Ayvalık Türkiye’nin en şanslı köşelerinden biri. Müthiş doğasını, yeme-içme kültürünü, tarihi mirasını bir yana bırakın ona tutkuyla bağlanan ünlü iş insanlarının sayıları her gün artıyor.
Ayvalıklı ailelerden gelen Muhtar Kent, Ümit Boyner, Halis Komili nedeniyle Ayvalık’ı tanıyan, seven ve burada mülk edinenlerden söz ediyorum: Rahmi Koç, Güler Sabancı, Sevil Sabancı ve en son Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer.
Suzan Sabancı Dinçer, 2009'un baharında gelip âşık olduğu Ayvalık’ın sembol mekânlarından biri Ayışığı Manastırı’nı mübadeleyle gelen Katrinli ailesinden satın almış. Son derece zahmetli bir restorasyon işine girişmiş.
Cunda Adası’nın kuzey ucundaki Pateriça 2 köyünden hemen sonra, sırtını zeytinliklere dayamış bir yamaçta yer alan Ayışığı Manastırı’nın ya da Rumca adıyla Agios Dimitrios ta Salina’nın ikinci hayatı da böylece başlamış. Farklı ama anlamlı bir ikinci hayat.
90 YIL SONRA BARIŞ SEMBOLÜ
Suzan Sabancı Dinçer, restorasyonu neredeyse üç yıl süren manastırın bundan böyle sadece bir aile evi olarak değil, konserlerle, uluslararası akademik toplantılara ev sahipliği yapan, Cunda ve Ayvalık’ı keşfe çıkan ziyaretçilere açık bir 'müze-yapı' olarak yaşamasını arzu ediyor. 17. yüzyılda Aynaroz keşişleri tarafından kurulmuş Ayışığı Manastırı’nın minik şapelinden keman sesleri yükselecek...
Ayvalık şanslı derken haksız mıyım? Tabii işin bir de Suzan Sabancı Dinçer’in sözleriyle şöyle bir tarafı var: “Ege’nin karşı sahillerinde yaşayanlara bir dostluk eli uzatmayı, mübadeleden neredeyse 90 yıl sonra Ayışığı Manastırı’nı bir barış sembolü olarak yeniden canlandırmayı istedik.” Ekonomik kriz kıskacındaki Yunanistan’a bundan daha anlamlı bir mesaj olabilir mi?
İki gün önce, Ayışığı Manastırı’nın açılışı için Cunda’da bir araya geldiğimiz Suzan Sabancı-Haluk Dinçer çifti son derece heyecanlıydı.
Çin gezisinde “nükleer enerji” sektörünü incelediklerini söyleyen Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın açıklamasına göre, ikinci nükleer santralin yapımı için Güney Kore, Japonya’dan sonra Çin ile de müzakereler yapılacak.
2’nci nükleer santral ile ilgili ihale kararı 2 ay zarfında alınacak.
Rus malı nükleer santral derken şimdi gündeme Çin malı santral da girdi.
Rusya’nın Akkuyu’da yapacağı nükleer santral ile ilgili bilgileri zaman zaman paylaşmıştım.
Şimdi projektörü Çin’e çevirelim.
Bu ülkenin “nükleer enerjinin” neresinde olduğuna bakalım.
Dünya da halen inşası devam eden nükleer santrallerin yarısı Çin’de.
Raporun yayınlandığı günlerde, Doğan Online’ın İstanbul’da düzenlediği “Dijital Festivali”nin konuşmacılarından David Passig “yeni bir çağın başlangıcında” olduğumuzu söylemişti.
DEF’in raporu tam olarak Türkiye’nin “yeni çağın” neresinde olduğunu ortaya koyuyor.
11. “Küresel Bilgi Teknolojileri” Raporu’nun başlığı “Hiper-Bağlantılı Dünyada Yaşamak”.
Raporun önsözü 10 yılda “dijital devrimde” nereden nereye geldiğimizi iyi özetliyor.
2001 yılında yani raporun ilk yayınlandığı yıl Afrika’daki cep telefonu sayısı 20 milyon.
Bugün Afrika’da 500 milyon cep telefonu var.
2001 yılında Apple sadece Mcintosh üretiyor.
İnternetin ekonomiye etkisi nedir? Dünyanın önde gelen danışmanlık şirketi McKinsey 2012 raporunda bu soruya cevap vermek için projektörü Arjantin, Malezya, Meksika, Fas, Tayvan, Vietnam ve Türkiye’ye çevirmiş. Çoğu gelişmekte olan ülkeler ve elbet bizi ilgilendiren Türkiye.
Google Türkiye Direktörü Bülent Hiçsönmez, McKinsey’den Bengi Korkmaz ve internet üzerinden satış yapan Markafoni’in kurucusu Sina Afra ile raporu konuştuk. Türkiye’deki internet kafe sayısına, dünyada üçüncü sıraya çıkan Facebook kullanıcısı sayısına bakınca sanıyorsunuz ki internet almış başını gitmiş.
Ama durum pek öyle değil. McKinsey’in raporuna göre, internetin Türkiye’de gayrisafi milli hasılaya katkısı sadece yüzde 0.9. Bu oran İsveç’te yüzde 6.3, İngiltere’de yüzde 5.4 ve Türkiye ile aynı kategorideki Tayvan’da yüzde 5.4.
Tablo apaçık ortada: Türkiye ekonomisini internetin nimetlerinden yeterince faydalanamıyor. İnsanları da öyle aslında. Çünkü raporun bir bulgusuna göre Türkiye’de kadınların yüzde 68’i, erkeklerinse yüzde 48’i hiç internete girmemiş.
Bu sonuçlara bakarak hayıflanırken, Bülent Hiçsönmez ile Sina Afra’nın söyledikleri yüreğimize su serpiyor. Hiçsönmez, “Önümüzdeki dönemlerde KOBİ’ler internetle büyüyecek. O zaman yüzde 0.9’luk oran büyük bir sıçrama yapacak” diyor ve ekliyor: “Google sayesinde tanıştığımız ve başarılarına şahit olduğumuz sayısız KOBİ var.”
Hiçsönmez’i etkileyen başarı hikâyelerinden biri İstanbul, Gaziosmanpaşa’dan. 60 yaşlarındaki şirket sahibi, malını İstanbul dışına satmak için interneti kullanmaya başlamış. Sauna sistemlerine Gaziantep, Kahramanmaraş gibi uzak şehirlerden müşteri bulmuş. Karaköy’deki küçücük dükkanında internet üzerinden tanıtım yapmaya başlayan bir rulmancının yurtdışına ihracata başlaması başka bir başarı hikâyesi.
Hiçsönmez, Türkiye’de internet eko-sisteminin büyümesine çalıştıklarını ve her ölçekten işletmelere internetle tanışmaları ve verimli kullanmaları için destek verdiklerini anlatıyor.
AŞİRET REİSİNİN KARISI
Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen’in açılışını yaptığı Çırağan’daki konferansın moderatörü gazeteci-yazar Osman Ulagay, konuşmacıları ise iki önemli isimdi.
Küresel ekonomik krizi 2005 yılında tahmin eden, IMF’nin en genç baş ekonomisti sıfatını kazanmış Hintli Profesör Raghuram Rajan ile Oxford Üniversitesi’nden tarihçi ve siyaset yazarı Profesör Timothy Garton Ash.
Her ikisi de Davos’tan aşina olduğumuz isimler.
Rajan ile Ash, bu yıl Davos’un en sıcak konularından “kapitalizmi” ve buna kavrama bağlı olarak “demokrasiyi” masaya yatırdılar.
Özen’in “gelir dağılımındaki eşitsizlik giderek toplumlarda daha fazla gerginlik yaratsa da elimizdeki en umut verici sistem” dediği kapitalizm giderek daha fazla sorgulanıyor.
Davos’ta kapitalizmin şirketlerin aşırı güçlenmesine yol açtığı, yeni iş sahaları açamadığı iddia edilmişti.
Şöyle ya da böyle dünyanın içine düştüğü belirsizlikten, gelir uçurumundan, ekonomik krizden kapitalizm suçlu koltuğunda.
Elektrik ve son dört yılın en yüksek doğalgaz zammına çevremdeki herkes tepkili.
Enerji Bakanı Taner Yıldız, zamları yukarı tırmanan petrol fiyatına bağlasa da doğalgaz fiyatlarının dünyada aşağıya doğru bir eğilim izlediğini biliyoruz.
Sadece petrol fiyatındaki tırmanma bizdeki katmerli doğalgaz zammını (yüzde 18.82) açıklayabilir mi?
Enerji en önemli meselemiz ancak bu konuya gerektiği önemi veren, senaryolar üreten kaç kurumumuz var?
Geçtiğimiz günlerde Sabancı Üniversitesi-MIT Üniversitesi Enerji Girişimi’nin Karaköy Minerva Han’daki ortak çalıştayını izlerken bu soru kafama takıldı.
ABD’nin en prestijli üniversitesi olan MIT birkaç yıl önce kendi bünyesinde “MIT Enerji Girişimi” diye bir platform oluşturmuş.
Dünyanın en parlak beyinleri enerjiyle ilgili çeşitli senaryolar üretiyorlar.
İKSV’nin İstanbul Tasarım Bienali 13 Ekim-21 Aralık'ta. İstanbul’un bu ilk tasarım bienalinde iki mekân ön planda: 120 yıllık tarihi Galata Özel Rum İlkokulu ile İstanbul Modern.
Geçen günlerde Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden 'azınlık vakıf mallarının iadesi' kararı uyarınca tapusuna kavuşan Galata Rum İlkokulu artık İstanbul sanat-kültür yaşamının bir parçası olacak.
Tasarım Bienali, İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı’nın dediği gibi 'dünyanın en ilham verici şehirlerinden İstanbul’un tasarım potansiyelini ortaya çıkarmayı hedefliyor”.
İstanbul hepimizin sevgilisi ama aynı zamanda yaşanması çok zor bir şehir. Bu yüzden Tasarım Bienali’nin bize ve şehrimize katacağı çok şey olduğuna inanıyorum. Zaten bienale daha aylar varken atölye çalışmaları başlamış bile.
Eren Holding, Vestel Grubu ve Vitra ile Bienal'in eş sponsorlarından Koray Şirketler Grubu aynı zamanda İstanbul’da 22-27 Mart tarihlerindeki ilk atölye çalışmasının da sponsoruydu.
Yukarıda sözünü ettiğim Galata Rum İlkokulu’nun restorasyonunu da üstlenmiş Koray Grubu, yerli ve yabancı çeşitli üniversitelerden 200’ye yakın öğrenciyi bir araya getirmiş.
Kalktım, Sıraselviler’deki 'hip otel' Lush’daki atölye çalışmalarını izledim. Üniversiteli gençlere liderlik yapan, şehir tasarımında uzmanlaşmış TAG Platform.
YOLDA YÜRÜMEK BİR SERÜVEN
Daha önce “Türkiye’de Kadın Hakları”yla ilgili iki rapor yayınlamış olan Emine Bozkurt’un üçüncü raporu iki gün önce Avrupa Parlamentosu Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu’nda kabul edildi.
Avrupa Parlamentosu’nun sosyalist üyesi Bozkurt bu son raporu“2020 Perspektifiyle Türkiye’de Kadın” başlığını taşıyor.
Mayıs ayında Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu’nda ele alınacak.
Daha önceki raporlarında kadına şiddeti, kadının siyasette ve çalışma hayatında varlık göstermemesini sorgulayan ve bunları bazı İlerleme Raporlarına aldırmayı başaran Bozkurt bu son raporunda neyi vurguluyor?
Özellikle şunu vurguluyor:
“Kadının sadece ailenin bir parçası ya da anne olarak değil bir birey olarak ele alınması gerektiğini ve kadınsız demokrasi olamayacağını”.
“Kadının birey olarak ele alınması” meselesi bizim kadın örgütlerinin önemle üzerinde durdukları bir nokta.