İlhan Söyler

Allah'tan Karan var

2 Mart 2003
<B>G.SARAY,</B> sezon başından beri elinde fener, hücum adamı arayıp duruyor. <B>Christian ‘‘yaramaz’’</B> diye gönderiliyor, yerine <B>Lukunku'</B>yu alıyorlar.Lukunku'dan bir şey bekleniyor. O da olmuyor. ‘‘Ne varsa bizde var’’ diyorlar. İşte Ümit Karan... Uzun zamandır oynamıyor. En kritik maçta sahneye çıkıyor, ‘‘Benden iyisi varsa, devam edin’’ diyor sanki. Aferin Ümit Karan'a... Uzun zamandır oynamadığı halde altın değerindeki 3 puanı G.Saray'a getiriyor.

G.Saray'ın dün akşam ne oynadığını anladıysam Arap olayım. Doğru düzgün kombinezon yok, orta sahada hakimiyet yok. Defansın solunda Hakan Ünsal yol geçen hanı gibi. Revivo, yalnızca duran topların adamı. Kocaeli'nin yerinde başka bir takım olsa, G.Saray'ın 3 puan çıkarması mümkün değildi. Bir de kaptan Bülent en kritik maçta aldıkları 3 puanı eksiltmemek için çizgi üzerinden topu çıkarttı.

Takımına güvenemiyor

G.Saray'da iyi futbolcu bulmak için sahada aradım, cımızladım, bir daha cımbızladım. Yalnızca kaptan Bülent'le Ümit Karan'ı çıkarttım. Diğerleri onları tamamlayan kişilerdi. G.Saray'ın ne oynadığını, ne yaptığını bir türlü çözemedim.

Terim baktı ki, takım aksıyor, tıpkı Malatya maçında olduğu gibi. Bir kaza golü yememek için defans oyuncuları Emre Aşık ile Suat Usta'yı oyuna aldı. Bu davranışını korkaklık olarak mı yorumlamak lazım? Onu bilemem. Demekki, takımına tam anlamıyla güvenemiyor.

Allah'tan rakipler, G.Saray'ın adından korktukları için çabuk teslim oluyorlar. Bu teslimiyet ne kadar sürer, onu Allah bilir. Dün yalnızca Lazarov, G.Saray defansının sağ kulvarını hallaç pamuğu gibi attı, şaşkına çevirdi. Ama o da tek başına bir şey yapamadı.

Hüseyin, hiç gereği yokken Bülent'e tokat attı. Hakem Musa Eryılmaz arkası dönük olduğu için göremedi, yardımcıları da... Ortalık karıştı, Eryılmaz'ın yardımcılarından bilgi alması lazım. Onu da yapmadı. Öyle ya da böyle, Ümit kafayı çakmasa G.Saray'ın buradan puanla ayrılması imkansızdı.
Yazının Devamını Oku

Sağanak yağmur

21 Şubat 2003
<B>BİR </B>Porto takımı ki, kasırga gibi. Bir sağdan, bir soldan, bir ortadan vızır vızır gidiyorlar, Denizlispor defansını darmadağın ediyorlar. Sanki ‘‘otoban fareleri’’. Birinci bölümde bu Porto'ya Denizlispor defansında Servet, Hakan Çimen ve kaleci Hainen ‘‘dur’’ diyebiliyordu. Denizlispor'da orta alan yoktu. Ne Serdal, ne Ali Tandoğan, ne Roman iki pas yapabiliyor, ne de iyi yer tutabiliyorlardı. Yük defansa bindikçe biniyordu. Bu baskıya Denizlispor ancak bir devre dayanabildi. Yeşil siyahlıların gol hesabı da yalnız atılacak hava toplarıyla Ersen Martin'in kafasına bağlanıyordu. Ersen Martin böyle bir şansı da buldu. Belki oyun o anda dönebilirdi. Ama olmadı.

Denizlispor'dan ikinci bölümde ümitliydim. Ama Porto'da öyle adamlar vardı ki, Deco, Capucho, Paulo Ferrira, Jankauskas, Alenitchev hepsi kaliteli futbolculardı. Denizlispor ilk golü yiyince, lastik tamamen patladı. Goller sel gibi geldi.

Çabaladıkça battılar

Orta sahasında bir lider olmayan, oyun kuramayan Denizlispor, Porto karşısında birşey yapamazdı, yapamadı da. İlyas ki, tecrübeli bir futbolcu, topu kazandığında ne yapacağını şaşırıyor. Rakip ona top bile kullandırmıyordu. Oyun kuramayan Denizli, çabaladıkça batıyordu. Böyle enternasyonal maçlarda tecrübe çok önemli. Denizli buraya kadar geldi, ama Porto ile baş etmesi de imkansızdı. Çünkü iki takım arasında masa-sandalye farkı vardı.

Goller geldikçe kulübedeki teknik direktör Rıza Çalımbay ve ekibi maçın bitmesi için adeta dua ediyorlardı. Dedik ya, bu Porto ile başetmek kolay değildi. Denizlispor'un da kapasitesi bu kadardı. Ama bu kadar da gol yenmezdi, yememeliydi.

Denizlispor ilk yarıda gücünü harcadı, oyunun ikinci bölümünde tükenmişti. İki gün Porto'ya yağmur yağdı, dün yoktu. Ama Porto resmen bir sağanak gibi Denizlispor'un üstüne yağdı. Ve Denizlispor artık kupaya 4. turun ilk ayağında veda etti. Herşeye rağmen Denizlispor'a buraya kadar geldiği için teşekkürler.
Yazının Devamını Oku

Yeni kıyafet

17 Şubat 2003
<B>BAYRAM </B>Namazları yılda iki kezdir. Bir çok kişi onun nasıl kılanacağını bilmez. Unutur. Halk dilinde de, <B>‘‘3 salla 1 bağla’’</B> derler. Galatasaray, Bursa'da, bayram sonrasında oyunun başında 3 kere soldan geldi, 1 de sağdan geldi, 2 bağladıııı. Sonra da rahatladıııı. Birinci bölümü izliyorum Revivo'yu sahada göremiyorum. Sanki takımın 40 yıllık oyuncusu gibi takım yöneten orkestra şefine benziyordu. Elini kolunu sallıyor. ‘‘Sen bu sesi çıkar, sen bir ton daha fazla söyle’’ diyordu sanki. Ama ikinci bölümde attığı ilk gol güzel. İkinci frikik atışı da güzel. Buraya kadar her şey tekrar güzel.

Güzel kıyafet

Fatih Terim
, önümüzdeki ilkbahar ve yaz kreasyonunu yapan modacı gibi, kış sezonunda yeni bir kıyafet dikmişti. Defansta Suat Usta, Xavier, Bülent ve Hakan stilini yerleştirmiş ve güzel de oturtmuştu. Çünkü Fatih Terim defansı topu oyuna sokan, boş top kullanmayan futbolculardan oluşturmak istiyordu. Bu güzel.

Elbisenin orta bedeni de tam oturmuştu. Orta sahada ilk ışıklarını Milli Takım'da, Ukrayna maçında veren Ümit Davala orta sahanın sağında gidip gelmesiyle bunu gösterdi. Batista savaşımını ortaya koydu. Ergün, solda rahatlığını ortaya çıkardı. Hücumda, takımdan uzun zamandır uzak kalan Baliç'in hırsına bayıldım. Şimdi Galatasaray'ın yeni transferlerinden bahsedelim. Suat Usta defansın her bölümünde oynayabilecek bir oyuncu. Xavier de öyle. Revivo'nun attığı golleri hayranlıkla izledim. Ama oyun içindeki tutumunu benimsemedim. Lukunku hava taarruzları yapıldığında ortaya çıkacak bir oyuncu.

Bal gibi kırmızı

Hakem, Glauber'i oyundan atmakla haklıydı. Neden? Baliç'e öyle bir geldi ki, bu gelişe bile kırmızı kart gösterilir. İlla Baliç'in ayağının kırılması gerekmez. Bu hareket kırmızı karttır. Kimine göre ağırdır belki ama bana göre değil. Şimdi Galatasaray yeni bir düzene girdi. Terim'in bu yeni kıyafeti takıma yakıştı. Şimdi savaş başlayacak. Oynamayanlar işe daha çok sarılacak. ‘‘Ben nerede hata yaptım’’ diyecek. Bu da bir futbol takımı için kimi zaman çok olumlu olur, kimi zaman da zararı dokunur. Bunun da zaman gösterecek.
Yazının Devamını Oku

Bekleyip görelim

19 Ocak 2003
<B>İSTER </B>özel, ister antrenman, isterse gazozuna maç olsun... Bir futbol takımı hepsini ciddiye almak zorundadır. Çünkü her maç, o takıma bir şeyler verir, öğretir. G.Saray, dün Mısır Milli Takımı gibi güçlü bir ekiple karşılaştı. G.Saray'ın karşısında çok koşan, bütün hatlarıyla birbirine yardımcı olan, topla daha fazla oynayan bir takım vardı.

Birinci bölümde G.Saray'ın hücumdaki adamları presi koyamadı. Takımın en önemli yeri olan orta saha seti kendi alanında kaldı. Bocalayıp durdu. Rakibin bu tarz oyunu karşısında G.Saray, bir şaşkınlık yaşadı.

Ancak ikinci bölümde G.Saray, alan daraltınca, ilk yarıdaki hatalar azaldı. Böylece orta alanda rahatladı. Bu rahatlık da haliyle G.Saray'a gol pozisyonları getirdi.

Havadan etkili

Herkesin merak ettiği bir konu da yeni transfer Lukunku'nun nasıl bir performans göstereceği idi. Lukunku, oyun boyunca 15 kez topla buluştu. Bunun 6'sı tehlikeli bölgelerdeydi. İki gol vuruşu yaptı. Birinde golü buldu. Diğer pozisyonları ise kafa toplarıydı. Tehlikeli bölgelerde iyi yükseliyor, zaman ayarlamasını iyi yapıyordu. Topla ilk buluşmasında 10. dakikada attığı şutun direkten dönmesi talihsizlikti. Sağa sola koştuğu için 28. dakikadan sonra yorgunluk belirtileri başladı. Bu futbolcunun en önemli meziyeti, kafa topları. Eğer ona yakın oynayan kişiler destekte bulunurlarsa indireceği toplar yararlı olur. Ancak, zamana ihtiyacı olduğu da bir gerçek.

Defansta görev yapan Bülent ve Emre'ye bravo. Her ikisi de kusursuz oynadı. Az hata yaptılar. Hasan Şaş, zaman zaman takıma heyecan ve zevk veren zaman zaman da umulmadık işler yapan bir futbolcu. Onunla da olmuyor, onsuz da. Mısır halkının en sevdiği kişiydi. Topu ayağına her alışında alkışlandı. İzleyenleri ayağa kaldırdı.

Şimdi G.Saray'da hücumda Lukunku'nun ne yapacağını bekleyip, göreceğiz. Gol sıkıntısına çare olabilecek mi? Diğer yandan da orta sahada bir lider ne zaman bulunacak? Bu eksiklikler giderilirse G.Saray'ın oturduğunu göreceğiz.
Yazının Devamını Oku

Tatlı son

23 Aralık 2002
<B>GÜLER</B> misin, ağlar mısın? Yıllardır Samsun'a gelir, evsahibi takımın futboluna hayran olurdum. Şimdi ise eski hallerinden eser yok. Kadroya gençler dolmuş, tecrübesizler. G.Saray böyle bir takımı yakalıyor, tek kale oynuyor, ama ızdırap çekiyor. Galatasaray'ın eski hırsı olsa, bu takıma karşı golleri sayamazdım.

Samsun'un defansında iki kanat oyuncusu var; biri Musa, diğeri Adnan. Çocukların ‘‘G.Saray'a karşı oynuyorum’’ diye elleri ayakları tutulmuş. Ne yapacaklarını şaşırmışlar. Onlar da haklıydı. Musa karşısında oynayan Hasan'ı görünce nerede duracağını unutmuştu, heyecan içindeydi.

Hakkı ile Ümit Karan'ı izliyordum sahada. İkisi de topsuz alanlarda birbirleriyle dalaşıyorlar, şikayetlerini hakeme anlatıyorlardı. ‘‘Hacivat-Karagöz’’ gibi düşüp, kalkıyorlardı. Bu tüm oyun boyunca sürdü. Uzun bir topa ikisi birlikte koştu. Ancak Hakkı, Ümit'i çekti. Hareket bence penaltıydı. Ama hakem görmemezlikten geldi.

İstek yok

G.Saray'ın yapamadığını Hakkı yapıp, neticenin hakkını verdi. Mondragon geldiğinden beri ilk kez rahat bir gün yaşadı. Bir kere uyandı, o da uzaktan atılan bir topla.

G.Saray'a bakıyorum, arzu, istek yok olmuş gibi bir hava var. Sanki bir an önce maçlar bitsin de, dinlenmeye geçelim düşüncesi içindeler. Bazıları da sıkılmış gibi.

G.Saray defansı hiç yorulmadan top oynadı, çünkü Samsunspor gol atmaya gitmeye korkuyordu. ‘‘Gitsek başımız belaya girer’’ tavrıyla hücumu düşünmedi.

G.Saray'a bundan sonra gerekli olan aşı, hırs, arzu, maç kazanma duygusu. İkinci yarıya bunlarla hazırlanırsa tekrar eski heyecanını yaşar. İzlerken uykumuzun geldiği maçta, son dakikalarda elinde bir pankartla sahaya bir taraftar girdi. Polisler onu zor yakaladı. Bir anda oyuna hareket geldi. Yoksa, uyuyup kalacaktık. G.Saray öyle veya böyle, bir gol atıp istediği puanı cebine koydu. İkinci bölümde yola daha rahat çıkacak. Ama bu futbolla değil.
Yazının Devamını Oku

Pistonlarda arıza

19 Aralık 2002
<B>G.SARAY</B>'da orta alan kurgusunda zaman zaman problemler oluyor. Bir hata varsa burada düşünmek gerek... Bu kurguyu yöneten göbekte Cihan ve Ümit Davala bulunuyor. Ama yönetimde zayıflıklar var. Bu zayıflıkları gidermek için hücumda oynayan Arif, Hasan, Ümit Karan, sağ tarafta oynayan Berkant ‘‘Kendi ekmeğini kendi kazanmak için’’ bir ileri, bir geri gidip geliyorlar. Ümit Davala ve Cihan bu işi yönetemeyince problem doğuyor. Doğunca da hücumdaki diğer arkadaşlarına yorgunluk yükleniyor. Yapacak son hareketleri bile yapmakta zorluk çekiyorlar.

Ben bir ara Arif ile Hasan Şaş'ın, değil orta sahada top kazanmak, defansa kadar gelip ‘‘Kendi uçağımızı kendimiz yapalım’’ dercesine çalıştıklarını gördüm. Sonra Fatih Terim de bunu gördü ki, bitap düşen Cihan ile Ümit Davala'yı değiştireceğine, daha oksijenli çalışan Hasan ve Arif'i aldı. Çünkü bu ikili artık bitmişlerdi...

Devam Vedat...

Biraz da Vedat'tan bahsetmek istiyorum. Oynadığı mevkiye yakıştı. Vedat'a diyorum ki, ‘‘Devam et, yıllar önceki Vedat olacaksın’’. Taraftarın da ona sabır göstermesi gerekir. Bir pozisyonda niye çabuk hareket etmiyor diye bir uğultu geldi. Oysa ki o, Hasan'a attığı topun yerini bulmasını istemişti. Attığı top da isabetliydi. Hasan'ı bir anda gol pozisyonuna sokmuştu. Berkant'a da ‘‘Devam’’ diyorum. İtalya'da forma giyen Emre ve Okan gibi olmak için senin de zamanın var. Güzel futbola devam et. Bu çalışkanlığın seni bir gün gelecek bahsettiğim yerlere getirecek.

Uzun zamandır Mondragon'dan dolayı kaleyi göremeyen Kerem'i devamlı forma giyerken görmeyi istiyorum. Türk futbolundaki kaleci eksikliğini gidermek için Kerem gibi kalecilere ihtiyaç var. Hele kaleci yetiştirmek için uzman olan Eser Özaltındere'nin bu dalda bir numara olması gelecek için bir kazançtır. Ankaragücü'nü de tebrik etmek lazım. Pes etmedi, savaşım yaptı, maçı kazanmak için her şeyiyle uğraştı, ama başaramadı.
Yazının Devamını Oku

İşte böyle

14 Aralık 2002
<B>HAKEM </B>hakkında yazmayı fazla sevmem. Ama bugün yazmak istedim. Böyle bir hakem, adamı çileden çıkartır. Ümit Karan gidiyor, oksijensiz çalışıyor, topla mücadele ediyor, rakiple mücadele ediyor. Ve her türlü darbeye maruz kalıyor. Mustafa Çulcu, ‘‘Bir şey yok’’ diyor, devam ettiriyor. Olmayacak yerlerde faul çalıyor, abuk subuk işler yapıyor.

Doğru dürüst bir kararı yok. Her şeyi ters. Oysa sahada öylesine güzel bir futbol oynanıyordu ki... Dün G.Saray'ı ilk defa gerçekten beğendim. Defansta görev yapan Vedat, Emre, Bülent, Hakan sabitleşmiş, onların önünde Berkant ve Cihan maestro görevi yapıyorlar. Hücumda ise G.Saray cesur oynayıp, Pinto, Arif, Ümit Karan, Hasan'la gol arıyor. Bu arada Berkant'tan bahsetmek gerekir... Bu futbolcunun her yerde oynama kabiliyeti var. Yeter ki istesin. Berkant'ta istedi ve oldu. İlk defa orta sahanın göbeğinde oynayan Berkant anahtar görevi yaptı. Her topa koştu.

Cesaret işi

G.Saray baktı olmuyor, yine hücuma takviye yapmaya başladı. Oyuna Christian'ı soktu. Hasan neden çıktı anlayamadım. Onun da anladığını sanmıyorum. G.Saray dün son dakikaya kadar hep golü aradı. Onu da buldu. Çünkü bu iş cesaret isterdi. ‘‘Ya herro, ya merro’’ diyordu G.Saray.

Antep zaten tükenmişti. Gelene vuruyor, gidene vuruyordu. G.Saray ise, ‘‘Oyunu bırakmam’’ diyordu. Hele Arif'in bir golü var ki, o soğuk havada bizi ısıttı. Tebrik etmek lazım Arif'i. Öyle bir vurdu ki, bazuka gibiydi. Öyle sert vurdu ki, kale direğinde çatlak oluşmuştur mutlaka.

Uzun zamandır G.Saray'ın böyle inanarak maç kazandığını ilk defa gördüm. Bunun da semeresini gördüler. İnançları, hırslarından belliydi. Ümit Karan bile hem hücumda oynuyor, hem defansa gelip top kazanmaya çalışıyordu.

G.Saray'da bütün futbolcular görevini tam anlamıyla yaptı. Kazanmak istediler, kazandılar da.
Yazının Devamını Oku

Atan kazandı

9 Aralık 2002
<B>BAZILARI </B>paralarını yastık altına saklar, ne döviz, ne de borsa ile ilgilenirler, <B>‘‘Aman haaa !’’</B> derler. Ne olur, ne olmaz beklemeye koyulurlar. Kendilerini garantiye alırlar. SAHNE 1: Beşiktaşlı ve Galatasaraylı futbolcular da, ‘‘Yanlış bir harekete kurban gitmeyeyim’’ diyorlardı. Borsayı yükseltmek için önce Ümit Karan teşebbüse geçti ama olmadı. Şansını yitirdi. Sonra seans kapanmak üzereyken şansını İlhan Mansız denedi. Onun çabası da yetmedi.

Fırtınadan faydalanamadı

İKİNCİ BÖLÜM: Galatasaray, ilk yarıda arkasından esen fırtınadan faydalanamadı. Ama ikinci yarıda, ‘‘Ben ligin lideriyim. Kendi yelkenimi kendim açarım’’ diyerek rüzgarını kendi yaratmak istedi. Ama rakip de direniyordu. G.Saray, pozisyon buluyor ama olmuyordu. Bir pozisyonda Hasan'ın ayakları bir anda yerden kesildi. Çıplak gözle izledim, bana göre penaltıydı. Ama hakem, ‘‘Devam’’ diyordu.

Galatasaray'ın yelken açtığını gören Lucescu, oyuncu değişimine gitti. İlhan'ı oyundan alıp, Nouma'yı oyuna alırken haklıydı. İlhan'ı zaten sahada görememiştik. Onu sadece oyundan çıkarken gördüm, ama sadece İlhan'ı değil, Lucescu'ya yaptığı hareketi de gördüm. ‘‘Yanlış yapıyorsun hocam’’ diyordu kenarda.

Dün gece sahada oynamayan, hatta olmayan bir futbolcunun bu hareketi çok yanlış. İlhan, sen top oynamıyorsun, üstelik bir de hocana sitem ediyorsun. Ben teknik direktör olsam, sen Alem-i Cihan olsan, sana o formayı bir daha giydirmem. Önce kendini düzelt İlhan.

Böylesine büyük bir maçın ilk bölümü suskun geçti. İkinci yarı ise, heyecanlı ve atanın kazanacağı bir maçtı. Atan da kazandı.
Yazının Devamını Oku