AMAÇ GÜNDEM DEĞİŞTİRMEK
(Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden asla dönüş yok açıklaması)
“2017’den bu yana yaşamımızın her alanında geriye gittiğimizi görüyoruz. Sürekli geriye giden ve ülkeyi bir kişinin iki dudağına teslim eden bir yapıyla karşı karşıyayız. Erdoğan sistemden memnun. Erdoğan gerçeklerden koptu, gerçeklerin dışında.
(AK Parti’nin Başkanlık Sistemi’ne ilişkin yeni anayasa çalışması)
Zaten var olan anayasa askıda, hukuk sistemi askıda. Amaçları gündemi değiştirmek. Ekonomiyi, işsizliği gündemden çıkartalım, gereksiz, lüzumsuz anayasa tartışması yapalım istiyorlar. Erdoğan’ın bir Anayasa değişikliğine ihtiyacı yok. Zaten her söylediği yasa hükmünde.
(Erdoğan’ın siyasi partilere yaptığı yeni anayasa çağrısı)
Biz hiçbir zaman AK Parti’yle bir anayasa değişikliği için masaya oturmayacağız. Oturduğunuz andan itibaren otoriter yönetime meşruiyet kazandırmış oluyorsunuz. Onların bizimle oturup anayasa değişikliğini görüşebilmeleri için önce iradelerini kamuoyuna deklare etmeleri lazım. “Biz bu sistemden rahatsızız. Bu sistem, Türkiye’ye büyük zararlar verdi, biz bunu bitirmek istiyoruz” demeleri lazım.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözleri çok tartışıldı. Acaba Türk-Amerikan ilişkilerinde açıklanmayan yeni bir olumsuzluk mu yaşandı, yoksa BM Zirvesi sırasında Erdoğan-Biden görüşmesi olmadığı için mi bu sözler söylendi sorularına yanıt arandı. Hayır, ikisi de değil. Aslında Cumhurbaşkanı’nın sözlerinin nedeni birikim ve ABD yönetiminin Türkiye’nin talepleri karşısında hiçbir adım atmaması. Maddeler halinde sıralayacak olursak:
PYD/YPG ve FETÖ konusunda hiçbir adım atmıyorlar.
Aksine PYD/YPG’ye silah yardımına devam ediyorlar. Üstelik “DEAŞ’a karşı mücadeleyi yürüttüler. Onları yüzüstü bırakamayız. Şimdi de İran ve Rusya’ya karşı politikalarımızda önemliler” mesajı veriyorlar.
CAATSA yaptırımları ve F-35 konularında da ilerleme yok.
Oysa Türkiye haklılığı anlatmaya devam ediyor, ancak bir başkandan diğerine politikaları değişmiyor.
Türkiye üç başlığı ulusal güvenlik meselesi olarak görüyor.
Ankara Washington’a “Siz bizden bir şey talep ettiğinizde makul ölçüler içinde gerçekleştiriyoruz, ancak siz adım atmıyorsunuz” sitemini iletti.
Yeni bir S-400 alımı gündemde yok. Ankara şartlarda anlaşılırsa Patriot alımını konuşmaya da hazır.
Haklı olarak özellikle muhalefet “yirmi yıllık iktidarda neden bu eksiklikler giderilmedi?” sorusunu gündeme getirebilir. Ancak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 24. Dönem Adli Yargı Hâkim ve Cumhuriyet Savcıları Kura Töreni’nde yaptığı konuşmadaki şu cümlelere sanırım kimsenin itirazı olmayacaktır. Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasında geçen şu cümleler aynı zamanda eksiklikleri ve sorunları da ortaya koyuyor:
“Temel hak ve özgürlerin teminat altına alınmadığı, adaletin sağlanmadığı, adalete güvenin zedelendiği bir toplumda siyasi iradenin ekonomik kalkınma ve ilerleme yönünde yapacağı hamlelerde eksik kalmaya mahkûmdur.”
“Sadece modern ve ihtişamlı binalar yapmakla adaletin tesis edilmeyeceği de bir gerçektir.”
“Temel şart, güçlü tarafsız ve bağımsız ve uluslararası normları özümsemiş bir hukuk sisteminin varlığıdır.”
“Vicdanınızla kararlarınız arasına hiç kimsenin, hiçbir gücün ,hiçbir maddi değerin girmesine müsaade etmeyin.”
“Geciken adalet adalet değildir.”
YARGI TEŞKİLATININ İNSAN KAYNAĞI
Tarafsız ve bağımsız yargı kadar, adaletin gecikmemesi de temel beklenti. Bunun için de hâkim, savcı ve diğer personel sayısının iş yüküyle orantılı bir seviyeye getirilmesi, davaların makul sürede tamamlanması için olmazsa olmaz. Yani insan kaynağındaki açık mutlaka giderilmeli. Üstelik FETÖ operasyonları ve mücadele kapsamında 3 bin 968 hâkim ve savcı görevden alınmıştı. Peki gelinen noktada Türkiye’de durum ne?
Bu sözler bugüne ait değil... Mayıs 2013 tarihinde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından, gazetelerin genel yayın yönetmenleriyle yaptığı toplantıda söylendi. 2009-2015 yıllarını kapsayan çözüm sürecinde hemen her ortamda bu sözleri dile getirdi. O yüzden gazeteciler Kılıçdaroğlu’nun bugün tartışmalara neden olan yeni ama gerçekte eski açıklamalarını çok iyi hatırlar. Bugün açıklamaların tartışılmasının temel sebeplerine gelince:
Cumhur İttifakı’na göre Kürt sorununun olmaması ya da bitmesi.
2023 seçimlerine giderken ittifakların nasıl şekilleneceği, HDP oylarının önemi ve Kürt seçmenin oyları.
AK Parti’nin iktidara geldiği günden beri sorunun çözümünde attığı ve hayata geçirdiği önemli adımları kimse reddedemez. Gelinen noktada ve çözüm süreci, hendek savaşları gibi yaşananların ardından iktidar terörle mücadeleye kararlılıkla devam ediyor.
CHP’YE GÖRE KÜRT SORUNU NEDİR?
Peki, Kürt sorunu bitti mi? Bittiyse CHP bunu neden gündeme getiriyor? Partinin bu konudaki en yetkili isimlerinden CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı ile konuştum. Açık açık sordum: “AK Parti iktidarında bir dizi adımlar atılmışken, hâlâ Kürt sorunu var mı? Var ise bu sorunlar nedir?”
Salıcı’nın açıklamalarını madde madde sizlerle paylaşıyorum:
“Kürt sorunu var. Ortada bir gerçeklik var. Bu görmezden gelinerek siyaset yürütülemez.
Zamanında da yapılsa, erkene de alınsa, seçim tarihi az biraz öne de çekilse siyaset sahnesi şimdiden hareketli. Bu hareketin temel nedenlerinden birini AK Parti ile MHP’nin birlikte çalıştıkları seçim ve siyasi partiler yasası oluşturuyor.
KAPSAMLI BİR ÇALIŞMA OLUR MU?
Seçim barajının yüzde 7 olarak telaffuz edildiği düzenlemelerin diğer ayrıntıları henüz belli değil. Hatta kapsamlı bir çalışma olup olmayacağı da şu an için belirsizliğini koruyor. Bu durumun nedeni AK Parti kulislerinde, “Üzerinde çalışmalar sürüyor. Ancak henüz çok sayıda madde üzerinde anlaşmış değiliz. Şu haliyle ufak bir revizyon şeklinde” sözleriyle anlatılıyor. Çalışmanın son şekli için de kapsamlı bir hale gelip gelmeyeceği kararı için de gözler iki liderin yani Cumhurbaşkanı Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin görüşmesine ve üzerinde uzlaşacakları başlıklara çevrilecek. Yine de düzenlemenin ayrıntıları, düzenlemenin yasalaşacağı tarih bile siyaset sahnesinin daha da hareketlenmesine hatta kimileri için kartların yeniden dağıtılmasına yol açabilir.
KİM KAZANÇLI ÇIKAR?
Düzenlemenin sadece yüzde 7 seçim barajı ayrıntısı belli olduğundan, bu durumdan kim kazançlı çıkar, kim kaybeder sorusunun yanıtı da önem taşıyor. Yüzde 10 barajından korkan ve ‘oyum boşuna gitmesin’ diyen seçmenler kendi partilerine geri dönebilir. Bu durum küçük partilerin de yüzde 10 baraj sınırında dolaşan partilerin de oy oranlarını yükseltebilir. Bu durumda küçükler ve yüzde 10 civarında dolaşan partilerin oyları artarken, büyük partilerinki azalabilir. Bu tabloda ittifaklar açısından küçük partileri yanına çekmek de yine önemli olacaktır.
CUMHUR İTTİFAKI GENİŞLER Mİ?
Siyasetteki hareketliliğin bir başka nedeni ise Cumhur İttifakı’nın adayı belli iken, Millet İttifakı’nın çerçevesi ve adayının henüz belli olmaması. Üstelik belki sahnede “üçüncü yol ya da üçüncü bir ittifak” daha boy gösterecek. Üstelik Cumhur İttifakı’nın da genişlemesi bir başka olasılık. Bunu liderlerin manevraları da, açıklamaları da destekliyor. Bu hareketliliğin önümüzdeki bir yıl içinde daha da artacağını da unutmayalım. Hem AK Parti hem de MHP “Cumhur İttifakı’nın bozulabileceği” iddialarına kesin bir dille karşı çıkıyorlar. Erdoğan ve Bahçeli arasındaki kararlılık ve ilişkiye dikkat çeken kurmaylar “Siyasette deprem etkisi yaratacak bir gelişme yaşanmadıkça Cumhur İttifakı’nın yola devam edeceğini” belirtiyorlar. Ancak ittifakın genişlemesi iki parti açısından da bir hedef.
SAADET PARTİSİ’NİN MANEVRALARI
Şimdi dönelim Ankara’ya... Ankara’nın büyük alışveriş merkezlerinden ikisine girerken güvenlik görevlileriyle sohbet ettim. Girişte HES kodları okutulurken, görevliler kişinin aşılı olup olmadığı bilgisini de ekranlarda görebiliyor. “Keşke doğrudan aşı kartı gösterilse” dediğimde iki farklı güvenlik görevlisinin de tepkisi aynı oldu. İkisi de, “Birçok dükkân kapanır, çalışanlar arasında aşısız çok” yorumunu yaptı. Alt satırlarda açıklamalarını ayrıntılarıyla aktaracağım Prof. Dr. Mehmet Ceyhan’ın, “salgınlarda, okullar toplumun aynasıdır” sözünden hareketle, okulların kapanmamasını çocuklarımızın bir yıl daha kaybetmemesini istiyorsak hiç değilse AVM’ler, spor salonları gibi kalabalık ve riskli alanlarda aşıyı zorunlu tutalım.
RAKAMLAR NEDEN ARTIYOR?
Vaka sayıları neden artıyor, ölüm oranları niye yüksek? Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan sorunun yanıtını üç maddeyle açıkladı. Mehmet Hoca’nın sözleri şöyle:
DELTA VARYANTI DAHA ÖLÜMCÜL
Delta varyantı daha ölümcül seyrediyor. İlk iki dalga orijinal virüsle yaşandı. ilk iki dalgada ölüm oranı binde 9 idi. Üçüncü dalga Alfa varyantıyla yaşandı, ölüm oranı binde 7 idi. Şimdi yaşanılan dördüncü dalga ise Delta... Delta varyantının ölüm oranı ise binde 11.
HASTALIK ŞEKİL DEĞİŞTİRDİ
Delta varyantı ile hastalık şekil değiştirdi. Soğuk algınlığı gibi başlıyor. İnsanlar önemseyip hemen hastaneye gitmiyor. Geç kalıyorlar. Geç kalınca geç tanı konuyor ve doğal olarak geç müdahale ediliyor.
ÇOK BULAŞICI
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, İdlib’de Suriyeli muhaliflerle teröristleri ayırma çalışmalarının, “hedeflenenden çok uzak” olduğunu söyleyerek, Türk meslektaşlarının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in iki yıl önce üzerinde anlaştığı maddeleri uygulamaya çağırdı. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ise “Rusya Federasyonu ile yaptığımız görüşmeler sonrasında imzalanan mutabakatlar var. Biz bu mutabakatlara uyuyoruz. Muhataplarımızın da bu mutabakatlara uymalarını bekliyoruz” dedi. Bu iki dikkat çeken açıklamanın ardından, mutabakatın içeriği ve Türkiye’nin meseleyi nasıl yorumladığı konusunda görüşmeler yaptım. Ankara’nın bakış açısını ve öngörüsünü şöyle özetleyebilirim:
TSK’ya yönelik saldırıyı sosyal medyada bir bildiri ile Ebubekir Sıddık Bölüğü üstlendi. DEAŞ bağlantılı bir bölük olduğu bilgisi paylaşılıyor.
Türkiye başından beri kendisine yönelik bir tehdit oluştuğunda, üslerine ya da üslerinin yakınlarına ateş açıldığında misliyle karşılık veriyor.
Ankara’ya göre Rusya ile varılan mutabakatta “Türkiye’nin ateşkes sağlaması ve bu ateşkesi devriyelerle sürdürmesi yönünde” yazılı bir angajman bulunuyor.
Ankara, Moskova’nın her fırsatta dile getirdiği “Radikal örgütleri yok etmek ya da çıkarmak Türkiye’nin sorumluluğunda” şeklinde bir yükümlülüğünün bulunmadığını belirtiyor.
Rusya’nın bölgede söz konusu radikal örgütlere yönelik hava saldırıları sürüyor.
Esad rejimi ise daha çok sivilleri tehdit görüyor. Rejim kendi hâkimiyetindeki bölgelere sivillerin geri dönmesini istemiyor.
Son yaşanan gelişmeler için Ankara’da
Cumhur İttifakı biter mi? Devlet Bahçeli, AK Parti’ye sürpriz yapar mı? AK Parti, MHP’den vazgeçip, yeniden çözüm süreci ile HDP’ye yönelir mi?
Millet İttifakı çatlıyor mu? İki liderin arası kötü mü? İYİ Parti, Cumhur İttifakı’na katılır mı?
Bir de Abdullah Gül meselesi var... Son iki haftada durum iyice tuhaflaştı. Cumhur İttifakı’ndan aday olacak diyen de oldu, Kılıçdaroğlu’nun adayı ama Akşener engel diyen de...
Peki ne oluyor? Birkaç günümü üst düzey isimlere ayardım. Soruların yanıtlarını siyasi partilerin üst düzey isimlerinden aldım. Sizlerle de paylaşmak isterim.
CUMHUR İTTİFAKI
AK Parti’nin MHP’yi, MHP’nin AK Parti’yi bırakma niyeti yok. Her iki parti de “Yarı yolda bırakmayız, bırakmayacağız. İki lider gayet iyi anlaşıyor. Cumhur İttifakı yaşayacak. 2023’ü de böyle ve Erdoğan’ın adaylığı ile karşılayacağız” diyor. “Ama siyaset bu...” hatırlatmasına ise “Ayrılık için siyasette büyük bir deprem olması gerekir. Aksi mümkün değil” yanıtını veriyorlar. AK Parti’nin MHP’den ayrılıp HDP’ye yakınlaşacağı iddialarını da AK Partili üst düzey isimler kesin bir dille reddediyor; “Bunu dile getirenlerin akılları yok” diyerek, Cumhur İttifakı’nın iki tarafı da seçimlerin zamanında yapılacağında ısrarcı. AK Partililer, “Gündemimiz ekonomi, seçimlere kadar geçecek sürede ekonomiyi iyileştirme amacındayız” diyor.
MİLLET İTTİFAKI
Gelelim Millet İttifakı’na... İYİ Partili