Elinde hiçbir gücü olmayan insanlara internet üzerinden bir şeyleri değiştirme gücü veren ‘Change.org’ Türkiye’de 20 ayda 2.5 milyon kişiye ulaştı. Dünyada 100 milyon kullanıcıya koşan Change.org’un Başkanı ve Genel Müdürü Jennifer Dulski,
“5 yılda Google’ın büyüklüğüne ulaşırız” dedi.
CHANGE.org haksızlıklara seslerini yükseltenlerin, ayrımcılığa uğrayanların, değişim isteyenlerin platformu. Yine Silikon Vadisi’den çıkan bir başarı hikâyesi. Kurucusu 1980 doğumlu Ben Rattray. Stanford mezunu Rattray Change.org’u 2007’de kurmuş ve beş yıl sonra Time Dergisi’nin “En Güçlü 100 kişi” listesinde yer almayı başarmıştı. Rattray sayesinde, bugün dünyada milyonlarca kişi, destekledikleri bir kampanyaya imzalarıyla katılıp değişimi sağlayabiliyorlar.
BİR BAŞKA DÜNYA MÜMKÜNChange.org’un Başkanı ve Genel Müdürü Jennifer Dulski ile geçenlerde İstanbul’da buluştuk. Change.org’un Doğu Avrupa ve Batı Asya Direktörü Dr. Uygar Özesmi’nin de katıldığı sohbette ortaya çıkan rakamlar benim açımdan bayağı umut verici. ‘Bir Başka Dünya Mümkün’e inanıyorsunuz Change.org size uygun platform. Önemli bir “katılımcı demokrasi” aracı. Dünyada 68 milyon kullanıcısı var. Bu sayı yıl sonunda 100 milyonu bulacak.
SOSYAL DEĞİŞİMİN GOOGLE’IDulski, “5 yıla kadar rahatlıkla Google’ın büyüklüğüne ulaşırız. Sosyal değişimin Google’ı olacağız” diyor. Türkiye’deki kullanıcı sayısı 20 ay gibi bir sürede 2.5 milyona ulaşmış. Etrafımdaki çok kişi Change.org kullanıcısı. Bizde en iyi bilenen Change.org kampanyalarından biri de “Adalete Fener Yak”. Başkanlığını Ali Koç’un yaptığı 1907 Fenerbahçe Derneği tarafından başlatılan kampanyaya imza atanların sayısı en son baktığımda 530 bin 485 idi. “Adalete Fener Yak” kampanyası şu anda Change.org’un dünyadaki en büyük sekizinci kampanyası. Change.org’un en güzel yanı ünlü, ünsüz isteyen herkes bir kampanya başlatabilmesi.
MURAT Ülker, bu yıl Forbes Türkiye’nin ‘En Zengin 100 Türk Listesi’nde 3.7 milyar dolar ile birinci sırada yer aldı. Geçen yıl aynı listede üçüncü sırada olan Türkiye’nin yeni ‘en zengini’ meğer parasını bankaya yatırmıyormuş. Hele ‘Private Banking’ (özel bankacılık) ile arası hiç yokmuş. Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker’le bu yıl yedincisi yapılan ‘Ülker Sinema Çocuk Şenliği’ nedeniyle biraraya geldik. Arhavi’deki “Ezmoce Köy Evi”nin harika bahçesinde, “mıhlama, fasulye turşusu ve ayran” eşliğinde yaptığımız sohbette öne çıkanlar özetle şöyle:
Seçimler bazı sektörleri olduğu gibi sizi de etkiledi mi?
- Yerel seçim olduğu için piyasayı pek etkilemiyor. Bizim gıda sektörü ne öncesi, ne de sonrası etkilendi. Benim veli nimetim sizlersiniz. Her gün sizler yiyorsunuz bizim ürünleri. Seçenler de, seçilenler de hepsi yiyor neticede.
Ülker’in adı çeşitli satın alma iddialarında gündeme geliyor. En son HakMar ve A101 söz konusu olduğunda adı geçti. Yeni süpermarket satın almaları var mı?
- Bunlar asılsız iddialar. Üzülüyorum. Adı geçenlerin işlerini olumlu, olumsuz etkileyebilir. İlla süpermarket alacağız diye bir şey yok. Son dönemlerde ‘private equity’ mantığıyla, yani Gözde Girişim Sermaye Yatırım Ortaklığı aracılığıyla değişik ticari alımlar yapıyoruz. Maden bile var alımlar arasında. Ateş tuğlası yapıyoruz.
Tikad Başkanı Nilüfer Bulut’un yanı sıra Demet Sabancı Çetindoğan, Emine Sabancı Kamışlı, Hediye Güral Gür, modacı Dilek Hanif gibi isimler tarafından ağırlanan Bakan Işık öncelikle “kadın istihdamıyla” ilgili sorulara muhatap kalıyor.
Bakana göre “kadın istihdamının” artmasını sağlayacak 2 önemli faktör var.
Birincisi hepimizin bildiği gibi eğitim.
İkincisi ise ileri teknoloji.
Işık “Teknoloji düzeyini ne kadar yükseltirseniz kadın istihdamı o oranda artıyor. Kas gücünden ziyade beyin gücü ve becerinin ön plana çıkması bunun nedeni” diyor.
ODTÜ Fen Bilimleri Eğitimi matematik mezunu Fikri Işık, Türkiye’nin artılarını eksilerini iyi değerlendiriyor.
Matematikçi kafasıyla sorunları net bir şekilde ortaya koyuyor.
IPCC geçtiğimiz eylül ayında, raporunun ilk bölümünün küresel ısınmanın kanıtlarını sunmuştu.
Mart ayındaki ikinci bölümde ise küresel ısınmanın etkilerine değinmişti.
Geçtiğimiz hafta Boğaziçi Üniversitesi’ne tartışılan bu ikinci bölümündeki Türkiye tespitlerine Dış Haberler Müdürümüz Nilgün Tekfidan, önceki günkü yazısında etraflıca değindi.
Okumanızı öneririm.
Çok yazılıp çizildi ama tekrarlamakta yarar var.
2000 ile 2010 yılları arasında sera gazlarının yıllık artış oranı ortalama yüzde 2.2.
Oysa 2000 yılından önce bu artış yüzde 0,4 olarak hesaplanıyordu.
5. ile 12. sınıflarda okuyan milyonlarca öğrenciye dağıtılacak milyonlarca tablet bilgisayardan söz ediyoruz.
Önümüzdeki eylül ayında 10 milyon öğrencinin tabletlerine kavuşacağı söyleniyor.
Türkiye, dünyanın en kapsamlı “eğitim teknolojisi” projelerinden birini yaşama geçirmeye hazırlanırken kafalardaki soru işaretleri az değil.
Tabletlerin içeriğinden, öğretmenlerine eğitimine kadar sayısız soru.
Sabancı Üniversitesi çatısı altındaki Eğitim Reformu Girişimi (ERG) FATİH Projesi’yle ilgili “FATİH Projesi Eğitimde Dönüşüm İçin Fırsat Olabilir Mi?” raporunda bu sorulara cevap arıyor.
ERG, dün Türkiye Bilişim Vakfı Başkanı Faruk Eczacıbaşı’nın ev sahipliğinde raporunu açıkladı.
Eczacıbaşı’nın dikkat çektiği gibi, FATİH Projesi bir “teknoloji projesi” olarak sunulması doğru değil.
Dün, Açık Toplum Vakfı’nın desteğiyle Türkiye’nin AB üyelik sürecini izlemek amacıyla kurulan “Bağımsız Türkiye Komisyonu”nun üçüncü raporuna kulak verdik.
Bugün ise Dünya Bankası’nın yine İstanbul’da “AB-Türkiye Gümrük Birliği Değerlendirmesi” Raporu’nun sunumu var.
Başkanlığını 2008 Nobel Barış Ödülü sahibi Finlandiya eski Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari’nin yaptığı komisyonun çalışmalarını ilk raporunu yayınladığı 2004 yılından beri izliyorum.
Komisyon üyelerinden İtalya eski Dışişleri Bakanı Emma Bonino, İspanya eski Dışişleri Bakanı Marcelino Aguirre, Fransa eski Başbakanı Michel Rocard, Avusturya Dışişleri eski müsteşarı Albert Rohan, Hollanda eski Dışişleri Bakanı Hans van den Broek’in yolları defalarca İstanbul’a düştü.
Hepsiyle İstanbul’da sayısız kere buluştuk.
2009 yılında ikinci raporlarını kamuoyuna açıkladıkları Paris’te yine birlikteydik.
Bağımsız Türkiye Komisyonu üçüncü raporunu ise Bonino, Rohan, Van den Broek, Ahtisaari’nin katılımlarıyla ilk kez İstanbul’da açıkladı.
Günlerdir yasakları, hak ihlallerini, demokrasinin yediği darbeyi konuşuyoruz.
Ülkenin esas önüne açacak bilim, teknoloji gibi şeyleri umursayan var mı?
Geçtiğimiz aylarda İTÜ Arı Teknokent bünyesindeki kuluçka merkezi Arı Çekirdek’i ziyaret etmiştim.
İTÜ Teknokent iş geliştirme direktörü Arzu Eryılmaz’dan duyduğum güzel şeyler vardı.
Seçim sonrası “enseyi karartmayın” demek için paylaşma vakti geldi.
İTÜ Çekirdek 2012 yılında kurulmuş.
Buluşlarını ticarileştirmek isteyen genç girişimcilere 800 metrekarelik bir alan ayırmış.
Acemoğlu ile Gezi olayları sonrası Bilgi Üniversitesi’nin kampüsünde buluşmuştuk.
O sohbetimizde sıcak paranın ani kesilmesi riskine dikkat çekmişti.
Acemoğlu’na, bu kez de Odeabank’ın düzenlediği “2014 Türkiye ve Gelişmekte Olan Ülkeler için bir dönüm noktası mı?” panelinde kulak verdim.
Bana öyle geldi ki, dokuz ay öncesine göre, Acemoğlu sanki Türkiye’nin daha kritik bir noktada olduğunu anlatmaya çalışıyordu.
Nobel ödülünü alacağı söylenen ekonomistin gelişmekte olan ülkelerle ilgili tespitinden başlayalım.
Türkiye’nin de dahil olduğu gelişmekte olan ülkeler, talep ve teknoloji yüzünden gelişmiş ülkelere bağlılar.
ABD’den ya da AB’den talebin azalması bu ülkeleri sıkıntıya sokuyor.