Muğla İl Çevre Müdürlüğü’nden bir ekip Göcek koylarındaki bütün restoran ve yat mola noktalarına tek tek gidiyor.
Özetle şöyle diyorlar:
“Sizleri defalarca uyardık. Kıyı Kenar Kanunu ve Koruma Bölgeleri Kuralları’na uymalısınız. Bu yasadışı yapıları ya siz yıkın ya da biz gelip yıkarız ve yıkım masrafını da siz karşılarsınız...”
Aslında son dönemde yat mola noktalarının da ötesinde Hisarönü, Göcek koylarında ciddi bir satınalma furyası başlamıştı.
Milyonlarca Euro’luk satışlar oluyordu. Adam sahile yakın birkaç dönüm yere 4 milyon Euro ödüyordu.
Biliyordu ki buralar orman ve koruma bölgesinde ve çivi çakamazsınız.
Milyonlarca Euro’yu burada “keçi otlatmak” için ödemeyeceklerine göre...
1) Ukrayna’da müthiş bir savaş daha başlıyor.
Ama bu defa yıkmaya değil, yapmaya ayarlı bir savaş:
- İmar savaşı...
Tahrip olan altyapıyı, yıkılan binaları, yolları, köprüleri kim onaracak?
İşte bu soru, dünyada üst sıralarda olan Türk müteahhitleri ile Batılı ülkeler arasında kıyasıya bir rekabete yol açıyor.
Kim kazanacak?
Bu keskin rekabet içinde Türkiye önemli bir atak yapıyor.
Aziz Yıldırım başkanlığındaki Fenerbahçe...
Işıklar yanmış ve o yeşil sahanın muhteşem görüntüsü geceye bir tablo gibi oturmuştu.
Maçı locadan izlerken, bir ara dönüp şöyle dedi:
“Fatih, maçı izlerken stada da bakar mısın, nasıl yakışıyor. Futbol bir heyecan ve zevkse stadyum da bir estetiktir. Birbirini ne güzel tamamlıyor...”
O gün böyle anlattığı stat ve mimari aşkının üzerinden yıllar geçti.
Sonra futbol federasyonu başkanı oldu.
O arada Mersin’deki Olimpiyat Stadı’nı yaptılar.
Ve şimdi öğreniyorum ki...
“Bütün gemiler... Bütün gemiler... Çağrı yapan Türk Deniz Kuvvetleri devriye (patrol) uçağı. Yunan unsurları tarafından bir taciz halinde VHF 16’ncı kanaldan ihbarda bulunabilirsiniz. Türk Deniz Kuvvetleri 24 saat bu kanalı dinlemektedir... Hayırlı seyirler.”
Ege’de seyrederken telsizden “Burası Türk Deniz Kuvvetleri devriye uçağı” sözünü duyunca insan bir garip oluyor.
Ben de öyle oldum. Gurur ve güven duyuyor...
Belki başka bir ülkenin sularında olduğunuz için de hafiften bir ürperti gelmiyor değil.
Ama anonsu tekrar tekrar yapan Türk subayı öylesine güven verici bir tonla konuşuyor ki...
O yabancı sularda arkanızda Türk bayrağıyla seyrederken, havadan ve denizden sizi kollayan bir güç var diyorsunuz...
Türk Deniz Kuvvetleri...Yani bizim leventler...
İşte bir devlete ve bir millete aidiyet duygusu denizin tam ortasında böyle ortaya çıkıyor.
1) Savaşın kirli yüzü öyle beklenmedik yerlerden çıkıyor ki...
Bu pazar çok farklı bir sahnesini aydınlatacağız. Suriye ve Irak...
Son dönemlerde Ankara’ya karşı “kirli bir senaryo”nun devreye sokulduğu bilgisi ulaşıyor. Bilgi şu:
“Suriye’de ortaya çıkan otorite boşluğundan faydalanan grupların kaçak kazılar ve kültür varlığı kaçakçılığı vasıtasıyla teröre finansman sağladığı tespiti üzerinden, ülkemizin konuya gereken hassasiyeti göstermediği ve hatta bu faaliyetlere göz yumduğu şeklinde bir dezenformasyon yapılmaktadır...”
İşte bu bilgi üzerine devletin üç biriminden hızlı bir atak geliyor.
-
“Gizem soslu” iddialara bakıyorum...
İçinden “sinsilik” geçen senaryolara bakıyorum.
Ve en önemlisi, arkadaşlar...
Sosyal medyada...
Gerçeği aramaya çalışan masum halkımızı...
Genç kardeşlerimizi...
Nefrete ayarlı hazır kıtaların nasıl provoke edebildiğine bakıyorum...
Sonra...
Yıllarca gece gündüz üzerine titrediği bir altın çocuk daha gidiyordu...
Türk yüzme sporunun altın kızı Merve...
Columbia Üniversitesi’ne kabul edilmişti.
Evet Merve Tuncel.
İki gün önce Peru’da dünya şampiyonu oldu.
Ama en verimli çağında gidiyordu.
Oysa Federasyon Başkanı Erkan Yalçın, daha seçildiği gün bir karar vermişti:
- Devşirme sporcularla değil, bu toprakların çocuklarıyla başaracaktı...
1) Türkiye’nin afişlerdeki en güzel yüzü.
Bütün tanıtım filmlerinin en güzel sahnesi...
Dünyanın özlemle baktığı o sahiller.
Yamaç paraşütlerinin süzüldüğü o çam ağaçları.
Altın kumlardan örülü bir cennet.
Ama ne yazık ki ölüydü.
Çünkü acımasızca kirletmiştik. Ölüdeniz’i gerçekten öldürmüştük.