Canavar ismi ise kendisine, daha yakın tarihte takıldı. 90’ların ortasından 2000’lerin başına kadar haberlerde bile “Enflasyon canavarı” ifadesi kullanılır oldu. Özellikle de 2001 ekonomik krizinde... Kısaca hatırlayacak olursak; 19 Şubat 2001 tarihinde, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile yine dönemin Başbakanı Bülent Ecevit arasında Anayasa kitapçığı fırlatılması ile patlayan ekonomik kriz... O yıl tüketici enflasyonu yüzde 68.5 idi... Uygulanmaya başlanan “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”, IMF’ye sunulan niyet mektuplarıyla, “Fiyat istikrarı politikasına devam edileceği ve enflasyon hedeflemesi staratejisinin uygulanabileceği ekonomik koşulların en kısa sürede sağlanacağının” beyan edilmesi ve seçimlerde iktidarın değişmesiyle ekonomide çok yol katedildi. Sadece tüketici enflasyonu açısından AK Parti iktidarındaki rakamlar şöyle oldu:
AK Parti’nin özellikle 2018 öncesinde meydanlarda kullandığı argümanların başında, “Enflasyonu tek haneye indirdik” geliyordu.
20 YILIN ARDINDAN NASIL BİR TABLO VAR?
Artık 20 yıllık bir iktidardan bahsediyoruz. İlk kez enflasyon rakamları yıllık yüzde 36.08 ile AK Parti iktidarındaki en yüksek seviyeye ulaştı. Üretici fiyatlarında ise yüzde 79.89 oldu. Doğal olarak bu rakamlar, “Canavar geri mi döndü, ve nasıl yeniden gönderilecek?” sorusunu da beraberinde getirdi. Önce tespitleri sıralayalım:
* Sadece Türkiye’de değil, dünyada büyük ekonomilerde bile (çok daha düşük rakamlarla da olsa) enflasyon yükseliyor.
Bugün 2021’in son günü. Zor bir yıldı. Hepimizin 2022’ye dair farklı farklı dilekleri vardır. Ben de gönlümden geçenleri sizlerle paylaşmak istedim:
Virüse, varyantlara, maskeye, mesafeye veda ettiğimiz...
Trolden, linç kültüründen, hakaretten, kutuplaşmadan, sevgisizlik ve saygısızlıktan kurtulduğumuz...
Liderlerin kapılarda bekletilmediği, herkesin herkesle görüşebildiği, liderlerin bir masa etrafında buluşabildiği...
Demokratik hukuk devletinin gerçekten hayata geçirildiği, adaletin gecikmediği...
Liyakatin hâkim kılındığı, eleştiriye açık gönüllerin tebessümle dinledikleri...
Öfke ve bağırmanın bavullara hapsedilip sevgi ve saygının hâkim kılındığı...
Kadın cinayetlerinin son bulduğu, erkeklerin kafalarının gerçekten
Ekonomideki gelişmelerden Millet İttifakı cephesinde yaşananlara, İçişleri Bakanlığı’nın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nda başlattığı teftişe kadar birçok gündem başlığına ilişkin soruları yanıtladı. Ben de köşemi CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarına ayırıyorum...
‘BAŞARIMIZI HAZMEDEMİYORLAR’
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “İBB’de, terörle iltisaklı 45 bin kişiyi işe aldılar” sözlerinin ardından İçişleri Bakanlığı İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde işbaşı yaptırılan bazı çalışanların terör örgütleri ile iltisaklı olduğu iddiasıyla özel teftiş başlattığını açıklamıştı. “Bu saldırıyı hangi mantıkla yapıyorlar, anlamak mümkün değil” diyen CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun bu konudaki açıklamaları şöyle:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP’nin seçimdeki ve yerel yönetimlerdeki başarısını sindiremedi, hazmedemiyor. ‘Ankara’yı, İstanbul’u nasıl kaybettik?’ diyorlar. Bize en ağır suçlamalar yapıldı. Akıl var, mantık var. Belediye başkanlıklarının Milli İstihbarat Teşkilatı mı var? Belediyelere işçi alımı adli sicil kaydı ile yapılıyor. Adli sicil kâğıdını belediye mi veriyor? Devletin nasıl çalıştığından haberleri yok. Tüm belediye başkanlarımızın telefonlarını dinliyorlar. Allah akıl fikir versin. Böyle devlet yönetimi olmaz. Devlet bir kişinin kinine, öfkesine teslim edilemez. İktidarda kalmak için atmayacakları yalan, iftira yok.”
CHP Lideri, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun açığa alınması gibi bir adım beklemediğini belirterek, “Müfettişlere istedikleri tüm belgeleri, bilgileri veriyoruz” dedi. Ardından da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile canlı yayına çıkma çağrısını da “İlk 10 dakikada dağıtırım onu. Bütün sinirlerini dağıtırım” ifadesiyle dile getirdi.
‘FİYAT İSTİKRARINDAN YANAYIZ’
CHP Lideri’ne yeni kur korumalı mevduatı da içeren ekonomi politikası hatırlatılarak,
Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Destici’nin siyasi partilerin aldığı Hazine ve seçim yardımları ile birden fazla maaş alan bürokratlar konularındaki açıklamaları çok tartışılmış, son olarak geçen hafta yaptığımız Gece Görüşü programında da konuklarımla bu konuyu uzun uzun konuşmuştuk. BBP Genel Başkanı Destici, gazetemizin Ankara bürosunu ziyaret etti. Sizlere önce Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 68. maddesinin ilgili bölümünü hatırlatıp sonra Destici’nin açıklamalarını aktaracağım.
YETERLİ VE HAKÇA MALİ YARDIM
Anayasa 68. madde diyor ki: “Siyasi partilere devlet, yeterli düzeyde ve hakça mali yardım yapar. Partilere yapılacak yardımın, alacakları üye aidatının ve bağışların tabi olduğu esaslar kanunla düzenlenir.”
Buradaki önemli sözcükler: “yeterli düzeyde ve hakça”... Siyasi partiler ilgili kanuna göre hem Hazine yardımı hem de seçim yardımı alıyorlar. Yeni yılın ilk ayında yaklaşık:
AK Parti 280 Milyon TL,
CHP 150 Milyon TL,
HDP 77 Milyon TL,
Doğal olarak “Kur Korumalı Vadeli TL Mevduatı” kararının ayrıntıları ile bundan sonra atılacak adımların peşine düştüm. Hem ekonominin üst düzey isimleri ile hem de Cumhurbaşkanlığı’nın üst düzey isimleri ile konuştum. Sizlere yine madde madde olanı ve bundan sonraki atılacak adımları anlatacağım.
KARAR ORTAK
Bir süredir Cumhurbaşkanı Erdoğan ekonomi yönetimiyle üst üste toplantılar yapıyor. Ekonomi ile ilgili çeşitli meslek gruplarından, örgütlerinden gelen “Sorunlar ve çözüm önerilerini” içeren raporları okuyor. Cumhurbaşkanı ve ekonomi yönetiminin toplantısına katılan hemen herkes Türk lirasının değerini arttırmak, vatandaşı yeniden Türk lirasına döndürmek ve güven kazandırmak ama aynı zamanda zarara da uğratmamak için ‘Kur Korumalı Vadeli TL Mevduatı’nı uygulamada uzlaştı. Şimdi gelelim yöneltilen eleştirilere üst düzeyde verilen yanıtlara:
HAZİNE’YE FAZLA BİR YÜK BEKLENMİYOR
Bu ürün ile kurdaki ekonomik temellerden kopuk, spekülatif artış ortadan kalktığı için Hazine’ye fazla bir yük beklemiyoruz.
Üstelik kurda geçtiğimiz günlerde yaşadığımız gerçekçi olmayan artışın, ekonominin her alanında vatandaşa getireceği maliyetle kıyaslandığında Hazine’nin yükleneceği maliyet çok daha önemsiz düzeyde.
Dünya merkez bankaları pandemi döneminde para basıp dağıttı. Türkiye’nin para basma niyeti yok.
Getirilen ürün, Kredi Garanti Fonu’nda uygulananın bir benzeri.
1400 ilaçtaki zammın gerekçesi kur nedeniyle artan ham madde fiyatları. Üretici firmalar, “Bu artışla üretim yapamayız” dediler.
700 kalemde düşüşün nedeni ise jeneriğinin üretilmiş olması.
ŞUBAT ZAMMI NE KADAR?
Bu ilaçlar da dahil, tüm ilaçlar asıl şubat ayında zamlanacak. Peki oran ne? Ankara Eczacı Odası Başkanı Taner Ercanlı ile sohbetimizden yola çıkarak anlatayım:
Sağlık Bakanlığı her yıl şubat ayında bir önceki yılın Euro ortalamasını alıyor.
2021 yılının şu anki Euro ortalaması 10.38 TL. Şubat ayına kadar 10.60 olacağı hesaplanıyor.
Bakanlık bu ortalamanın yüzde 60’ını baz alıyor. Yani 10.60’dan hesap edersek 6 lira 36 kuruş ediyor. Bu da yaklaşık yüzde 38 zam demek.
Kısacası kura göre yapılacak güncelleme ile gelecek en fazla zam oranı yüzde 38.
Geçtiğimiz birkaç gün boyunca Ankara’nın çeşitli semtlerinde farklı işyerlerini, marketleri, kumaşçıları, aklınıza gelebilecek birçok işyerini dolaştım. Hepsinin tek gündemi hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı, dizginlenemeyen döviz kuru, geçmişin deyimiyle enflasyon canavarı. Kasada bekleyenin de, kumaşı kesenin de, dükkân sahibinin de ne kadar bıkkın, sıkıntılı olduğunu görüyorsunuz, duyuyorsunuz. Konuşuyorlar, içlerini döküyorlar.
BİR ÜLKEDE, BİR ÖMRE KAÇ KRİZ SIĞAR?
Ne yazık ki ilk değil bu yaşadıklarımız. Ne yazık ki ikinci ya da üçüncü de değil. Biz de zaten Norveç değiliz. Gerçekçi ama bir o kadar da klişe yaklaşırsak konuya, “Coğrafya kaderdir, ülkemiz çok zor bir coğrafyada, bizimle tarih boyunca uğraşan ülkeler oldu vb” şeklinde açıklamalar da yapabiliriz. Ancak her kriz sadece bu gerçeklerden kaynaklanmadı. Ya da biz gerçek klişeleri on yıllardır bilmemize rağmen ekonomi alanında önlemlerimizi yıllar öncesinden alıp yola o önlemlerle ya da yeni önlemlerle devam etmedik, atılması gereken adımları zamanında atmadığımız da oldu, ekonomiden çok siyaseti öncelediğimiz zamanlar da... Bir süredir ‘ülkemizde bir ömre kaç ekonomik kriz sığar?’ sorusu kafamın içinde dönüp duruyordu. Kendimden yola çıktım. ‘1970’li yıllarda doğan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kaç kriz yaşamıştır?’ diye şöyle bir baktım. Bugünü saymazsanız bir ömre dış ya da iç kaynaklı tam 9 kriz sığmış...
1974 1. Petrol krizi ve Kıbrıs Harekâtı
1980 krizi, 2. Petrol krizi ve 24 Ocak Kararları
1982 Banker krizi
1990-1991 Körfez krizi
1994 krizi - 5 Nisan Kararları
Altı milyon başta olmak üzere tüm çalışanların gözü kulağı da Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda. Verilecek zam oranı sadece asgari ücretlileri değil, tüm çalışanları yakından ilgilendiriyor. Hayat pahalılığı tüm çalışanları zor durumda bıraktı. Yeni Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati cumartesi günü iş dünyasının temsilcileriyle bir araya gelmişti. O toplantıda bu konuda patronlara verdiği önemli bir mesajla başlayacağız.
PATRONLARA ÇAĞRI
Hazine ve Maliye Bakanı Nebati, iş dünyası ile yaptığı toplantıda asgari ücrete yapılacak zam oranında temel hedefin, mağduriyetin bir ölçüde giderilmesi olduğunu söyledi. Edindiğim bilgilere göre bu açıklamayı yaptıktan sonra da iş dünyasına açık açık, “Çalışanlar mağdur edilmesin. Sizler de maaşları bu çerçevede ayarlayın” çağrısında bulundu. Yıl sonu yaklaşırken, çalışanların zor durumda olduğunu hatırlatarak, asgari ücrette gösterilen ya da gösterilecek olan hassasiyetin işverenler tarafından tüm çalışanlara gösterilmesi gerektiğinin altını çizelim.
ORTAK SÖYLEM NEYDİ?
İşverenin de zorlukları olduğunu biliyoruz. Kiminle konuşsam ekonomi yönetiminde koordinasyon eksikliğinden şikâyet ediyor, bütünsel bir yaklaşımın gerekli olduğunu belirtiyor. Yasal düzenleme yapılırken, önemli bir karar alınırken o sektörün aktörleriyle görüşülmesi, sivil toplum örgütlerinin ve meslek odalarının da fikirlerinin sorulması gerektiğini anlatıyorlar. Cumartesi günü Hazine ve Maliye Bakanı Nebati’yle yapılan toplantıda iş dünyasının ortak söylemlerini şöyle sıralayabiliriz:
Güven ve öngörülebilirlik şart.
Kur oynaklığına çözüm bulunmalı.
Finansmana erişim kolaylaştırılmalı.