20 Aralık 2014 tarihli belgeye göre, “Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’nın, filanca kanun falanca fıkra gereğince, emniyet ve asayişi sağlamak üzere ülke genelinde herkese (evet herkese) ait istihbarat bilgilerinin sanal ortamda detaylı veri analizi programı ile topladığı ortaya çıkmıştır. Ayrıca bu program içerisinde, ülkedeki herkese ait istihbari kişisel bilgiler bulunduğu ve istihbarat hizmetlerinde çalıştırılan polis memurlarının sisteme girip sorgulama ve bilgi veri girişi yapabildikleri de öğrenilmiştir.”
Yani bir istihbarat polisi, sizinle ilgili her özel bilgiye bilgisayardan ulaşabiliyor. Ayrıca bu kayıtlara, mesela “Etraftan borç alıp geri vermiyor”, “Botoks yaptırmış”, “Onun için öyle böyle diyolla” gibi bir not da ekleyebiliyor. Yani Vikipedya ve Ekşi Sözlük’ü topla, çok daha kapsamlısını 77 milyon için düşün. Ama tabii devlet bu. Hastalığın, sağlığın, üye olduğun kulüpler, dernekler, ticari sırların, eşin-dostun, muhtemelen telefon görüşmelerin, hepsi arşivde!
Konu, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan ve ailesinin özel bilgilerine de bilgisayardan defalarca çatır çatır girildiği için suç haline gelmiş. Ve bir iddianameye konu olmuş. Biz sıradan ölümlüler de bu soruşturma vesileyle haberdar olduk.
Şahsen şöhretin bir zararını görmedim. Mağazalarda, restoranlarda güler yüz tatlı dil olur, sokakta insanlar durdurup resim çektirir filan. Devlet büyüklerimiz meğer vatandaşına gelmiş geçmiş en büyük kıyağı çekmişler: 77 milyonun her biri, önemli sayıda polis için bayağı ünlü!
Mesela babamın Uşaklı, dedemin Ordulu olduğunu, siyasi görüşümü, din ve mezhebimi, iş arkadaşlarımı, spor yapıp yapmadığımı, ne zaman grip olduğumu, sabahları geç uyandığımı ve kim bilir daha neleri, beni takip eden üç aşağı beş yukarı herkes biraz bilir. Hiç bilmiyorsanız, açarsınız bilgisayarı ismimi yazarsınız. Zaten geveze bir yazarım, hepsi çıkar.
Müjdeler olsun, artık aynı durumdayız! Sizinle ilgili tüm istihbari bilgiler Edirne’den Kars’a kadar, polisimize sadece bir bilgisayar ‘tık’ı uzaklıkta! Bundan sonra dedikodudan, konu komşudan korkmayın, salın kendinizi gitsin. Her şey ortada, hayatlar şeffaf. Durum tam anlamıyla, “Kardeşin duymaz, eloğlu duyar”.
Bizimkisi gibi gönüllü şöhretin, zorlukları dengeleyen keyifli yanları var tabii. Ama böyle mecburi bir ünlülük için tavsiyem ancak şu olabilir: Sayın vatandaş, şöhret kaçınılmazsa sırtüstü yat ve tadını çıkar!
SİZE GÜVENİYORUZ, ETRAFA GÜVENMİYORUZ
Bu durumda günde bir saat alan ve 500 kalori yaktıran yeni ‘trendy’ spor ‘spinning’i benimseyemedim! Evet evet, ben de anlamadım zaten... O bir saat nereden bulunuyor, o beş yüz kalori kolay mı kazanılıyor efendi?
Trendlerden geri kalmayın istiyorum. Takip edin ki, şu veya bu sebepten yapmadığınızda, yapmış da beğenmemiş pozlarda “Yok tatlım ben yapmıyorum, niye biliyor musun...” diye ukala ukala sohbete katılabilin. Zira bir trendi uyguluyor olmak, ilk kez duyuyor olmaktan iyidir tabii ama kanımca en iyisi, bilip, beğenmediğinden yapmıyor ayağına yatmaktır. Ben yıllarca aerobikten permaya, yumurta sarısı yememekten topuklu spor ayakkabıya, şalvar pantolondan kahve zincirlerinde laptop’la çalışmaya, antin kuntin trendleri bu sahtekârlıkla atlattım. Teoride aklıma yatmadıysa “Denedim, yaramaz” dedim. Allahıma şükürler olsun, hepsi teğet geçti.
O bakımdan, bilin ama yapmayın diye sizi spinning’le tanıştıracağım.
Şimdilerde en popüler, ‘heyecan verici’ spor dalı bu. Niye heyecan verici? Yapanlar ve yapmak isteyenler öyle diyor yoksa ben bir gıdım heyecanlanamadım. Şöyle: Kondisyon bisikletine çıkıyorsun, karşında hoca ve fonda dıstıp müzikle, çılgınca... Bisiklete biniyorsun! Evet, pedal çeviriyorsun, o kadar. Kâh ayakta, kâh oturarak, kâh yavaş, kâh hızlı. Olay bu.
Bana sorarsanız ‘heyecan verici spor’ böyle bir şey olmamalı. O bisiklet sonunda bir yere varsa ve orada size pasta kesseler, dansöz oynatsalar, bir yarım altın taksalar, mesela o zaman heyecan olabilirdi.
Çocukluğumuzda çok yaygın bir şakaydı bu. 70’lerde ve 80’lerde elektrik vardı tabii de neredeyse her akşam kesilirdi. Her evde tüplü gaz lambaları ve bol mum bulunurdu. Sık sık mum ışığında ödev yapıldığından, bu şaka çocukların dilindeydi.
Benzin kuyrukları kilometrelerce uzardı. Millet otobüsleri, troleybüsleri tıklım tıkış doldurur, trenlerde kalabalıktan salkım saçak dışarı sallanarak seyahat eder, olmadı tabanvayla işine gücüne koştururdu.
Fuel oil karaborsadaydı. Çoğu apartman sakini, kaloriferlere yakıt bulunamadığından, bir gaz sobası kurmuştu kaloriferli eve. Bazen aşırı talepten gaz da karaborsaya düşerdi. O zaman yün çorap, kazak ve battaniyeler satış rekoru kırardı.
Hâlâ arıza kaynaklı kesintiler oluyor ama tek tük. Sobalı ev, büyük şehirlerde çok az kaldı. Arabalar öyle çoğaldı ki trafikte adım atmak imkânsız.
Ancaaak... Yokluktan değil fiyatlar yüzünden bir enerji nostaljisi yaşamaya hazırlanın.Malumunuz dolar çılgınca arttı. Rusya’dan doğalgazı yüzde on indirimli almıştık, ama kur (şimdilik) yüzde 13 arttığından yine fiyat yükseldi. Ekonomi yapmak isteyenler ısıyı kısıp battaniyeleri, yün kazakları ortaya çıkarsın.
Enerji Bakanı Taner Yıldız, hafta başı, “Tabii ki biz dolarla alıp TL ile satan bir ülkeyiz. O yüzden parite farkları enerji sektörünü olumsuz etkiliyor” dedi zaten.
Ham petrol fiyatlarının yükseldiği de ortada. Bu, öyle veya böyle benzin fiyatı artacak demektir. Siz toplu taşımaya ve tabanvaya inceden alışın bence.Elektriğe gelince... BOTAŞ, gazı, elektrik santrallarına, dışarıdan aldığı fiyatın üzerine 100 dolar koyarak satıyor. Bu, eninde sonunda elektrik fiyatlarına da artış olarak yansıyacak demek. Yani, halk diliyle, hangi burçtan olursanız olun yakın gelecekte elektrik faturanız çok sağlam gelecek diyor astrologlar! Bütçeyi korumaya niyetliyseniz, elektrik kesilmese de kendiniz kapatıp, kullanmak için bol mum ve gaz lambası edinmekte fayda var.
Dolar çılgın atıyor. En son 2.62’ye çıktı. Büyüklerimiz “İçinde bulunduğumuz ekonomik konjonktürde..” filan diye başlayan cümlelerle “Buysa kaderim, sonuna kadar giderim” tarzı kamyon arkası mesajları veriyorlar. Güngör Uras, yazılarının anlaşılır olması için olacakları Ayşe Teyze üzerinden anlatır, malumunuz. Affına sığınarak Ayşe Teyze’yi ödünç almak istiyorum. Gülse’nin Gül’ünü de ekleyip Ayşegül yapayım, araklama olmasın, esinlenme olsun bari!
Hani evlat Ökkeş
Ayşegül Teyze’nin durumu şu:
Teyzemin bankadaki on bin lirası son aylarda 8000 liraya filan indi. Ancak bu esnada benzin fiyatı düşmesine rağmen, benzini dolarla aldığımızdan, hâlâ pahalı. Yani Ayşegül Teyze’nin hayırsız oğlu, ‘Hain evlat Ökkeş’ gelip arabası için aynı benzin parasını bağıra çağıra istemeye devam edecek.
Ökkeş’le de empati yapmak lazım esasen. Dolar yükselince, çalıştığı otomobil firmasının üretim girdileri pahallanacak. Adamlar işten çıkarmalara başlayıp Ökkeş’i dehleyecekler. Ökkeş depresyona girecek.
Tuhaf kostümler, sansasyon, şok iddialar, şovlar...
Bu müthiş aday kadroyla partinin muhalefete ihtiyacı yok, insan kıyamaz
Bakınız sadece geçen haftayı gözden geçiriyorum.
Yozgat’taki AK Parti İl Başkanı, milletvekili adayı olan engelli vatandaşı ‘AKP’ dediği için basın önünde sertçe azarladı. Sonra zavallı adamın özürlerini kabul etmeyip toplantıyı terk etti.
AK Parti Balıkesir Milletvekili Tülay Babuşçu, İstiklâl Savaşı komutanı, cumhuriyetin kurucularından eski Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye ağır hakaret ve küfür eden bir tweet attı. Tabii ki olay oldu.
Suikast iddiası doğru mu bilmem, zaten araştırılacak. Ancak Emre Uslu ve Umut Oran arasında Twitter’da yapıldığı söylenen diyalogda, senarist olarak biraz “acemi yazar” kokusu aldım.
Emre Uslu’yu tanımıyorum. Fuat Avni kim veya kimlerse, yazım dilini her Twitter kullanıcısı kadar biliyorum. Umut Oran’ı da çok defalar televizyonda seyrettim. Gördüğüm kadarıyla diyaloglar felaket yazılmış! Karakter analizleri iyi yapılmamış, konuşma dilleri çalışılmamış. İki karakter arası ilişki, hitap tarzları aksıyor. Normal bir sohbet veya gayriresmi yazışmada olan duraklamalar, sözlerin üst üste binmesi, devrik cümleler, tekrarlar, yani gerçek hayattaki aksak tempo ve karışıklık yok. Kitabi, düzgün cümlelerle, hikâyeyle ilgili birçok farklı bilgiyi aynı anda seyirciye aktarma çabasında acemice replikler vardır kötü dizilerde. Onları hatırladım.
Bu ülkede olup biten hiçbir şeye şaşırmamaya alıştık, doğru. Memleketin senaristlerine son üç-dört yılda olanlardan sonra siyasi entrikalı hikâye yazma yolu kapanmıştır! Zira gerçek hayatla hiçbirimizin hayal gücü boy ölçüşemez.
Ama tek başına bu diyaloglara bakarsak şunu söylemek zorundayım: Bu bir film olsaydı, eleştirmenler inandırıcılık sorunundan büyük not kırardı!
Tüp sizin olsun, bebek onların!
BEREN Saat ve Kenan Doğulu bebek istiyormuş. Tamam, ne hoş, bence bu kadarını bilsek yeter sevgili medya!
Bildiklerinizi unutun sayın vatandaşlar. Siyaset, Meclis, sokaklar, memleket eskisi gibi değil. Buyrun size geçerliliği kanıtlanmakta olan güncel ve gıcır gıcır özdeyişler
“Bir ülkede namuslular da namussuzlar kadar kaslı olmalı!”
“Öfke ile kalkan, kafaya tokmak yiyip bayılır.”
“Bildiğim tek şey, barış süreciyle ilgili hiçbir şey bilmediğimdir.”
Cumhurbaşkanı “Bunların bizim dinimizle, medeniyetimizle ilgisi yok. Kadın, Allah’ın erkeklere bir emanetidir” dedi.
Gördüğümüz kadarıyla bu “emanet” işi gerçek hayatta anlattığınız kadar romantik işlemiyor Sayın Cumhurbaşkanım! Her yıl binlerce çocuk yaşamlarını emanet ettikleri babaları tarafından zorla evlendiriliyor.
Özgecan’ın katili, hayatını emanet ettiği minibüs şoförüydü.
Her yıl, hayatını kaybeden kadınların yüzde altmışı “emaneti oldukları” kocaları veya sevgilileri tarafından öldürülüyor.Daha geçen gün de “Aile içi şiddeti mahalleye emanet etme procesi” vardı biliyorsunuz. “Proce” derken, Zihnisinir göndermesi yapıyorum, evet.
Dayak yiyen, bıçaklanan kadını mahalleye emanet edince ne olduğunu biliyoruz biz aslında. Şu ana kadar bu olaylarda:
Kocası kadını kesti.
Öteki kadınlar? Dehşete düştü. Üzülen akraba? Rakı içti. Korkan komşu? İçeri kaçtı. Mahalle kahvesi? “Vardır bir kabahati” diye adama destek çıktı. Kadın? Yandı bitti kül oldu!Bence kimseyi kimseye emanet etmeyelim. Hepimiz eşit olalım ve kadınıyla erkeğiyle bizi kanunlar korusun. Kanunları birebir uygulayın, cezaları afsız, indirimsiz yerine getirin ki, kimse toplumda emanet gibi kalmasın.
İdam cezası bize neler yapar?