Ferai Tınç

Profesörü kızdıran teklif

25 Temmuz 2005
YAZIN bu en sıcak günlerinde, Yedi Tepe Üniversitesi’nin rektörlük binasının en üst katında onu dinleyen öğrencilere baktım ve sevindim.Sadece gençlerin, Avrupa Birliği’nin fikir mimarisinde önemli katkıları olan Profesör Marc Maresceau’yu dinleme fırsatı bulmalarına değil, Türkiye’de Avrupa uzmanlığını ciddiye alanların sayısının artıyor olmasına da sevindim. Tabii, bıkmadan usanmadan bu konuları izleyen bir gazeteci olarak ‘İşlerinin açılacağını hisseden esnaf’ psiklojisinin payını da dışlamıyorum bu sevincimde. Avrupa Birliği konusunda uzmanlar arttıkça, uzmanlık haberlerine talep de artacak ama esas önemli olan kamuoyunda Avrupa Birliği tartışmalarının kalitesi de yükselecek. Belçika’daki Gent Üniversitesi’nin çatısı altındaki Avrupa Enstitüsü’nün direktörü olan Profesör Doktor Marc Merasceau ile görüşme fırsatı da buldum. Fransa ve Almanya’nın gelecekteki siyasi liderliğine talip Sarkozy ve Merkel’in Türkiye için ‘imtiyazlı ortaklık’ ısrarlarının hukuki açıdan ne anlama geldiğini sordum kendisine. ‘Bu soruyu bana değil, Sarkozy ve Merkel’e sorun. Tam üyeliğe alternatif bir projeleri olmadığı için bu içi boş öneriyi getiriyorlar. ’ İlk yanıtı böyle oldu Prof. Maresceau’nun. * * * ÇÜNKÜ hukuki açıdan bakıldığında AB geleneğinde böyle bir kavram yok. Bu ‘partnership’ yani ortaklığın altında bir beraberliği içeren partnerlik kavramını, Rusya bağlamında ortaya atmış Avrupa. Maresceau’ya göre, ‘Türkiye ile zaten şu andaki ilişki imtiyazlı ortaklık ilişkisi.’‘Türkiye ile en gelişmiş ortaklık anlaşmasına şu anda zaten sahibiz. Türkiye, Avrupa Birliği’ne üye olmadığı halde gümrük birliği içinde olan çok az ülkeden biri. Diğerleri, Andorra, Monaco gibi Avrupa’nın küçük ülkeleri.’Bu durumda Türkiye’ye, müzakerelere başlarken imtiyazlı ortaklık sunmak, 1963 Ankara Analaşması’nı yeniden tartışmaya açmak anlamına geliyor. ‘Çünkü Helsinki zirvesinde Türkiye, aday ülke ilan edildi. Neye aday? Tam üyeliğe aday. Komisyon geçen yıl Türkiye’nin müzakerelere başlamaya hazır olduğunu Konseye tavsiye ederken, yine bu da tam üyelik içindi. Konsey de bunlara uygun olarak tam üyelik müzakerelerinin 3 Ekim’de başlamasına karar verdi. Bütün bu kararların temelinde ise tam üyelik öngören Ankara Anlaşması var. Eğer tam üyelikten vazgeçilecekse Türkiye ile Ankara Anlaşmasının yeniden müzakereye açılması lazım.’Ayrıca, bunun Avrupa Birliği açısından da büyük bir kriz habercisi olduğunu söyleyen Maresceau, ‘Eğer Avrupa bir anlaşmayı yeniden müzakereye açacaksa, bunu tabii ki Türkiye ile yapmak zorunda. Ve eğer Türkiye müzakere etmek istemez ve Avrupa da imtiyazlı üyelikte ısrar ederse, Avrupa kendi imzaladığı anlaşmayı bozan taraf olur.’Türkiye de tam üyelikten vazgeçerse aynı durum geçerli. Bugüne kadar AB, sadece bir kez, o da Yugoslavya ile 1980’de imzalanan işbirliği anlaşmasını, 1991’de Yugoslavya’nın dağılmasından sonra bozmuş.Ama Türkiye ile durum daha farklı. Özünde bir ‘mutabakat ortaklığı’ olan Avrupa Birliği’nin, 42 yıllık bir anlaşmayı yok farz etmeyi sindirmesi kolay mı? Kolay değil. O zaman Türkiye karşıtlarının ellerinde kalan tek koz, işi yokuşa sürmek için, Kıbrıs dahil her kozu kullanmak. * * * ÇARŞAMBA günü Başbakan Erdoğan Londra’ya gidiyor. Gündemde, Ankara anlaşmasının ek protokol ile yeni üyelere genişletilmesi konusu da var. Protokolün içeriği konusunda her iki tarafta da görüş birliğine varıldı. Şimdi sıra, bu imzanın Kıbrıs Rum Yönetimi’ni adanın tek temsilcisi olarak tanıma anlamına gelmediğinin nasıl açıklanacağına geldi. Tartışma sürüyor. Ağustos’ta komisyon tatile giriyor, pürüz bu hafta içinde aşılamazsa, protokolün imzası da eylüle kalabilir. Bu hafta belli olacak.
Yazının Devamını Oku

Merak etme iyiyiz

24 Temmuz 2005
<B>HEYBELİ</B>’nin kuytu bir koyunda eski İstanbul günlerinin hoşluklarını, hoş insanlarla birlikte yaşayıp eve dönmüştüm. Abdülhak Şinasi Hisar’ın anlattığı mehtaplı Boğaz gecelerinde olduğu gibi, tekneler yan yana dizilmiş, bizim tekneden yükselen Ruhi Ayangil’i, Bora Keskiner’i dinlemişlerdi. Hep birlikte mırıldanmıştık.

‘Biz Heybeli’de her gece mehtaba çıkardık...’

Eve döndüğümüzde sabaha karşı üçtü. Televizyonu açtım. ‘Şarm el Şeyh’te bombalar...’

Telefona koştum. Mesaj gelmiş ben duymamışım.

‘Teyzeciğim merak etme biz iyiyiz. Ceylan.’

Hemen aradım. Şarm el Şeyh’te eşiyle birlikte otelcilik yapan yeğenim Ceylan, ‘Saat bir buçukta büyük bir patlamayla sarsıldık’ diyordu ‘deprem oldu zannettik. Burada hava çok sıcak olduğu için geceleri sokağa çıkılıyor. Yemeğe gece birde gidiliyor. Kafeler, barlar tıklım tıklım. Çarşı da açık alış veriş çok geç saatlere kadar sürüyor.’

Teröristler, Şarm’ın en kalabalık saatlerini seçerek daha fazla insanın ölmesini hesaplamışlardı demek.

‘Merak etme biz iyiyiz.’

Dün Şarm’dan, geçen hafta Londra’dan, daha önce Kuşadası’ndan ve terörün değdiği her yerden bu haberi hepimiz bekliyoruz artık.

‘Merak etme biz iyiyiz’

Hayır merak ediyoruz. Çünkü hiçbirimiz iyi değiliz. Ateş, etrafımızı yakıp kavurarak üstümüze üstümüze gelirken ‘biz’ nasıl iyi olabiliriz?

* * *

İYİ
olabilmemiz için terörizme karşı mücadelede yeni yollar bulmak durumunda insanlık.

Bugüne kadar alınan önlemlerin yeterli olmadığı ortada.

Ne sadece güvenlik önlemlerini esas mücadele yöntemi olarak görmekle, ne terörün ülke dışındaki kökünü kurutmayı kafaya takmakla, ne de teröristlerle siyasi pazarlık masalarına oturmakla kalıcı sonuç almak mümkün.

İngiltere İçişleri Bakanı Charles Clarke, şüphelendikleri bir kişiyi öldüren polisleri tebrik etti. ‘Geçen hafta onlarca insan öldü. Polis sert önlemler almak zorunda. Bu olayda polise desteğim tamdır’ dedi.

İngiltere’de bundan böyle sokaklarda iyi giyimli, silahlı ajanlar dolaşacak ve sanığın başına vurarak onu etkisiz hale getirme hakkına sahip olacak. Keskin nişancıların Londra’ya yerleştirilmesi de tartışılıyor.

İtalyan hükümetinin aldığı yeni kararlar da farklı bir yolun denendiğini göstermiyor. Şiddete karşı şiddet, güvenlik önlemlerini sıkılaştırmak.

İtalyan hükümetinin hazırladığı yeni önlem paketindeki 19 madde arasında mahkeme kararı olmadan sınır dışı etmekten tutun, telefonların başbakan kararıyla dinlenmesi, elektronik mesajların iki yıl boyunca, gerektiğinde incelenmek üzere saklanması, şüphe halinde herhangi bir kişinin tüm mal varlığına geçici olarak el konması, takma ad kullanan kişilerin ceza indiriminden muaf tutulmaları gibi önlemler var. Eğer muhalefet kabul ederse terör sanıkları için özel mahkeme de gündemde.

Güvenlik önlemleri artıyor, yasalar değişiyor. Ama, son elli yıldan beri, dönüp dolaşılıyor, aynı yöntemler pişirilip pişirilip masaya getiriliyor.

Herkesin kendini teröristi ile başa çıkmaya çalışırken, diğerininkini zamanı gelir lazım olur diye el altında tutma alışkanlığı bile değişmedi.

* * *

NE
yapılmalı? Mükemmel bir yanıtım yok. Ama bunun insandan başlayan bir mücadele olması gerektiğini, önlem paketleri tartışılırken sivil toplumun da masada olması gerektiğini düşünüyorum.

İşe belki de içimizdeki teröristi susturmakla başlayabiliriz. İftira ile karşıdakini yıpratıp yok etmeye kalkışan, bizim gibi olmayanı şeytanlaştırarak hedef tahtasına oturtan sesin, terörizm denizine bizden bir damla olduğu bilinciyle yeniden bir bakarsak, duruma daha kalıcı çözümler üretebilir insanlık.

Yoksa mehtaplı gecelerin farkına vardığımız günleri mumla arayacağız. Ne de ‘Merak etme biz iyiyiz’ mesajları teselli edebilecek artık bizi.
Yazının Devamını Oku

Terör ve bananeciler

22 Temmuz 2005
TERÖRİZME karşı mücadelenin, herkesin teröristi kendisini ilgilendirir mantığı içinde daha fazla mücadelenin mümkün olamayacağı gittikçe açıklık kazanıyor.Ortak mücadele zemini daha etkin ve ayrıntılı biçimde sağlanmak zorunda. ‘Terörist, amacı ne olursa olsun teröristtir. Ve hepsi ile aynı biçimde mücadele edilmelidir.’İspanyol hukukçu Prof. Gonzales böyle diyor. Teröre karşı en uzun mücadele geçmişine sahip Avrupa Birliği üyesi ülke olan İspanya’nın, önde gelen Avrupa hukukçularından Profesör Doktor Carlos J. Moreiro Gonzales, dün sorularımı yanıtladı. Avrupa Ombdusmanı danışmanlığı yapan, bunun yanı sıra Avrupa Ekonomik ve Sosyal İşler Komitesi üyesi de olan Prof. Gonzales, pazartesi günü Alman Anayasa Mahkemesi’nin aldığı kararın, yasal alt yapı uyumu konusunun ne kadar önemli olduğunu gösteren bir karar olduğu görüşünde. El Kaide’nin mali işlerini yürütme iddiasıyla tutuklanan Mamun Darkazanlı’nın, tutuklu bulunduğu Almanya’dan İspanya’ya iadesi isteniyordu. Ama Pazartesi günü Alman Anayasa Mahkemesi tarafından serbest bırakıldı. Avrupa tutuklama emri, Alman yasalarına uygun değilmiş.Darkazanlı’nın, 11 Eylül’de ikiz kuleleri vurduğu saptanan uçakların pilotları ile birlikte video filmleri var İspanyol savcının elinde. Ama Federal Anayasa Mahkemesi, Alman ulusal hukuku ile AB Hukuku arasında bu noktada henüz uyum sağlanamadığı gerekçesiyle iade talebini reddediyor.‘Alman savcının kararını esefle karşılıyorum. Hadi bir skandal demiyeyim, bu teröristleri cesaretlendirecek bir adım’ diyen Prof. Gonzales, terörizme karşı mücadelede esas etkili olan şeyin ‘önlemler’ olduğunu söylüyor.Özellikle de uluslararası yasal işbirliğinin önemine dikkat çekiyor.‘Güvenlik konusunda uluslararası işbirliği var ama yasal uyum olmazsa etkisi azalır. Buralardaki açıklar giderilmeden, etkin sonuç almak zor’ diyor.* * * YEDİTEPE Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin düzenlediği AB ve Uluslararası Hukuk Yaz Akademisi’nde ders vermek için İstanbul’a gelen Profesör Gonzales PKK terörü nedeniyle son günlerde gündeme gelen ‘af’ konusunda İspanyol Hükümetinin yaklaşımını da anlattı: ‘Evet Hükümet affa yeşil ışık yaktı. Ama üç şartı var. İlki, terör örgütü, bundan böyle savaşmayacağını kamuoyuna açıklamalı, ikincisi silahlarını derhal teslim etmeli, üçüncüsü savaşa devam etmeye niyeti olmadığını açıkça gösteren adımlar atmalı. Ancak bunlardan sonra af düşünülebilir. O da önce hapistekilerin ve haklarında soruşturma açılanların durumları teker teker ele alınacak. Sonra çoğunluğun yararlanabileceği bir af mümkün olabilir.’ İspanya’nın af koşulları böyle. Terör örgütü bu koşulları kabul ederse, üyelerinin belki çoğunluğu aftan yararlanabilecek. Ama yararlanamayacaklar yine olacak. O da devletin kararına bağlı. PKK’nın istediği af ise yönetici durumdakilere Türkiye’ye dönüp siyaset yapma olanağının sağlanması.* * *EVET, iki yıl önce çıkan ‘Topluma Kazandırma Yasası’ yetersizdi, teslim olanlar ve yararlanmak için baş vuranlar iyi muamele görmediler, hatalar oldu. Ama bugün konuşulan kapsamda bir af da mümkün mü? Terörün affı olamaz. Tam iki hafta sonra dün, Londra’da girişilen saldırılar da terörizme karşı mücadelenin en ufak bir ‘bananecilik’ kaldırmayacağını gösteriyor. Teröre karşı sıfır tolerans noktasına hızla gidiliyor. Kendilerini PKK’ya siper ederek siyaset yapabileceklerini düşünenler, durumu tekrar gözden geçirip tavır almak zorundalar.
Yazının Devamını Oku

Evdeki düşman

18 Temmuz 2005
<B>TERÖR</B> saldırılarına karşı, ortak bir anlayış ortaya çıkmaya başladı. Görmeyelim, duymayalım, fazla derinleşmeyelim. Bunun nedenini anlamak mümkün.

Teröristlerin reklamını yapacak değiliz.

Hiçbir mesaj, insan hayatına kast edilerek verilecek kadar kutsal değildir.

Bunu da biliyoruz.

Ama terör, üzeri kapatılırsa gerileyecek, yok olacak diye bir anlayış olamaz. Önceki gün İngiltere Başbakanı Blair’in teşhisi çok doğruydu. Terör kötülük ideolojisidir dedi Blair.

Doğru. Öyleyse bu kötülük ideolojisine karşı verilen mücadelenin ne olduğunu öğrenmek, teröristlere karşı hangi güvenlik önlemlerinin alındığını sormak da bir haktır.

Ne yaptınız? Nasıl mücadele ediyorsunuz?

Bu soru bugün Londra’da da soruluyor, Türkiye’de de sorulmalı.

Londra’da metroya bombalı saldırıları gerçekleştirenlerden Pakistan kökenliMuhammed Sıddık Han’ın geçen yıl ele geçirildikten sonra, terör olayları ile doğrudan ilişkisi bulunmadığı için serbest bırakılmış olması olay yarattı.

Gözler MI5’a çevrildi. Örgüt, iki günden beri kendisini savunuyor en sonunda dün İngiliz gazetelerinde bir yetkili, olanaklarının kısıtlı olduğundan teşkilata 1000 kişinin alımı için daha yeni karar çıktığından bundan sonra durumun farklılaşacağından söz ediyordu.

İngiliz halkı, terör felaketinde olduğu gibi, şimdi güvenlik boşluklarını da soğukkanlı bir biçimde sorguluyor ama sorguluyor.

Ben de, 30 Nisan’da meydana gelen ve Kuşadası’nda bir polisin yaşamını kaybetmesiyle sonuçlanan bombalı saldırıdan sonra neler yapıldığını soğukkanlı bir biçimde sorgulamak ihtiyacı duyuyorum.

* * *

TERÖRLE
mücadele hiç kolay değil, ne de yüzde yüz kesin sonuç mümkün.

Ama önceki günkü olaydan sonra Tayyip Erdoğan’ın, Başbakan olarak ağzından duymak istediğimiz en son şeydi, yüzde yüz mücadele diye bir şeyin söz konusu olamayacağı.

Çünkü, teröre karşı önlemleri, yüzde yüz mücadele ve yüzde yüz sonuç almak üzere örgütlenmek zorunda. Mücadele zincirinin her noktasındakilerin sorumluluk bilinci bu olmalı.

Mazereti kabul edilir hale getirdiğinizde, caydırıcılığı nasıl sağlayacaksınız?

Terör eylemlerini yansıtırken ölçüyü tutturmak çok önemli. Tamam kabul ediyorum. Teröristlerin ekmeğine yağ sürmeyelim. Pekiyi ya sorumluluklar? Turizm mevsiminde paniğe yol açmamak için haberi büyütmemeye özen göstersek de kötülük ideolojisiyle beslenenler aramızda.

* * *

EVET,
düşman evimizde. Terörle mücadelede bunu kavramak çok önemli. Oysa 11 Eylül’den sonra hep kökü dışarıda terör anlayışı hakim oldu. Terörle mücadele için Afganistan ve Irak’a gidildi.

Biz de, terörizme karşı etkili sonucu almanın tek yolunun Kuzey Irak’taki PKK varlığına karşı askeri müdahale olduğu inancına kapıldık.

Ama teröre darbe indirmek için uzağa gitmeye gerek yok.

Çünkü, düşman evde. Terörizme karşı mücadele de evden başlamak zorunda.

Londra’daki bombalı saldırılardan sonra bu noktaya gelindiği anlaşılıyor.

Hakları tırpanlamadan terörizme karşı önlem almak mümkün mü? Tartışmanın özü bu noktada.

Herkesin kendi değerlerini yaşadığı paralel kültürlü toplumla değil ama, ortak değerlerde birleşen uzlaşma toplumları yaratabildiğimizde neden olmasın?
Yazının Devamını Oku

İlk adım Azerilerden

17 Temmuz 2005
<B>OTUZBİR</B> yıl sonra Kıbrıs Türkleri ilk kez, 20 Temmuz’u yalnız kutlamayacaklar.<br><br>Daha doğrusu Türkiye dışında ilk kez bir başka dost ülke, Kıbrıs Türkleri’nin insan haklarının ihlali olan tecrit zincirini kıracak adımı bu yıl atıyor. Azerbaycan Ulusal Meclisi’nin Siyasi İşler Başkanı ile birlikte 9 Azeri parlamenter, Barış Harekatı’nın yıldönümü kutlamalarına katılmak üzere önümüzdeki hafta KKTC’ye gidiyorlar.

22 Temmuz’da da 60 kişilik iş adamı grubu, KKTC’de işbirliği olanaklarını araştırmak için Ada’da olacak. Bu grupta, Azerbaycan’da iş yapan Türk iş adamları da var.

31 Temmuz’da ise, Azerbaycan’ın en güçlü özel hava taşımacılık şirketi İmprotex’e ait bir uçak, Azerbaycan ile KKTC arasında doğrudan seferlere başlıyor. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in Başbakan Tayyip Erdoğan’a Bakü ziyareti sırasında verdiği sözler kısa bir zaman içinde hayata geçiyor.

Avrupa Birliği’ne ibret olsun.

Bir yıldan önce verdikleri sözleri tutmak bir yana, her adımda Kıbrıs Türklerini daha da sıkıntıya sokacak formül arayışındalar.

Türkiye AB ile müzakerelere başlamadan ek protokolü imzalarken, bunun Rum Yönetimi’ni tanıma anlamına gelmediğini belirten bir açıklama yaparsa kabul etmeyeceklermiş. Oysa, 18 Aralık günü, basın toplantısında ‘protokolü imzalamak Rum Yönetimini tanıma anlamına gelmez’ diyen Komisyon Başkanı Barroso’ydu. Hem de dünya medyasının önünde.

Azerbaycan’ın attığı adımın örnek alınacağına inanıyorum. Kazakistan, Kırgızistan gibi Orta Asya Cumhuriyetleri ve İslam Konferansı Örgütü üyesi bazı ülkeler, örneğin KKTC’de öğrenci okutan Pakistan ve Bangladeş gibi ülkeler de Azerbaycan’ı izleyebilirler.

KKTC’ye 33 ülkeden 72 konuk

TÜRKİYE’nin garantörlük haklarını kullanarak 20 Temmuz 1974’te gerçekleştirdiği harekatın anısına kutlanan Barış ve Özgürlük Bayramı dolayısıyla düzenlenecek törenlere Türkiye’den Başbakan yardımcıları Abdullah Gül ve Abdüllatif Şener’in de bulunacağı bir heyet katılacak. KKTC bu yıl, Türkiye’nin yanısıra 33 ülkeden gelecek politikacı, akademisyen, işadamı ve basın mensuplarını ağırlayacak. Konuk heyetler, 21 Temmuz’da adadan ayrılacak. KKTC bu sürede, şu ülkelerden toplam 72 konuk ağırlayacak: Türkiye, Hindistan, Katar, Danimarka, Belçika, Yemen, Bangladeş, Sudan, Kazakistan, Lübnan, Birleşik Arap Emirlikleri, İran, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Rusya, Pakistan, İngiltere, İsrail, Mısır, Fransa, Bahreyn, Filistin, Nijerya, Ürdün, Endonezya, İrlanda, Gürcistan, İsveç, Makedonya, İtalya, İrlanda, Azerbaycan, Almanya.

TERÖR ŞEREF VE ŞAN GETİRMEZ

DAHA bir hafta önce Çeşme’de meydana gelen benzer olayın ardından dün de terör, Kuşadası’nda masum insanları hedef aldı. Aynı Kürt halkının taleplerini ve siyasi mücadelesini hedef aldığı gibi, aynı Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları mücadelesini ipotek altına almaya çalıştığı gibi, hedef aldı insanları.

Kürt kökenli halkımızın haklarını daha da genişletmek ve insanca yaşam koşullarını geliştirmek için örgütlenmeyi, iş yapmayı beceremediklerinden küçümsemeye kalkan eski kafalı Kürt siyasetçileri, PKK’nın legal sesi olmaktan vazgeçemedikleri için siyasi muhatap haline gelemediler. Gelemezler de.

Pekiyi Kürt aydınları arasında sorunlara çözüm için çalışacak hiç mi kimse yok? Tabii ki var. Ama onları öne çıkartmak için gerekli hükümet politikaları yok.

Türban ve İmam Hatipler’i ülkenin iç siyasi gündeminin en önemli sorunu haline getirince, Kürt meselesi, bölgenin kalkınması, gençlik, sahipsiz çocuklar, kadın hakları sorunları güme gidiyor.

Yoksa bu hükümet de diğerleri gibi, Kürt meselesini askerlere mi bırakmaya hazırlanıyor? Şu anda kesin yanıtım yok, ancak hükümetin de aksini kanıtlamak için fazla zamanı kalmadı.

Doğruyu söylemek gerekirse bu meseleyi sadece iktidar partisini ilgilendiren bir sorun olarak da görmüyorum.

Muhalefet ne yapıyor? Aynı ilgisizlik orada da hakim.

Terör ne şan, ne şeref sağlar. Haklarını aramak için hiçbir halkın teröristlere, ardında karmaşık ilişki ve karanlık çıkar odaklarının bulunduğunu deneyimlerimizle öğrendiğimiz terör örgütlerine ihtiyacı yok. Bu itirazı birlikte yükseltmek için siyasetin öncülüğü gerekiyor.
Yazının Devamını Oku

İlk adım Azerilerden

17 Temmuz 2005
OTUZBİR yıl sonra Kıbrıs Türkleri ilk kez, 20 Temmuz’u yalnız kutlamayacaklar.Daha doğrusu Türkiye dışında ilk kez bir başka dost ülke, Kıbrıs Türkleri’nin insan haklarının ihlali olan tecrit zincirini kıracak adımı bu yıl atıyor.Azerbaycan Ulusal Meclisi’nin Siyasi İşler Başkanı ile birlikte 9 Azeri parlamenter, Barış Harekatı’nın yıldönümü kutlamalarına katılmak üzere önümüzdeki hafta KKTC’ye gidiyorlar. 22 Temmuz’da da 60 kişilik iş adamı grubu, KKTC’de işbirliği olanaklarını araştırmak için Ada’da olacak. Bu grupta, Azerbaycan’da iş yapan Türk iş adamları da var. 31 Temmuz’da ise, Azerbaycan’ın en güçlü özel hava taşımacılık şirketi İmprotex’e ait bir uçak, Azerbaycan ile KKTC arasında doğrudan seferlere başlıyor. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in Başbakan Tayyip Erdoğan’a Bakü ziyareti sırasında verdiği sözler kısa bir zaman içinde hayata geçiyor. Avrupa Birliği’ne ibret olsun. Bir yıldan önce verdikleri sözleri tutmak bir yana, her adımda Kıbrıs Türklerini daha da sıkıntıya sokacak formül arayışındalar. Türkiye AB ile müzakerelere başlamadan ek protokolü imzalarken, bunun Rum Yönetimi’ni tanıma anlamına gelmediğini belirten bir açıklama yaparsa kabul etmeyeceklermiş. Oysa, 18 Aralık günü, basın toplantısında ‘protokolü imzalamak Rum Yönetimini tanıma anlamına gelmez’ diyen Komisyon Başkanı Barroso’ydu. Hem de dünya medyasının önünde. Azerbaycan’ın attığı adımın örnek alınacağına inanıyorum. Kazakistan, Kırgızistan gibi Orta Asya Cumhuriyetleri ve İslam Konferansı Örgütü üyesi bazı ülkeler, örneğin KKTC’de öğrenci okutan Pakistan ve Bangladeş gibi ülkeler de Azerbaycan’ı izleyebilirler. KKTC’ye 33 ülkeden 72 konukTÜRKİYE’nin garantörlük haklarını kullanarak 20 Temmuz 1974’te gerçekleştirdiği harekatın anısına kutlanan Barış ve Özgürlük Bayramı dolayısıyla düzenlenecek törenlere Türkiye’den Başbakan yardımcıları Abdullah Gül ve Abdüllatif Şener’in de bulunacağı bir heyet katılacak. KKTC bu yıl, Türkiye’nin yanısıra 33 ülkeden gelecek politikacı, akademisyen, işadamı ve basın mensuplarını ağırlayacak. Konuk heyetler, 21 Temmuz’da adadan ayrılacak. KKTC bu sürede, şu ülkelerden toplam 72 konuk ağırlayacak: Türkiye, Hindistan, Katar, Danimarka, Belçika, Yemen, Bangladeş, Sudan, Kazakistan, Lübnan, Birleşik Arap Emirlikleri, İran, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Rusya, Pakistan, İngiltere, İsrail, Mısır, Fransa, Bahreyn, Filistin, Nijerya, Ürdün, Endonezya, İrlanda, Gürcistan, İsveç, Makedonya, İtalya, İrlanda, Azerbaycan, Almanya.TERÖR ŞEREF VE ŞAN GETİRMEZ DAHA bir hafta önce Çeşme’de meydana gelen benzer olayın ardından dün de terör, Kuşadası’nda masum insanları hedef aldı. Aynı Kürt halkının taleplerini ve siyasi mücadelesini hedef aldığı gibi, aynı Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları mücadelesini ipotek altına almaya çalıştığı gibi, hedef aldı insanları. Kürt kökenli halkımızın haklarını daha da genişletmek ve insanca yaşam koşullarını geliştirmek için örgütlenmeyi, iş yapmayı beceremediklerinden küçümsemeye kalkan eski kafalı Kürt siyasetçileri, PKK’nın legal sesi olmaktan vazgeçemedikleri için siyasi muhatap haline gelemediler. Gelemezler de. Pekiyi Kürt aydınları arasında sorunlara çözüm için çalışacak hiç mi kimse yok? Tabii ki var. Ama onları öne çıkartmak için gerekli hükümet politikaları yok. Türban ve İmam Hatipler’i ülkenin iç siyasi gündeminin en önemli sorunu haline getirince, Kürt meselesi, bölgenin kalkınması, gençlik, sahipsiz çocuklar, kadın hakları sorunları güme gidiyor. Yoksa bu hükümet de diğerleri gibi, Kürt meselesini askerlere mi bırakmaya hazırlanıyor? Şu anda kesin yanıtım yok, ancak hükümetin de aksini kanıtlamak için fazla zamanı kalmadı. Doğruyu söylemek gerekirse bu meseleyi sadece iktidar partisini ilgilendiren bir sorun olarak da görmüyorum. Muhalefet ne yapıyor? Aynı ilgisizlik orada da hakim. Terör ne şan, ne şeref sağlar. Haklarını aramak için hiçbir halkın teröristlere, ardında karmaşık ilişki ve karanlık çıkar odaklarının bulunduğunu deneyimlerimizle öğrendiğimiz terör örgütlerine ihtiyacı yok. Bu itirazı birlikte yükseltmek için siyasetin öncülüğü gerekiyor.
Yazının Devamını Oku

İlk raportörden Kıbrıs tavsiyesi

15 Temmuz 2005
<B>RİCHARD Balfe</B>, Türkiye’nin Avrupa sürecinde en çok tanınan isimlerden. Avrupa Parlamentosu’nda yıllarca Sosyalist grupta iken,<B> Blair </B>yönetimi ile ters düştüğü için Muhafazakar Parti’ye geçen sanırım ikinci politikacı. Ama onun bizim açımızdan önemli yanı, Avrupa Parlamentosu’nun ilk Türkiye raporunu hazırlayan kişi olması. Müzakere öncesi sıkıntıları yakından izleyen Balfe, önceki gün görüşmemiz sırasında önemli tavsiyelerde bulundu.

‘Şu anda en önemli şey 3 Ekim’de müzakerelerin başlamasıdır. Bu noktaya odaklanın. Çünkü İngiliz Dışişleri’ndeki arkadaşlarımdan duyduğum kadarıyla Gümrük Birliği nedeniyle siz 20 maddeyi kolayca kapatabilecek durumdasınız. Müzakere başladı mı devamı gelir. Kıbrıs konusunda ise Türkiye üye olmadan Kıbrıs’ta çözümün mümkün olamayacağı bir gerçek. Bunu savunmak sizin hakkınız. Kıbrıs Türk halkı kendisini güvende hissettiğini söyleyene kadar askerleriniz Ada’da kalmalı. Biz de Cebelitarık’ta İngilizlerin güvenliği için oradaydık. Bu mazereti İngiliz halkı anlar.’

Ya 3 Ekim öncesinde imtiyazlı ortaklık dayatması olursa?

‘Sizin vereceğiniz yanıt hazır. Bizim ortaklık anlaşmamız zaten var demelisiniz. Böyle bir şey kabul edilemez’ diyor Balfe.

İLK RAPOR OLUMSUZDU

Yedi Tepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Avrupa Hukuku ve Uluslararası Hukuk Yaz Akademisi’nde konferanslar vermek için İstanbul’a gelen Balfe’nin anlattıkları sadece bu tavsiyelerle sınırlı değil. Bilinmeyen çok ilginç hikayeler de anlattı.

‘Türkiye’ye ilk geldiğim günü unutamıyorum’ dedi Balfe ‘Bütün gazeteler benden söz ediyordu. İngiliz Parlamenter cebinde raporu ile geldi diyorlardı. Eğer öyle olsaydı Türkiye’de işim neydi. Amacım, Türkiye ile ilişkileri nasıl geliştirebileceğimizi anlamak, Türkiye’nin uygulayabileceği hedefleri koyan bir rapor hazırlamaktı.’

23 Ekim 1985 tarihini taşıyan raporu anımsıyorum. ‘AET’nin Danışma Organı olan Avrupa Parlamentosu’nun, Fransa’nın Strasbourg kentindeki toplantısında, İngiliz İşçi Partisi Milletvekili Richard Balfe tarafından hazırlanan ve Türkiye’de insan hakları konusunu irdeleyerek ‘henüz tam anlamıyla demokrasiye geçilmediği için, TBMM ile ilişki kurulmamasını’ içeren raporu kabul edildi’ diyordu o gün haberler ve biz Balfe’ye çok kızmıştık.

CLİNTON’I DEVREYE NEDEN SOKTU

Türkiye’nin adaylığı ile ilgili tartışmalar sırasında ABD’yi devreye sokma fikri de Balfe’den gelmiş. ‘İşler sarpa sarıyordu. Avrupa Parlamentosu’ndaki İşçi Partili milletvekillerinin çoğu Türkiye’ye karşıydı. Bill Clinton’u devreye sokmak aklıma geldi. Clinton, Blair’i arayıp, ekibine sahip çık derse işler yoluna girebilir diye düşündüm. Nitekim Bill aradı, Blair olur dedi, sonuç olumlu oldu. Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinde ABD faktörünün ilk devreye girişi böyle oldu.’

En ilginç anılardan biri de geçen yıl Türkiye’nin üyeliğine en keskin biçimde karşı çıkanlardan biri olan kadınları, azınlıkları aşağılayıcı sözler sarf ettiği için, Berlusconi tarafından aday gösterildiği halde, yeni Komisyon’daki koltuğunu bırakmak zorunda kalan Buttiglione ile ilgili. ‘Türkiye’nin AB üyeliğine baş vurduğu gün Buttiglione’ye gittim ve destek istedim. Tabii, ne kadar iyi olur. Türkiye gibi büyük bir ülkeyi almalıyız ki Almanya’yı kontrol edebilelim demişti Buttiglione o gün.’

KAYNAŞIN


Avrupa’nın önde gelen hukukçuları ile birlikte Yedi Tepe Üniversitesi’nde gençlere seslenen Balfe, İngiltere dönem başkanlığında önceliğin Türkiye ile müzakerelerin başlamasında olacağını tekrarlarken, ‘Türkiye’nin iyi bir diplomat kadrosu var ama içine kapanık. Önümüzdeki dönem ise Türkiye’nin tanıtımı için herkesin çok daha aktif çalışmasını gerektiriyor’ diyor ‘ Avrupa’da Türkiye karşıtlığının üstünü kazıyınca altından ırkçılık çıkıyor. Irkçılığa karşı mücadele etmek için de güçlü bir tanıtım stratejisine ihtiyaç var. Diplomatlarınız, bulundukları ülkelerin halklarıyla daha fazla kaynaşmalı.’

Topluluk’tan Birlik’e Avrupa ile 20 yıllık sürecin önde gelen aktörleri arasında olan Balfe, Türkiye’ye çıkartılan zorlukları aşmak için ‘ Büyük resmi görmek ve gelecek umudunu korumak’gerektiğini söylüyor.
Yazının Devamını Oku

Terörle el yordamı mücadele

11 Temmuz 2005
<B>AVRUPA </B>Birliği üyesi ülkelerin adalet bakanları, Çarşamba günü Brüksel’de bir araya gelerek terörizme karşı alınması gereken yeni ortak önlemleri tartışacaklar. Londra’daki saldırılardan sonra yapılan açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla önlemler, Avrupalı Müslümanların yaşamını iyice zorlaştıracak.

Teröre karşı mücadelede çok yönlü ve siyasi ağırlıklı bir strateji gerekirken, şimdiye kadar yapılan şey, hakların sınırlandırılmasından öteye pek gitmedi. ABD’nin Irak savaşını teröre karşı küresel mücadele yöntemi ilan etmesiyle başlayan hataya, güvenlik örgütleri arasındaki ortak çalışmalarda etkin bir bilgi paylaşma ağının kurulmasını engelleyen anlayışların kırılamayışını da ekleyince terörle mücadele ‘kördöğüşü’ne döndü.

Irak’a karşı topyekün savaş, terörizme karşı mücadele ile ilişkilendirilerek Irak’tan yabancı askerlerin çekilmesiyle terör eylemlerinin sona ereceği beklentisi yaratıldı.

Madrid’deki saldırılardan sonra İspanyol askerlerinin Irak’tan çekilmesi İspanya’yı teröre karşı sonsuza kadar koruyabilir mi?

Bu savaşa karşı olduğumuzu en açık biçimde ifade etmemiz bizi korudu mu?

Terör ve ABD’nin Irak’taki savaşı, bir arada gürbüzleşen iki yapışık kardeş haline geldi.

Üstelik, sadece radikal İslamcı terör örgütleri değil, PKK terörü de, büyük paralar karşılığında insan kaçırmayı ve öldürmeyi ticaret haline getiren karanlık örgütler de aynı damardan besleniyorlar.

Irak’taki savaşın teröre karşı mücadele ile hiç ilgisi olmadığı aşikar. Ama İngiltere ve İtalya asker çekecekleri yolundaki açıklamaları ile bu bağlantıyı Irak batağından sıvışmanın gerekçesi haline getirmeye hazırlanıyorlar gibi görünüyorlar.

Terörün savaşla ilgisi olmadığı gibi, savaşın sona ermesi ile de ortadan kalkmayacağı kesin.

Sorunlara samimi ve akıllı çözümler üretilemedikçe, terör ağalarının peşinden gidecek çaresiz insanlar her zaman olacak.

* * *

LONDRA
’daki saldırılardan sonra İtalyan Başbakanı Berlusconi, ‘Bu, Batı’ya karşı savaştır’ dedi. Mısır’ın Bağdat Büyükelçisi’nin kaçırılarak öldürülmesinden birkaç gün sonra yapılan bu yorum ne kadar doğru?

Karşı karşıya olduğumuz terör ile doğru mücadele edebilmek için onu daha iyi tanımamız gerekiyor ama henüz teşhis yok.

Teşhis mümkün olmayınca tedavi için verilen ilaçlar da işe yaramıyor.

Bu arada insanlık tarihinde mücadeleler sonucu elde edilmiş haklar sürekli tırpanlanıyor. Ama terör karşısında sindirilmiş kitleler, bunları değil sorgulamak, haklı bile görüyor ve tüm gerici düşüncelere, popülist politikacılara sarılıyorlar.

* * *

İTALYA
, 13 Temmuz’da yapılacak olan AB Adalet Bakanları toplantısı için hazırladığı önerilerde ülkedeki yabancıların valiliklerce sürekli gözlenmesi önerisini getiriyor. Ayrıca uluslararası terör örgütleriyle ilişkisi olduğu kanıtlanmasa bile şüphe üzerine herhangi bir kişinin iş yerini kapatmak, mal varlığına el koymak gibi önlemler alınabileceği de tartışılıyor.

Şüphelenilen bir kişinin, mahkeme kararı olmadan sınır dışı edilmesi de akla gelen ilk önlemlerden. Ayrıca camiilere giren çıkanların gizli servis elemanları tarafından kontrolü de gündemde.

Avrupa Birliği Adalet Bakanlarının amacı, terör eylemlerine karşı ortak acil cevap mekanizmaları oluşturmak. Şimdiye kadar alınan önlemlerin yetersiz kaldığı ortada.

11 Eylül’den 10 gün sonra Europol içinde bir birim kuruldu, 2002’de Avrupa tutuklama kararı kabul edildi ve üye ülkelerden sınırdışı formalitelerini kolaylaştırmak üzere ulusal yasalarında uyarlama istendi. Ama bu iki adım bile tam verim sağlayamadı. İlkiyle ilgili olarak üye ülkelerin ulusal güvenlik güçleri bilgi paylaşımı konusunda kıskanç davrandılar. Ayrıca, ABD’nin bilgi paylaşımına hiç yanaşmadığı da en büyük şikayet konusu. İkinci uygulama daha iyi işlese de şimdiye kadar en etkili olduğu alan Kıbrıs Rumlarının Türklere açtığı mülkiyet davalarıyla ilgili oldu.

Teröre karşı mücadelede başarısızlığın çeşitli nedenleri var ama en önemlilerinden biri tarif konusundaki kafa karışıklığı. Avrupa Birliği ve ABD terörizme karşı mücadelede sadece radikal İslamcı terörü hesaba katıp, diğer terör örgütleri ve onların arkalarındaki güç odaklarını görmezden geldikçe teröre karşı kapsamlı bir mücadele stratejisi geliştirmek mümkün olmayacak.
Yazının Devamını Oku