Halit Ergenç, Bergüzar Korel, Selçuk Yöntem, Mehmet Günsür, Melisa Sözen ve Tezcan Yaramancı’yla birlikte bu projede yer alan Rahmi Koç, yakında televizyonda izleyeceğimiz filmde, “Denizi seviyorsanız eğer ona arkanızı değil yüzünüzü dönün” mesajı veriyor.
DENİYOR ki, bu yıl balık bereketiyle geldi, tezgâhlardan palamut, lüfer, hamsi eksik olmayacakmış. Keyfinizi kaçırmak istemem ama şunu iyice bilelim ki bu balık bereketi böyle devam etmeyecek. Gelecek nesiller palamut ve lüferi ancak resimlerde görecek. Bu yıl 20. yılını kutlayan Deniz Temiz Derneği/TURMEPA Yönetim Kurulu Başkanı Tezcan Yaramancı’nın paylaştığı rakamlar vahim. Son 40 yılda Marmara Denizi’nde uskumru yüzde 95, kefal yüzde 91, palamut yüzde 90, barbunya yüzde 73 ve denizlerin kralı lüfer yüzde 58 oranında azalmış. 1970’lerin ortalarına kadar Marmara’da su ürünleri endüstrisindeki balık türlerinin sayısı 127 iken bu sayı günümüzde 4-5’e kadar düşmüş. Çevremizdeki tüm denizlerin durumu parlak değil ama Marmara can çekişiyor.
MARMARA NASIL KURTULUR
İSKİ’nin verilerine göre İstanbul’un atık sularının sadece yüzde 25’i biyolojik arıtma tesislerinden geçiyor. Geri kalan yüzde 75’i ise yetersiz ön arıtmadan geçerek Marmara Denizi’nin derinliklerine deşarj ediliyor. Öyle ki, sadece İstanbul’da, günde 2 milyon metreküp atık su yeterince arıtılmadan denize karışıyor. Oysa bu tabloyu tersine çevirmek pekâlâ mümkün. Tezcan Yaramancı, “Her yıl 1 milyar dolar harcanırsa 5 yılda Marmara’nın arıtma sorunu çözülür. Yani Marmara 5 milyar dolar ile kurtulur” diyor. 5 milyar dolar, İstanbul’u boğan beton yığınlarına hesapsız paralar dökülürken, gelecek nesillere tertemiz bir deniz bırakmak için düşünülmeden harcanacak bir rakam aslında. Denizlerimizin kirliliğine dikkat çekmek için yıllardan deniz dibi temizliğinden çocukların eğitimine kadar iğneyle kuyu kazar gibi çalışmalar yapan TURMEPA 20. yıldönümü nedeniyle derneğin kurucusu ve Onursal Başkanı Rahmi Koç ve ünlülerle birlikte bir kamu spotu hazırlamış. Yakında televizyonda izleyeceğimiz kamu spotunu izleme fırsatını buldum.
PET ŞİŞE DEĞİL SARDALYA
Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışan Naomi Kawase’nin filmi “Dingin Sular” bu kamu spotuyla başlıyor. Bakın kamu spotunda gönüllü yer alan ünlüler ne diyor?
Bu kez öyle olmadı.
Avrupa Komisyonu’nun üç gün önce açıkladığı 17. İlerleme Raporu, dikkatlerin Kobani’deki gelişmelere odaklandığı günlerde pek de ilgi çekmedi.
Oysa Ortadoğu’nun giderek daha fazla kaosa sürüklendiği bu sancılı günlerde Avrupa Birliği çıpasına daha sıkı sarılmamız gerekmez miydi?
Şu sıralar kararsızlık gibi bir lüksümüz var mı?
Raporu ele alan nadir televizyon programlarından birinde kulak verdiğim AB uzmanı Doç. Dr.Cengiz Aktar “1998 yılından beri yayınlanmakta olan İlerleme Raporları arasında bunun kadar kötüsüne rastlamadım” diyor.
Aktar, AB Bakanı Volkan Bozkır’ın “dengeli ve objektif” diye tanımladığı 80 sayfalık raporda 16 tane “endişeliyiz” ifadesiyle 20 adet “ilerleme yok” ifadesinin geçtiğini söylüyor.
CHP Bursa milletvekili Doç.Dr. Akyan Erdemir ise “AB Gerileme Raporu” diye tanımladığı raporda, “endişeliyiz” ifadesinin 28 kez, “çok ciddi endişe” ifadesinin ise tam 12 kez kullanıldığını tespit etmiş.
Geçenlerde, 25. yıl etkinlikleri çerçevesinde Caddebostan Kültür Merkezi’nde derneğin belgeselini seyrettik, Boğaziçi Caz Koro’sunu dinledik.
Türkan Saylan’ı ne kadar özlemiş olduğumuzu belgeseli seyredince fark ettim.
Yokluğu hayatımızda ne büyük eksiklik.
Önce cüzzam hastalarını iyileştirmek, ardından kız çocuklarının okula gitmesi için Anadolu yollarına düşen, en ücra köylerde kapıları çalan Türkan Saylan’a son günlerinde yapılanları kim unutabilir?
13 Nisan 2009 günü Arnavutköy’deki evinin penceresinden çekilmiş fotografı belleklerimizde taptaze.
ÇYDD ise detaylarına girmeyeceğim bunca badireden sonra yoluna devam ediyor.
Bunlardan biri geçtiğimiz yıl Davos’ta sık gündeme gelen “dairesel ekonomi”.(bkz. 4.Şubat.2014 tarihli yazı).
Bir diğeri de “paylaşım ekonomisi” ya da “tüketim ekonomisinin” panzehiri.
“Paylaşım ekonomisi” ortak tüketim, ortak kullanım, takas gibi şeyleri içeriyor.
Arabanızı da paylaşabilirsiniz, bir hizmeti de.
Dünyada her yıl 1 Haziran tarihinde kutlanan “paylaşım ekonomisi” kâr amacı güdebilir, gütmeyebilir de.
Geçenlerde İstanbul’da “paylaşım ekonomisini” kâr amacıyla uygulayan bir Fransız girişimciye rastladım.
Hayatının 7 yılını silikon Vadisi’nde geçirmiş olan Nicolas Brusson iki arkadaşıyla birlikte bundan beş yıl önce BlaBlaCar’ı kurmuş.
Zira eski bakan Fatma Şahin, dünyada ses getiren Cinsiyet Uçurumu Raporu’nu hazırlayan DEF ekibiyle sıkı işbirliği içersindeydi.
Türkiye, Meksika ve Japonya ile birlikte DEF’in “Cinsiyet Uçurumu Görev Gücü”nde yer alıyordu.
“Cinsiyet Uçurumu” Raporu’nu kaleme alan arkadaşlara Ayşenur İslam ile herhangi bir temasları olup olmadığını sordum.
Cevap olumsuz oldu.
Anladığım kadarıyla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na Ayşenur İslam’ın getirilmesiyle birlikte Türkiye bu “Görev Gücü”ndeki faaliyetlerini askıya almış.
Kabinedeki tek kadın bakanın, İstanbul’daki DEF toplantılarının yapıldığı Bomonti’deki Hilton İC Oteli’nin koridorlarında görülmemesinin başka nedeni ne olabilir?
Belki de İslam, bu uluslararası platformda, haklarından bihaber küçük kız çocuklarına türban takma “özgürlüğüyle” ilgili bazı sorulara muhatap olmamayı seçmiştir.
İklim değişikliğini tetikleyen karbon emisyonlarıyla ilgili son rakamları öğrendik sadece.
Karbon emisyonu 2013 yılında yeni bir rekorla 35 milyar tona yaklaşmış ve geçtiğimiz 10 yılda yüzde 29 oranında artış göstermiş.
Bu artışın yüzde 57’si ise aralarında Türkiye’nin de olduğu gelişmekte olan ülkelerden kaynaklanıyor.
Zirve öncesi New York’taki gösterilerde iş dünyasına da yönelik bir pankart da ilişmişti gözüme.
“K^ardan önce yeryüzü”.
Tehlikenin farkında olan şirketler, Hürriyet’in dünkü ekonomi sayfalarında gördüğümüz gibi yıllık bir “Yeşil Rapor” yani “Sürdürülebilirlik Raporu” hazırlıyorlar.
Türkiye’de otuzu aşkın şirket bu çevreye saygının yanı sıra şeffaflık, pozitif ayrımcılık gibi şeyleri de içeren “Yeşil Rapor” yayınlıyor.
Bunlardan biri de otomotiv sektöründe böyle bir raporla bir ilke imza atmış olan
Hafta sonunda ise yüz binler, giderek daha sıklıkla, fırtına, sel, kuraklık gibi doğal afetlere yol açan iklim değişikliği tehlikesine dikkat çekmek için sokaktaydı.
Şimdi top New York’taki zirveye katılacak olan dünya liderlerinde.
BM’nin 1992 yılından bu yana, her yılın aralık ayında düzenlediği iklim zirvelerinde dağ hep fare doğurur.
BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’un “acil zirve” çağrısıyla bir araya gelecek liderler bakalım bu kez güç birliği yapabilecek mi?
Boşuna umutlanmayım diyerek zirve öncesi gözüme ilişen bazı rakamlara, işin ekonomik boyutuna değineceğim.
Norveç Göçmen Konseyi tarafından bugün zirveye sunulmak üzere hazırlanmış bir rapor, 2013 yılında iklim değişikliğinin yol açtığı doğal afetler yüzünden 22 milyon kişinin göç ettiğini ortaya koymuş.
Bu rakam savaşlardan kaçmaya zorlananların 3 misli fazlaymış.
Bugünkü durumda bu limanı işleten İspanyol Creuers Şirketi’nin yüzde 62’si Mehmet Kutman’ın sahibi olduğu Global Liman İşletmeleri’nin.
Kısa adıyla GLİ, Creuers nedeniyle Malaga ve Singapur limanlarında sırasıyla yüzde 50 ve yüzde 25 ortak.
Karadağ’daki Bar (yüzde 62,5) , Lizbon (yüzde 46) limanlarındaki payına, Bodrum, Kuşadası ve Antalya’yı da katarsak GLİ yılda4.2 milyon yolcuyla dünyanın en büyük kruvaziyer liman işletmecisi.
Barselona’daki kruvaziyer fuarı nedeniyle buluştuğumuz GLİ CEO’su Saygın Narin Barselona’ya günde neredeyse 20 bin yolcunun geldiğini söylüyor.