Ferai Tınç

İfade özgürlüğünde ayrıntıların önemi

7 Mayıs 2010
GENELKURMAY Başkanı’nın bazı yayın organlarını “hain” ilan etmesi ile Başbakan’ın muhalif gazetecileri hedef göstermesi arasında özgürlüklerin kullanımı açısından bir fark var mıdır?

Yoktur. Her ikisi de hoşlarına gitmeyen yayınlar nedeniyle medyayı hedef gösteriyorlar.
Neden? Çünkü bu seslerin susmasını istiyorlar. 
Belki şaşırtıcı ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ifade özgürlüğü ile ilgili davalarda, “şahsa” göre karar veriyor.
Medya mensuplarının ifade özgürlükleri daha geniş bir alan tanıyor. Dolayısıyla gazeteciler, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin, ifade özgürlüğünü düzenleyen 10’uncu maddesinden daha fazla yararlanıyorlar. 
Böyle bir ayrımcılığın sebebi, basının toplumdaki “çoğulculuğa” ve “demokrasi kültürüne sunduğu katkı” olarak gösteriliyor.
 
MEDYA, haberlerin perde arkası, araştırma ve soruşturmacı gazeteciliğin ortaya çıkardığı hoşa gitmeyen bilgiler, çarpıcı gerçekler ile toplumu bilgilendirme görevini yerine getirdiği için, ifade özgürlüğü şemsiyesinden daha fazla faydalanıyor.  

Yazının Devamını Oku

Basın özgürlüğü sarsan, rahatsız eden haberler için vardır

3 Mayıs 2010
OCAK, Şubat, Mart aylarında sanık sandalyesine oturtulan gazeteci sayısı 69.

Yine bu yılın ilk üç ayında 19’u gazeteci 48 kişi hakkında yazdıkları ve çizdikleri karikatürler nedeniyle 147 yıl 8 ay hapis cezası istemiyle dava açılmış.   
13’ü gazeteci 15 kişi, 1 karikatürist ve 3 medya kuruluşu kişilik haklarını ihlal nedeniyle 1 milyon 278 bin lira tazminat cezası ödemeye mahkum edilmişler.
Daha önce başlayan davalar nedeniyle Türkiye cezaevlerinde, tutuklu bulunan gazeteci sayısı 39. 
Terörle Mücadele Yasası çerçevesinde gazeteci, yazar ve çizerler için açılan dava sayısında geçen yıla göre 6.5 kat artış olmuş.
Bu yılın ilk üç ayında Kürt meselesiyle ilgili haberleri nedeniyle Azadiya Welat Gazetesi 2.5 ay kapatma cezasına çarptırılırken, Birgün’den Hakan Tahmaz, Günlük’ten Veysi Sarısözen, Radikal’den Rıfat Başaran ve Milliyet’ten Namık Durukan haklarında hapis istemiyle davalar açıldı. 
Aydınlık dergisi yayın yönetmeni Deniz Yıldırım ve Ulusal Kanal istihbarat şefi Ufuk Akaya, Başbakan Erdoğan’ın telefon konuşmalarına dair kayıtları yayınladıkları gerekçesiyle 9 Kasım 2009’dan beri Silivri Cezaevinde.
Ergenekon davasıyla ilgili belgeleri, telefon konuşmalarını yayınladıkları için çok sayıda gazeteci hakkında hapis istemi ile davalar açıldı.  

BUGÜN Dünya Basın Özgürlüğü günü. İşte biz, 3 Mayıs 2003’ü böyle bir ortamda kutluyoruz.

Yazının Devamını Oku

İnadın kırılması bayramı

2 Mayıs 2010
“BEN de, sendika olarak halkın önünde bu meydana girmek isterdim. Ama bizim burada beklememiz gerekti. Güvenlik önlemleri çok fazla ama alanın açılması demokrasiye bir katkı olacaktır. İnsanların üzerinde 1977’nin izlenimi var. Bugün bunları atacağız.” Dün sabah, alanın henüz kapalı olduğu saatlerde Taksim Meydanı’nda KESK Haber-Sen 8 nolu şube okul sekreteri Bektaş Saltuk ile konuşuyorum. Ben bariyerlerin önünde, o arkasında.
Polisler görünmüyor ama ara sokaklar tıklım tıklım polis dolu. Sinek uçurulmuyor.
Her şeye rağmen havada iyimserlik var.
32 yıllık hasret sona eriyor.
Bu romantik bir şey değil. Hasret alanın taşına toprağına mı? Hayır.
Hasret, 12 Eylül zihniyetini sonlandırmaya.
Halkın, isteklerini demokratik yollardan seslendirmeye, normalleşmeye, demokratikleşmeye hasret.
* * *   
“ANAYASA değişikliği bizim isteklerimizi tam olarak yansıtmasa da 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nın halka açılması siyasi bir karardır. AKP Hükümeti’nin aldığı bir karardır. Yumuşamaya neden olmuştur. Bu kararı nedeniyle AKP’yi destekliyoruz” diyor sendikacı.
Halk samimiyeti ölçer. 
Biber gazı yediğinde, hortumlar yüzünden sendikalarının kapısından dışarıya adım atamadıklarında, yetkililerin “şiddet”e mazeret bulmaya çalıştıklarında karşılarına dikilen baskıyı, inadı ölçmeyi bildiği gibi. 
* * *
DÜN sabah çok erken saatlerde Taksim’e çıkarken, meydana gerilimsiz girdiğimiz günleri hatırladım.
1977 öncesi CHP’nin taşıdığı kalabalıkları, sol hareketlerin onlardan nasiplenmek için gösterdikleri çabaları; CHP konvoylarının önüne sızıp, kendi örgütlerimizin afişlerini açarak meydana girdiğimiz günleri. Toy kurnazlıkları.
Daha sonraki yıllarda CHP Yönetimi’nin sol ile arasına mesafe koymak uğruna yavaş yavaş o kitlelerden kopuşunu anımsadım.
Kanlı 1 Mayıs’ı, içim ağlayarak düşündüm.
Türkiye’nin üzerine yürümekte olan darbenin, sinsi ayak seslerini; terörü, kutuplaşmayı; 1974 affı ile gelen demokratikleşme umudunun gözlerimizin önünde buharlaşmasını anımsadım.
* * * 
DÜN sabah, Taksim Meydanı, olağanüstü güvenlik önlemlerine rağmen, ayı kapanı hissi veren bariyerlere, ara sokaklara gizlenen zırhlı, meydana yayılan sivil polislere rağmen 33 yıllık aradan sonra sivil toplumla kucaklaştı.
Sendikacının dediği gibi, “Bu meydanı açanlara teşekkür ediyoruz. Ama onu açtıranın örgütlü mücadele olduğunu da aklımızdan çıkartmayalım.”
Halk istedi, siyaset bu isteğe uydu ve meydan açıldı. Dün Taksim Meydanı ile büyük buluşma, derin devlet komploları, kısır siyasi çekişmeler olmazsa eğer, Türkiye’nin tam demokrasiye hazır olduğunu bir kez daha gösterdi bana.
Yazının Devamını Oku

Barzani’nin ziyareti ve yeni dönem

30 Nisan 2010
MART ayının ilk yarısında Erbil’de açılan konsolosluk, Türkiye ile Irak Kürdistan Yerel Yönetimi arasındaki normalleşmenin en somut işareti olmuştu.

Şimdi, Barzani’nin Türkiye’ye daveti ile bu adımın devamı geliyor.

Aslında olması gereken de bu. Irak’ın kuzeyinde yatırımcıların yüzde 70’inin Türkiye kökenli iş adamları olduğu belirtiliyor.

Son otuz yıldan beri görülen trafik, sınır bölgelerinde artarak devam ediyor.

Eskiden sadece temel ihtiyaç maddeleri dolu TIR’larla yapılan ticaretin yanı sıra artık, eğitimden teknolojiye kadar çok çeşitli işbirlikleri gelişiyor.

Eskiden Türkiye ve Irak Kürt halkı arasındaki diyalog PKK ve Türkmenlerin kaderine odaklı iken şimdi, çok farklı parametreler devreye girdi.

Türkmenler, son seçimlerde çeşitli listelerden Irak siyasetinde aktif olarak yer aldılar, Kerkük’te temsilci çıkartmaları, ayakları yere basan yeni yaklaşımlarının sonucu. 

Yazının Devamını Oku

Bir 24 Nisan’ı daha geride bırakamazken

26 Nisan 2010
ABD Başkanı Obama bu yıl da “soykırım” demedi. Rahat bir nefes almak için yeter mi? <br><br>O nefesi, hepimizin vicdanları rahat edene kadar alamayacağız.

Çünkü o meselenin altında büyük bir acı yatıyor. O acı bizim de ortak belleğimiz.

Anadolu sırlar toprağı.

Yerlerinden edilen insanların buluştuğu ya da vedalaştığı toprak.

Halkların hikâyesi tek başına yaşanmıyor. Kovalayan da kaçan gibi aynı felaketin acısını taşıyor.

Yazının Devamını Oku

Çocuklardan başlayan uzlaşma umudu

25 Nisan 2010
23 NİSAN’da, güzel havaya rağmen ekran karşısında Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki konuşmaları izledim. Neredeyiz? Anayasa tartışmaları sırasında soluduğumuz o nefret iklimi çocukların gününde az da olsa değişikliğe uğrayabildi mi?  
İçine yuvarlandığımız bu kutuplaşma ortamının şiddeti yaygınlaştırmaya başlayan sarmalından kendimizi kurtarabilecek miyiz?
Bu ülkenin uzlaşma noktaları kaldı mı, yoksa artık çok mu geç?
BDP Genel Başkan Yardımcısı Gültan Kışanak’ın konuşması içime su serpti.
Konuşma, istendiğinde uzlaşma noktaları bulunabileceğinin ipuçlarını taşıyordu.
Belki de kürsüye gelen tek kadın siyasetçi olduğu için üslubuyla fark yarattı. Söylemek istediği her şeyi söyleyerek de ayrıştırıcı olmayan mesajlar verdi.   
BDP’nin içinden bunu yapabilecek siyasi olgunlukta sesler yükselebiliyorsa, bundan sonra kendisine daha çok sorumluluk düşecek. BDP’nin siyasetteki rolü Kürtlerin eşitlik taleplerini Meclis’te temsil etmek. Ama rolü sadece bununla sınırlı değil.
O talepleri Türkiye’nin diğer bütün kesimlerinin talepleriyle uyumlaştırmada yaratıcı siyaset yapmak da BDP’nin sorumlulukları arasında.
* * *
KIŞANAK konuşmasında, 1921 Anayasa’sının ademi merkeziyetçi, çoğunlukçu yapısını örnek göstererek daha sonraki yıllarda Türkiye Cumhuriyeti’nin bu çizgiden uzaklaşması sonucu artık bugün yeni bir anayasaya ihtiyaç duyulduğunu vurguladı.
“Türkiye Büyük Millet Meclisi toplumsal sorunlara çare bulamamanın krizlerini yaşıyor. Siyaset kurumu demokratik görevlerini yerine getirmiyor. Diyalog, dayanışma, sevgi eksik. Meclis’te dayatmaya dayalı bu yapı ile ulusal kriz yaşıyoruz” dedi.
Tüm farklılıklarımızla, demokratik bir cumhuriyette mutlu yaşayabileceğimizi de söyledi.
Türkiye’de herkesin kabul edeceği demokratik cumhuriyet kavramının içi henüz doldurulmamış olmasa da üzerinde tartışmaya değen bir öneri bu.  
* * *
ÇOCUKLAR. Kışanak konuşmasının sonunda “çocuklara hak ettikleri koşulları sağlamak zorundayız” diyerek Meclis’i çocuk sorunlarına acil çözüm aramaya davet etti. Eğitim, sağlık, cinsel istismara karşı korunma istedi. Ve tabii ki, “Neşe içindeki cıvıl cıvıl çocuklar kadar bizim olan cezaevlerindeki çocuklar”ı da hatırlattı.
Taş atan çocuklar tartışmasına, daha sonra, Meclis’teki davette  MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de “Çocuk affı” önerisiyle katıldı.
Tartışma başladı. Ben sadece bir defalık affın yetmeyeceğini düşünüyorum. Bu mesele daha köklü biçimde ele alınmalı. Sadece infaz yollarının düzeltilmesi değil, çocuklardan siyasi suçlu yaratan Terörle Mücadele kanunun da gözden geçirilmesi lazım.
İktidar partisi, Anayasa değişikliği sırasında gösterdiği disiplin ve ısrarı, vicdanımızı kanatan tutuklu çocukların sorunlarının çözümü için de göstermek zorunda.
Üstelik de asgari uzlaşma noktaları ortaya çıkmışken. 
Mesele çocuklar olunca, siyasi partilerin daha duyarlı olacakları beklentisiyle, bu konunun bir an önce Meclis gündemine alınarak çözüme bağlanabileceğini umuyorum.
Eğer bu sorun çözülebilirse, hasret kaldığımız uzlaşma iradesi de canlanabilir.
Yazının Devamını Oku

Erivan Obama’yı sıkıştırıyor

23 Nisan 2010
ERMENİSTAN Ulusal Konsey’inin aldığı karar ne anlama geliyor?

Açık değil mi?

Ermenistan protokolleri tek taraflı olarak dondurarak, süreçte Türkiye tarafından kaynaklanan bir tıkanma olduğuna dikkat çekmek istiyor. 

Buna neden gerek duyduğunu anlamak için ABD Başkanı Barack Obama’nın geçen yıl 24 Nisan’da yaptığı konuşmaya göz atmak yeter.

Obama geçen yıl konuşmasında, “soykırım” dememişti.

Bir adım geri atarak, büyük felaket anlamına gelen “Metz Yeğern” sözcükleri ile yetinmişti.  

Bu seçiminin gerekçesini izah ederken, görüşünde bir değişiklik olmadığını yinelemiş ancak tarihi olayların doğru bir biçimde ortaya çıkmasının önemli olduğunu vurgulamıştı.

“Bunun için en iyi yol” demişti ABD Başkanı Obama, “Ermeni ve Türk halklarının ileriye adım atarken geçmişte olanları da birlikte ele almalarıdır. Türk ve Emeni halklarının bu acı dolu tarihle ilgili,  namuslu, açık ve yapıcı biçimde çalışmalar yapmalarını güçlü biçimde destekliyorum. Bu amaç için Ermeni ve Türkler arasında ve Türkiye içinde diyalog sürecinin başlaması önemlidir. Emenistan ve Türkiye’nin ikili ilişkilerini normalleştirme çabalarını da destekliyorum. İsviçre’nin arabuluculuğu ile iki hükümet normalleşme çerçevesi ve yol haritası üzerinde anlaştılar?”

Yani Obama’nın mazeretinin adresi Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan protokollerdi.

Yazının Devamını Oku

Gözden geçirmenin anahtarı Kıbrıs

19 Nisan 2010
KIBRIS’ta dün yapılan seçimlerle birlikte, Türkiye için yeni bir “gözden geçirme” dönemi açılıyor.

Evet Annan Planı’nın üzerinden altı yıl geçti ama yol açtığı sonuçlar, Kıbrıslı Türkler kadar Türkiye kamuoyunun vicdanında da haksızlık ve adaletsizlik duygusu olarak işlemeye devam ediyor.    

Kıbrıs seçimleri öncesinde AB Komisyonu, Türklere uygulanan izolasyonlara son vermek amacıyla doğrudan ticaret tüzüğünün Parlamento’da ele alınmasını istedi.

Bu olumlu gelişmenin seçim sonrasında izleyeceği yol gösterge olacak.

Talat’a destek için yapılmış bir manevra mı, yoksa AB içinde Kıbrıs meselesinin çözümü için etkili bir dinamik mi ortaya çıkıyor. Zaman gösterecek.

Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik sürecinin bugünkü muğlaklık koşullarında uzun zaman devam etmesi zor.

Her açıklama, her rapor kamuoyunun asabını bozuyor.

Türkiye üzerine düşeni yapıyor mu? Hayır yapmıyor. İki tarafın da hareket etmemek için sürekli tekrarladıkları gerekçeleri var.

Yazının Devamını Oku