25 Eylül 2002
<B>İLK </B>bölümün başlarıydı. Galatasaray, İspanya'ya gidecek TIR'ın yüklemesini yapıyordu. Tam malzemeleri dolduracakken, birden vazgeçiyordu. Ne oluyordu? Felipe, ara toplar atıyor, ne Christian ne de Arif bunları kullanamıyordu. Sonra yoruldular mı nedir anlayamadım. TIR'ı doldurmaktan bir anda vazgeçtiler. Olmuyordu... Malzemeler yerli yerinde değildi. Fatih Terim, rakibin defansında oynayan Puyol ve De Boer'in kısa boylu olması nedeniyle yeni bir eleman denemişti. Bu eleman Christian'dı. Sağdan soldan gelecek topları ‘‘koy sepete’’ yapacaktı. Ne onlar geldi, ne de Christian sepete yerleştirebildi.
1-Arif'in top kaybı,
2-Bu kayıpta Barcelona'nın 4 pas yapıp kanat organizasyonu,
3-Son vuruş.
İşte bütün mallar dağıldı. Dağılınca Galatasaray da dağıldı. Bu kez ortaya Barcelonalı ‘‘otoban faresi’’ Luis Enrique çıktı. Bir soldan, bir sağdan dalgalanıp durdu. Bizim Galatasaray'ın orta sahasını vurdu. Vurunca da Galatasaray'ın TIR'ı işleyemedi.
ÇABUK PES ETTİLER
Barcelona, sağda Ümit Davala ve Sarr, solda ise Hakan Ünsal ve Ergün ile oluşan Galatasaray'ın telsiz bağlantılarını yok etti. Orta sahada da Felipe'nin gollük paslarını, hücum adamları anlamayınca, iş iyiden iyiye koptu. Kopunca da Galatasaray oyundan düştü. Hele ikinci golde, iki korner atışı yapılıyor. Birincisi alarm veriyor, uyanamıyorlar. Hemen arkasından atılan kornerde ‘‘eyvah’’ diyorlar.
Ben Galatasaray'ı böylesine paylaşımsız hiç görmedim. Galatasaray'ın yenik duruma düşse de kazanma inancı vardı. Bunu bu kez göremedim ve şaşırdım. Çünkü Galatasaraylı futbolcu, böyle durumlarda yeni yollar keşfeder ve uygular, heyecan yaratır, varlığı ile var eder, güven kazanırdı Ama dün Galatasaray'daki bu düşünce zenginliğini göremedim. Çabuk pes etmesine de üzüldüm. Benim bildiğim Galatasaray, bu değildi. Şampiyonlar Ligi devam ediyor. Bir kazanacaksın, bir kaybedeceksin, ama liderlerin kendi evinde bu kadar çabuk pes etmemesi gerekir. Şimdi Galatasaray'ın yeni bir yol bulup, nerede hata yaptım diye düşünmesi gerekir.
Yazının Devamını Oku 19 Eylül 2002
ÇOCUKLUĞUMUZDA bayram yerine gider, komşu mahallenin çocuklarıyla yarışırdık. Tezgahta bulunan sigaralara halka atar, ekip halinde kazanmak için varımızı yoğumuzu ortaya koyardık. Sigara zararlı olduğu için parasını alır, macun yerdik. İşte Galatasaray'da dün rakibi ile adeta bir mahalle savaşı yapıyordu. Halkayı atan sigarayı alıyordu. Önce Arif atıyor, top direğin üstünden dönüyordu. Sonra Ergün vuruyor, o top da yine direğin köşesinden dönüyordu. Rakip atıyor, hedefi tutturamıyordu. Yoğun bir taaruz şeklinde geçiyordu maç.
Ekibimizin lideri Felipe arkadaşlarına servis yaparken, habire faule maruz kalıyor, tartaklanıyordu. Ama bir türlü onu durduramıyorlardı. Hacivat, Karagöz oyunundaki gibi Felipe'yi devamlı düşürüyorlardı.
TAM İSABET
Ama Galatasaray yıkılmıyordu. Oyun disiplinine harfiyen uyuyorlar, plandan asla sapmıyorlardı. Teknik Direktör Fatih Terim oyuncu değişiklikleriyle takımının gücünü artırıyordu. Hasan'ı çıkartıp, Sarr'ı oyuna alıyordu. Galatasaray için tam isabetli bir değişiklikti. Sarr girip ilk halkayı attı. Komşumuz dağılıyordu. Daha sonra Arif ikinci halkayı da atınca parayı alıyor ve macunu yiyorduk.
Sarı kırmızılıları tebrik etmek lazım. Felipe, Galatasaray'ın maestrosuydu. Mondragon, direklerin bekçisiydi. Yeni olmasına rağmen Almaguer, 40 yıllık Galatasaraylı gibiydi. Ergün yine mükemmeldi. Aksayan yönler vardı elbette ama onlar da gelip geçiciydi. Ümit ile Hakan Ünsal biraz rakibe yol veriyor ama arkası gelmiyordu. Bayramı rakip mahallede kutluyorduk. İki tane halka attık, macunuda götürdük.
Yazının Devamını Oku 14 Eylül 2002
<B>BEN</B> dünyaya geldikten sonra bütün aile, <B>'futbolcu olacak' </B>demiş. Küçükken hep bağlı topla yatardım. Birçok şeyden anlarım ama anladığım en önemli şey futbol ve futbolcu. Hem oynadım hem de bu işin içinde oldum. Birçok kişinin yaptığı gibi anlamadığım şeye, bilsem bile ahkam kesmem. İşte sezon başından bu yana izlediğim kişi, futbolun profesörü Felipe. Fantazi futbolcunun bugünlerdeki temsilcisi. Tabelalardaki ışıkları değiştirttiren kişi. Yani futbolcunun adam gibi adam olanı. Sahnede izlerken keyif veren, tat aldıran futbolcu. Hem arkadaşlarını gol yollarında gıdıklayan hem de kendi hünerini gösteren kişi. İşte sahne sanatçısı Felipe.
ALMAGUER ARANAN KAN
Futbol tabii ki, tek kişiyle oynanan bir spor değil. Bazı zamanlarda sahneye çıkan kişiler de oluyor Felipe'nin dışında. Ayhan ve Batista, orta alandaki savaşları, birlikte bu alanı paylaşmaları, rakibe nefes aldırmamaları ile soliste eşlik eden sanatçılardı. Onları da tebrik etmek lazım. Galatasaray ekibine yeni katılan Almaguer, Fatih Terim'in oynatmak istediği ve oyunu defanstan başlatmak için Emre ve Vedat'a rağmen, transfer etmek istediği kişiydi. Bu futbolcu oyun okumasını biliyor. Topu boşa kullanmak istemiyor. Defans hatası da yaptı ancak sevabı günahından daha büyüktü. Christian'ı ise sadece bir iki kafa topunu gördüm, bir iki verkaçını izledim o kadar.
TARAFTAR NEZAMAN DEĞİŞECEK?
Gelelim bir başka konuya. Bu Galatasaray taraftarı ne zaman değişime uğrayacak? Sürekli geçmişi düşünmeyi bırakın. Ali Aydın'ı, geçmişteki olaylardan dolayı bu maçta da sürekli protesto etmeniz doğru mu? Galatasaray takır takır oynuyor. Sen yeşil alanda kendi sahne sanatçılarını alkışlayacağına Ali Aydın'la niye uğraşıyorsun? Bir çoğunuz Avrupa'ya gidip maç izliyorsunuz. Onlar yalnız futbolcularını gıdıklıyor, sizler ise başka makamda çalıyorsunuz. Değişime uğramanız lazım. Kocaelispor yaralı bir kurttu ama istediği gibi aslana saldıramadı.
Yazının Devamını Oku 1 Eylül 2002
<B>GALATASARAY'</B>ın bir orta sahası var ki, vay vaay vaaay. Mendireği kırılmış bir gemi gibi. Oyun boyunca doğru dürüst pas yapamayan, mücadeleden uzak, hücuma servis yapamayan, hele oyunun son bölümlerine doğru Malatyaspor'un vızır vızır gelişini izleyen bir orta saha. Fatih Terim bu tehlikeyi seziyor. Bu gidişe son vermek istiyor. Elinde olsa tüm orta sahayı değiştirecek. Ancak Pinto ile Suat'ı oyuna almakla yetiniyor. Galatasaray'da forma giyiyorsunuz, takımı yönetmek de sizlere ait ama nerdeee.
Yeşil alanda bir adam vardı, ‘‘beyin’’ vücut dilini konuşturan kişiydi. O kişinin adı Felipe'ydi. Bütün bitirici paslarda beynini, adam eksiltmekte vücut dilini konuşturdu. Üstüne üstlük Malatyaspor'da oynayan Ayman ona tutkal gibi yapışmıştı ama onun da çaresini arıyordu. Ben her yazımda bu futbolcuyu yazıyorum. Çünkü artık topla birlikte zevk veren futbolcular bir elin 5 parmağı kadar yok. Ben Avusturya'da antrenmanları izlerken bu futbolcu için Galatasaray'ın yeni Hagi'si demiştim. Hagi'nin futbolunu herkes biliyor. Bazı özellikleri birbirlerinden farklı. Felipe'nin bu maçta attığı bitirici en az 5 top var. Bunlardan ikisi golle sonuçlandı.
KULAKLAR ÇEKİLECEK
G.Saray'ın yediği ilk golde Sarr, adamı arkasına kaçırıyor. Ofsayt diye bırakıyor, ama ‘‘Atı alan Üsküdar'ı geçiyordu’’. Emre uzun zamandır oynamadığı için teke teklerde hep geride kaldı. Kaptan Bülent tek başına savaş yaptı. En tehlikeli bire birlerde geçit vermedi. Mondragon'a da bir iki laf etmek gerekir. Top fazla kaleye gelmediği zaman donup kalmanın bir anlamı yok. Devamlı hazır olmak gerekir. Kenardan gelen toplara çıkması gerekirdi, ama çıkamadı. Cihan sana da sözüm var. Gençsin, Galatasaray formasını erken aldın, mücadelelerden çabuk yılıyorsun. Kaptığın topa tekrar sahip olmak için fazla çaba sarfetmiyorsun. Geçen haftanın liderlerinden Ayhan bu kez sahada yoktu. Gereksiz topla oynaması orta alanın teslimatına neden oldu. Maçın sonlarında Galatasaray ne hücuma çıkabiliyor, ne de defansta toparlanıyordu. Şayet maç biraz daha uzasaydı Malatyaspor'un maçtan galip ayrılması işten bile değildi.
Fatih Terim 1996'da bu takımı devraldığında oyun kalıbını ilk haftalarda yerleştirememişti. Tanıdığım Fatih Terim bu beraberlikten sonra birçok kişinin kulağını çekecek.
Yazının Devamını Oku 26 Ağustos 2002
<B>BEN </B>topla sevişeni, onunla raks edeni, onu okşadıkça tat alanı severim. Tabii burada kavalye de çok mühim. Onu yönetmek her baba yiğidin harcı değil. Onun ritmini ayarlamak çok da kolay değil. Bakıyorum, topla dans eden adam, G.Saray'da Hagi'den sonra topun kavalyesi olan kişi Felipe. Oyunu harekete geçiren, topu bitirici noktalara yönlendiren kişi o. Her attığı pas, her kullandığı top bir hadise yaratıyor. Fatih Terim'e bir iki laf söylemek gerekiyor... Felipe'yi silik bırakma, dans edeceği yerleri daha iyi kullan. Brezilyalı zamanla G.Saray'da futbolun zevkini tattıran kişi olacak.
Fatih Terim aslında bu kadar sık kadro ile oynamaz, değişiklik yapmazdı. Kurduğu iskeleti devamlı oynatırdı. Değişime uğrayan Terim herhalde takımda da bazı değişiklikler yapmak zorunda kalıyor. Bir kere Batista orta alanda tamam. Ama onun yanına bir hafta Ayhan, bir hafta Cihan, bir hafta bir başkası olursa, denge bozulur. Sonra en çok şaşırdığım bir nokta da, Sarr gibi bir futbolcunun takımda neden olmadığı. Çünkü bu futbolcu her yerde oynayacak kapasitedeydi. Neden yedek kaldı, diye merak ettim.
TAŞLAR ÇATLAYABİLİR...
Galatasaray'ın uzun zaman oyun kurgusu zayıftı. Ne defanstan, ne orta alandan bir kurgu olmuyordu. Yukarıda belirttiğim gibi, topa sahip olan Felipe arkadaşlarına bitirici paslar atmasa, hele Arif'in ilk bölümün sonunda vurduğu top olmasa, Bursaspor oyunu dengelemiş hücuma daha fazla çıkan takımdı. Bereket o arada Mondragon günündeydi de, bir iki topu çelip dengenin bozulmasını önlüyordu.
Terim bazı taşları yerine koyarken iyi düşünmesi gerekir. Fazla taşla oynarsa, o taşlar çatlar. Batista'yı tebrik ediyorum. Temposunu hiç bozmadan aynı hareketle, aynı hırsla çalışan kişiydi. Galatasaray gol atıyor, ama ileride bir yerde yalnış yapacağını seziyorum. Çünkü hala bloklar arasındaki bağlantılarda kopukluk sürüp gidiyor. Kişisel yetenekler sahneye çıkınca da işi bitiriyor. Ama G.Saray'ın oyun kalıbı daha tam anlamıyla yerleşmiş değil. Bana göre de devamlı zevk aldığımız, futbolumuza renk katan, tat veren Galatasaray henüz sahnede değil. Bu provalar nereye kadar sürecek, beklemedeyim.
Yazının Devamını Oku 17 Ağustos 2002
<B>MAÇ </B>başladı. 5 dakika geçti, 10 dakika geçti, 15 dakika geçti, zaman uzayıp gitti. <B>‘‘Galatasaray, şimdi düzelir, birazdan düzelir’’</B> dedim ama, Galatasaray bir türlü düzelmedi. Bu Galatasaray, oyun içinde 5-6 pası bile arda arda yapamadı. Ne defanstan çıkabildi, ne de oyun kurgusunu oturtabildi. Denizlispor, sahanın her yerinde bastı, hücumda 5-6 adamla Galatasaray bölgesini baskı altına aldı. Sarı kırmızılı takımın sağ kanadında Ümit Davala, Cihan, Berkant havının nemine kapılmışlar ‘‘duman olup uçmuşlardı’’. Fatih Terim kenarda isyanları oynuyordu. Birinci bölüm böyle geçti.
İkinci bölüm başlarken Fatih Terim elinde olsa 5-6 kişiye ‘‘kement atıp’’ yanına oturtacaktı. Ama Terim bir tek değişiklik yapıyordu. Berkant'ı oyundan alıp, Arif'i oyuna soktu. Bu arada Batista'nın enerjisine hayran oldum. Hiç durmadı, sahanın her yerinde rakibe baskı uygulayıp, sonuna kadar mücadele etti. Ümit Karan da, tek tabanca hücumda boğuştu.
FELİPE'NİN YERİ
Galatasaray'ın gollerine bakarsak, Ümit Karan'ın ve Mondragon'un asistlerini görürüz. Sonra da, Sarr çıktı sahaya ve golleri üçledi. Terim, Galatasaray'ın oyun kalıbında, bir takım değişikliklere gidiyor. ÖrneğinFelipe... Terim, onu önce orta sahada, sonra sağ kanatta, en sonunda da sol kanatta oynattı. Felipe'nin son oynadığı bölümde, top ona çok yakıştı. Hakem Mustafa Çulcu, Bülent'i atarken haklıydı. Bu oyuncu önce sert girip ikaz aldı, sonra da Cihan'a arkadan faul yapıp haklı olarak oyun dışında kaldı. Ben Galatasaray'ın oynadığı futboldan tat almadım. Böyle bir oyun beklemiyordum. Sarı kırmızılı takımın her zaman keyif veren futbolu, dün sahada yoktu. Ama henüz daha lig'in ikinci maçı. Taşların yerine oturması 2-3 haftayı bulacak.
Yazının Devamını Oku 12 Ağustos 2002
<B>GALATASARAY</B>'ın aldığı neticeye bakmıyorum. Sahadaki oyun kalıbının yerleşip yerleşmediğine bakıyorum. Bunun için daha zamana ihtiyaç olduğunu görüyorum. Türk futbolunun ve futbolcularının ilerleme yaptığını gözlüyorum. Samsunspor'un da oyun felsefesindeki inatçılığı ve teslim olmamalarını farkediyorum. Galatasaray'da 10 numaralı formayla oynayan Felipe'nin, Arif'e attığı bitirici pasını ve oyundaki gezginliğini görüyorum. Bu futbolcuyu bekleyip bir-iki maç sonra görmenizi istiyorum. Galatasaray'ın yediği golde Mondragon'un sıkılıdığı için kendi alanı dışına çıkıp birşeyler yapma isteğinin hataya neden olduğunu gördüm. Defansta Vedat ile Sarr'ın uyumunu, Sarr'ın her mevkiide oynayabileceğini ve uzun zaman Galatasaray'a hizmet verebileceğini anladım. Berkant'ın gözükmese bile temposunu hiç düşürmeden devamlı oyun içinde olmasını, Ümit Karan'ın ‘‘yeter artık ne santrfor arıyorsunuz’’ dercesine hırslı olmasını gördüm. Batista'nın bitmeyen enerjisini, Ergün'ün Galatasaray'da kalmasının ne kadar iyi olduğunu, Hasan Şaş'ın rakipten kaçışlarını gördüm.
HALKALAR BİRLEŞECEK
Görmediğim şeylerse, oyun felsefesinin daha oturmuş olmaması, bir takım halkaların saha içinde kenetlenmemesi, hatlar arasındaki iletişimin henüz tam anlamıyla sağlanamamasıydı. Samsunspor'un mücadeleci oyunu, pes etmemesi, oyun kalıbından hiç düşmemesi, mağlup olmasına rağmen oyuna devamlı asılmasını alkışladım. Tabi daha sezon başı. Hazırlık dönemleri başka, lige asılmak başka. Buradaki heyecan hiçbir yerde olamaz. Onun için zamanla Galatasaray bir takım zayıf halkalarını birleştirip bloklardaki halatları sağlama bağlayacak, uzun maratonda iskeleye yanaşmak için bir takım dalgaları yaracak. Bundan dolayı diyorum ki, öncelikle Felipe'yi bekleyin görün.
Yazının Devamını Oku 1 Ağustos 2002
<B>BU </B>cümleyi ikinci kez kullanıyorum... Kartaca'nın ünlü komutanı <B>Anibal</B>'in bir sözü vardır: ‘‘Ya bir yol bulalım, ya da bir yol yapalım.’’ İşte dün Atatürk Olimpiyat Stadı'na giderken ne yol bulduk, ne de yol yaptık. 50 yıldır İstanbul'dayım, ilk kez İkitelli Köyü'nü gördüm. Gecekonduların içinden geçerken, dağları bayırları tırmandık. Kan ter içinde stada geldik. Bizlerle beraber bir halk ordusu aynı yoldaydı. Bir baba, 7-8 yaşlarında bir çocuğa ‘‘Görüyor musun, Galatasaray sevgisiyle neler çekiyoruz. İleride bunlar sana hatıra kalır’’ diyordu. Yollar böyleydi, ama Atatürk Olimpiyat Stadı kusursuz ve mükemmeldi.
Galatasaray, lige doğru yaklaşırken elinde bulunan malzemeleri, yerleşim planlarını uyguluyor, elinde bulunan en sağlam halkalarını oyun felsefesinin tatbikatını yaptırıyordu. Kimin nerede nasıl oynayacağını görüyor, alternatiferini düşünüyor, bir an evvel iskeletini kurmaya çalışıyor. Bu iskeletin en sağlam halkaları bana göre, kalede Mondragon, Ümit Davala, Berkant, Batista, Ergün, Felipe, Hasan Şaş. Bunlar Fatih Terim'in banko adamları. Ayrıca Fatih Terim, Hasan Şaş ile Baliç'i birlikte oynatmanın çarelerini arıyor. İkisi de aynı bölgenin adamı olduğu için zor durumda kalıyor.
TARAFTARA HAYRAN KALDIM
Dün ilk bölümde oynanan futbolda, topların Felipe'de toplanması, onun servis yapması mükemmeldi. Attığı topları, kritik noktalarda arkadaşlarıyla buluşturması harikaydı. Berkant, en fazla kaleye şut atma düşüncesinde olan kişiydi. Ondan sonra da Arif geliyordu.
Şimdi Fatih Terim kadroyu eline alacak, kafasındaki oyun kalıbına uyan kişileri yerleştirecek. Son olarak 79.000 seyircinin binbir zahmetle gelip, sevdikleri takımı görmek için eziyet çekmesine hayran kaldım. Onları gördükten sonra alkışlıyorum ve yanaklarından öpüyorum.
Yazının Devamını Oku