Kimi ülkeler ise okulları kapatmayı son çare olarak gördü, mümkün olduğunca açık tuttu. Her ülke bu kararları salgının seyri başta olmak üzere ekonomik gerçekleri de içeren kendine özgü koşullara göre aldı. Türkiye yaklaşık iki yıl boyunca ağırlıklı olarak uzaktan eğitim ile yola devam etti. Nihayet bu sene tüm öğrenciler için okullar gerçek anlamda açıldı.
BİR VELİ OLARAK...
Diyelim ki altyapınız, eğitim ordunuz, aile disiplininiz, çocuğun kendi iç disiplini dört dörtlük. Ben yine de uzaktan eğitime karşı olan velilerdenim. Eğitimin mutlaka yüz yüze, okul ortamında, sporuyla, sanatıyla, sosyal ortamıyla gerçekleşmesi gerektiğini düşünenlerdenim. Aşılamanın başlaması ile tüm ülkeler nispeten rahat bir nefes almaya başladı. Fransa gibi başından beri okulları kapatmayan ülkelerde de Türkiye gibi ağırlıklı uzaktan eğitimi sürdüren ülkelerde de okullar kapılarını öğrencilere açtı. Şimdi önemli olan o kapıların kış boyunca mümkün olduğunca açık tutulması. Kendimizi kandırmayalım... “Sabahları uyanmıyor, gece geç yatıyor, hiçbir şey dinlemiyor, önünde ders ekranı açık ama o oyun oynuyor, kamerayı kapatıp uyuyor, kilo aldı, öğrendiklerini unuttu...” Aranızda bu cümleleri kullanan veliler yok mu? Bu yakınmaları duymayanınız var mı? Artık kaybedecek vakit yok, kalmadı. Çocuklarımızın bir sene daha kaybetmemeleri çok önemli. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yaptığı konuşmada, “Milli Eğitim Bakanlığı’nda kurduğumuz dijital altyapı ile okullarımızdaki süreci, hastalığın seyrini yakından izliyoruz, izleyeceğiz. Yüz yüze eğitimi devam ettirmekte kararlıyız” dedi.
Gazetemizde Nuran Çakmakçı’ya konuşan Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer de yüz yüze eğitime katılımın zorunlu olduğunu söyledi. Şimdi yapılması gereken artık belli... Toplumda herkesin bu çocukların ve ülkesinin istikbalini düşünerek, mutlaka aşı yaptırması. Toplumsal bağışıklık kazanılmadığı sürece, yeni varyantların da etkisiyle salgınla mücadele başarısız oluyor. Bu durum hepimizi ama en çok da geleceğimiz olan çocukları etkiliyor.
DAHA SIKI TEDBİRLER GELİR Mİ?
Aşı karşıtlarının, hâlâ aşı yaptırmayanların bu inatlarından vazgeçmeleri gerekiyor. Bununla birlikte devlet de gerekirse önlemleri daha da sıkılaştırmalı.
Biliyorsunuz artık, aşısız veya aşısı tamamlanmamış kişiler için PCR testi uygulaması başladı. Aşı olmayan ya da hastalığı geçirmemiş olanlardan, okul, sinema, tiyatroya girişlerde ya da şehirlerarası toplu taşıma kullanırken negatif PCR test sonucu istenmeye başladı. Bu kural 18 yaş üstü herkes için geçerli. Bu kuralların uygulaması hassasiyetle takip edilmeli. Öte yandan ben tedbirlerin gerekirse daha da sıkılaştırılmasından yani aşı olmayanlara bazı yasakların getirilmesinden yanayım. Sizlerle birkaç günlüğüne özel bir nedenle gittiğim Fransa’daki gözlemlerimi de paylaşmak istiyorum:
Bazı örneklerin aksine Türkiye, Fransa tarafından kırmızı listeye alındığı halde girişte hiçbir sorun yaşamadık. Sağlık Bakanlığı’nın uygulamalarından hazırlanan aşı karnelerini hem telefondan, hem de basılı haliyle yetkililerle paylaştık.
Amaç eğer Taliban ile şartlarda uzlaşılabilirse muharip nitelikte olmayan Türk askerinin Uluslararası Hamid Karzai Havaalanı’ndaki görevinin ve havaalanı işletmesinin sürdürülmesiydi. Ankara, uzlaşma olmaması durumunda ya da bir aksilik yaşanması halinde her ihtimale göre de hazırlık yapmıştı. Türk askerinin hiçbir şekilde riske atılmaması için, 24 saat içinde tahliye planı en başından hazırlanmıştı. Görüşmelerden Türk askerinin kalması için olumlu bir sonuç çıkmadı. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Türk askerinin tahliye kararının “çeşitli temaslar, mevcut durum ve şartlar değerlendirilerek” alındığını söyledi. Peki o temaslar neydi? Taliban ne söyledi, endişesi ne idi?
GÖRÜŞMELERİN NİTELİĞİ VE İÇERİĞİ
Türkiye, Cumhurbaşkanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı ve MİT ile görüşmeler yürüttü. Pakistan ve Katar’ın yanı sıra Taliban ile de bazı seviyelerde doğrudan görüşmeler yapıldı. Taliban başından beri Ankara’ya “Türk askerinin varlığı ile ilgili soru işaretlerini” iletti. Türk askerinin kalmasına sıcak bakmadıklarını söylediler. Gerekçe olarak da Türk askerine müsaade etmeleri durumunda yarın öbür gün Rusya, Pakistan, Çin gibi ülkelerin de asker konuşlandırmaya kalkabileceğini ifade ettiler. Ancak Taliban, Ankara’dan havalimanını işletmesini istedi.
HAVAALANININ İŞLETİLMESİ GÖRÜŞMELERİ
Bu konuda Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın da NTV’ye yaptığı açıklamada, “Sivil uzmanlarımız havalimanı için destek verebilir. Bununla ilgili müzakereler devam ediyor. Bunu Türkiye’nin devam ettirmesi konusunda bir irade de ortaya koyuyorlar” demişti. Gelelim ayrıntılara... Edindiğim bilgilere göre, Türkiye ile Taliban arasında havaalanının işletilmesi yönünde görüşmeler sürüyor. Ağırlıklı olarak Türk Hava Yolları üzerinde duruluyor. Özel bir şirketin de gündeme gelebileceği belirtiliyor. Ancak buradaki sorun havaalanının güvenliği. Taliban güvenliği sağlayacağını söyledi. Ankara ise tek başına silahlı Taliban mensuplarıyla havaalanı güvenliğinin sağlanamayacağını anlatıyor. Havaalanlarında özel bir sistem kurulması, hatta özel bir güvenlik şirketinin görevlendirilmesi gerektiği de konuşuluyor. Karşılıklı şartlar şimdilik masada. Türkiye’nin talepleri kabul edilirse, iki taraf uzlaşırsa Hamid Karzai Uluslararası Havaalanı’nın Türkiye tarafından işletilmesi gündeme gelebilir. Bu konudaki görüşmeler kadar Taliban yönetimiyle Afganistan’daki güvenlik meselesinin de Türkiye açısından önemli olduğunu söyleyelim.
MÜZİKSİZ BİR ÜLKE
Dünyanın gözü Taliban’da... Kaos sona erecek mi? İnsan hakları ve kadın hakları uygulanacak mı? Bu soruların yanıtları sözde değil uygulamada görülmek isteniyor. Taliban Sözcüsü Zabuhullah Mücadid, New York Times’a yaptığı açıklamada Afganistan’daki kadınların uzun vadede günlük rutinlerine dönebileceğini ancak 2 günden uzun yolculuklar için yanlarında bir erkek olması gerekeceğini söyledi. Öncelikle umarım Afganistan’daki kadınların günlük rutinleri 2021 yılı biterken Pakistan’daki, Türkiye’deki, Almanya’daki kadınlar gibi olması gerektiğini anlarlar. Dünyanın gündeminde küresel ısınma, uzay yolculukları varken, ülkeleri perişan haldeyken kadınlarla ve onlara çerçeve çizmekle uğraşmaktan vazgeçerler. Bir de müzik konusuna takıklar... Taliban Sözcüsü verdiği demeçte, kamuya açık alanlarda müzik çalınmayacağını da söyledi. Ah işte biraz da bundan oluyor bu geri kalmışlık, mutsuzluk, huzursuzluk... Oysa müzik ruhun gıdasıdır. Biraz müzik dinleseler belki hayata bakışları da biraz yumuşar.
Bu yüzden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’den İngiltere Başbakanı Boris Johnson’a, Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Charles Michel’e kadar yaptığı görüşmelerde düzensiz göç konusuna öncelik veriyor, kitlesel göçe karşı uyarıda bulunuyor. Türkiye’de Suriye’den gelenler nedeniyle bu konuda zaten sorunlar yaşanıyor. İşin ekonomik boyutu da düşünülürse Türkiye’nin kitlesel bir göçe dayanmasını beklemek hem gerçekçi değil hem de büyük bir haksızlık. Tam da böyle bir ortamda İngiltere Savunma Bakanı Ben Wallace’ın Mail On Sunday için kaleme aldığı makale ve o makalenin aktarılış biçimi tartışma yarattı. Savunma Bakanı makalesinde, “İngiltere’ye getirmekle yükümlü olduğumuz Afganlar için Afganistan dışındaki bölgede bir dizi merkez kuracağız” dedi. Ancak bu sözler yabancı basın kuruluşları tarafından İngiltere’nin Türkiye ve Pakistan gibi ülkelere merkez kuracağı şeklinde yansıdı. Önce Dışişleri Bakanlığı ardından İletişim Başkanlığı açıklama yaparak haberi yalanladılar. Şu tespitleri yapmakta fayda var:
Siyasiler bazen açık açık söyleyemedikleri hedeflerini, taleplerini basına sızdırırlar. İngiltere’nin aklında Türkiye’de merkez kurmak var idiyse yanıtını aldı. Ankara açık açık “Böyle bir talep yok, böyle bir talep iletilse de kabul etmemiz mümkün değil” dedi.
Afganistan’da yaşananlar kimsenin hoşuna gitmiyor. Ancak bu, ülkelerin düzensiz göçe kapı açması anlamına gelmez.
Türkiye de vatandaşları da yıllardır göç yükünü çekiyor. Biraz da taşın altına elini başkaları soksun. Mesela ülkeleri bu hale getirenler...
YİNE YENİDEN S-400 KRİZİ Mİ?
ABD-Türkiye ilişkilerinin sorunlu başlıklarından biri Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı S-400’ler. Bu nedenle ABD, Türkiye’ye “hafif düzeyde” ifadesiyle adlandırabileceğimiz yaptırımları devreye soktu. Türkiye ve ABD arasında bu yaptırımların kaldırılması konusunda görüşmeler yapıldı. Ancak iki taraf bir uzlaşmaya varamadı. Henüz bu sorun çözülememişken, Rus askeri ihracat şirketi Rosoboronexport’un Genel Direktörü Aleksandr Miheyev’in basına yansıyan açıklamaları tartışma yarattı. Rosoboronexport’un Genel Direktörü Miheyev, açıklamasında Türkiye’ye yapılması planlanan ikinci parti S-400 sevkiyatına yönelik anlaşmanın yakında imzalanacağını duyurdu. Bu açıklama “Türkiye-ABD ilişkileri ne olur, yaptırımlar ne seviyeye yükseltilir?” sorularını da beraberinde getirdi. Bu yazının yazılmakta olduğu saatlerde Türkiye’den resmi bir açıklama yapılmamıştı. Ancak güvenlik kaynaklarıyla yaptığım görüşmelere dayanarak şu bilgileri paylaşabilirim:
Rusya ile görüşmelerde yeni bir durum yok.
Rusya’dan böyle bir açıklamanın neden yapıldığı anlaşılmadı.
“Taliban’ın yeni yasaları, Sovyet işgalinin ardından sınır bölgelerine kaçan milyonlarca Afgan mültecinin yaşadığı çamur deryasındaki hayatlarının bir devamıydı. Taliban’ın silahlı adamları, hastalığın kol gezdiği Pakistan’daki o kamplarda birer mülteci olarak büyümüşlerdi. Her tür eğitimden ve eğlenceden yoksundular. Taliban hatırlamadığı bir ülkeyi yeniden inşa etmek için değil, mülteci kamplarını daha geniş bir ölçekte kurmak için gelmişti. Bu yüzden eğitime de gerek yoktu, televizyona da. Kadınlar evde oturmalıydı.”
Bu satırlar 1996’dan 2001’e kadar Afganistan’ın neredeyse dörtte üçüne hükmeden Taliban’ın ilk dönem yönetimine ilişkin gazeteci Robert Fisk’in tespitleri. Dünya şimdi birçok sorunun yanıtının peşinde... Bunlardan biri de ikinci kez ülkenin tamamını ele geçirmişken, Taliban’ın verdiği “ılımlı mesajlar” gerçek mi, yoksa dünyaya hala 1996 yılında mülteci kamplarından yeni çıkmış zihinleriyle mi bakıyorlar?
TANINMAK İSTİYORLAR
Bu kez tanınmak istiyorlar. Komşularına ve ülkelerindeki yabancılara karşı bazı ılımlı mesajlar veriyorlar. Türkiye’nin de olumlu bulduğu mesajlar. Dünya, Afganistan’da her kesimi kapsayıcı bir hükümetin kurulmasını bekliyor. Taliban en son geçtiğimiz çarşamba günü eski Devlet Başkanı Hamid Karzai ve eski Devlet Başkanı Yardımcısı Abdullah Abdullah ile görüştü. Her kesimi kapsayıcı bir geçiş hükümetinin kurulmasının yanı sıra özelikle Batı’nın beklentileri arasında terör ve radikalleşmeye müsaade edilmemesi, insan hakları ve kadın hakları konusunda hassasiyet gösterilmesi de var. Ilımlı mesajların yanında şimdiden Taliban’ın ne olduğunu bir kez daha gösteren ya da hatırlatan açıklamalar da var. Taliban sözcüsü Vayadullah Haşimi’nin Reuters’a yaptığı açıklamalar gibi... Haşimi, “Demokratik sistem hiç olmayacak çünkü ülkemizde bunun bir tabanı yok. Afganistan’da ne tür bir siyasal sistem uygulayacağımızı tartışmayacağız çünkü bu çok açık: şeriat. Kızların okula gitmesine izin verilip verilmeyeceğine ulemalarımız karar verecek” dedi. Kısacası Taliban’ın uyum mesajlarının tutup tutamayacağını, Afganistan’daki farklı unsurları “geçiş sürecine” dahil edip etmeyeceklerini, insan hakları ve kadınlar konusunda ne kadar açılım yapabileceklerini yakında göreceğiz.
GÖÇ SORUNU
Bu ülkeyi kim ya da kimler bu hale getirdi? Kimlerin vebali var? Tarihe bakmak yetiyor. Çoğu şimdi terörden ya da mülteci akınından korkuyor. Daha şimdiden ikinci Taliban dönemi bir anlamda yollara düşen, uçakları dolduran, kaçan Afganlıların hikâyesi oldu. Afganistan’ın iç burkan insan hikâyelerini romanlaştıran Khaled Hosseini; “Nereye giderseniz gidin, ülkeniz peşinizden gelir. Artık siz orada yaşamasanız da o içinizde yaşar” diyor. Bir insanın ülkesini terk etmesi zor... Yüz binlerce insana kapı açmak da... Kapıyı açıldığında da mülteci meselesinin bir fay hattına çevrilmesi an meselesi. Üstelik işin ekonomik boyutu da unutulmamalı. Türkiye, Amerikalıların ya da Avrupalıların hatalarının sonucunu göçmen kampına dönerek ödeyecek ülke değil, olmamalı da... Mesele uluslararası arenada ama kaynağında yani o topraklarda çözülmeli. Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda yaşayabileceği “Suriyeli sorunu”na ek bir başka büyük sorun daha öncelikle kendi çocuklarımıza büyük haksızlık olur.
TÜRKİYE, Afganistan’daki gelişmeleri yakından takip ediyor. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Ürdün temasları sırasında da anbean bilgi aldı. Türkiye’nin Kabil Havaalanı’nı koruma planını iptal ettiği iddiasının gündeme gelmesiyle, Ürdün’deki temasları sırasında, kendisiyle telefonda görüştüm. Söz konusu iddia için “Bunu söylemek için erken” diyen Dışişleri Bakanı, hem Ankara’nın yol haritasını anlattı hem de Afganistan’daki son durumu... Karar için bir süre gelişmelerin ve görüşmelerin bekleneceğini belirten Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Hürriyet’in sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
KARAR İÇİN HENÜZ ERKEN
(Türkiye’nin Kabil Havaalanı’nı koruma görevini iptal ettiği iddiası) Bunu söylemek için erken çünkü şimdi yeni şartlar oluştu. Kabil Havaalanı’nda askeri kanattayız. Sivil kanatta ise kaos var. Uçakların iniş kalkışlarında da problem oldu. Maalesef bazı kişiler de öldü. Çok üzüldük. Buradan tahliyeler yapılıyor, misyonlar tahliye ediliyor. Bir grup vatandaşımızı getirdik.
Havaalanında tahliye ve diğer konularda başta ABD olmak üzere diğer ülkelerle birlikte çalışıyoruz. Önceliğimiz geri kalan vatandaşlarımızın, dönmek isteyen vatandaşlarımızın tahliyesini gerçekleştirmek. Şu anda önceliğimiz farklı. Askerlerimizle ilgili kararı Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde hep beraber vereceğiz.
AFGANİSTAN İÇİNDEKİ MÜZAKERELER ÖNEMLİ
(Karar için ne bekleniyor? Taliban ile görüşmeler ne aşamada?) Taliban ile müzakere için Afganistan içinde, Dr. Abdullah Abdullah, Karzai ve Hikmetyar’ın da içinde olduğu bir komisyon oluşturdular. Bunlar daha önce Taliban ile müzakere eden insanlar. Şimdi Afganistan’ın yönetimi ile ilgili müzakere edecekler. Kendi aralarında barışçıl yöntemlerle anlaşmaya varmalarını umuyoruz. Bunlar yapıldıktan sonra, bu tür şeyler konuşulabilir. Şu an bu tür şeyleri konuşmak için erken.
AMERİKA GÖRÜŞÜNCE SORUN YOK, BİZ GÖRÜŞÜNCE VAR
Amerika oturuyor, Taliban ile anlaşma imzalıyor, onda sorun yok. Biz görüştüğümüz zaman sorun var. Kendi menfaatlerimiz için herkesle görüşmek lazım. Bu onları benimsediğimiz, onların yönetimini ya da ideolojisini benimsediğimiz anlamına gelmez. Çin, Rusya, İran, Taliban ile görüşüyor. Herkes pragmatik davranıyor. Bunlar normal şeyler.
Bu sözler Kabil’in düşmesini değerlendiren üst düzey bir kaynağıma ait... Gelişmeleri yakından ve dikkatle takip eden Ankara, gelinen noktada ABD ile bu konuda ne konuşulacağını; “Konuşulacak ne kaldı?” diyerek sorguluyor. Peki, Türkiye Kabil Havalimanı’nda koruyucu ve işletmeci olarak kalacak mı, kalabilecek mi? Yoksa Türk askeri ve büyükelçilik çalışanları tahliye edilecek mi? Ankara ne yapıyor? Neyi bekliyor? Soruların yanıtlarını aradım, üst düzey isimlerle konuştum.
SİYASİ SÜREÇ BEKLENECEK
Türkiye’nin birçok koldan yürüttüğü görüşme trafiği var. İlerleyen satırlarda ayrıntılarına değineceğim. Bu kapsamlı görüşme trafiğinden yola çıkarak Ankara’da yapılan değerlendirmeler şöyle:
Türkiye Afganistan’dan ABD başta olmak üzere Batı’nın yaptığı gibi apar topar çekip gitmeyecek. Zaten Türkiye hemen gitsin diye bir talep de yok.
Geçmişte olduğu gibi uluslararası arenada tecride uğramak istemeyen hatta bu nedenle bazı komşularıyla ilişki düzenleyen Taliban’ın nasıl bir hükümet kuracağı önem taşıyor. Diğer yandan Taliban uluslararası arenada kabul edilmek istiyor.
Taliban ile müzakere etmek üzere Afgan Milli Uzlaşı Yüksek Konseyi Başkanı Abdullah Abdullah ve eski siyasetçi Gulbeddin Hikmetyar’ın da aralarında bulunduğu koordinasyon konseyinin geleceği merak ediliyor. Ankara’daki bilgi Abdullah Abdullah ile Hikmetyar’ın Eşref Gani’ye, Taliban Kabil’e girmeden iki gün önce, “Sen git, gerilim artmasın” yönünde telkinde bulunduğu şeklinde.
Ankara siyasi sürecin tamamlanmasını beklemekten yana.
Üst düzey kaynaklarım genel çerçeveyi bu şekilde çiziyorlar. Ancak burada bazı gerçekleri de hatırlatmak gerekiyor. İçsavaş olmasa da, Taliban şimdilik farklı kesimleri de kucaklayan bir hükümet kursa da bazı gerçekler ciddi risk yaratıyor:
Ancak cumhur ittifakında özellikle de AK Parti açısından seçimlere erkenden hazırlık var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmalarında milletvekillerine ve parti teşkilatına verdiği “Seçim için çalışmaya başlayın” mesajının arkasında da bu hazırlık yatıyor. AK Parti, 2023 seçimleri için bugünden. özellikle bu yazdan itibaren sahada çalışmaya başlayacak.
2023’ÜN ÖNEMİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “2023 seçimleri çok önemli hale geldi” diyerek; seçimlerin sadece cumhur ittifakı için değil, Türkiye’nin kritik konulardaki politikaları nedeniyle adeta bir kader seçimi olacağı mesajını verdi. Bu konuda AK Parti kurmayları Türkiye’nin beka sorunu haline gelen dış politikada milli adımların sürebilmesi ve terör örgütleriyle mücadelesinin tavizsiz devam edebilmesi için 2023 seçimlerinin kritik bir öneme sahip olduğunun altını çiziyorlar. Siyasette her an her şey değişebilir olasılığını bir kenarda tutarak, cumhur ittifakı açısından şu tespitleri sıralayabiliriz:
Cumhur ittifakı yola ana gövdeyi oluşturan AK Parti ve MHP ile devam edecek. Ancak ittifakın genişlemesi için çalışmalar da sürecek.
Türkiye’nin ekonomi başta olmak üzere öncelikli sorunları masaya yatırılarak, seçime kadar reformlarla birlikte adım atılması planlanıyor.
Dış politikada diyalog ve uzlaşma dilinin ön planda olacağı belirtiliyor ancak milli meselelerde Türkiye’nin haklarının kararlılıkla savunulacağının altı çiziliyor.
Cumhur ittifakının adayı da belli. Bu nedenle de millet ittifakı gibi “aday tartışması” yaşamıyor.
YUVARLAK MASA FORMÜLÜ
Ankara kulislerinde ekonomiden dış politikaya, terörle mücadeleye kadar birçok başlık konuşulurken sohbetlerde söylenen bu cümle dün Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açık açık dile getirildi. Siyasette 24 saat uzun bir süredir, seçim tarihi de dahil tabii ki her şey değişebilir. Ancak bugün itibarıyla 2023’te yani yaklaşık iki yıl sonra yapılacak seçimler siyasetin neredeyse ana gündemini oluşturuyor. Erkene aldırmak isteyeni de var, blöf yapanı da, zamanında olacak diyeni de... Mesele peş peşe sandığa gitmekten yorulmuş bir ülkede, henüz iki yıl varken, politika üretmek yerine seçimin neden gündemde tutulduğunda... Nedenlerini Ankara kulislerinde konuşulanlarla, açıklamalarla değerlendirmeye çalışacağız.
ERDOĞAN’IN SÖZLERİNİN ŞİFRELERİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AK Parti İl Başkanları Toplantısı’nda yaptığı konuşmanın seçimlerle ilgili bölümü ile başlayalım. Erdoğan:
“Dünyanın siyasi, askeri olarak en güçlü ülkeleri arasına girmek için 2023 virajını kazasız belasız dönmemiz gerekiyor. 2023 seçimleri çok önemli hale gelmiştir. Terör örgütlerinden asırlık acılara kadar her konuyu kullananlar seçimler için muhalefete açık çek vermiş gözüküyor. Muhalefetin giderek çirkinleşen, buram buram kin ve nefret kokan üslubu 2023 için telaşlarını da ele veriyor. Seçimlere kadar önümüzde yaklaşık 2 yıllık vakit var.”
Cumhurbaşkanı muhalefet kesiminin aktörlerinin terör örgütlerinden, Avrupa’dan Amerika’ya kadar her yerdeki yeminli Türkiye düşmanlarının desteğine layık olmak için canhıraş bir uğraş içinde olduğunu da iddia ederek, cumhur ittifakına da özel olarak vurgu yaptı.
Ankara kulislerinde konuşulanlarla birlikte, bu açıklamaları değerlendirirsek:
Bugün itibarıyla Erdoğan’ın aklında erken seçim yok. Seçimlerin 2023 yılında yapılmasından yana. “Ekonomideki gidişat zorunlu kılacak” iddiaları karşısında kaynaklarım; “Sürecin zor olduğu biliniyor. Ancak iki yıllık süreç iyi değerlendirilecek. Seçimler zamanında yapılacak” yanıtını veriyor.
Sistemin aksaklıklarının da bu süreçte cumhur ittifakının ortak çalışmasıyla giderilmesi hedefleniyor.