Sözden çok söyleyenin kimliği önemliydi.
Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir...
O yüzden dedim ki:
“Ben bu sözü uygun bir günde yazmalıyım...”
İşte o uygun gün bugündür...
Cumhuriyet’in ilan edildiği 29 Ekim...
Cumhuriyet’in yüzüncü yılı...
Cumhuriyet’i kuran o tarihi iradenin içinde bulunduğu takvimi de anlatan bir sözdü bu.
20’ye yakın ilçe. Vatandaşlarla sohbet. Sivil toplum kuruluşları ve kanaat önderlerini ziyaret.
Dün Soylu’yu aradım.
Halkla sohbet halindeydi...
Hem İçişleri Bakanı hem de bir siyasetçi olarak Diyarbakır izlenimlerini sordum...
Önce bana çarpıcı gelen birkaç başlığı Soylu’nun ağzından aynen aktarıyorum:
DİYARBAKIR ÜZERİNDEKİ YÜKÜ ATMIŞ
“Her geçen gün terör örgütü ve HDP ile Diyarbakır arasındaki makas açılıyor... Diyarbakır üzerindeki yükü atmış... Terör örgütünün yükünü atmış. Geçmişte karşı karşıya kaldığı kısıtlamaların yükünü atmış. Recep Tayyip Erdoğan’la birlikte başlayan özgürlük ve demokrasi çizgisi Diyarbakır’ı çok rahatlatmış...”
Bu noktada soruyorum:
Geçtiğimiz hafta Ankara’da bir buluşma vardı... Emine Erdoğan Hanım “toprağa iz bırakanlar” başlığıyla “çiftçi kadınlara” destek için bir toplantı organize etmişti. Kazakistan gezisinde üşüttüğüm için o davete katılamamıştım. Ama sonradan öğrendim ki. Emine Hanım Afrika gezilerinden derlediği kitap gibi, bu konuda da insan hikâyelerinden oluşan harika bir kitabı kazandırmış bize. 34 mucize kadının hikâyesi... Buyurun efendim...
1) ÇOCUK GELİN HACER
Hacer bir yörük kızıdır. Hayata dağlarda, çadırlarda başlar. Ailesi arıcıdır. 14 yaşına gelince evlendirilir. 15 yaşında 2 çocuğu olur. Ama eşinden öylesine şiddet görür ki...
Bir defasında hastanelik olur. Ve ertesi gün yemeden içmeden kesilir. Sağlık ocağı doktoru Hacer’i görünce şaşkına döner.
Bir deri bir kemik kalmıştır. 39 kiloya inmiştir. Sonunda yatağa düşer.
İşte o anları Hacer’e sordum. Aynen aktarıyorum:
“Şiddet gördüğüm eşim iki yavrumu alıp gitmişti. Perişandım. Doktorlar bir bağırsak hastalığı teşhis ettiler. Kanser gibi. Acılar içindeydim. Yan odadan annemin sesini duyuyordum. Allah’a dua ediyordu, ‘Allah’ım al kızımı da kurtulsun’ diyordu. Ailem her şeyimizi satmıştı.”
Yine provokasyon...
Ama bu defa çok fena...
Önce Mersin Valisi’ni, Emniyet Müdürü’nü ve bu operasyonu yapan bütün polis kardeşlerimi kutluyorum.
Çünkü...
Belki de çok büyük bir provokasyonu...
Belki de büyük bir felaketi engellediler.
Çünkü...
SURİYE İLE YENİ DÖNEM Mİ?
Ankara-Şam arasında nasıl bir diyalog gelişiyor?
ŞAM: (Sürekli aynı talepte bulunuyor) “Eğer bizimle resmi bir ilişki istiyorsanız işgal ettiğiniz topraklarımızdan çıkmalısınız...”
Elbette bu sözün bir de cevabı var:
ANKARA:
“Burada kim işgalci? Sizden kaçan 4 milyon Suriyeli bizim topraklarımızda. 5 milyon Suriyeli de kontrol ettiğimiz İdlib ve çevresinde. Biz sınırlarımızı güvence altına almak için buradayız. Siz tekrar buraya geldiğinizde 1 milyon Suriyelinin daha bizim sınırlarımıza yığılmasını nasıl engelleyeceksiniz? Kaldı ki bir de buralara yerleşmeye çalışan terör örgütleri var...”
Peki böyle bir diyalogdan pozitif bir sonuç çıkabilir mi?
Biraz daha derinden inceleyince şu sonuçlara ulaşıyorum:
Efsane denizcimiz...
Amatör denizciliğimizin duayeni...
Her birimize amatör denizciliği sevdiren... Yelkenleri ufuklarımıza yerleştiren...
Rahmetli Sadun Boro abimizin bize bir vasiyeti vardı. Demişti ki:
“Bak Çekirge, aramızda hem denizci olup hem aktif gazeteci bir sen kaldın...( O zaman sosyal medya gazeteciliği yoktu.) O yüzden bu güzelim körfezler ve koyların korunması senin üzerindedir. Sana vasiyetimdir...”
O günden beri...
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la Astana dönüşü uçaktaki sohbetten çıkarttığım sonuçlar:
GAZ MERKEZİ İÇİN TALİMAT VERİLMİŞ:
1) Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin’le yaptığı görüşmeden oldukça memnun ayrılmış. İki lider birçok konuda fikir birliği sağlamış, hatta eylem kararı almışlar. Başta da Putin’in teklif ettiği ‘Türkiye’yi gaz merkezi yapma’ teklifi geliyor. Erdoğan iki ülke lideri olarak enerji bakanlıklarına talimat verdiklerini söyledi: “Böyle bir dağıtım merkezi için Trakya en önemli yer olarak görülüyor. Biz başta Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımıza ve Rusya tarafında ilgili kuruma müşterek bir çalışma yapmaları talimatını Sayın Putin ile birlikte verdik. Orada bu çalışmayı yapacaklar. En uygun yer neresiyse bu dağıtım merkezini orada inşallah kurmuş olacağız. Uluslararası bir dağıtım merkezi olacak. Burada bekleme diye bir şey yok. Kararı bugün hemen süratle Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımıza verdik. Aynı şekilde aynı anda Rusya’dan (Gazprom Başkanı) Miller de bu toplantıdaydı, o da talimatı aldı. Çalışmaya başlayacaklar.”
Benim gördüğüm, iki ülke büyük bir hızla fizibilite ve altyapı çalışmasına başlıyor... Tabii bu karar Türkiye’nin geleceği açısından muazzam bir gelişmedir. Tarihidir. Çünkü hem gaz tedarikinin merkezi hem de fiyat belirlemede etkili olacak bir Türkiye... Umarım büyük bir hızla gerçekleşir.
F-16 SORUNU:
2) Erdoğan ABD’den gelen son haberden memnun. F-16 satışındaki şartların kalkması için bu adımın atılmasının iki nedeni var. Birisi Cumhurbaşkanı’nın BM toplantısındaki görüşmeleri ve Türk heyetinin Washington’da yaptığı temaslar. Diğeri Erdoğan’ın başta Rusya olmak üzere bölgede uyguladığı açık diplomasi. Akla gelen soru şu: Washington’da “Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini tehditle çözemeyiz. Ilımlı olalım” fikri mi hâkim oldu? Çünkü tehdidin, şantajın sökmeyeceği bir Türkiye olarak istediğini alma noktasında... Erdoğan ABD’den gelen bu haberi çok önemsemiş. Bu konudaki soruya “Son Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na gittiğimizde orada tabii Amerikalı senatörlerle de görüşmeler yaptım. Onlarla da bu konuları görüştüm. Bu görüşmelerle de aradaki ilişkileri sıcak tuttuk, sıcak tutuyoruz, tutmaya da devam edeceğiz” dedi.
MİÇOTAKİS’E, “O DÜŞÜNSÜN”:
Tam arabasından inerken...
3 zorba, 3 eşkıya ellerinde sopalarla saldırıyorlar.
Dr. Günay şimdi hastanede perişan. Görme güçlüğü var. Kıpırdayamıyor...
İzmir’in Torbalı ilçesinde yaşanıyor bu rezalet...
Niye mi?
Cevabını Dr. Günay, DHA muhabirleri Halil İbrahim Karabıyık ve Ertuğrul Koçak’a anlatıyor:
“Mesai sonrası 17.15 sıralarında işten çıktım. 10-15 metre ileride bir fırın vardı, orada durdum. Siyah bir aracın içinden 3 kişi indiğini gördüm. Bunlardan birinin, daha önceden tartışma yaşadığımız, yani şikâyetçi olduğumuz hasta yakını olduğunu son anda fark ettim. Bu kişiler ellerinde sopalarla bana vurmaya başladı. Ne kadar sürdü hatırlamıyorum.”
Olaya bakarsanız... Geçmişi var.