarda yoğun bir şekilde yapılan kanola yağı karışımı ve ardından kolon zeytinyağı tağşişi dediğimiz yüksek asitli zeytinyağlarının deoderize edilip asitliğinin düşürülerek sızma zeytinyağı ile karıştırılıp satışa sunulması sektörde haksız rekabet yaratıyor. Ayrıca bu şekilde hileli ve de Türk Gıda Kodeksine (TGK) uymayan yağlar tüketicinin damak tadını bozduğu gibi zeytinyağı tüketiminin artmasını da önlüyor” açıklamasını yapıyor.
EŞSİZ LEZZET
PEHLİVANOĞLU, İzmir’den doğmuş önemli bir perakende zinciri grubu. Grubun ortaklarından Hanif Pehlivanoğlu ise, son yıllarda büyük ilgi görmeye başlayan tarım ve gıda sektörünün potansiyeline özellikle inanmış bir işadamı. Bu inancını üretim ve ticarete geçirmek için ana grubun dışında kendi adına önemli girişimlerde bulunmuş, bulunmaya da devam ediyor. ABD’nde master yapmış bilgisayar yüksek mühendisi oğlu Ekin Pehlivanoğlu ile firmanın tarım ve gıda alanındaki projelerini konuştuk.
Baba oğul birlikte
Ekin Pehlivanoğlu, “Firmamız, Pehlivanoğlu İnşaat Turizm Petrol Ürünleri Limited Şirketi 1998 yılında babam Hanif Pehlivanoğlu tarafından kuruldu. Tarım ve gıdanın dışında akaryakıt, enerji ve inşaat sektörlerinde de faaliyet gösteren bir yerli sermaye grubuyuz. 32 yıldır gıda perakendesinde güçlü bir marka ve tecrübesi olan Pehlivanoğlu ailesinin bir üyesi olarak tarım ve tarımsal sanayinin ülkemiz ve geleceğimiz için çok önemli olduğunu biliyoruz. Biz babamla birlikte sağlıklı, kaliteli ve hijyenik üretim yapmak; ülkemizde sağlıklı bir nesil yetiştirmeye katkıda bulunmak için yatırımlarımızı bu doğrultuda yönlendirdik” diyor.
İşletme Dalama’da
Genç iş adamı, amaçlarının insana, çevreye ve doğaya değer veren yatırım yapmak, teknolojiye önem vermenin yanı sıra bölgedeki iş fırsatlarını değerlendirmek olduğunu söylüyor. Kendilerine ait 25 bin zeytin ağacının bulunduğu Selçuk’un Belevi beldesinde üretilen zeytin çeşitleri Aydın Dalama’daki modern işletmede ‘Meytin’ adıyla zeytinyağına dönüşüyor. Konserve grubu ise adeta bir sağlık merkezi diye bilinen ünlü Kaz Dağlarının Akçakoyun Beldesinde üretimde bulunuyor. Yine Meytin markasını taşıyan portföyde neler var? Salça çeşitleri, turşular, biber çeşitleri, enginar ve soslar...5 ay süren üretim ve işleme sezonunda da 150 kişiye istihdam sağlanıyor.
Lokum ve şekerleme
Bu arada Hanif Pehlivanoğlu’nun lokum ve şekerleme sanayiine girişi de ilginç. Tecrübeli işadamı önceleri biraz da hobi olsun diye lokum imalatına başlıyor. “Ama” diyor, “Ben yüzde 100 şeker kullanarak farklı bir ürün yapacağım. Kalite ön planda olacak.” Ve, keyfe dayalı başlayan iş, artan taleple birlikte ciddi bir üretime dönüşüyor. Ekin Pehlivanoğlu ise, bu durumu taviz vermedikleri hijyen ve kalite anlayışına bağlıyor. Sonra bu beklenmedik talep onları şekerleme imalatına daha çok yatırım yapmaya yönlendiriyor. Halen ‘Loccum’ markasıyla Torbalı Ayrancılar’da devam eden lokum ve şekerlemede üretim yelpazesi ve kapasitenin genişletilmesi kararı alınıyor.
AR-GE’YE BÜYÜK ÖNEM
BAL ve diğer arı ürünlerinde Türkiye üstün bir ülke. Daha önce de yazmıştım, gerek kovan sayısı gerekse bal üretimi açısından Türkiye, dünyada ilk üçe giriyor. Başta bal olmak üzere polen, propolis, arı zehiri ve arı sütü gibi çok değerli arı ürünlerinin elde edilebilmesi açısından Anadolu’nun olağanüstü bir bitki örtüsü ve çeşitliliği söz konusu. Yine medyada sık sık bahsi geçen endemik bitki varlığı yönünden bu güzel ülke dünyada ilk sıralarda yer alıyor. Şimdi buraya kadar tablonun bir yüzünü gördük, yani küresel arı yetiştiriciliğinde söz sahibi bir ülkeyiz. Ancak ne yazık ki Türk tüketicisi pahalı bal ve diğer arı ürünlerini yiyebiliyor. Bu da tablonun diğer yüzü...
Fırsatçılar var
Ayrıca pahalı olmanın yanı sıra bir de bitmez tükenmez sahte ve tağşişli bal haberleri bu çok yararlı gıda konusunda tüketiciyi iyice ürkütüyor. Aslında geleneksel olarak halkımız bal yemeyi çok sever. Ancak piyasadaki fırsatçı ve gözü kara insanların yaptığı sahte ve hileli ürünler tüketiciyi baldan uzaklaştırır hale geldi. Peki denetim diyeceksiniz, evet denetim konusu çok önemli; ben bu alanda yetkili kuruluş olan Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğünün en azından İzmir’de elinden geleni yaptığına inanıyorum, ama belki de yeterli olmuyor. Belki daha fazla denetim elemanı gerekiyor. Onun dışında bakanlığın bütün illerde çok daha sıkı bir kontrol mekanizması kurması sonuç verebilir.
Deşifre edildiler
Bu arada çok güncel bir örnek var. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı gıda güvenliğini ihlal eden 2 firmanın ismini açıkladı. Bu tabii çok yeni bir gelişme. Devam ederse caydırıcı olabilir. Diğer yandan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), bakanlığın tespitleri üzerine bazı bal markalarının, görsel ve işitsel medya kuruluşlarındaki reklamlarını durdurdu. Pahalılık konusuna gelince, bir kere daha yazmak istiyorum. Tabii ki üretici ile tüketici fiyatı aynı olmayacak, tabii ki tüccar ve sanayici de para kazanacak. Ancak 7 - 7.50 lira olan üretici fiyatı rafta 3-4 misli olur mu? Bu normal midir? Bu durumu piyasa mekanizması ile açıklayabilir misiniz? Sonuç olarak halkımız pahalı bal yiyor. Makul bir fiyat düzeyi olsa tüketim çok artar. Çünkü potansiyel talep gerçekten fazla. Muğla Arı Yetiştiricileri Birliği Başkanı Ziya Şahin ve İzmir Arı Yetiştiricileri Birliği Başkanı Fikri Barkan ile son günlerdeki tağşişli bal konusunu görüştük.
ŞİKAYETÇİ VE MAĞDUR
Aynı zamanda Türkiye Arı Yetiştiricileri Birliği 2. Başkanı olan Ziya Şahin, “2002-2005 yıllarında ortaya çıkan mazotlu bal, naftalinli bal ve merdiven altı bal furyasına üretici en güzel cevabı naftalinsiz bal üreterek verdi. 2006 yılında naftalinden bahsedilmez oldu. Üretici, tüketiciye kendi yemediği ürünü yedirmez. Birliklerimiz tüm temel petekleri kontrol ve tahlil ettikten sonra üreticiye kullandırarak sorunu kökten çözdü. Yetiştirici birliklerinin bu konulardaki duyarlılığını kamuoyu iyi bilsin istiyoruz. Dolayısıyla sahte üretimden en çok biz şikayetçi ve mağduruz” diyor.
TÜKETİCİYE YAZIK
ULUSAL Pamuk Konseyi (UPK) tarafından düzenlenen “Türkiye’de Pamuk Üretiminin Geleceği” konulu 2. Ulusal Pamuk Zirvesi, 17 – 18 Mart 2012 tarihlerinde Şanlıurfa’da gerçekleştirildi. Zirveye ilgi büyük oldu, yapılan sunumlar da etkili ve başarılıydı. Pamuk ve tekstil sektörünün 500’ü aşkın temsilcisinin katıldığı etkinliğe başta İzmir Ticaret Borsası (İTB) ve Tariş olmak üzere Ege’den de bir hayli katılım vardı. Bu arada yeri gelmişken vurgulamak istiyorum, Şanlıurfa Valisi Celalettin Güvenç’in bütün oturumları izlemesi ve tartışmalara katılması takdire değerdi. Eski Manisa Valisi Güvenç, öyle anlaşılıyor ki tarım ve tarımsal sanayinin büyük katma değerini çok iyi algılamış. Peki 2. Zirve’de neler oldu ve hangi sonuçlar çıktı? UPK Başkanı ve İTB Başkan Yardımcısı Barış Kocagöz ile değerlendirdik...
Prim miktarı açıklanmalı
UPK Başkanı Barış Kocagöz, pamuğun herşeyden önce ekonomik ve sosyal açıdan vazgeçilmez bir ürün olduğunun altını çiziyor. 2001 yılında 922 bin ton ile en yüksek seviyesine çıkan Türkiye pamuk üretimi, 2005 yılından itibaren hızla azalmış ve 2009’da en dip seviyeye gerilemişti. Ancak üretim son iki sezondur artmış durumda. Kocagöz, “UPK olarak 2011 yılında rekolteyi 720 bin ton olarak bekliyoruz” diyor. Yani olumlu gelişmeler yok değil fakat prim miktarının hala ilan edilmemiş olması, sektör ve tabii çiftçi üzerinde hayal kırıklığı yaratmış gözüküyor.
En az 60 kuruş
Kocagöz, 2012 yılı için üreticilerin ekim tercihlerini yapacağı ve toprak hazırlama çalışmalarının başlayacağı bu günlerde, mümkün olan en kısa sürede 2012 yılı prim miktarının açıklanmasını beklediklerini söylüyor. Açıklanacak prim miktarının da, pamuk piyasalarında yaşananlar göz önüne alınarak, 2012 yılı için en az 60 kuruş olmasını talep ediyor. Gerçekten de düşmesi kaçınılmaz olan 2012/13 sezonu pamuk üretimindeki kayıp ancak bu şekilde azaltılabilecek.
2000-2011 yılları arasında pamuk ithalatı için 12 milyar dolar döviz harcandığını belirten Kocagöz, “Türkiye, Çin’den sonra dünyanın en büyük pamuk ithal eden ülkesi haline geldi, bu sürdürülebilir bir durum değil” diyor. Bu arada UPK Başkanı’nın yaptığı analiz de çok çarpıcı; “1984 yılında 1 kilogram pamuk 12.4 kilogram buğday alabilirken, bugün yalnızca 5.6 kilogram alabiliyor. Sahip olduğu uygun klima ve arazi varlığı ile GDO’suz pamuk üretiminin yapıldığı ülkeler arasında en verimli pamuğu üreten ülkemizin pamuk üretiminden vazgeçme lüksü yok. Dahası hiçbir alternatif ürünle pamukta elde ettiğimiz katma değeri üretmemiz mümkün değil.”
NELER YAPILMALI
· Pamuk stratejik ürün ilan edilmeli
REŞAT Akkan, uzun yıllar özel sektörde yurtiçi ve yurtdışı üst düzey görevlerde bulunmuş eski bir akademisyen. 12 yıldır da Manisa’nın Salihli ilçesinde zeytin ve zeytinyağı üretimiyle uğraşıyor. Yani işletme yönetimi doktoralı bir çiftçi... Baba ocağı Salihli’ye dönüp bu kadar zamandır dişiyle tırnağıyla mücadele ettiğini yakından bilenlerdenim. Hemen geçtiğimiz günlerde Reşat Akkan çok büyük bir başarıya imza atarak, dünyada bile az bulunur bir sonuç aldı. Neydi bu, kendisinden dinleyelim...
Gölmarmara kıyısında
Dr. Reşat Akkan, “Çiftliğimiz eski Lidya Krallığının başkenti antik Sart şehrinin 5 kilometre kuzeyinde Antik çağın Gyges, bugünkü Marmara Gölü kıyısında. Markamızı dünyanın en zengin kralı diye bilinen Kresüs’ün (Karun) babası ve tarihin en uzun süre tahtta kalan krallarından Alyattes’ten aldık” diyor. Alyattes organik çiftliği, etrafı tellerle çevrili 335 dekarlık bir alana sahip. Araziyi 2000 yılında alınıp, zeytin tarımı için hazırlanmış. İlk fidanlar Ocak 2001’de dikilmiş. Halen yaşları 6 ile 12 arasında değişen toplam 10 650 zeytin ağacı bulunuyor.
İdealizmin peşinde
Akkan, yaptığı işi aslında bir idealistlik olarak tanımlıyor ve şöyle diyor; “Alyattes Organik Tarım Çiftliği ve İşletmesi’nde üretilen zeytinlerden elde edilen, organik zeytinyağı ve sofralık zeytinleri, ürün çeşitlerini birbirine karıştırmadan çevre ve insana saygılı bir şekilde tüketime sunuyor. Amacımız, zeytin ve zeytinyağına tutkulu olan aydınlık insanlara; üretim kontrollü, çiftlikten mutfağınıza kadar ilgili resmi kurumların ve daha da önemlisi denetimi sizlerin tarafından yapılabilen organik ve eşsiz bir ürün demetini uygun hizmet bedeli ile size ulaştırmak” diye konuşuyor.
Hasat elle yapılıyor
Alyattes Organik Çiftliğinde zeytin hasatının tümü elle yapılıyor ve olgunlaşan taneler (siyah olgunluk dönemi) Kasım başından itibaren üçer hafta ara ile üç defada toplanıp, yere düşmüş taneler kesinlikle üretime alınmıyor. Reşat Akkan, “Alyattes Organik Tarım Çiftliğinde ülkemizin en lezzetli sofralık siyah ve yeşil zeytinlerini en ideal koşullarda üretmeye çalışıyoruz. Domat ve Tekir gibi kendi yöremizin sofralık zeytinlerinin yanısıra, kuzeyimizdeki Ayvalık(Edremit) ve Gemlik (Trilye) ile güneyimizdeki Memecik çeşidi içinde ideal bir mini klima oluşturan yöremizde bu çeşitleri, kalite göstergeleri olan; ince zarlı, bol etli ve küçük çekirdekli olarak üretmekteyiz” açıklamasını yapıyor.
REKORA İMZA ATTI