Ferai Tınç

Bir başka anayasa tartışması

28 Mart 2010
BAŞBAKAN, muhalefete sinirle saldırıyor:

“Diyalog mu? Bu muhalefetle imkansız. Gerçekleri çarpıtıyorlar. Bizim kadar krizlerle uğraşan başka bir ülke yoktur.”

Başbakan yargıya kızıyor:

“Siyasi parti gibi davranıyorlar.”

Başbakan muhalefet yapan medyaya tahammülsüz:

“Halk beni destekliyor. Onlar sadece yalanlarla meşgul.”

Ve Başbakan kararını açıklıyor:

“Bu Anayasa ile devam edemeyiz. Önümüzdeki üç yılı reform yılı ilan ediyorum. Bunun için Anayasa değişikliği gerekiyor. Gerekirse Anayasa değişikliği için referanduma gideriz.” 

Bunları söyleyen Başbakan kim?

Yazının Devamını Oku

İspanya “soykırım” kazasına karşı tetikte

26 Mart 2010
<b>MADRİD</B><br>İSPANYOL gazeteciler, Katalan Meclisi’nin 26 Şubat’ta Ermeni soykırımı ile ilgili aldığı karardan haberliz. Sohbetimiz sırasında öğrendiler. Aslına bakarsanız, benzer bir kararın İspanyol Parlamentosu’na gelmiş olmasından da haberleri yok.

Bir gün önce ABC Gazetesi’nde yayınlanan haberi de okumadıkları anlaşılıyor. Çünkü  22 Mart Pazartesi günü gazetenin haberinde, “Hükümet, Türkiye’yi rahatsız etmemek için Meclis’in Ermeni soykırımını kınamasını engellemeye çalışıyor” deniyordu.

Evet, ABD Dış İlişkiler Komitesi ve İsveç Parlamentosu’nda sonra soykırım iddiası şimdi de İspanya Parlamentosu’nda.

Katalan Meclisi’nden sonra Cumhuriyetçi Sol Katalan Partisi (ERC),  “Türkiye’yi, Medeniyetler İttifakı’nın ruhuna uygun olarak soykırımı tanımaya ve Ermenistan’a bir jest yapmaya” çağıran karar taslağını Madrid’e, İspanyol Parlamentosu’na taşıdı.  

ERC milletvekili Joan Tarda’nın imzasını taşıyan teklifin Meclis Başkanı’na verilmesiyle birlikte Türkiye ile İspanya arasındaki ilişkilerde de çanlar çalmaya başladı.

Yazının Devamını Oku

Pentagon da Hollywood’dan destek istemişti

22 Mart 2010
HÜKÜMETİN Kürt meselesini çözmek için sinema ve tiyatro sanatçılarından destek araması bana 11 Eylül sonrası Pentagon’un Hollywood’dan destek aramasını anımsattı. Bir sorunun çözümü için hükümetin destek istemesinden daha doğal bir şey olamaz. Ama önce ne için destek istediğinizi netleştirmeniz gerekmez mi? 
Bunun için de ilk konuşulacak kişiler her halde Kürtler olmalıdır. 
Zaten işin doğrusunu söylemek gerekirse ben bu tip destek arayışlarını sanatın ruhuna uygun bulmam. Temkinli yaklaşırım.
Siyasetçilerin çeşitli yöntemler kullanarak medyayı manipüle etmeye kalkması nasıl gazetecilik etiği açısından kabul edilemezse, siyasetin, iktidarların, askerlerin kamuoyunu yönlendirmek için basından ya da diğer medyadan destek beklemeleri de o kadar ters bir şey. 
Hele sanatçılar?  Sanatçı siparişle çalışmaya başladığında yaratıcılığını rehin bırakmış demektir.
11 Eylül’den sonra Pentagon Hollywood’un önde gelen yapımcılarını, yönetmenlerini ve sanatçılarını toplayarak Irak ve Afganistan savaşları için destek istedi.
Ordunun bütün olanakları sinemacılara açılacaktı. İstedikleri gibi savaş alanlarına girebilecek, çekim yapabilecek, depolardaki malzemeye ulaşımları sağlanacaktı. Bu, aksiyon sineması açısından büyük paralar anlamına geliyor ve sinemacıları mali yüklerden kurtaracak cazip bir teklif olarak Hollywood’a sunuluyordu.
Bunun karşılığında ise ordunun istediği bir tek şey vardı. Senaryolar, çekimden önce onlar tarafından kontrol edilecekti. 
      
2003 ve 2004 yıllarında bu ilişkiye ışık tutan iki önemli belgesel yayınlandı. İlki Hollywood and Pentagon: Dangerous Liasons (Hollywood ve Pentagon: Tehlikeli İişkiler) idi. İkincisi de David L.Robb’un Operation Hollywood: How The Pentagon Shapes (Operasyon Hollywood: Pentagon nasıl biçimlendirir) adlı kitabından aynı isimle hazırlanan bir filmdi. Robb, o dönemde bilgiye erişme hakkı çerçevesinde Pentagon’un belgelerine ulaşabilmişti. Sonuç şaşırtıcıydı. Ünlü Lassie filminde bile  Pentagon’un yönlendirmesine rastlamıştı yazar. Pentagon, film çekimi sırasında sağladığı yardım karşılığında Lassie’ye müdahalelerde bulunmuştu. Bunlardan biri de Lassie’nin bir Amerikan askeri uçağının düşmesinden önce havlamaya başladığı sahneydi. Senaryoya göre hassas köpek Lassie, uçağın düşeceğini kanatlardan gelen tuhaf bir ses yüzünden fark etmişti. Nitekim daha sonra o kanatta yapım hatası olduğu anlaşılıyordu senaryoda. Pentagon’un makası bu sahnede senaryoya daldı. Amerikan askeri uçaklarında arıza olamazdı. Bu “mükemmel ordu” imajına ters bir durumdu.   
Pentagon yetkililerinin Hollywood ile buluşmasında nelerin konuşulduğu tamamen gizli tutulmuştu.
Ama bir süre sonra, bu toplantıda işbirliği teklifini değerlendirenlerden birinin NCIS’in yapımcısı Donald Bellisario olduğu anlaşıldı. İki üç hikayede bir Naval Criminal Investigative Service’in kahraman ajanlarının Müslüman bir teröristin Amerikan topraklarında düzenlemek istediği eylemleri ortaya çıkarttığı dizinin yapımcısı.  
         
BİR hükümetin kendi sanatçılarıyla buluşmasına karşı değilim. Ama bu buluşmalar Hükümet’in destek aradığı değil, sanatçının sorunlarının masaya yatırıldığı ve sanata destek vermek için düzenlenen toplantılarsa. Türkiye’de ne otuz yıldan beri süren savaş, ne de Kürt sorunu nedeniyle yaşanan insan hikâyeleri sinema ve tiyatroda, edebiyatta, resimde, müzikte anlatılabildi. Neden? Çünkü bu ülkenin düşünce ve ifade özgürlüğü sınırları buna el vermedi. AKP Hükümeti, işte bu özgürlük ortamını sağlayabildiği ölçüde Kürt sorununun çözümünde sinemanın, tiyatronun, müziğin, sanatın ve medyanın desteğini arkasında bulacaktır. Ama bu tamamen hayata ve sanata bir bakış meselesidir.
Yazının Devamını Oku

Siz kimin çıkarını savunuyorsunuz?

21 Mart 2010
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, BBC’ye verdiği demeçteki sözlerini günlerdir düzeltmeye çalışıyor. <br><br>Boşuna uğraşmasın.

‘100 bin Ermeni kaçak işçi’ diye başlayan o satır düzelmez. 
Çünkü hem insani, hem siyasi hem de teknik açıdan ciddi sorunlar var orada.
Her şeyden önce bir zihniyet meselesi.
Güç bende duygusuyla hayata bakmaya başladığınızda gerçeklerle alçak gönüllü ilişki kopuverir.
Önceki günkü yazımda meselenin insani ve siyasi boyutuna değindim. Bir başka tarafı daha var. 
Başbakan, iki günden beri o açıklamayı eleştirenleri suçluyor. Önce, Türkiye’nin çıkarını savunmamakla, dün ise diasporayı değil Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nı eleştirmekle suçladı.
‘Siz kimin çıkarını savunuyorsunuz’ diye soruyor. 

Yazının Devamını Oku

Tehcir söylemi ile sıfır sorun mu olur?

19 Mart 2010
170 bin Ermeni saymış Başbakan Erdoğan, onlardan 70 bini onun vatandaşıymış. Gerisi kaçak. İşte o kaçaklar her an geri gönderilebilirmiş. Kafamızı daha fazla kızdırırlarsa tabii.

Nereden başlasam?

Bir defa, hangi ciddi bilimsel veriye dayandığı meçhul o 70 bin Ermeni, Ermenistan’dan gelip Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı almış olan göçmenler değil. Onlar bu toprakların binlerce yıllık sahibidir.

Hepimiz gibi.

Yine hangi ciddi bilimsel araştırmaya dayandığı meçhul 100 bin Ermenistan vatandaşının çoğu da 1988 depreminden sonra Türkiye’ye sığınmış insanlar. Diğerleri de işsizlik yüzünden vatanlarını terk etmek zorunda kalanlar. 

Yazının Devamını Oku

Ne Erivan’a ne Bakü’ye yaranabilen dış politika

15 Mart 2010
ENERJİ Bakanı Taner Yıldız, ekonomi muhabirleri ile yaptığı toplantıda Azerbaycan ile Şah Deniz’den gelen doğalgaz fiyatları konusunda hâlâ anlaşma sağlanamadığını söylerken çok ilginç bir gerekçe gösteriyor.

Bakan, “Aslında fiyat konusunda prensipte anlaştık. Ancak Türkiye Ermenistan konusunda tam güvence verdiyse de ikna edemedik her halde” diyor.

ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’ndeki soykırım oylamasından sonra bazı çevrelerden fısıldanan açıklamalarda da Azerbaycan lobisinin Türkiye lehine yeterince faaliyet göstermediği iddiaları oraya atılmıştı.

Benim bildiğim kadarıyla ortak girişimler vardı. Ama kimi çevreler İsrail lobisi ile Azerbaycan lobisini aynı kefeye koyarak, Türkiye’deki hassasiyeti düşürme çabası içine girmişlerdi.

* * *


Yazının Devamını Oku

Soykırım tepkileri

14 Mart 2010
İKİ yıl aralıksız süren gizli görüşmelerden sonra gelinen noktaya bakar mısınız?

Ermenistan ile Türkiye arasındaki yakınlaşma sürecine beton döküldü.
Ne Ermenistan bir adım ileri atabilir ne de Türkiye.
Bu durumu her iki tarafın statüko yanlıları çok sevinçle karşılıyor.  
Ama göremedikleri bir şey var.
Her iki ülke açısından da ciddi sonuçları olacak bir döneme girildi.
Türkiye, psikolojik olarak Ermenistan ile yakınlaşma sürecine noktayı koydu. Bu koşullarda protokollerin değil onaylanması, gündeme getirilmesi bile imkânsız.
Diaspora ve Ermenistan içindeki aşırı milliyetçi muhalefet kanadı da bu durumdan çok memnun. Protokollerin kadük olmasını en başından beri istiyorlardı.

Yazının Devamını Oku

Farklı bir Diyarbakır

12 Mart 2010
ŞOFÖR ile sohbet ederken, Bursa maçını sordum. Diyarbakır’a gelir gelmez ilk karşılaştığım kişi olduğu için dinlediklerimi aklımda bile tutmayabilirdim.

Ama sonra kiminle bir kahve içsem, kiminle sohbet etsem herkesin aynı şeyi anlattığını fark ettim.

Diyarbakır’lı haksızlığa uğradığını düşünüyor.  

“Daha iki gün önce Denizli’ye yenilmemize rağmen ayakta alkışlayarak uğurlayan bu seyirci Bursa Spor’a neden taş attı? Neden sahada olaylar çıktı? “ sorusunu sorduktan sonra, kendilerine yapılan kötü davranışların karşılıksız kalmasından duyulan büyük rahatsızlığı dile getiriyorlar.

İkinci rahatsızlık ise medyanın olayları veriş biçimi.  Televizyonlarda bir sahnenin dakikalarca gösterilmesinin gerçeği çarpıttığını, olayların olduğundan çok daha büyütülecek biçimde yansıtıldığını söylüyorlar.

Yazının Devamını Oku