İlhan Söyler

Tatmin olmadım

3 Kasım 2002
<B>ALİ</B> Sami Yen'de iki takım sahaya çıktı. İlk önce formalarının rengi aynı olduğu için, beyaz forma giyen Göztepe'yi, G.Saray zannettim. Sonra, ‘‘Hayır bu yanlış’’ dedim. Kendimi toparladım. Göztepe'ye baktım, sağ kanattan akıp gidiyor. Benim gördüğümü, Fatih Terim de görmüş olacak ki, Ergün'ü orta sahanın solundan hemen kenarına alıp işi ortaladı.

Bakıyorum Ayhan ve Berkant gibi çocuklar çok koşuyor ama topu yönlendirmede eksikler. Top bir gidiyor, bir geliyor. G.Saray'ın hücum teşebbüslerinde belirli program olmuyordu. İşler tesadüfe kalıyordu. Ben her zaman söylüyorum saha içinde bir yönetmen lazım.

Bu yönetmen hala yok. Çünkü hiçbir atakta hazırlanış ve sonuç gözükmüyordu. Oyunda bir tek pozisyon gördüm. Hasan'ın mükemmel bir hareketle topu Ümit Karan'a aktarması, Berkant'ın bir anda gol pozisyonuna girişiydi. Bu 3 pas G.Saray'ın oyun içindeki varyasyonlarının en güzeliydi.

Bir şeyler var

Maçı izledikçe, şaşırıp kalıyorum. ‘‘G.Saray bu değil’’ diyorum. Daha önceleri bol pas yapan, alan değiştiren, bol şut atan, kişisel varyasyonlarını yapan, estetik güzelliklerle süsleyen G.Saray'ı arıyorum. Bulamıyorum. Bulamadıkça da kendi kendime ‘‘Neler oluyor bu G.Saray'a’’ diyorum..

Bir yerlerde işlemeyen bir şey var ama çözemiyorum. Futbolcular mı dargın, futbolcular mı doygun, onu da anlamıyorum.

İzmir takımı, ‘‘Param yok, pulum yok diyor’’ ama, ‘‘İnancım’’ var diyordu. Hiçbir zaman oyuna küsmediler. Pozisyonu, hırsı, kazanma arzusu içinde olan bir takım hüviyetindeydiler.

Peki bütün bunlar niye G.Saray'da yok? Göztepe geliyor, Ali Sami Yen'de G.Saray'ı sahasına hapsediyor. Geçtiğimiz sezonlarda G.Saray'da iyi oynayan futbolcuları saymakla bitiremezdik. Şimdi, pilavdaki pirinci ayıklar gibi iyi oynayan futbolcu arıyorum. Bulamıyorum. Ama her zaman da G.Saray takımına güveniyorum. Çünkü ben sabırlı adamım. Bu kötü gidiş, bir gün dönecek. O zaman methiyeler yazacağız.
Yazının Devamını Oku

Kendilerini yediler

30 Ekim 2002
<B>ÖNCELERİ </B>iki takım birbirlerini boksör gibi şöyle bir yokladı. Sen ne yaparsın Ben ne yaparım diye tartıya çıkmışlardı sanki. Lokomotif G.Saray'ın Rusya'da oynadğı tek santrforlu düzende Obiharow'u hücum bölgesinde yalnız bırakmıştı. İşi garantiye almak istiyordu.

G.Saray'da yanlış paslar, rakibe toslamalar başladı. Yalnız Baliç'in ortalarıyla gol aradı G.Saray. Ama kimse yerinde yoktu. Ne Christian, ne de Arif ilk bölümde etkili olabildiler. İkinci bölümde ne olacak diye merak ediyordum.

Galatasaray'da orta alan kurgusu yoktu. Çünkü oyunu yönlendirecek lider de sahada değildi. Hasbel kader gol arıyordu. Sonra Felipe oyuna girdi. Yapma Hocam. Bu adamın futbolunu biliyorsun. Bu adama sen de hayransın. Attığı topları biliyorsun. Böyle bir lideri oynatmamana hayret ettim. Bu adam bu işin piri. Kızabilirsin ama ondan vezgeçemezsin. Elinde böyle biri ikinci oyun lideri yok.

Nefes alamadılar

İkinci yarıda oyuna giren Hasan'a da bir çift lafım olacak. Felipe o topu atmasa senin atacağın da gol yoktu. Çünkü bir hırsla oyuna girdin. Bir telaş içindeydin. Neden yedek bırakıldığının isyanını yaşıyordun.

Galatasaray'ın bu maçı en az berabere bitirmesi gerekirdi. Ama olmadı, Çünkü hücümdaki silahların ateşi yoktu. Orta sahadaki beyin de gecikmeli oyuna girdi. Galatasaray'daki hücum adamları Christian ve Pinto hiçbir zaman rakibin arkasına kaçmadı. Kaçmayınca da istenilen topları alıp pozisyonları yaratamadılar. Çok koşan ve orta sahayı parselleyen Lokomotif, işini iyi gördü. Alanları daralttılar ve Galatasaray'ın pas yapmasına engel oldular. Hal böyle olunca da Galatasaray, nefes alacak delik bile bulamadı. Bulamayınca da kendi kendisi sahada yiyip bitirdi. Hem kendileriyle hem topla kavga edince de kaçılmaz son geldi.

Bu arada ben böyle önemli bir maçta bu kadar tecrübesiz ve kötü bir hakam de hiç görmedim.
Yazının Devamını Oku

Hey gidi günler

27 Ekim 2002
<B>NEREDE </B>o eski maçlar. G.Saray'a İzmir'e geldiği zaman trafik tıkanır, uzun bilet kuyrukları oluşur, insanlar tribünlerde yer alabilmek için birbirlerine girerdi. Krizden midir bilinmez, İzmirli futbolseverler dünkü maça beklenen ilgiyi göstermediler. Yoksa bu ilgisizliğin altında başka nedenler mi aramak gerekir?

İzmir'de 45 yılını Altay'a vermiş Kemal Zorlu ile sohbet ediyoruz. Dertli mi dertli... ‘‘Deplasmana giderken yol parasını karşılamaktan zorluk çekiyoruz. Galibiyetlerden sonra parasızlıktan prim krizi yaşanıyor’’ diyor Zorlu. İşte G.Saray dün akşam böyle bir takımla oynuyordu.

Fatih hocama bir çift sözüm var. Hocam, senin oyun kalıbına futbolcuların uymuyor. Hayatta hiçbir zaman takımların dizilişini yorumlarımda yazmadım. Bu konuyu kafamda hiç sorun etmedim. Senin oyun kalıbında 2 defans, 5 orta saha, 3 hücumcu var. Bu oyunun içine çeşitli kalıplar da giriyor. Ama ha bire yanlışlıklar oluyor. G.Saray'da göreve başladığın ilk yılında bana şunları söylemiştin: ‘‘Söyler, bir oyun kalıbı denemek istiyorum. Elimdeki malzeme buna uygun değil. Değişim yapacağım.’’ Uzun bir müddet sağlam futbol oynayıp, neticeler alıyordun. Şimdi ise hala düşündüğün kalıbı uygulamak istiyorsun. Bazı şeylerde ısrar etme. Elindeki malzemeye göre oyun kalıbını kur ve uygula. Çünkü bazı kişiler, hem de güvendiğin futbolcular bir hayli formsuz.

Pinto’dan vazgeçme

Uzun zamandır saklanan ve Brugge maçında sahne alan Pinto belki de yapılan transferlerin en iyisi. Öyle meziyetleri var ki, topu kazndığı zaman rakip alana çabuk deplase oluyor. Çok da güzel işler yapıyor. Pinto'yu ben Beşiktaş'ın eski futbolcusu Nihat'a benzetiyorum. Bu futbolcu çok forma giydikten sonra G.Saray'da inanın mükemmel işler yapacak.

Terim, ikinci bölümde baktı ki, kalabalık orta sahanın bir icraatı yok, ‘‘hücumu dörtleyip, cesur olayım’’ dedi. Pinto, Baliç, Christian ve Ümit Karan'ı hücuma salıverdi. Gol aramaya çalıştı. Amacına da Christian'la ulaştı. Christian'da bir kıpırdanma var.

Maçın hakemi Serdar Tatlı eskiden saha içinde arı gibiydi. Her yere koşardı. Bu kez biraz göbek salmış. O eski agresifliği yok. Pozisyonları çok uzaktan izledi. Bazılarını da kaçırdı.
Yazının Devamını Oku

Suçlu kim?

24 Ekim 2002
<B>GEL </B>de hak verme kaleci <B>Mondragon</B>'a. İsyan ediyor önündeki arkadaşlarına.‘‘Hata yapıyorsunuz’’ diyor ama tınlayan yok. Gol geliyorum sinyalini veriyor. Haklı da çıkıyor. Mondragon kalesinde o kadar emin ki, Brugge hücum adamları ‘‘nasıl gol atarız?’’ diye düşünüyorlardı. Aslında G.Saray oyun kalıbı olarak başlarda iyiydi. Ayağa top oynuyor, verkaçlar yapıyor, sahanın bütün bölümlerini kontrolü altında tutuyordu. Topluca gidip, topluca geliyorlardı. Sağ kanatta Pinto nefis top oynayıp, sapır sapır dökülen Ümit Davala'nın açıklarını kapatmaya çalışıyordu. Oyun tam iyi gidiyordu ki, kişisel hatalar ortaya çıkmaya başlıyordu. Yanlış paslar G.Saray'ı mahvediyordu. Rakibe adeta kendileri davetiye çıkartıyordu. Hele sağ kanatta öyle pozisyonlar oldu ki, akıllara durgunluk verir. Ümit Davala'nın hatasına Emre de ekleniyor, rakibi canlandırıyordu. Olmayacak pozisyonlarda rakibi golleri buluyordu.

Ezip geçmeliydi

Brugge sıradan bir takım. Ama sen onları uyandırırsan, tek suç senin. Fatih Terim, Mehmet Polat'la Cihan'ı defansın önüne koymuş, işi garantiye alıp, Arif ve Pinto ile gol aramaya çalışıyordu. Önceleri iyi giden iş, sonra salçalamaya başlıyordu. Dün G.Saray'ın silahlarından biri Baliç oluyordu. Onun yardımcılığını da Pinto yapmaya çalışıyordu. Ama yeterli olmuyordu. Dediğim gibi, yukarıda saydığım kişiler bireysel hatalar yaptıkça iş de sarpa sarıyordu. G.Saray aslında Brugge gibi bir takımı ezip geçmesi lazımdı. Ama bunu bir türlü yapamıyordu. Herkes maçtan önce eline geçirdiği kadroya bakıp, hayret ediyordu. Hiç oynamayan Mehmet Polat'ın, uzun zamandır formsuz olan Fabio Pinto ile sahaya çıkmasını hayretle karşılıyor, şaşırıyorlardı.Ne olursa olsun, kim oynarsa oynasın G.Saray'ın Brugge gibi bir takımı sahada yok etmesi gerekirdi. Bu maçta G.Saray'ın gerçek oyununu sahaya yansıtacağını bekledim. Ama umduğumu bulamadım.

Maç bittikten sonra ben de dahil birçok kişinin kafasında bazı sorular vardı. Neydi bu sorular... 1- Fatih Terim sahaya neden farklı bir kadro çıkarttı? 2- Hiç oynamayan futbolculara neden şans verdi? 3- Terim, acaba ürkek mi davrandı? 4- Oyunun son bölümündeki hücum anlayışını neden daha önce düşünmedi?

Bana göre hata futbolcuların kişiliksiz futbol oynamalarından kaynaklandı.
Yazının Devamını Oku

Bekliyorum

20 Ekim 2002
<B>OYUNUN </B>adı; G.Saray-D.Bakır. Sahne 1... Perde açıldı, izliyoruz... Rakip Diyarbakır, G.Saray alanına yerleşmiş, Mondragon zor anlar yaşıyor. Ama bir türlü olmuyor... Olacak şeyler yine olmuyor. Olmayacak şeyler oluyor. Diyarbakırspor, rakip kalede yapacağı şeyi, kendi kendine yapıyor.

G.Saray'daki assolistler ve yardımcıları bir türlü sahneye çıkamıyor. Akortlar mı bozuk, nedir bilinmiyor. Karmakarışık bir şarkı ortaya çıkıyor. Çünkü makamlar değişik. Oyun felsefesinde Bülent ve Emre ikili oluyor, ortada Batista, Ümit Davala, Suat, Felipe, Ergün yarım ay şeklinde olmaları gerekirken, ay parçalanıyor. Parçalanınca da hücuma tazyik de olmuyor. Olmayınca da, rakip alana yerleşilemiyor. Yarım ayın bir an önce doğması gerekli.

Hücumdaki Hasan Şaş, bir savaşın içine girmiş, kaybettiği oyunu tekrar kazanmak için bir şeyler yapmak istiyor. Ama olmuyordu. Savaştıkça yanlışlıklar içine giriyordu. Bunlar olmayınca da Christian bir şey yapamıyor, bir türlü oyun kalıbı sahneye yansımıyordu. Felipe'nin topsuz alanda Evren'e attığı dirseği, Brezilyalı futbolcuya bir türlü yakıştıramadım. Hakem görmemiş olacak ki, kırmızı kartını göstermedi.

Yol ayrımında

Diyarbakırspor, daha iyi sahne alıyor, Allahtan Mondragon, en kritik anlarda olacak mı, olmayacak mı diye kafaya takılan şeyi yapıyor ve rakibe gol imkanı vermiyordu. G.Saray'ın bir şey yapamayacağını anlayan D.Bakırspor önce bir hata yapıyor, kendi kalesine doğru. Sonra da ikinci hatayı yapıyor. ‘‘Siz yapmadınız, bari ben yapayım’’ diyordu. Ve Hasan Yiğit'in kendi kalesine attığı golle G.Saray rahatlıyordu. Yoksa başka bir şey olmayacaktı.

Bir bölüm böyle geçiyordu. İkinci bölümde de ‘‘Değişim, dönüşüm olur mu?’’ diye merak ediyordum. Ama hiçbir şey yoktu. Şaşırıp, kalıyordum. ‘‘G.Saray bu değil’’ diyordum. Çünkü eldeki malzeme iyiydi. Oyun kalıbında mı bir yanlışlık oluyordu? ‘‘Değişiklik yapılması gerekir mi?’’ diye merak ediyordum. Aslında Türkiye liglerinde takım ayrımı yapmak bana göre yanlış. Çünkü, her takım birbirini tanıyor. Oyun kalıpları da belli. Savaşımı da seviyorlar.

Kendi kendime soruyorum, ‘‘Ne zaman bir sigarayı yakıp, her anı heyecan veren oh ne güzel, ne keyif aldım’’ diyecek sahneleri hala bulamıyorum. O sahneleri ileride bulacağımı umuyorum. G.Saray bir yol ayırımında. Dönüşümünü bekliyorum.
Yazının Devamını Oku

Arayış

6 Ekim 2002
<B>MAÇTAN</B> önce G.Saray'ın kadrosuna bakınca bir şaşkınlık yaşadık. <B>Fatih Terim</B>, sürpriz bir şekilde Elazığ maçında değişik bir kadro çıkarmıştı.Terim, böyle sürprizleri sevdiğinden herhalde bir ‘‘değişim’’ yaratmaya çalışıyordu. Yeni isimlerden yeni yaratıcı futbolcular çıkarmak istiyordu.

Bakalım, bu değişim neler getirecek, diye maçı izlemeye koyulduk. Defansta Vedat yanlışlar yapıyor, oyun kuramıyordu. Terim, ‘‘Sağ kanatta zaaf var’’ diyerek Sarr ve Batista'yı o kulvarda oynatıyordu. Uzun zamandır oynamayan Fabio Pinto, Christian'ın arkasında ikinci bir vurucu tim olarak sahnedeydi. Ama bu futbolcunun ayakları yerden kalkmıyordu. Genç Cihan, orta saha görevlisiydi. Ama hiçbir etkinliği yoktu. Christian, ‘‘Nasıl santrfor?’’ diye merakla izliyordum. Düşünün, Elazığ defansı hata yapıyor, top Kingston'u da geçiyor, ama Christian hamle yapamıyor, Kingston, öyle bir uzanıyor ki, zoru başarıyor. Christian kolayı yapıp, topu kaleye gönderemiyor. Bravo Kingston. Harika oynadın. Galatasaray onu Elazığ'a sattı. İleride aranır mı bilemem. Çünkü daha çok genç bir kaleci. Bugüne kadar sabırlı olan Baliç'i tebrik ederiz. Christian orta gelmiyor diye sızlamasın. Baliç, hem sağdan, hem de soldan lokum gibi ortalar yapıyor ama Christian hangi yere hamle yapacağını bilmiyor.

BALİÇ - EMRE

Birinci bölüm böyle geçti. İkinci yarıda Fatih Terim yeni bir değişime daha gitti ve Arif ile Hasan'ı sahaya sürdü. Bütün riskleri alıp, çok hücumla gol arıyordu. Ama diri bir takım vardı karşısında. Çok koşan ve teslimiyeti kabul etmeyen. Erol Tok'u tebrik ederim. O da, pes etmedi, değişimi hücuma fazla adam koyarak uyguladı. Fatih Terim taktik değiştiriyor ama oyun felsefesinden ödün vermiyor. Terim birşeyleri bulma çabasında. Bulamadıkça da agresif ve sinirli oluyor. Bu da kendine zarar veriyor. Ben dün en çok Baliç'in ve Emre Aşık'ın hırslarını beğendim. Orta sahaya Terim'in acilen bir çözüm bulması gerekir. Birbirini anlayan, gerçek anlamda lider görevi yapacak bir adama ihtiyacı var. Bu kadro içinde düşüneceği tek futbolcu da Felipe'den başkası değil. Oynadığı 8 dakikada bile takıma hareket getirdi. Terim onu oynatmamakla ne düşündü, bilemem. Ama gerekli bir oyuncu olduğu kesin. Ben hala beklemedeyim. G.Saray'ı izlerken ne zaman ‘‘ohh’’ diyeceğimi merakla bekliyorum.
Yazının Devamını Oku

Her şey arızalı

2 Ekim 2002
<B>GALATASARAY</B>'a bakıyorum. <B>‘‘Bu maçı alır düzlüğe çıkar diyorum’’ </B>Oyuna bakıyorum, orta alanda benzin bitmiş. Devamlı akaryakıt bulmak için hücuma pompa yapmaya çalışıyor. Bu pompalar az geliyor. Çünkü rakip Brugge, bu pompalara dayanıklı ve fizik gücü sağlam. Defansını dörtlü kurmuş, ortayı da sağlama almış ‘‘Hayır. Ben geçit vermem’’ diyor. Çünkü Galatasaray'ın orta sahadaki makinesinde arızalar var. Tutukluk yapıp duruyor. Dişliler çalışmıyor. Gemiye yön veremiyor. Suat, Batista, Felipe sanki rakibin orta sahasına hapis olmuş. Hava alacak durumları yok. Yalnız Felipe'nin 2 pasını Ümit Karan kullanamıyor. Başka da birşey yok.

Brugge set kurmuş ‘‘sıkıysa geçin’’ diyor. Geçemiyordu Galatasaray. 2 pası bir arada zor yapıyordu. Brugge'mü Galatasaray'ı iyi okumuş, yoksa Galatasaray, Burgge'ümü merak ediyordum. Öyle disiplinli oynuyorlardı ki kritik hata yapmıyorlardı. Her tarafı parsellemişlerdi. Şöyle bakıyorum ‘‘meydan benim’’ diyorlardı. Hem Mondragon'a, hem de Brugge kalecisine bakıyorum. Neredeyse nargile içmedikleri kaldı. ‘‘Ohhh ohhh’’ deyip bir de sigara tüttüreceklerdi. İşte böyle bir şey.

GERİLİM NİYE

Bu skor kimin işine yaradı? Tabii ki, bizim değil. Brugge'nin işine yaradı. Hiçbir makine çalışmadıktan sonra, gemiyi nasıl hareket ettirirsin? Brugge, Galatasaray'ı öyle bekliyordu, dalga dalga gelecek, beni rahatsız edecek, sallayacak, işimi bitirecek diye tedbirini almışıtı ve düşüncesini iyi uyguladı. Galatasaray, şimdilik Brugge'ün bir adım önünde. Ama Lokomotiv Moskova maçından sonra bu gerilim niye? Çözmek istiyorum çözemiyorum. Neden çözemiyorum. Galatasaray'ın iyi oynadığını söylemek için kendi kendime not arıyorum bulamıyorum. Hiçbir teşebbüsü yok. Beni tedirgin düşüncelere sevkediyor. Çünkü ortada futbol adına birşey yok. Her şey arızalı. Bu arızaları gidermek Terim'in görevi. Fatih Terim'in bunu yapacağını sanıyor ve Galatasaray'ın bu gruptan ikinci olarak çıkmasını bekliyorum.
Yazının Devamını Oku

Tat almıyorum

28 Eylül 2002
<B>MAÇI</B> izliyorum, kendi kendime de mırıldanıyorum. Aklıma bir şarkı geliyor, <B>‘‘Aynı kadeh, aynı mey. Bir tat alamıyorum.’’</B> Galatasaray maçlarında uzun zamandan bu yana, bu mısralardaki gibi tat alamıyorum. Nedenini de bilemiyorum. Bakıyorum, çözmeye çalışıyorum. Gruptaki saz sanatçıları ayrı tellerden çalıyor. Bir türlü makamı bulamıyor.

Orta sahada bir iletişim yok. Ses bağlantıları kesik. Bir Batista var. Ayar yapmak için rakip alana gidiyor, koşuyor, sağ taraftaki Ümit'in ayarsızlığını düzeltmeye çalışıyor. Rakip ile mücadele ediyor. Şut atmak için çırpınıyor ve yorulmak bilmiyor. Koca Galatasaray oyun süresince attığı şut sayısı parmakla sayılır.

Sabır acıdır. Sezon başından beri Galatasaray'da yer bulamayan Baliç'in bugüne kadar oynamamasının nedeni, takımda sol ayak fazlalığı olmasıydı. Ama o hiçbir zaman, ‘‘sabır acıdır, meyvesi tatlıdır’’ kelimelerini aklından çıkarmadı. Dün önce sağ kanatta, ikinci bölümün başlarında sol kanatta daha sonra da Christian'ın yanında hücum görevini yapmaya çalıştı. Çok koştu, iyi paslar attı, kaleyi düşünüp şut attı. Bravo sana Baliç. Sabrettin, şimdi bunları yaptın. Daha sonra daha çok işler başaracağını biliyorum.

GERİ PASLARI

G.Saray defansındaki futbolculara hayret ediyorum. Bir yıldan fazla Mondragon'la beraberler. Ama geri pas yaparken kalecinin hangi ayağı zayıf, hangi pozisyonda rakiple arasında ne fark var, bunları hiç düşünmüyorlar. Bugün olmazsa yarın, en önemli maçta öyle bir pas atarsınız ki, faturası ağır olur.

İstanbulspor defansı yediği iki golde de, yerleşim hatası yaptı. Yani Galatasaray'ın planlanmış bir hücum organizasyonundan gelmedi goller. Dedim ya, Galatasaray'da bölümler arasında iletişim eksikliği sürüyor. Bu iletişimsizlik de sahaya yansıyınca, Galatasaray'ın tat vermediğini görüyoruz. Christian'ın da ne zaman rakip defansı zorlayacağını bekliyoruz.
Yazının Devamını Oku