Paylaş
İKSV’nin İstanbul Tasarım Bienali 13 Ekim-21 Aralık'ta. İstanbul’un bu ilk tasarım bienalinde iki mekân ön planda: 120 yıllık tarihi Galata Özel Rum İlkokulu ile İstanbul Modern.
Geçen günlerde Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden 'azınlık vakıf mallarının iadesi' kararı uyarınca tapusuna kavuşan Galata Rum İlkokulu artık İstanbul sanat-kültür yaşamının bir parçası olacak.
Tasarım Bienali, İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı’nın dediği gibi 'dünyanın en ilham verici şehirlerinden İstanbul’un tasarım potansiyelini ortaya çıkarmayı hedefliyor”.
İstanbul hepimizin sevgilisi ama aynı zamanda yaşanması çok zor bir şehir. Bu yüzden Tasarım Bienali’nin bize ve şehrimize katacağı çok şey olduğuna inanıyorum. Zaten bienale daha aylar varken atölye çalışmaları başlamış bile.
Eren Holding, Vestel Grubu ve Vitra ile Bienal'in eş sponsorlarından Koray Şirketler Grubu aynı zamanda İstanbul’da 22-27 Mart tarihlerindeki ilk atölye çalışmasının da sponsoruydu.
Yukarıda sözünü ettiğim Galata Rum İlkokulu’nun restorasyonunu da üstlenmiş Koray Grubu, yerli ve yabancı çeşitli üniversitelerden 200’ye yakın öğrenciyi bir araya getirmiş.
Kalktım, Sıraselviler’deki 'hip otel' Lush’daki atölye çalışmalarını izledim. Üniversiteli gençlere liderlik yapan, şehir tasarımında uzmanlaşmış TAG Platform.
YOLDA YÜRÜMEK BİR SERÜVEN
Platform tüm Avrupa'da şehir tasarımları yapan 'Design For All Europe' derneğinin (Tüm Avrupa için Tasarım) temsilcisi Pete Kercher’i de davet etmiş.
TAG Platformu’nun çalışmalarda ortaya attığı soru ilginç ve İstanbullu olarak hepimizi ilgilendiriyor: “Gündelik hayatımızı sürdürürken fiziksel çevre bizi engelliyor mu? Yoksa destekliyor mu?”
Bu sorunun cevabını bulmak için üniversiteli gençler Karaköy’de alan çalışması yapmış. Karaköy’ün seçimi isabetli bir karar. Zira baktığınızda farklı ulaşım araçları, farklı kentsel altyapı ve hatta farklı bir insan profiline sahip.
Şimdi işin hoş yanına geliyoruz: Her genç bir rol üstlenmiş. Biri yaşlı, diğeri engelli, bir başkası pusetli bir anne ya da yüksek ökçeli şık biri olmuş. Karaköy’ün alt geçitlerine, kaldırımsız sokaklarına, meydanlarına dağılmışlar.
Sonuç şu: Karaköy’de kazasız belasız yol almak Olimpiyat Oyunları'na hazırlanmak gibi bir şey. TAG Platform öğrencilerle birlikte yaptığı bu çalışmaya '2012 Karaköy Olimpiyatları' adını takmış. Büyük bir olasılıkla çeşitli posterleri, sloganları hazırlanan bu çalışmayı Tasarım Bienali’nde göreceğiz.
Sadece Karaköy değil, İstanbul’un her yeri 'Olimpiyatlar'a taş çıkartır. Bu yaz aylarında Nişantaşı’nda yürürken bir çukur nedeniyle ayak tarak kemiğini kıran bir yakın arkadaşımı bu vesileyle anıyorum da.
İSTANBUL BÜYÜK PROJELERLE YÖNETİLEMEZ
İstanbul’un ilk Tasarım Bienali’nin 'kentsel dönüşümün' hızlandığı bir döneme rastlaması iyi. Fener-Balat, Tarlabaşı, Taksim Meydanı’na farklı bakış açıları getirebilir belki.
EİDD temsilcisi Pete Kercher, İstanbul’a adımını atar atmaz ki ilk gelişi değil, soluğu Taksim Meydanı projesinde, ağaçları kesilerek yerini Topçu Kışlası’na bırakması planlanan Gezi Parkı’nda almış.
“Bir saat boyunca parka sayısız çocuk, engelli geldiğini gördüm, nefes alacakları bir alan orası. Osmanlı mirasını yeniden canlandırmak için hem İstanbul’da, hem Edirne, Bursa gibi şehirlerde başka yerler var” diyor.
Dediğine göre, şehir tasarımlarında yerel halkla diyalog olmazsa olmaz koşul. Yani bizde olanın tam tersi. “Tasarımcılar politikacılarla aynı lisanı konuşmazlar. Benim önerim, tasarımcıların politikacıların anlayacakları dilden konuşmasıdır” diyor.
Kercher’e göre, Avrupa’nın en büyük şehri İstanbul’un karşı karşıya kaldığı en büyük tehdit nüfus. “Tüm büyük projeler, kentsel dönüşümler sadece İstanbul’da yapılmamalı. Yoksa şehriniz giderek yönetilmez duruma gelir” diyor. Öyle diyor ama dinleyen kim?
Paylaş