Müşteri hizmetlerinde “Stevie” Ödülü ve Halkla İlişkilerde “Mercury Ödülü”.
Önceki gün New York’tan “Mercury Ödülü” ile dönen Kanyon Pazarlama Müdürü Çağla Gül’e bu başarının sırrını sordum.
İstanbul’u kasıp kavuran bu AVM furyasından sıyrılmak kolay iş değil.
Levent hattında yer alan Safir, Metro City, Kanyon’a ilaveten Özdilek ile Zorlu alışveriş merkezleri yolda.
Akmerkez, İstinye Park derken hemen hemen aynı hatta sıkı bir rekabet söz konusu.
Çağla Gül öncelikle Kanyon için AVM denmesine kesinlikle karşı.
“Biz Kanyon’a AVM demiyoruz. Kanyon ‘sokak ruhunu’ yaşattığımız bir alan. AVM’nin çok ötesinde” diyor.
Türkiye Doğal Hayatı Koruma Vakfı WWF geçenlerde 'Türkiye’nin Ekolojik Ayak İzi' raporunu yayınlamıştı.
Doğaya, havaya saldığımız karbondioksiti hesaplayan 'karbon ayak izi'ni biliyorduk. Ama 'ekolojik ayak izi'ni daha yeni duyuyoruz.
'Ekolojik ayak izi' yeme, içme, giyinme kısaca tüm tüketim alışkanlıklarımız için kaç metreküp su ya da metrekare toprak parçasına ihtiyacımız olduğunu gösteren bir hesaplama şekli.
WWF Türkiye'nin raporuna göre, Türk insanı doğal kaynaklarından bir buçuk kat fazlasını tüketiyor.
Çevreye verdiğimiz zarara bakmaksızın büyük bir mutlulukla tüketiyoruz. Daha çok bina, daha çok AVM, daha çok araba, her şeyden daha çok.
Bir avuç insan, bir avuç STK, özel sektörden bir avuç kuruluş da çevreye verdiğimiz zararı azaltma çabasında. Bünyesinde sekiz ayrı şirket barındıran Koç Bilgi Grubu da bunlardan biri.
ASANSÖRÜ KULLANMA
Koç Bilgi Grubu’nun dört yıl önce kurduğu 'Yeşil Bilgi Platformu' şimdiye kadar çevre adına müthiş işler başarmış.
DK’lar çok özetle kendi alanlarında bilgi toplayan, fikir ürüten, politikalar belirleyen kuruluşlar.
DK’ları “düşüncenin Ar-Ge merkezleri” diye tarif edenler de var.
Medyada adlarını sıkça duyuyoruz.
Kemal Derviş’in de ekibinde olduğu Brookings Enstitüsü’nden, geçtiğimiz günlerde Wikileaks belgeleri nedeniyle gündeme oturan Stratfor’a, İngiliz Chatham House’dan Fransız İFRİ’ye dünyaya yön veren sayısız düşünce kuruluşu var.
Naidoo tam bir idealist.
Ülkesi Güney Afrika’da henüz 15 yaşında apartheid’e (ırk ayrımcılığı) karşı mücadeleye başlamış.
10 yıl boyunca Civicus yani “Halkların Katılımı İttifağı”nın Genel Sekreterliğini yapmış.
3 yıldan beri çevrenin yılmaz bekçisi Greenpeace’in başında.
Gezegenimizin nasıl hızla irtifa kaybettiğini Naidoo’nun ağzından duymak büyük bir şans.
İstanbul’daki buluşmamızda iklim değişikliğinin nelere mal olduğunu, karbon dioksitin sadece başımızın üzerinde büyük bir delik açmakla kalmadığını, okyanuslara da ne kadar zarar verdiğini anlattı.
Fukuşima’nın yıldönümünde Japonya’da elinde radyasyon ölçüm cihazıyla felaketten etkilenmiş bölgeleri gezen Kumi Naidoo, Türkiye’nin Akkuyu’da yapmaya hazırlandığı nükleer santral için bakın ne diyor?
Gıda sektörüne kadın eli bir değdi pir değdi. Geçen hafta, Kanada’dan getirttiği donmuş keçi spermleriyle yeni bir keçi nesli yaratmayı başararak, keçi peynirleri üreten Funda Özer Baltalı’dan söz etmiştim.
Bu hafta söz zeytinyağının Chanel'ini ürettiğine inanan iki kız kardeşte: Yıllarını iletişim sektörüne vermiş Nazlıgül Ünal ve Aslıhan Yıldırım. Müşterileri arasında ünlü zeytinyağı markaları da olmuş.
Derken altı yıl önce aileye ait zeytinliklerin bulunduğu Mudanya yakınlarındaki Kumyaka’da 'taş baskı' yöntemini keşfetmişler. Nazlıgül Ünal, “Zeytinyağını araştırırken en saf halinin taş baskıyla elde edildiğini öğrendik. Böylelikle bu yöntemin peşine düştük” diye anlatıyor.
Taş baskı nedir, ne değildir diye etraflıca öğrenmek için İspanya, İtalya, Yunanistan, Tunus’a yolculuklar yapmışlar. Ücra köyleri gezmişler.
“Gördük ki, taş baskı yöntemi giderek terk edilmiş. İspanya’da Valencia ile Yunanistan’ın bir-iki köyünde bu tekniğe rastladık. Türkiye’de Mudanya’daki eski Rum köyü Kumyaka’da tek tük kullanılan taş baskıyı yeniden canlandırmak için kolları sıvadık” diyorlar.
Nazlıgül Ünal ve Aslıhan Yıldırım 'taş baskı' yöntemiyle zeytinyağı üretme kararı aldıktan sonra aileye ait Mudanya’daki 150 dönümlük zeytinliğe de el atmışlar: “Altı yıl boyunca kimyasal gübre kullanmadan, sevgi ve emekle ağaçlara baktık. Bölgede zaten son derece kaliteli zeytin yetişiyor.”
300 YILLIK TAŞLA ÖĞÜTÜYOR
Profesör Dr. Nurhan Atasoy’un son kitabının tanıtımında rastladığım Toplum Gönüllüleri Vakfı Yönetim Kurulu üyesi, eğitimci İbrahim Betil “Yasada herkesin gözünden kaçan önemli bir nokta var. Fatih Projesi’nde okullara tablet bilgisayar dağıtımında ihale kanunu uygulanmayacak” iddiasında bulunuyor.
Nasıl olabilir?
Eğitimde Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi kısa adıyla FATİH Projesi nereden bakarsanız tabletleriyle, akıllı tahtalarıyla, alt yapısıyla 8-9 milyar lira tutarında bir proje.
Sadece bilgisayar tabletler 3.5 milyar lira tutuyor.
İbrahim Betil’e rica ettim.
4+4+4 yasasındaki FATİH ile ilgili 24 numaralı maddeyi gönderdi.
Olduğu gibi aşağıya alıyorum:
İŞTE O MADDE
Eğitim Komisyonu’nda, koca koca adamların resmen itişip kakışarak kavga etmeleri, öfkeyle birbirlerinin boğazlarına sarılmaları hoş bir manzara değildi.
Çocuklarımızın geleceğine karar veren insanların düştükleri durum acıklı resmen.
Tam adıyla Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’ndan tartışmalı 4+4+4 yasa önerisi yangından mal kaçırır gibi geçti; o da ayrı mesele.
Günlerdir “yasa önerisini aceleye getirmeyin” diye dil döken uzmanlara, akademisyenlere, eğitim konusunda uzmanlaşmış STK’lara kulak veren olmadı.