Hande Fırat

MHP’nin ‘Muhalefet’ açıklamasının anlamı ne?

16 Kasım 2021
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin son çıkışı günlerdir konuşuluyor. Devlet Bahçeli “MHP, Cumhur İttifakı’nın bir ortağı olsa da işlevi ve üstlendiği demokratik sorumluluğu muhalefettir, bunun yanı sıra TBMM’de denge ve denetleme göreviyle mesuldür” demişti. Hemen ardından MHP kanadından benzer bir açıklama da MHP Genel Başkan Yardımcısı Mevlüt Karakaya’dan geldi.

Karakaya da AKP ile ittifakları konusunda “Biz hükümetin ortağı değiliz. Bir hükümet ortaklığı, bir koalisyon yok ama biz ittifakız. Hükümetin başarılı olması, bizim için son derece önemli” dedi. MHP’nin yerini “muhalefet” olarak konumlandıran bu açıklamalar, siyasi kulisleri hareketlendirdi. Hem sorular hem iddialar konuşulmaya başlandı. “Bu açıklamalar durup dururken mi yapıldı, iki parti arasında anlaşmazlık mı var?” sorularına yanıt aranırken, iki parti arasında anayasa çalışmaları nedeniyle sorun yaşandığı iddia edildi. Hatta MHP liderinin Cumhur İttifakı’nı bozma yolunda ilk adımı attığı, bunun sonrasının geleceğini ileri sürenler dahi oldu. Bu nedenle başta MHP Genel Başkanı olmak üzere MHP’den yapılan muhalefet açıklamasının peşine düştüm. MHP’li üst düzey isimlerin bu konudaki görüşlerini sizlerle madde madde paylaşacağım:

CUMHUR İTTİFAKI’NA DESTEK SÜRECEK

“Muhalefet” sözünden rahatsız edici bir anlam çıkarılmamalı, çıkmaz da... MHP “muhalefet” sözü ile Cumhur İttifakı’ndan doğan bir sıkıntıyı ifade etmemiştir.

Mevcut Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne göre MHP, muhalefettir. Tıpkı diğer partiler gibi. MHP, Cumhur İttifakı’nın ortağıdır ancak koalisyon ortağı değildir.

MHP 15 Temmuz’un ardından Cumhur İttifakı’na katılarak, AK Parti ve hükümeti politik olarak ciddi biçimde desteklemektedir. Bu destek de devam edecektir.

50+1 RAHATSIZLIĞI BİZE İLETİLMEDİ

Peki bu çıkışın ardında

Yazının Devamını Oku

İnsanlığımızı nasıl kaybettik?

12 Kasım 2021
Toplum olarak ne kadar hastayız? Ne oldu, ne oluyor? Ne zaman bu kadar kötü, acımasız, saldırgan, sevgisiz olduk? Ne zaman ve neden bu kadar hastalandık? Zaten her gün en az bir kadın cinayeti, tecavüz ya da zorbalık haberi okuyorduk.

Özel günlerde mesaj atıp sloganları birbirimizin gözüne sokmak dışında; sözde normal hayatlarımıza devam ediyorduk. Silah taşınmasına, ateş edilmesine, trafikte ya da bardaki kavganın ölümle sonuçlanmasına bile neredeyse alışmıştık. Birbirimizi linç etmek, karalamak, nefretimizi kusmak ise sıradanlaşmıştı.

Bu kadar kötülüğün ortasında yaşarken, Başak Cengiz’in samuray kılıcıyla öldürülmesi bu kötülüğü başka bir boyuta taşıdı. Hele hele sosyal medyadaki bazı paylaşımlar insanlığımızdan utanmamıza neden oldu. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’in “Başak Cengiz nezdinde hedef alınan tüm insanlıktır, tüm kadınlarımızdır. Toplumsal olarak kadın cinayetlerine karşı seferber olmamızın vakti gelmiştir ve dahi geçmektedir” açıklamasını okudum. Kesinlikle katılıyorum, seferberliğin vakti geldi de geçiyor... Kadınların karşı karşıya olduğu şiddet, bu toplumun zaten yıllardır kanayan yarası. Peki bu mücadelede elde edilen kazanımlardan neden geri adım atıldı? Bu soruyu düzenli olarak sormaya devam edeceğim. Ancak tartışmayı, her olaydan sonra paylaşımlarda bulunmayı bir kenara bırakarak gerçekten adım atmak gerekiyor. Kaybedilen kazanımların yeniden elde edilmesi gerekiyor. Üstelik toplumsal seferberliğin sadece kadına karşı şiddetle de sınırlı kalmaması gerekiyor. Şiddetin, sevgi ve saygısızlığın her türlüsü ile linç kültürüyle, birbirimizi düşmanlaştırmayla, tahammülsüzlükle ve ruh sağlığı ile ilgili de seferberlik başlatılması gerekiyor.

KOD KIRMIZI

GÜNLÜK kaygılar, siyasi tartışmalar sürerken dünya aslında bir felakete doğru sürükleniyor. Etkilerini şimdiden görmeye başladık, eğer gereken adımlar atılmazsa çocuklarımız ve onların çocukları felakete sürüklenmiş olacaklar. Bu yüzden dünya liderleri bir araya gelerek iklim değişikliği konusunda “Kod Kırmızı” ilan ettiler. Dünya alarmda! Glasgow’da iklim değişikliği zirvesine ev sahipliği yapan İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi Sir Dominick Chilcott’un sözleriyle: “İklim değişikliği konusunda korkunç bir sonuçla karşılaşmak istemiyorsak tüm dünyanın önünde son bir şans var...” Ankara’da bir grup gazeteciyle birlikte buluştuğumuz Sir Dominick Chilcott, Glasgow zirvesinde üzerinde uzlaşılan maddeleri şöyle özetledi:

Küresel sıcaklık artışının 1.5 santigrad derecenin üzerine çıkmaması için mücadele etmek.

Zengin ülkelerin, oluşturulan fona katkı yaparak yoksul ülkelerin çalışmalarına destek vermesi.

Sivil toplum örgütlerinin, iş insanlarının, hükümetlerin kısacası konunun tüm taraflarının işbirliği yapması.

Yazının Devamını Oku

ABD’nin demokrasi seçmesi

9 Kasım 2021
ABD Başkanı Joe Biden, seçim kampanyasının başından itibaren dış politikasının ana omurgasını “demokrasi” söylemine ayırdı. Kendi deyimiyle amacı “Demokrasi önderliğini tekrar ele alıp dünyada otoriterlikle mücadele etmek” idi. Söylem dünyayı kapsayınca, “Zaten tüm ülkelerin halklarının demokrasiyi hak ettiğine ve demokrasiyle yönetilmeleri gerektiğine şüphe yok” cümlesini rahat rahat söyleyebiliriz.

Yine bu söylem üzerinden, ABD’nin bu yola pragmatik yani çıkarları açısından değil, ahlaki bir kaygı ile çıktığı varsayımında da bulunabiliriz. Tüm bunların sonucunda da ABD tarafından 9-10 Aralık tarihlerinde düzenlenecek olan “Demokrasi Zirvesi”ni, bir anlamda “Dünya Demokrasi Zirvesi” olarak algılayabilir ve hatta tüm dünya adına umutlanabiliriz. Ancak gerçek ne yazık ki böyle değil ve Biden’ın söylemleri de ne yazık ki gerçeği yansıtmıyor... Neden mi? Madde madde özetleyelim:

Zirve davetlilerine ilişkin taslak, medyaya sızdı. Davet edilen ülkeler de edilmeyenler de tartışma yarattı.

Oysa amaç, otoriterlikle mücadele ve tüm dünyada demokrasiyi yerleştirmek ve güçlendirmek ise öncelikle tüm ülkeler o zirveye davet edilmeli. “Zirveye geldi, gelmedi” tartışmasından davet eden değil, davete icabet etmeyen zarar görür. Demokrasi isimli bir zirveye katılmamak, itibar kaybı ile sonuçlanır.

Diğer yandan sızan listeye göre davet edilenler ve edilmeyenlere bakınca, ABD’nin demokrasi mücadelesinin ahlaktan çok, çıkarı öncelediği görülüyor.

Sızan listede Tunus, Mısır, Türkiye, Rusya ve Çin gibi ülkeler yok ama Brezilya, Hindistan, Polonya, Filipinler ve Irak gibi ülkeler var.

Fransa ve İsveç gibi gelişmiş demokrasilerin yanı sıra “İnsan hakları umurumda değil” diyen Filipinler Devlet Başkanı Rodrigo Duterte davetli. Otoriterlikle suçlanan Hindistan Lideri Narendra Modi de. Kadın hakları ve hukukun üstünlüğü konusunda ciddi bir sapma yaşayan Polonya da davetli listesinde.

Bu garip demokrasi seçmesi akıllara doğal olarak çeşitli soruları getiriyor.

Öncelikle bu liste hangi kriterlere göre yapıldı?

Yazının Devamını Oku

Ekonominin farkındalığı

5 Kasım 2021
Salgınla birlikte tüm dünya ekonomiyle boğuşuyor, devletler yeni tedbirler alıyor, çareler arıyor.

Türkiye’nin de gündemindeki en ağır sorun ekonomi. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Turkuvaz Medya tarafından düzenlenen Türkiye 2023 Zirvesi’ne gönderdiği video mesajında, “Vatandaşımızın her birinin yaşadığı sıkıntıların ve zorlukların farkındayız. Salgın nedeniyle küresel ölçekte bozulan ekonomik dengelerin yol açtığı maliyetleri içeriye en az şekilde yansıtmak için gereken tedbirleri alıyoruz” dedi. Tablo zor sürecin habercisi:

Yıllık enflasyon, tüketici fiyatlarında yüzde 19.89, yurtiçi üretici fiyatlarında yüzde 46.31 oldu. Böylece son yıllardaki en yüksek üretici enflasyonuna ulaşıldı.

Merkez Bankası geçtiğimiz hafta 2021 sonu enflasyon tahminini yüzde 14.1’den, yüzde 18.4’e yukarı yönlü güncellemişti. Son açıklanan enflasyon verisi, Merkez Bankası tarafından güncellenen ve 4.3 puan yukarıya çekilen yıl sonu tahmininin tutmasının da zor olduğunu gösteriyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Ağustos 2021 dönemine ait verilere göre, işsizlik oranı yüzde 12.1.

Genç nüfusta işsizlik oranı ise bir önceki aya göre 0.1 puan azalarak, yüzde 22.7, istihdam oranı 0.4 puanlık artışla yüzde 32.6 oldu. Buna göre her dört gençten biri ne yazık ki işsiz.

Ağustos ayında kayıt dışılık ise yüzde 31.4 oldu. Bir başka deyişle ekonominin üçte biri kayıt dışı çalışıyor.

Büyüme verileri ise birçok ülkeden daha iyi. 2021 yılının ikinci çeyreğinde Türkiye yüzde 21.7 oranında büyüdü. Yıl sonunda çift haneli büyüme bekleniyor.

Artan dolar kuruyla birlikte ihracat, ekimde geçen yılın aynı ayına göre yüzde 20.2 artışla 20.8 milyar dolar oldu. Ocak-ekim döneminde ise ihracat geçen yılın aynı dönemi ile karşılaştırıldığında yüzde 33.9 artarak 181.8 milyar dolar oldu. Aynı dönemde ihracatın ithalatı karşılama oranı da arttı.

Yazının Devamını Oku

ABD S-400 yanlışını tekrar edecek mi?

2 Kasım 2021
Masadan kimse tarafların sorunları bir anda çözerek kalkmasını beklemiyordu. Uzun bir süredir şiddetli türbülansta ilerleyen ABD-Türkiye ilişkilerinde sorunlar çok ve karmaşık.

Bu nedenle iki ülke liderlerinin masaya oturmuş olmaları, konuşmaları, sorunları ele almak için “ortak mekanizma” adı altında bir yöntem üzerinde uzlaşmaları önemli bir gelişmedir. Ancak söylemlerdeki bazı farklara ve bu farkların neden kaynaklandığına da değinmek gerekiyor.

MODEL ORTAKLIKTAN NATO VE SAVUNMA ORTAKLIĞINA

İdeolojik kutuplaşmaya dayalı Soğuk Savaş döneminde Türkiye-ABD ilişkileri “Stratejik İttifak” olarak tanımlanmıştı. Sonrasında Clinton yönetimi tarafından bölgesel konjonktüre dayalı “güçlendirilmiş ortaklık” ardından da “stratejik ortaklık” adlarını aldı. Ancak Biden’ın başkan yardımcılığı yaptığı ve ekolünden geldiği Obama döneminde ise bizzat Obama tarafından 6 Nisan 2009’daki Türkiye ziyareti sırasında iki ülke ilişkileri, “model ortaklık” olarak adlandırıldı. Obama’nın ilk döneminden sonra ilişkiler bozulmaya başladı. Obama’yla aynı ekolden gelen Biden başkanlığına geçen sürede bazı önemli gelişmeler yaşandı:

Çin, ABD’nin öncelikli hedefi oldu.

ABD, Trump’ın başkanlığı ile uluslararası arenadaki liderliği bıraktı.

Türkiye tüm bu süreçte kendi milli çıkarları doğrultusunda hareket etti. Bu nedenle de ABD ve Türkiye’nin çıkarları bir çok önemli başlıkta çatıştı.

Biden dönemiyle adeta türbülansta ilerleyen iki ülke ilişkileri Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ABD Başkanı Biden’ın yaptığı son görüşme sonrasında ABD tarafından, “NATO müttefiği ve savunma ortaklığı” olarak adlandırıldı. Türkiye’nin ise yapılan açıklamalarda “NATO ittifakı ve stratejik ortaklık zeminine” vurgu yaptığını hatırlatalım. ABD’nin bakış açısının “çıkar çatışmasını ve sorunları” yansıttığını söyleyebiliriz. Ancak bu çıkar çatışmasında ve iki ülke arasındaki sorunlar konusunda ABD’nin “NATO müttefiki” olmanın gereklerini bile yerine getirmediğine de dikkat çekmek lazım. Özellikle de FETÖ ve YPG/PYD’ye destekleri konularında.

SAVUNMA ORTAKLIĞININ F-16 SINAVI

Yazının Devamını Oku

Bu yöntem ve üslup ‘had’ sorunudur

29 Ekim 2021
Osman Kavala’nın serbest bırakılması için ortak bildiri yayınlayan 10 büyükelçi krizi, işletilen diplomasi ve ara formülle şimdilik çözüldü. İlişkilerde mutlaka tortusu kalacaktır. Kavala krizi ise sadece ertelendi.

Gözler bu kriz için artık 30 Kasım’daki Avrupa Konseyi Toplantısı’nda olacak. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Kavala’nın 30 Kasım’a kadar serbest bırakılmaması halinde konsey üyesi Türkiye hakkında taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uymadığı gerekçesiyle ihlal prosedürü başlatacağını duyurdu. Bir aylık bir süreç var. Türkiye, Konsey ve ülkeler nezdinde yapacağı görüşmelerle kendi görüşlerini, yargı sürecini gerekçeleriyle anlatacaktır. “Geciken adalet, adalet değildir” sözünü hatırlatarak, Kavala ya da başka davalarda yargılama süreçlerinin hızlandırılmasının ne kadar önemli olduğunun bir kere daha altını çizmek gerek. Bu konuda adım atılması hem Türkiye’de yaşayan herkes için, hem de Türkiye’nin uluslararası kamuoyunda karşılaştığı eleştirilerin önlenmesi açısından önemlidir. Ancak;

Büyükelçiler hangi ülkelerde bu yöntem ve üslupla böyle bir açıklama yapmıştır ya da yapabilmiştir? Üslup ve yöntem bana göre tam anlamıyla hadsizliktir. Yanlış anlaşılmasın, ülkeler başka ülkeler hakkında endişelerini ya da eleştirilerini dile getirebilir. Bunun diplomatik bir üslubu ve yöntemi vardır. Kavala ile ilgili açıklamalarını ilk gördüğümde, “Sanırım aralarında Kavala başlıklı whatsapp grubu kurdular, oradan yazıştılar, ‘açıklamayı koyuyorum haydi siz de rt yapın’ diye konuştular” yorumunu yaptım.

Türkiye’nin başta Fetullah Gülen olmak üzere terörle mücadele konularında bazı ülkelerden talepleri var. Kanıtlara, yaşananlara, şehitlere, stratejik ortak söylemine rağmen bu taleplerin hiçbirine olumlu yanıt verilmedi. Ne garip ki ikili görüşmelerde bu ülkelerden bazılarının devlet başkanlarının gündemi hep Osman Kavala oldu. Yanlış okumadınız, bazı devlet başkanları ikili görüşmelerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önüne Kavala’nın durumunu koydular. Ankara, devlet başkanları düzeyinde sorgulanmasını hep şüpheyle karşıladı.

Bazı ülkelerin Erdoğan ve politikalarına karşı duyduğu antipati sır değil. Üstelik 20 yıldır dünya da kendisini tanıyor, olası tepkilerini hesap edebiliyor. Demem o ki, bu hadsiz üslubu Cumhurbaşkanı’nın kabul etmeyeceğini ve tepki göstereceğini herkes bilir, hesap eder. Büyükelçiler ve ülkeleri bu hesapla hareket edip, “Nasılsa Erdoğan sert tepki gösterecektir, kriz çıkacaktır” demiş olabilirler. Türkiye’nin diplomasisi ve ara formülü bu kötü niyeti de önlenmiş oldu.

Dünyadaki ekonomik gidişat, Türkiye’deki ekonomik sorunlar, ikili ilişkilerin iyileştirilmesini ve profesyonelleştirilmesini gerektiriyor. Bu çerçevede Dünya İklim Zirvesi’nin toplanacağı Glasgow’da yapılması beklenen Biden-Erdoğan görüşmesinde iki ülke ilişkilerinin hiç değilse türbülanstan çıkartılması gerekiyor. ABD, Türkiye’nin stratejik bir bölgede bulunan uzun süreli bir NATO müttefiki olduğunu ve Washington’ın bölgesel çıkarlarının çoğunda yanında yer aldığını, NATO’nun Türkiye’ye Türkiye’nin de NATO’ya ihtiyacı olduğunu unutmamalı.

TEŞEKKÜR
Hayat anlık bir bitişmiş gerçekten... TIR’dan kopan bir lastiğin bize çarpması sonucu ölümden döndük. Tam bir hafta sonra ise biricik kızımın babası, arkadaşım, çok kıymetli Metin Devrimci’yi kaybettik. Başta Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Prof. Dr. Erol Göka olmak üzere arayan, soran, mesaj atan herkese çok teşekkür ederiz.

 

Yazının Devamını Oku

Reform yerine misyon

19 Ekim 2021
Yıllardır eğitim sorunlarımızı konuşuruz ama bir türlü o sorunlar çözülemez. Yıllardır her gelen bakan iddiasını “Eğitimde Reform” duyurusuyla kamuoyuyla paylaşır.

Tartışma başlar, ya dağ fare doğurur ya da reformun sonu bir türlü gelmez. Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer ile bir grup gazeteci sabah kahvaltısında bir araya geldik. Bu kez “Reform” kelimesini duymadık. Reform yerine “Misyon” dedi Mahmut Özer. Misyonunu ise dezavantajlı bölgelerin fırsatını artırmak ve fırsat eşitliği olarak tanımladı.

HEDEFLER

Ana sorun fırsat eşitliği. Ana hedef ise tüm Türkiye genelinde nitelikli eğitime ulaşabilmek. Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in anlatımlarından yola çıkarak atılacak adımları maddeler halinde sizlerle paylaşayım:

OKUL ÖNCESİ EĞİTİME ÖNCELİK VERİLECEK: Akademik başarı sosyal, ekonomik, ailenin eğitim seviyesiyle yakından ilişkili. Şartlar ve seviyeler arasındaki farkı minimize etmek için okul öncesi eğitime ağırlık vermek gerekiyor. Okul öncesi eğitim kurumları tüm Türkiye genelinde artırılacak. Türkiye genelinde Milli Eğitim Bakanlığı’na ait 2 bin 784 anaokulu var. Hedef bir yılda 3 bin anaokulu daha yapmak. Öncelik dezavantajlı bölgelerde olacak.

TEMEL EĞİTİMDE FIRSAT EŞİTLİĞİ: Tüm Türkiye’de ilkokulların altyapıları güçlendirilecek ve aynı fiziksel imkânlara kavuşturulacak. Yani Rize’deki ilkokul ile İstanbul Etiler’deki ilkokulun donanımı aynı olacak.

MESLEKİ EĞİTİM GÜÇLENDİRİLECEK: Türkiye katsayı uygulaması travmasını artık geride bıraktı. Mesleki eğitimi artık başarılı öğrenciler tercih ediyor. Mesleki eğitimin tercihinde istihdam öncelik taşıyor. Bakanlık istihdama uygun düzenlemeye öncelik verecek. Mesleki Eğitim Merkezleri’nin öğrenci sayısı istihdama uygun artırılacak.

ÖĞRETMENLERE EĞİTİM:

Yazının Devamını Oku

Dikkat dikkat! Dünya sizin için hâlâ güvensiz bir yer!

12 Ekim 2021
“Erkek çocuklarının eğitime erişimi yeterli değil.

Toplumun erkek çocuklarına yönelik tutum ve davranışlarını mutlaka değiştirmemiz gerekir.

Erkeklerimizin ve erkek çocuklarımızın cinsiyetlerinden ötürü maruz kaldıkları eşitsizlik konusunda farkındalığı artırmak gerekiyor.

Erkek çocuklarımızın çocuk yaşta evlendirilmeleri kabul edilemez.

Hedef erkekler ve erkek çocuklarını güçlendirerek, toplumsal cinsiyet eşitliğini teşvik etmek, sürdürülebilir kalkınmayı hızlandırmak için çalışmalar yapmaktır.

Gerçek eşitlik, tüm erkek çocuklarının şiddete karşı güvende oldukları, haklarını serbestçe kullandıkları ve yaşamda eşit fırsatlardan yararlandıkları gelecektir.

Söz konusu satırlar hemen hemen tüm ülkeler için geçerlidir. Bazı ülkelerde ise durum daha da vahimdir.”

Sevgili okurlarım lütfen dönün, yukarıdaki cümleleri bir kere daha okuyun. Özellikle erkek okurlarım, acaba bu satırlar sizi rahatsız etti mi? Sizler için bir de “Erkekler Günü” ya da “Dünya Erkek Çocukları Günü” olduğunu düşünün. Kadınların ve kız çocuklarının tüm coğrafyalarda yaşadıklarını sizlerin yaşadığını hayal edin. Örneğin, Türkiye’de sadece bu eylül ayında kadınlar tarafından 37 erkeğin öldürüldüğünü düşünün... Acı değil mi? Kabul edilemez değil mi? Nereden çıktı bu saçma sapan satırlar

Yazının Devamını Oku