Profesörü kızdıran teklif

YAZIN bu en sıcak günlerinde, Yedi Tepe Üniversitesi’nin rektörlük binasının en üst katında onu dinleyen öğrencilere baktım ve sevindim.Sadece gençlerin, Avrupa Birliği’nin fikir mimarisinde önemli katkıları olan Profesör Marc Maresceau’yu dinleme fırsatı bulmalarına değil, Türkiye’de Avrupa uzmanlığını ciddiye alanların sayısının artıyor olmasına da sevindim. Tabii, bıkmadan usanmadan bu konuları izleyen bir gazeteci olarak ‘İşlerinin açılacağını hisseden esnaf’ psiklojisinin payını da dışlamıyorum bu sevincimde. Avrupa Birliği konusunda uzmanlar arttıkça, uzmanlık haberlerine talep de artacak ama esas önemli olan kamuoyunda Avrupa Birliği tartışmalarının kalitesi de yükselecek. Belçika’daki Gent Üniversitesi’nin çatısı altındaki Avrupa Enstitüsü’nün direktörü olan Profesör Doktor Marc Merasceau ile görüşme fırsatı da buldum. Fransa ve Almanya’nın gelecekteki siyasi liderliğine talip Sarkozy ve Merkel’in Türkiye için ‘imtiyazlı ortaklık’ ısrarlarının hukuki açıdan ne anlama geldiğini sordum kendisine. ‘Bu soruyu bana değil, Sarkozy ve Merkel’e sorun. Tam üyeliğe alternatif bir projeleri olmadığı için bu içi boş öneriyi getiriyorlar. ’ İlk yanıtı böyle oldu Prof. Maresceau’nun. * * * ÇÜNKÜ hukuki açıdan bakıldığında AB geleneğinde böyle bir kavram yok. Bu ‘partnership’ yani ortaklığın altında bir beraberliği içeren partnerlik kavramını, Rusya bağlamında ortaya atmış Avrupa. Maresceau’ya göre, ‘Türkiye ile zaten şu andaki ilişki imtiyazlı ortaklık ilişkisi.’‘Türkiye ile en gelişmiş ortaklık anlaşmasına şu anda zaten sahibiz. Türkiye, Avrupa Birliği’ne üye olmadığı halde gümrük birliği içinde olan çok az ülkeden biri. Diğerleri, Andorra, Monaco gibi Avrupa’nın küçük ülkeleri.’Bu durumda Türkiye’ye, müzakerelere başlarken imtiyazlı ortaklık sunmak, 1963 Ankara Analaşması’nı yeniden tartışmaya açmak anlamına geliyor. ‘Çünkü Helsinki zirvesinde Türkiye, aday ülke ilan edildi. Neye aday? Tam üyeliğe aday. Komisyon geçen yıl Türkiye’nin müzakerelere başlamaya hazır olduğunu Konseye tavsiye ederken, yine bu da tam üyelik içindi. Konsey de bunlara uygun olarak tam üyelik müzakerelerinin 3 Ekim’de başlamasına karar verdi. Bütün bu kararların temelinde ise tam üyelik öngören Ankara Anlaşması var. Eğer tam üyelikten vazgeçilecekse Türkiye ile Ankara Anlaşmasının yeniden müzakereye açılması lazım.’Ayrıca, bunun Avrupa Birliği açısından da büyük bir kriz habercisi olduğunu söyleyen Maresceau, ‘Eğer Avrupa bir anlaşmayı yeniden müzakereye açacaksa, bunu tabii ki Türkiye ile yapmak zorunda. Ve eğer Türkiye müzakere etmek istemez ve Avrupa da imtiyazlı üyelikte ısrar ederse, Avrupa kendi imzaladığı anlaşmayı bozan taraf olur.’Türkiye de tam üyelikten vazgeçerse aynı durum geçerli. Bugüne kadar AB, sadece bir kez, o da Yugoslavya ile 1980’de imzalanan işbirliği anlaşmasını, 1991’de Yugoslavya’nın dağılmasından sonra bozmuş.Ama Türkiye ile durum daha farklı. Özünde bir ‘mutabakat ortaklığı’ olan Avrupa Birliği’nin, 42 yıllık bir anlaşmayı yok farz etmeyi sindirmesi kolay mı? Kolay değil. O zaman Türkiye karşıtlarının ellerinde kalan tek koz, işi yokuşa sürmek için, Kıbrıs dahil her kozu kullanmak. * * * ÇARŞAMBA günü Başbakan Erdoğan Londra’ya gidiyor. Gündemde, Ankara anlaşmasının ek protokol ile yeni üyelere genişletilmesi konusu da var. Protokolün içeriği konusunda her iki tarafta da görüş birliğine varıldı. Şimdi sıra, bu imzanın Kıbrıs Rum Yönetimi’ni adanın tek temsilcisi olarak tanıma anlamına gelmediğinin nasıl açıklanacağına geldi. Tartışma sürüyor. Ağustos’ta komisyon tatile giriyor, pürüz bu hafta içinde aşılamazsa, protokolün imzası da eylüle kalabilir. Bu hafta belli olacak.
Yazarın Tüm Yazıları