Kasım ayında yapılacak dört günlük Uluslararası Muğla Arıcılık ve Çam Balı Kongresi, üreticilerden gelen talep ve şikayetler doğrultusunda geçmişteki iki kongreden çok daha farklı bir formatta yapılacak.
TÜRKİYE dört mevsimin bir arada yaşandığı, önemli bir coğrafi geçiş bölgesinde. Doğal ve biyolojik varlıklarımız ise hiçbir ülke ile kıyaslanmayacak zenginlikte. Coğrafi konumun getirdiği iklim farklılıkları zengin bitki çeşitliliğini ve verimli bitki varlığını da beraberinde getiriyor. Doğal bitki çeşitliliğince zengin olmamız ve verimli floral kaynakların mevcudiyeti bize dünya arı ürünleri pazarında devamlılık sağlayabiliyor mu? Özellikle Muğla ilimiz büyük oranda sahip olduğu çam balı üretim kaynakları açısından en ön sırada yer alıyor. Ancak bu kaynakları iyi kullanıyor ve “arı”yı iyi yönetebiliyor muyuz? Bu soruları Muğla Arı Yetiştiricileri Birliği (MAYBİR) Başkanı Ziya Şahin’e sorduk.
Üretici katılımı yetersiz
Ziya Şahin, “Arı Yetiştirici Birlikleri kuruldukları günden bu yana yenilik ve teknolojik gelişmeleri üreticiye aktarmak için yoğun bir çaba içerisinde oldu. Fakat yapılan bütün bu faaliyetlerin çok başarılı olduğunu söyleyemiyoruz. Bunun sebebi yapılan çalışmaların üreticilere iyi anlatılamaması ve yeteri kadar üretici katılımının sağlanamamasıdır. MAYBİR olarak yetiştiricilerimizle bilim insanlarını her vesile ile bir araya getirmeye özen gösteriyoruz. Fakat katılım ve ilgi azlığı doğrusu bizleri üzüyor” diye söze başlıyor.
3. Çam Balı Kongresi
Aslında epeyce düşündüm ama en doğru başlık bu oldu galiba... Çünkü Ege Genç İşadamları Derneği (EGİAD) ilk defa sektörün bütün temsilcilerini bir araya getirerek İzmir’in tarım ve gıda vizyonunun belirlenmesi tartışmasını başlattı. Tabii ki bir çiçekle bahar olmaz, bir toplantı ile sorunlar çözülmez. Ancak her şey atılan somut bir adımla başlar. İşte Egeli genç iş insanlarının yaptığı da bu... Ve bunun arkası gelecek. Söz gelimi Ege İhracatçı Birlikleri’nde gerçekleştirilen panelde yapılan sunumlar bir kitap haline getirilerek kamuoyuna takdim edilecek. Ayrıca Dernek yönetimi yeni etkinliklerle bu alanda vizyon arayışını sürdürmeyi planlıyor. Açış konuşmasında, “Tarım ve gıdanın Türkiye’nin değişmeyen gündem maddesi olmasını bekliyoruz” diyen EGİAD Başkanı Temel Şen’in yanı sıra 7 sektör temsilcisi de görüşlerini paylaştı.
Farklı bir bakış
İzmir Ticaret Borsası Başkan Vekili Barış Kocagöz, “Tarım ve gıdanın önemi artıyor. Tarıma yüklenen fonksiyonlar da farklılaşıyor. Artan nüfus, artan gelir ve gıda talebi, bunun sonucunda Gıda Fiyat Endeksi 2011 yılında bir önceki yıla göre yüzde 24 oranında yükselmiş durumda. Bundan böyle tarım ve gıdanın ekonomik büyüme ve yoksulluğun azaltılmasında kritik bir rol üstlenmesi bekleniyor. İzmir, bu çerçeveden bakıldığında büyük avantajlara sahip. Örneğin İzmir bölgesinin üstün olduğu ürünlerde ‘Tarımsal Sanayi’e geçerek işlenmiş ürün elde etmek bu ürünlerin pazar payını artıracak. İl geneli için ‘Tarımsal Sanayi ve İzmir Tarım Ürünleri’ başlığında hazırlanacak bir stratejik plan mevcut ürün desenini daha ileri götürecek” diyor. Kocagöz, bu arada markalaşmanın önemine dikkat çekiyor. Pamukta, GMO Free pamuk ve Ege pamuğu coğrafi işareti “Aegean cotton”ı örnek olarak gösteriyor. Ayrıca İzmir, organik tarımın, Agro-turizmin, fidancılığın ve tabii sütün başkenti olmalı. Enginarın, kirazın, kestanenin, hindi etinin, silajlık mısırın, tıbbi ve aromatik bitkilerin de vazgeçilmez merkezi haline gelmeli.
Süt hayvancılığında merkez
Kendi alanında Türkiye’nin en büyüğü olan 11 bin üyeli İzmir Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği (İDSYB)’nin Başkanı Mehmet Çelikkaleli, yaptığı sunumda, süt hayvancılığında ‘sürdürülebilir merkez’ olmanın önemi üzerinde duruyor. Veteriner Hekim Mehmet Çelikkaleli, “Dünyanın en değerli tarım ürünü olan sütün üretim, ticaret ve sanayiinde İzmir’in uzmanlaşması bir strateji planı biçiminde ele alınmalı. Süt sektörünün yan sanayi ile birlikte yarattığı katma değeri kamuoyuna iyi anlatabilirsek işimiz kolaylaşır. Çünkü en çok sütü İzmir üretiyor ancak yaratılan katma değeri kamuoyu fazla bilmiyor. Soğuk zincirde yüzde yüze ulaşılması, süt kalitesi ve gıda güvenliğinde en üst dereceye erişim, üreticinin mesleki bilgi ve bilincinde artış sağlanması, üretici kooperatiflerinin ortak çalışma ve işbirliği içinde olması gerçekleşebilirse süt sektörü bölgenin tarım ve gıda vizyonunda lokomotif rolü oynar” diye konuşuyor.
YÜKSEK POTANSİYEL
Daha önce de yazmıştım. Ege’nin beyaz altını pamuk, sarı altını üzümdür. Ancak beyaz altın son yıllarda üretici, sanayici ve ihracatçıyı ne yazık ki üzmeye devam ediyor. Hükümet pamuk için özel bir ‘eylem planı’ ortaya koymadığı sürece beyaz altında geriye gidiş kaçınılmaz. Fakat sarı altının bahtı açıldı gibi... Özellikle son dönemde yaş üzüm ihracatının giderek artıyor olması sektörde moralleri düzeltiyor. Fakat tam bu sırada Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın yaptığı yeni açıklama adeta şok etkisi yarattı. Söz konusu gelişmeyi sektör temsilcileri ile konuştuk.
Yaşın önü açık
Alaşehir Ticaret Borsası Başkanı Hüseyin Soygür, “Manisa ilinin ve Ege Bölgesi’nin en önemli ihraç ürünü sofralık ve kurutmalık olarak pazarlanan sultani cinsi çekirdeksiz üzüm. 2011 yılı rakamlarına göre sofralık ve kurutmalık olarak ihraç edilen bu ürünlerden 600 milyon dolar ihracat geliri elde edildi. Dünya kuru üzüm ihracatında birinci sıradayız. Sofralık üzüm pazarında ise her geçen yıl üst sıralara yükseliyoruz. Özellikle 2005 yılından itibaren Alaşehir Ticaret Borsası’nın çabaları ile sofralık üzüm ihracatında 40 bin tondan 180 bin ton seviyelerine ulaşmış bulunuyoruz. Bu artışta kuşkusuz Destekleme Fiyat İstikrar Fonu (DFİF) kaynaklarından sağlanan teşviklerin de çok büyük katkısı oldu. Her yıl sezon öncesi bu teşvik rakamı açıklanır ve bu rakama istinaden ihracatçı firmalar bağları gezerek alışverişlerini yaparlar” diye söze başlıyor. Ancak çekirdeksiz kuru üzümde DFİF’ndan verilen 55 doların bu yıl verilmeyeceğinin açıklanması sektörde büyük bir belirsizliğe yol açmış durumda.
Soygür, son gelişmeyi şöyle değerlendiriyor: “Bu açıklama ihracatçı firmaları tedirgin etti. Hele üzüm hasadının hemen öncesi olması dolayısıyla Alaşehir ve Sarıgöl bölgesindeki üretici de karamsarlığa düştü. Sorun çözülmezse yaş ve kuru üzüm ihracatı düşebilir” diyor.
Kaz gelecek yerden
Kendi alanında dünyanın en büyüğü olan Tariş Üzüm Birliği’nin Başkanı Ali Rıza Türker, “Kaz gelecek yerden tavuk esirgenir mi?” diye soruyor. Türker, “2011 yılında sofralık üzüm ihracatından 200 milyon dolar civarında gelir elde edildi. Gerçekçi düşünelim, teşvik miktarı ton başına 100 dolara çıkarılsa, ihracat gelirinde büyük artış olur. Bu tablo hem kuru üzümde arz fazlası sorununu çözer hem de üretici, sanayici ve ihracatçıyı rahatlatır. Çünkü sofralık üzüm ihracat miktarı kuru üzüm arz miktarını ve fiyatlarını doğrudan etkiliyor. Destekleme mutlaka sürdürülmeli” mesajını veriyor.
Stratejik emtia
EGE Genç İşadamları Derneği (EGİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Temel Aycan Şen, dödt nesildir tarım ve gıda sektöründe faaliyet gösteren bir aileden geliyor. Dile kolay kuru meyve ticaretinde 100 yılı, ihracatında da 50 yılı aşkın bir zamandan söz ediyoruz. EGİAD ise bilindiği gibi bine yakın üyesiyle bölge ekonomisinde ciddi ağırlığı olan bir sivil toplum kuruluşu. Üyelerinin önemli bir kısmı tarım, tarımsal sanayi ve gıda sektöründe bulunan dernek yönetimi, İzmir’in bu alanda sahip olduğu potansiyeli de iyi biliyor. Önümüzdeki dönemde EGİAD sektörel ‘farkındalık’ sorununun çözümü için kamuoyunda yönlendirici çalışmalar artıracak. Temel Şen ile EGİAD’ın tarım ve gıda sektörüne bakışını konuştuk.
Stratejik sektör
Şen, “Tarım ve tarıma dayalı sanayi bir başka deyişle işlenmiş gıda sektörü geleceğin en önemli birkaç stratejik sektöründen biri konumunda. Dikkat edilecek olursa bugün sağlık, çevre, beslenme ve enerji gibi sektörler yüksek teknolojinin en yoğun kullanıldığı alanla haline geliyor. Biyoteknoloji, genetik bilimi ve nanoteknolojinin sürüklediği bu gelişimin gelecek yıllarda daha da hızlanacak. Dünyada ve üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği’nde tarım ve gıda sektörü çok uzun yıllardan bu yana rasyonel ölçütlerle desteklenirken Türk çiftçisinin ve tarıma dayalı üretim yapan sanayicinin zor koşullarla işini devam ettirdiğini ve yalnız bırakıldığını düşünüyoruz” diyor.
Akılcı politikalar
Şen, “Tarımda güçlü olanlar ve bu alana yeni giren ülkeler oyunun kurallarını kökten değiştiriyor. Türkiye iki açıdan bu değişimin dışında kalamaz ve kalmamalı. Birincisi gıda sektöründe iç talebi karşılayabilecek ölçüde üretim gücüne kavuşmak, ikincisi de sahip olduğu tarımsal üretim potansiyelini daha iyi kullanarak, yani tarım-sanayi-teknoloji entegrasyonunu sağlayarak ihracat pazarlarını ve hacmini genişletmek. Bunun için akılcı politikalara ve bunları doğru yönetmeye ihtiyacımız var” diye konuşuyor.
Yapılacak çok şey var
Dünya ticaretinde tarımın payının yaklaşık yüzde 7-8 olduğunu söyleyen Şen, “Bu oran sanayi ve hizmetler sektörü ile karşılaştırıldığında küçük gibi görülebilir. Ancak bu rakama tarımsal sanayi ve gıda mallarının dahil olmadığını sadece tarımsal ürün ticaretinin 1.4 trilyon dolara ulaştığını söylersek sektörün önemi bir kez daha ortaya çıkar. Önemli olan bu pastadan Türkiye’nin nasıl pay alacağı ve bu payı nasıl artıracağıdır. Son on yılda toplam tarım ihracatımızın 3.8 milyar dolardan, 14 milyar dolara çıkması şüphesiz sevindirici. Hükümetimizin 2023 yılı için koyduğu 50 milyar dolarlık tarımsal ihracat hedefi ise ulaşılamaz değil. Ancak bunun koşullarını devlet, politika üretici ve uygulayıcı kuruluşlar, üniversiteler, birlikler ve diğer tarımsal örgütler, sivil toplum kuruluşları birlikte oluşturmalı ve titizlikle uygulamalı. Tarım ve gıda ürünleri ihracatımızın gelişmesi için akılcı ve sürdürülebilir politika araçlarına ihtiyaç var. Bence tarımda gerçek anlamda bir sıçrama yapabilmemiz dört temel sütun üzerinde yükselecek bir sisteme bağlı. İyi planlama, akılcı ve etkili teşvikler, örgütlenme ve eğitim. Ayrıca ‘kümelenme’ modelinin tarım ve gıdada uygulanması da çok önemli” değerlendirmesini yapıyor.
Okurlarımız mutlaka hatırlayacaklar... Bir süre önce, “Tarım ve gıda sektörlerinin bütün kesimlerini yıllardan beri yakından izlerim, zeytinyağında yaşanan tartışma ve ayrışmayı başka bir yerde görmedim. Bu böyle gidemez” diye yazmıştım.
Gerçekten de arada sanki kan davası varmış gibi bir çekişme ortamı yaratılması bu kadar zamandır kime ne yarar getirdi ki! Üretici, sanayici, ihracatçı, kısacası bütün sektör sadece zarar görüyor.
Derken, sektörde herkesin ‘akil adam’ olarak kabul ettiği isimlerden biri olan Kristal Zeytinyağları’nın yöneticisi Ayhan Baran’dan tarihi bir çağrı geldi. Özellikle Anadolu’da ‘Vapurlu Marka’ diye bilinen köklü firmanın yöneticisi Baran’la bu tarihi çağrıyı konuştuk.
Artık yeter
Ayhan Baran, “İsmail Bey, üzerime önemli bir sektörel misyonun düştüğüne inanıyorum. Bıktım bu kısır döngüden, anlamsız tartışmalardan, artık yeter” diyerek söze başladı. Baran, “Buradan, sizin köşenizden bütün taraflara, yani Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi (UZZK), Zeytin ve Zeytinyağı Tanıtım Komitesi (ZZTK), Zeytindostu Derneği, ihracatçılar ve Tariş’e, daha doğrusu herkese çağrıda bulunuyorum. Bunu birinin yapması gerekiyordu, işte bütün iyi niyet ve samimiyetimle ben yapıyorum. Gelin hep birlikte bir masaya oturalım. Ama çözüm için oturalım. Neyi paylaşamıyoruz Allah aşkına?” dedi.
Protokol imzalayalım
Aynı zamanda İzmir Sanayici ve İşadamları Derneği’nin (İZSİAD) başkanlığını da sürdüren Ayhan Baran’ın bu çıkışının karşılıksız kalması doğrusu düşünülemez. Uzun yıllardır sektörün önde gelen simalarını iyi tanıyan biri olarak şunu söylemek isterim. Baran, son derece önem taşıyan bir adım atıyor ve “Gelin, el ele tutuşalım” diyor. Kim kayıtsız kalırsa, açık konuşalım, vebal altında kalır! Nitekim, Ayhan Baran’ın şu sözleri çok anlamlı: “Hepimizin ortak amacı zeytinyağının iç ve dış satışını artırmak değil mi? Sektörün daha güçlü ve istikrarlı olması değil mi? Öyleyse bir araya gelelim ve bir ‘protokol’ imzalayalım. Açık konuşmak istiyorum. En fazla 10 firmanın masaya oturması tarihi bir sonuç almamız için yeterli. Sektörde uzun vadeli düşünen ve dürüst hareket eden firmaların ortak hareket etmesi sorunu çözer. Bütün iş standart ve kaliteli üretimi temel ilke edinen firma ve kuruluşların çözüme inanarak protokol yapabilme iradesini gösterebilmesinde yatıyor.”
Ortak amaçta anlaşalım
KÜÇÜK Menderes Havzası, Çeşme yarımadası ile birlikte İzmir’in güney ve güneydoğusunu da kapsayan yaklaşık 7 bin kilometrekarelik bir alan. Tabii daha çok Kiraz, Ödemiş, Beydağ, Tire, Bayındır, Torbalı, Menderes ve Selçuk ilçeleri bölgenin esasını oluşturuyor. Zaten bu ilçeler ekonomik ve sosyal yönden de birbirine çok yakın özellikler taşıyor. Küçük Menderes, hiç şüphe yok ki değil Türkiye’nin dünyanın da en verimli tarımsal bölgelerinden biri. Peki acaba bu çok yüksek ekonomik potansiyel taşıyan bölgenin tarım ve tarıma dayalı sanayi kapasitesi tam olarak değerlendirilebiliyor mu? Ürün verim ve kalitesi açısından yaşanan sorunlar neler? Bölge ekonomisinin geleceği bakımından nasıl bir vizyon ortaya konulmalı? İşte bu önemli sorulara cevap arayan İzmir Tarım Grubu (İTG) Başkanı Mahmut Eskiyörük şunları söylüyor...
Varlık içinde yokluk
Aynı zamanda örnek bir kırsal kalkınma modeli
olarak ünü bütün ülkeye yayılan Tire Süt Kooperati-fi’nin başkanlığını sürdüren Mahmut Eskiyörük, “Küçük Menderes Ovası’nda üretim yollarının durumu nedeniyle üretici ve bölge büyük kayıplar yaşıyor. Tarım ürünlerinin nakliyesinin engebeli yollar ve dere yatakları üzerinden yapılması kalite kaybına yol açarken, ürününü değerinde satamayan üretici para kazanamayınca bölgede gelişme sağlanamıyor. Yani ekonomisi tarıma ve tarımsal sanayiye dayalı Küçük Menderes’te varlık içinde yokluk yaşıyoruz” diyor.
Pamuk gitti denge bozuldu
Türkiye’de tarımsal finansman alanında faaliyet gösteren önemli kuruluşlar var. Ziraat Bankası, Tarım Kredi Kooperatifleri, Denizbank, Şekerbank, TEB ve Anadolu Bankası belli başlı oyuncular arasında. Ancak Şekerbank sektöründe, hem çalışanları hem de şube ağı ile yerele en yakın, ‘Anadolu Bankacılığı’nı gerçek anlamda uygulayan profili ile öne çıktığını belirtiyor. Bunu da sayılı büyük kredi yerine binlerce kişiye ulaşarak finansman sağlamak ve tabana yaygın bankacılık anlayışıyla ülke kalkınmasına katkı yapmak şeklinde ifade ediyor. Ege Bölge Müdürü Selda Curoğlu ile Şekerbank’ın misyonu ve tarım sektörüne yönelik faaliyetlerini görüştük.
Biz farklıyız
Selda Curoğlu, “Şekerbank’ın kuruluş amacı zaten tarımın finansmanı. 59 yıl önce Anadolu’daki binlerce üreticinin küçük birikimleriyle kurulduk. Çiftçilerimizin ihtiyaçlarını iyi anlayıp onlara özel çözümler geliştirmeyi amaçlayan bir anlayışa sahibiz. Dolayısıyla bizim için tarım bankacılığı bu anlayışın devamı olan, ticari kaygının çok daha ötesinde bir misyondur. Bu yönümüzle diğer bankalardan ayrıldığımızı düşünüyorum” diyor.
Tarım çok önemli
Curoğlu, “Doğal kaynakların verimli kullanımının giderek daha da önem kazandığı günümüz dünyasında, Türkiye, heyecan verici üretim ve büyüme potansiyeli ile öne çıkmakta. Bu bağlamda, tarım ve tarımsal sanayinin tüm değer zinciri ve tarımın finansmanı, her geçen gün daha önemli bir konu haline geliyor. Tarım sektörü bugün ülke ekonomisinin yaklaşık yüzde 9’unu, istihdamın da yaklaşık yüzde 26’sını oluşturuyor. 2011 yılında, tarımın hem genel ekonomiye hem de istihdama katkısı artış gösterdi. Sektördeki bu büyümeyi memnuniyet verici bir gelişme olarak görüyoruz” diye konuşuyor.
Çiftçinin ihtiyacına göre
Şekerbank Bölge Müdürü Selda Curoğlu, Banka’nın çiftçiye yönelik hizmetlerini şöyle anlatıyor: “Banka olarak her yıl düzenlediğimiz saha çalışmamız Hasat Kart Anadolu Turu kapsamında üreticilerin ve çiftçilerin sorunlarını dinliyoruz ve ihtiyaçlarını tespit ediyoruz. Çiftçilerimiz, kullandıkları krediyi zorlanmadan nasıl geri ödeyebilecekleri konusunda destek bekliyorlar. Biz de banka olarak, onların bu beklentisini karşılamak üzere halen piyasada 1 yıl olan zirai kredilerdeki vadeyi 2 yıl olarak uyguluyoruz. Bu yıl, Türkiye’nin çiftçiye özel ilk ticari kart ürünü olan Hasat Kart’a tarım sigortası ödeme özelliğini de ekledik. Böylece çiftçilerin emeğini korumalarına destek olmak için, sigorta primlerini uygun vadelerde, hasat zamanı tahsil ederek tarım sigortası kapsamında kullanılacak kredilerde yüzde 20 oranında faiz indirimi sağlıyoruz. Hasat Kart ile çiftçilerimize ekim zamanı mazot, yem, gübre, tohum alımında nakit sıkıntısı çekmeden ihtiyaçlarını uygun ödeme koşullarıyla karşılama imkanı sağlıyoruz. Örneğin, üreticilerimize, Hasat Kart ile anlaşmalı tedarikçilerimizden mazot aldıklarında 6 ay için yüzde 0 faiz imkanı, sektörde başka bir örneği olmayan ‘tüm yıl konuş, hasatta öde’ kampanyasıyla cep telefonu faturalarını yılda bir kez faizsiz ödeme, ayrıca tarımsal sulamada kullanılan elektrik harcamalarını yine yılda bir defada hasat zamanı ödeme imkanı gibi birçok fırsat sunuyoruz. Çiftçilerimiz tüm bu ihtiyaçlarının bedelini, kendilerinin belirleyecekleri vadede, hasat zamanlarında tek seferde ödeyebiliyorlar.”
2B ARAZİ ALIM KREDİSİ
HEP bildiğimiz gibi her Kurban Bayramı öncesinde küçük ve büyükbaş hayvanlara talep artar. Tabii bu talep artışı ile birlikte canlı hayvan fiyatlarındaki oynaklıklar, yani aşağı ve yukarı yönlü fiyat hareketlerinin ortaya çıkması da kaçınılmaz olur. Doğal olarak söz konusu gelişmelerden de en çok zararı hem alıcı hem satıcı görür. Peki bu istikrarsızlık önlenemez mi? Her yıl aynı belirsiz tablo hep karşımıza mı çıkacak? İşte gelinen bu aşamada İzmir merkezli Vadeli İşlemler ve Opsiyon Borsası’nın (VOB) Genel Müdürü Çetin Ali Dönmez, “Bu sorunu nasıl çözebiliriz?” sorusunu sormakla kalmıyor, çözüm önerisi getiriyor. “Gelin” diyor, “Vadeli Canlı Hayvan Kontrat İşlem Sistemi”ni hayata geçirelim... Dayanak varlığı büyükbaş canlı hayvan olan Fiziki Teslimatlı VOB-Canlı Hayvan Vadeli İşlem Sözleşmesi, fiyat oynaklıklarına karşı gerek üretici gerekse de tüketiciye nasıl bir korunma imkanı sağlayacak? Kendisinden dinleyelim.
Tarımsal piyasalar
Çetin Ali Dönmez, “Ülkemizde tarımsal piyasaların yeterince gelişmemiş olması verimliliğe ve bu alandaki yatırımların hızlanmasına engel oluşturuyor. Ayrıca tarım ürünlerine dayalı vadeli işlem sözleşmelerinde ‘lisanslı depoculuk’ konusunun hayati önem arz ettiğini biliyoruz. Ancak bunun için İzmir Ticaret Borsası dışında birçok kurum ile işbirliği yapılması ve dağınık bürokratik mekanizmanın uyumlu çalışması gerekiyor. Fakat maalesef kısa vadede bunu gerçekleştirmek mümkün değil. Biz de bu gerçekten hareketle lisanslı depoculuğa gerek duyulmayan sadece teslimat noktasının ayarlanması halinde yapılabileceğine inandığımız ‘canlı büyükbaş hayvan kontratı’nı geçen yıl işleme açtık” diye söz başlıyor.
Uygulamanın çok yeni olması nedeniyle sorunlar çıktığını söyleyen Dönmez, gelişmeleri şöyle anlatıyor: “Geçen yıl işleme açış tarihimiz konunun yeni olması, fiziki teslimat gerektirmesi ve İstanbul Ticaret Borsası ve komisyoncularla da toplantılarımızın sonuçlanmasının gecikmesi yüzünden Kurban Bayramından sadece bir ay öncesine denk geldi. Dolayısıyla çok fazla zaman kalmamıştı. Bir iki işlem gerçekleşti ama teslimata kadar pozisyon taşıyan olmadı. Şimdi 2 Temmuz tarihinde yani Bayramdan üç ay önce bu sözleşmeleri işleme açmış bulunuyoruz. Umarım bu yıl işlemler olur ve ayrıca teslimat da gerçekleşir. Bu arada İstanbul Ticaret Borsası Tuzla tesislerinin teslimat noktası seçilmesi tamamen tüketim tarafında İstanbul’un en büyük pazar olmasından kaynaklanıyor. Tabii bu pilot bir uygulama, başarılı olursak Türkiye’nin farklı bölgelerinde teslimata imkan verecek sözleşmeleri de işleme açmayı planlıyoruz.”
Fiyat istikrarı
Dönmez’in yaptığı değerlendirmeler insana neden olmasın dedirtiyor: “Chicago Borsası’na bakarsanız şu gün itibarıyla Ağustos 2012, Ekim 2012, Aralık 2012 vadelerinde yoğun işlemler var. Vadeler 2013 Aralık ayına kadar açık. Başka ifadeyle neredeyse 2013 yılı sonuna kadar fiyatlar şimdiden belli. Sorarım size böyle bir ekonomi gelişmez mi? Böyle bir ekonomide hayvancılığa büyük yatırım yapılmaz mı? Chicago’da şu anda canlı büyükbaş hayvanın Ağustos teslimatlı fiyatı pound (yaklaşık yarım kilo) başına 120 cent civarında. Ekim 2012 vadeli (yani tam bizim Kurban Bayramı’na denk gelen tarih) fiyatlar da pound başına 123 cent civarında. Canlı kilo fiyatı 5 TL civarında dolayısıyla. Peki neden bizde de bu fiyatlar oluşmasın? Amerika’da büyükbaş hayvan varlığı 100 milyon adet kadar, bizimkisi bu rakamın yaklaşık onda biri civarında, yani 10 milyonun biraz üzerinde. İşlemlere bakıyorsunuz, günlük işlem hacmi ortalama 2-3 milyar dolar seviyesinde. VOB’da özellikle Kurban Bayramı vadeli büyükbaş hayvan işlemlerinin en azından günlük 40-50 milyon dolar dolayında gerçekleşmesi mümkün. Yeter ki bu işi ülkemize anlatalım, tanıtalım. Canlı hayvan vadeli işlem sözleşmelerine ilişkin genelgemiz dışında, teslimatın nasıl gerçekleşeceğine ilişkin ayrıca bir teslimat şartnamesi hazırladık, bunu web sitemizde yayınladık. Ayrıca sorunun kolay anlaşılabilmesi için bir dizi karikatür de web sitemizde yer alıyor. İsteyen herkes burada aradığı soruların cevabını bulabilir.”