Fatih Altaylı

Ya Saddam dayanırsa!

3 Şubat 2003
<B>GEÇEN </B>hafta İsrail'in <B>‘‘sempatik’’ </B>İstanbul Konsolosu ile sohbet ediyorduk.‘‘Biz bu savaşın tamamen dışındayız ama ne yazık ki, en fazla tehdit altında olan da biziz’’ diye yakındı.

Ben de ‘‘Bizim bu savaşla uzak yakın bir ilgimiz yok ama ne yazık ki, içindeyiz’’ dedim.

Amerika'nın uluslararası teröre karşı mücadele ettiğini söyledi.

Saddam'ın kendi ulusuna bile ‘‘gaddarca’’davrandığını belirtti ve Halepçe Katliamı'nı hatırlattı.

Güldüm.

‘‘Halepçe Katliamı'ndan sonra ABD'nin Saddam'a yönelik herhangi bir girişimi olmadı. Körfez Savaşı ile Halepçe arasında yıllar var’’ dedim.

Saddam Hüseyin'in komşularına yönelik saldırgan tutumundan söz etti.

‘‘Irak'ın Kuveyt'e girmesinden önce Bağdat'taki Amerikan Büyükelçisi April Gillespie'nin Saddam'a Arap ülkelerinin sınır anlaşmazlıklarının ABD'nin karışmak istemek istemediği bir konu olduğunu söylediğini biliyoruz. Bu Saddam'ı Kuveyt'i işgal etmek konusunda cesaretlendirmek değil de, nedir?’’ dedim..

Bayan Konsolos, ‘‘Amerika bu sözlerin Amerikan yönetiminin fikri olmadığını açıkladı’’ dedi.

Tebessüm ettim.

Irak'ın uluslararası terörü desteklediğini tekrarladı.

Güldüm.

‘‘Geçen hafta bir Amerikan Dergisi, son yılların en büyük halkla ilişkiler başarısı olarak, Amerikan yönetiminin Usame bin Ladin'e olan nefreti Saddam'a yöneltmesini gösterdi. Geçen yıl Bin Ladin'den başka bir şey konuşmuyorduk. Şimdi adı bile anılmıyor’’ dedi.

Gerçekten de, 11 Eylül'den sonra 1 numaralı hedef olan Usame bin Ladin'in adı artık anılmıyor.

Amerika Bin Ladin'i ele geçiremedi.

Ve şimdi hedef Irak ve Saddam Hüseyin.

Hepimiz savaşın kaç günde biteceğini, Irak'ın kaç günde teslim alınacağını konuşuyoruz.

Ama nedense tersi hiç aklımızdan geçmiyor.

Ya Amerika başaramazsa!

Ya Saddam'ı ele geçiremezse.

Ya Irak dayanırsa.

Güç dengelerine bakınca bu pek de mümkün değil gibi görünüyor.

Dünyanın en büyük, en güçlü, 3. jenerasyon savaşa geçmiş tek ordusu. Ama bir yandan da atom bombası zoruyla elde ettiği bir Japonya zaferi dışında yabancı topraklarda zafer kazanamamış bir ordu.

İşte bu ihtimal de dünya açısından çok önemli.

Amerika'nın çıkarmaya çalıştığı savaşın bir sonucu bölgemizde büyük değişikliklere neden olması.

Peki ya diğer sonucu.

Amerika'nın hedefine ulaşamaması halindeki sonucu.

Onu hesaplayan var mı?

Milyarda bir olasılık bile olsa, sonucu açısından hesaplanmaya değer bir olasılık.

Aydın Doğan: Gelsinler halkın önünde tartışalım


AYDIN Doğan cumartesi günü erken saatte aradı. Aydın Bey tarafından aranmaya pek alışık değilim. Yılda iki, bilemedin üç arar.

Hele hele sabahın erkeninde, tek yarım tatil günümde aradığı vaki değil.

Yine kızgındı.

‘‘Ben hayatımda kimseyi batırmak için çaba göstermedim. Ama devletten hortumlanan paralarla karşımıza çıkıp, bizim anamızın ak sütü gibi helal kazancımızla götürmeye çalıştığımız işimizde bizimle haksız rekabet yapanlara öfkelendim. Ben vergi rekortmeni olmak için çalışayım, rakiplerim değil vergi vermek, vatandaşın vergisiyle oluşmuş kaynakları cebe atıp bizimle rekabet etsinler. Ben buna kızıyorum’’ dedi.

Ama asıl söyleceği bu değilmiş.

Sonra konuya girdi.

‘‘Kendini medya patronu yerine koyan herkese hodri meydan diyorum. Kim varsa gelsinler. Tarafsız bir televizyonda açık oturum yapalım. Yabancı bir televizyon olsun diyeceğim ama benden başka bütün medya patronlarının yurtdışına çıkış yasağı var. Gelemezler. Bu yüzden TRT olsun mesela. Ya da nereyi isterlerse orası. İsterlerse Meclis'te tartışalım. Herkes izlesin. Mehmet Emin Karamehmet, Dinç Bilgin kim varsa. Kim isterse. Gelsinler tartışalım. Halk izlesin. Bütün Türkiye izlesin. Bütün dünya izlesin. Hatta isterse Meclis Başkanı bu tartışmaya hakemlik yapsın. Varsa yürekleri gelsinler konuşalım. Kimin ne dediğini halk öğrensin. Bilsin karar versin’’ dedi.

‘‘Ben bu çağrıyı yazarım ama icabet eden olacağını zannetmiyorum’’
dedim.

Yine de belli olmaz.

TRT'den bir programcı bu işi kotarabilir.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Ahlaksızlık para kazandıran bir meziyet olmaktan çıkınca.
Yazının Devamını Oku

Milletin vekili soruyor: Karamehmet'e var da çiftçiye yok mu?

1 Şubat 2003
<B>BDDK </B>eliyle Pamukbank ve Yapı Kredi Bankası'ndan yapılan <B>‘‘hortumlama’’ </B> meselesi Meclis gündemine geliyor. Bu bankalara el koyulurken, bu bankaların elinde bulunan son derece değerli hisselerin bedeli düşük faizli devlet kredisiyle ödenmek üzere Mehmet Emin Karamehmet'e verilmesinin arkasındaki gerekçeyi sormuştum.

Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt, dün Meclis Başkanlığı'na bir ‘‘soru önergesi’’ verdi.

Kendisini kutluyorum.

Çünkü bu önergeyi verince, Mehmet Emin Karamehmet'in tetikçi gazetelerinin ve televizyonunun hedefi olmayı göze aldı.

Önergedeki sorular ekonomi sayfalarımızda yeralıyor.

Başkan Bush'a sorular


FIKRA bir lise arkadaşımdan. Başkan Bush, Amerika'da bir okulu ziyaret eder. Çocuklara ‘‘Sorusu olan var mı?’’ diye sorar.

Küçük Bob sözü alır:

‘‘Benim üç sorum olacak:

1. Seçimlerde daha az oy almanıza rağmen nasıl başkan oldunuz?

2. Hiroşima'ya atılan atom bombası sizce dünyanın gelmiş geçmiş en büyük terör faaliyeti değil midir?

3. Hiçbir neden yokken neden Irak'a saldırmak istiyorsunuz?

Aniden zil çalar, çocuklar teneffüse çıkarlar.

Çocuklar sınıfa geri döndüğünde bu kez sözü küçük Tom alır:

‘‘Benim beş sorum olacak.

1. Seçimlerde daha az oy almanıza rağmen nasıl başkan oldunuz?

2. Hiroşima'ya atılan atom bombası sizce dünyanın gelmiş geçmiş en büyük terör faaliyeti değil midir?

3. Hiçbir neden yokken neden Irak'a saldırmak istiyorsunuz?

4. Teneffüs zili bugün neden 30 dakika erken çaldı?

5. Bob nerede?’’

Müritten şeyhine yabani hediye


ŞEYHLER, şıhlar düzeninin Türkiye'yi nerelere götürebileceğinin canlı örneğini yaşıyoruz.

İstanbul'daki tarikat operasyonu malumunuz.

Adamlar İstanbul'un göbeğinde ‘‘Tarikat Cumhuriyeti’’ kurmuşlar.

Yıllarca karışan görüşen olmamış ama sonunda yakayı ele verdiler.

Şeyh Efendi'nin çiftliğinde onlarca yaban hayvanı bulundu.

Kanal D Haber merak edip, doğada olması gereken bu yaban hayvanlarının buraya nasıl geldiğini araştırdı.

Sonuç korkunç.

Şeyh'in bahçesindeki geyikler ve karacalar buraya ‘‘devlet eliyle’’ gönderilmiş.

Çünkü Orman Bakanlığı Milli Parklar Av ve Yaban Hayatı Genel Müdürlüğü'nün Daire Başkanı Sabit Tarhan, ‘‘Şeyh’’in müritleri arasında.

Mürit daire başkanı, şeyhin bahçesine yaban hayvanları yolluyor.

Şeyh-mürit ilişkisinin en basitinden neler yapabildiğinin canlı kanıtı.

Acaba bu durumu da ‘‘Anglosokson tipi laiklik’’ olarak görüp boş mu vermeliyiz diye düşünüyorum.

Bu ülke medeni bir ülke değil


İSTANBUL'da polis oto hırsızlarını takibe alıyor. Hırsızlar, araçlarını polislerin üzerine sürüyorlar.

Polisler canlarını zor kurtarıyor ve oto hırsızlarının peşine düşüyorlar.

Bir yerde hırsızların kullandığı otomobil yoldan çıkıyor ve polisler hırsızlardan birini yakalıyorlar.

Yere yıkıyorlar ve önce bir iki yumruk, derken hırslarını alamayıp tekme tokat dövüyorlar. Polis, yerde yatan oto hırsızının kafasına peş peşe üç tekme atıyor.

Hırsızın boynunun kırılmamış olması sadece şans eseri.

Ve bütün bunlar olay yerinde bulunan bir muhabir tarafından görüntüleniyor..

Üstelik polisler de, kameranın orada olduğunun farkında, çünkü karanlığa karışan diğer iki hırsızı bulmak için kameranın ışığından yardım istiyorlar.

Polisin öfkesini anlamak mümkün. Ama yaptığını anlamak mümkün değil. Polis hırsızın hasmı gibi davranıyor.

Oysa polis suçlunun veya zanlının ‘‘hasmı’’ değil. Onun işi yasaları korumak.

Ama ne yazık ki hatalı davranıyorlar. Ve daha da yazık ki Emniyet'in üst düzeyi bu konuda kılını kıpırdatmıyor.

Anlattığım olay bütün televizyon haberlerinde dakikalarca yayınlandı.

Bugün Emniyet'ten tek bir açıklama, tek bir özür, tek bir ses yok.

Bu yüzden de ‘‘medeni ülke’’ sınıfında değiliz.

Çünkü böyle bir olayı ‘‘garipsemiyoruz’’ bile.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Medeniyetin yasalarda değil, uygulamada gizli olduğunu anladığımız zaman.
Yazının Devamını Oku

Kültür Bakanı: Köşkleri vermemem hislerimle ilgili değil

31 Ocak 2003
Kültür Bakanı <B>Hüseyin Çelik </B>aradı.‘‘Benim İstanbul Üniversitesi rektörü Sayın Alemdaroğlu'na olan hislerim ya da YÖK'e bakış açım, Vahideddin Köşkleri'nin İstanbul Üniversitesi'ne verilmemesi olayından tamamen bağımsızdır’’ dedi.

Bakan Çelik'in verdiği bilgiye göre İstanbul Üniversitesi söz konusu köşkleri İstemihan Talay döneminde talep etmiş. Talay'ın bakanlığı sırasında yapılan bu talep bakanlık tarafından reddedilmiş.

Daha sonra Talay'ın YTP'ye katılmak üzere istifasından sonra bakan olan Suat Çağlayan döneminde talep tekrarlanmış ve bu kez köşkler verilmiş.

Bakan Çelik'in iddiasına göre, Bakan Çağlayan, bakanlığı döneminde meslektaşları olan tıp camiasından gelen hiçbir talebi geri çevirmediği gibi bunu da çevirmemiş.

Ancak daha sonra Bülent Ecevit'in başbakanlığı döneminde Kültür Bakanlığı'na Başbakanlık'tan gönderilen bir yazıyla bu köşklerin herhangi bir kuruma veya kişiye verilmesi konusunda Kültür Bakanlığı'nın yetkili olmadığı hatırlatılıp, işlem durdurulmuş.

Bakan Çelik, 12.10 2002 tarihli Başbakanlık yazısının gereğini uyguladığını söylüyor.

Ve ekliyor:

‘‘Sayın Altaylı, İstanbul Üniversitesi'ne 10 yıl önce Vefa'da tarihi bir bina verildi. 10 yıldır buraya çivi bile çakmamışlar. Şimdi trilyonlarca masraf gerektiren Vahideddin Köşkleri'ni istiyorlar. Konservatuvar yapacaklarmış. Her şeye para bulan İstanbul Üniversitesi, konservatuvara bunca yıldır para bulamamış da, şimdi Vahideddin Köşkleri'ni yaptırmak için mi bulacak!’’

Kültür Bakanı Hüseyin Çelik, büyük saygı duyduğu sanatçı Yıldız Kenter'i de arayarak bilgilendireceğini söyledi.

Bakan Çelik daha çoook şeyler anlattı ama benim sorunun yanıtı olarak bu kadarı yeter.

Aydın Doğan: Hiçbir şeye talip değilim

BANKA hortumcuları ile yaptığımız savaşın bir medya savaşı olmadığını yinelediğim dünkü yazımda, Doğan Grubu'na bir çağrı yapmış ve ‘‘kalem tutan elleri rahatlatması için’’, başta Turkcell olmak üzere Mehmet Emin Karamehmet'in hiçbir şirketine talip olmayacağını taahhüt etmesini istemiştim.

Yazımı okuyan Aydın Doğan dün sabah aradı.

‘‘Fatih sana her türlü teminatı veririm ki, ne bugün, ne de yarın Mehmet Emin Karamehmet'in hiçbir şirketine, bu şirketlerin hisselerine talip değilim, olmayacağım’’ dedi.

Çon sinirliydi.

‘‘Nereden çıkarıyorlar bunları anlamıyorum. 6 ay öncesine kadar bana ‘Sen benim babamsın' diyen, elimi öpen Tuncay Özkan, buradan ayrıldı, bize sövüyor. Madem ben iyi bir adam değildim, niye bana baba diyordun, niye elimi öpüyordun’’ diye sordu.

Sorunun muhatabı ben değildim ama Aydın Bey öfkeliydi:

‘‘Medyayı kirlettiler. Mesleğimden tiksinir hale getirdiler. Ben medyayı iş olarak gördüm. Ama bunlar silah olarak görüyorlar. Kirletiyorlar.’’

‘‘Tekelcilikle’’
suçlanmak da ağırına gidiyordu.

‘‘Tutturmuşlar bir tekelci medya. Hangi tekel. Sadece bize sövenlere baksan tekel olmadığımız ortaya çıkar. Ben mi tekelim, yoksa onlar mı tekel. Fatih sor Allah aşkına, aklına ne geliyorsa sor’’ dedi Aydın Doğan.

‘‘Aydın Bey, sizin Turkcell'in ve Karamehmet'in şirketlerini almak istediğinizi iddia ediyorlar. Böyle bir şey bizi rahatsız eder’’ dedim.

‘‘Söyledim ya, isteyen herkese teminat veririm. Hiçbir şirketlerine talip değilim. Olmayacağım. Kafaları karıştırmak istiyorlar. Ama ne Turkcell, ne başkası. Hiçbir şeyin peşinde değilim’’ dedi.

Aydın Doğan’ın bu sözleri beni de rahatlattı.

BDDK rezaleti Meclis'e geliyor

ARDAHAN Milletvekili Ensar Öğüt aradı. ‘‘Sayın Altaylı, yazınızı okurken, milletin vekili olarak büyük bir rahatsızlık duydum ve bu durumu Meclis gündemine getirmeyi düşündüm. Baktım ki, siz de yazınızı bu çağrıyla bitirmişsiniz’’ diye girdi söze ve bu durumla ilgili elimdeki belgeleri istedi.

‘‘Sayın milletvekilim’’ dedim, ‘‘Rezaletin büyüklüğü burada zaten. BDDK böyle bir anlaşma altyapısı hazırlıyor ama bununla ilgili hiçbir açıklama yapmıyor. Elimizde resmi bir belge yok. Ancak duyumlar var ve onlar da korkunç. Siz Meclis olarak BDDK'dan belge isteyebilirsiniz. İsteyin ki, rezaletin gerçek boyutu ortaya çıksın’’ dedim.

İnanamadı.

‘‘BDDK öyle bir anlaşmayı yapmadan önce bunu duyurmak zorunda. Milletin malı peşkeş çekildikten sonra arkasından koşmak olmaz. Baştan tedbir almak lazım’’ dedi ve Anadolu'da kullanılan ama benim burada yazamayacağım bir özdeyişle hoş bir benzetme yaptı.

Ensar Öğüt, şimdi bu konunun ortaya çıkması ve BDDK'nın hazırladığı ‘‘gizli protokolün’’ açıklanması için Başbakan tarafından yanıtlanması istemiyle bir soru önergesi vereceğini söyledi.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Milli davalar kişilerle değil, milletle özdeşleştiği zaman.
Yazının Devamını Oku

Vicdanın rahat mı Engin Karamehmet?

30 Ocak 2003
<B>BDDK </B>Başkanı <B>Engin Akçakoca'</B>nın soyadı <B>‘‘Karamehmet’’ </B>olsaydı, nüfus káğıdında <B>‘‘Engin Karamehmet’’ </B>baba adı bölümünde <B>‘‘Mehmet Emin’’ </B>yazsa idi, BDDK böyle bir kıyak yapamazdı. Türkiye'de ‘‘ar, namus, haya’’ sözcüklerinin içi boşaltılmamış olsaydı Mehmet Emin Karamehmet'e bu ülkenin 5.5 milyar doları böyle peşkeş çekilemezdi.

Doğruyu söylemek gerekirse, Pamukbank ve Yapı Kredi Bankası'nın TSMF'ye devredilmesi ve Çukurova Grubu'nun Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına olan 5.5 milyar dolarlık borcunun ödenmesi için Turkcell'in kefil olması haberini alınca sevinmiştim. Devlet zararını azaltıyor, buna karşılık şirketler yaşıyor, insanlar işsiz kalmıyordu.

Ancak işin kokusu sonradan çıktı.

BDDK, 5.5 milyar doları ‘‘buharlaştırmış’’ bankalara el koyuyor ancak el koyduğu bankaların içinde ‘‘değerli’’ ne varsa bankayı batıran ve devlete borçlu sahibine veriyordu.

Bir anlamda BDDK eliyle yeni bir ‘‘hortum’’ yapılıyordu.

Mehmet Emin Karamehmet kendi bankasını soymuştu.

Ancak bu soygun sırasında bankanın içinde çok değerli ‘‘Turkcell hisselerini’’ çalamamıştı.

Bankaya el koyan BDDK bu hisseleri değerlendireceğine, Mehmet Emin Karamehmet'i çağırmış, ‘‘Beyefendi bize itelediğiniz bu iki bankada para edecek bir iki şey unutmuşsunuz. Lütfen bunları da alın’’ demişti. BDDK yarım kalan ‘‘hortumlama’’ operasyonunun tamamlanmasını sağlamıştı.

BDDK ve Başkanı Engin ‘‘Karamehmet’’, Mehmet Emin Karamehmet'in değil, bu ülkenin çıkarlarına hizmet ediyor olsaydı, bankadaki bu değerleri bir açık artırma ile satar ve parasını da devletin kasasına koyardı.

Bahsettiğimiz para öyle üç beş kuruş değil.

En az 600 milyon dolar. Üstelik de bugünkü kriz ve savaş ortamında.

Yani normal değeri 1 milyar doların üzeri.

BDDK işte bu değerleri Mehmet Emin Karamehmet'e bedavaya verdi. ‘‘Nakit’’ paraya çevrilebilecek bu hisseler için para almak bir yana, Mehmet Emin Karamehmet'e kredi verildi.

Yapılması gereken Mehmet Emin Karamehmet'in elindeki diğer Turkcell hisselerine el koyup, bunların satışı yoluyla milletin parasını kurtarmakken, tam aksine devletin elindeki hisseler Karamehmet'e verildi.

Bu hisselerin satışı yoluyla birkaç ay içinde tahsil edilebilecek kamu alacağı ise 15 yıla yayıldı. Anlayacağınız, kim öle kim kala.

Bu, Türkiye'de bugüne dek yapılmış en büyük soygun ve yolsuzluktur.

Kamu yararını gözetmesi gereken bir kurum, kamu kaynağını bir kişiye peşkeş çekmiştir.

Üstelik de bu Türkiye'de yolsuzluk ve hırsızlıktan hesap soracağını ‘‘en yüksek sesle’’ söyleyen bir iktidar döneminde yapılmıştır.

Bu rezaleti Meclis gündemine taşıyacak bir babayiğit acaba var mıdır?

Medya kavgası medyayla yapılır, hırsızlarla değil


BİZ burada vatandaşın cebindeki üç kuruş daha çalınmasın, bu ülke IMF'nin ve Amerika'nın altına biraz daha yatmasın diye uğraşıyoruz.

Hırsızlarla, hırsızlara kucak açanlarla savaşıyoruz.

Ancak Türkiye'nin en büyük ve bence ‘‘en şerefli’’ basın grubunda çalışan bizlere olmadık çamur atılıyor. Türkiye'nin 5.5 milyar doları daha uçurulmasın diye yazdığımız yazılara ‘‘medya kavgası’’ süsü verilmeye çalışılıyor.

Ben bunun bir medya kavgası olmadığını, medyayı kullanan hırsızlarla kavga ettiğimizi biliyorum.

Ama ne yazık ki, kafalar bulandırılıyor.

Bunun önüne geçmek için, Doğan Grubu Turkcell hisselerine hiçbir şekilde talip olmadığını açıklamak durumundadır.

Bu açıklama kalem tutan elleri de rahatlatacaktır.

Bu bir vergi suçu mu?


GAMZE Erselim'in kendini ‘‘Nuh Çimento’’ olarak tanıtıp, yaptıklarını yazınca Nuh Çimento Yönetim Kurulu Başkanı Atalay Şahinoğlu'nun aradığını yazdım dün.

Şahinoğlu, Gamze Hanım'ın şirketleri ile bir ilgisi olmadığını, bir yöneticilerinin eşi olduğunu söylemiş, aracın Nuh Çimento üzerine kayıtlı olmasını ise yöneticilerine otomobil almakta yardımcı olmalarına bağlamıştı. Şahinoğlu'nun bana anlattığı kadarıyla Nuh Çimento otomobilleri alıyor, çalışanların maaşlarından yapılan kesintilerle araçların parasını şirkete ödüyor, borç bitince otomobiller çalışana veriliyordu.

Bu ‘‘yanıt’’ üzerine eski-yeni vergi denetçisi pek çok okurum aradı.

Ortak düşünceleri Atalay Şahinoğlu'nun sözlerinin bir ‘‘vergi suçu itirafı’’ olduğu yolunda.

Aslında şirkete ait olmayan bir otomobilin satın alınması ile ilgili masraflar amortisman yoluyla vergiden düşülüyor. Bu bir suç.

Şirket işlerinde kullanılmayan bir otomobilin yakıt ve bakım giderleri şirkete fatura ediliyor. Bu ikinci suç.

Şirket iştigal konusu olmamasına rağmen faizsiz finans kuruluşu gibi davranıyor. Bu da üçüncü suç.

Gördüğüm kadarıyla Gamze Hanım'ın Nuh Çimento'ya verdiği zarar, 1993 model bir Skoda'nın boya masraflarından fazla olacak.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Ülkenin en önemli kurumlarını emanet ettiğimiz adamların namuslarından emin olabildiğimiz zaman.
Yazının Devamını Oku

İş yapmak, gösteriş yapmak

29 Ocak 2003
<B>AKP'</B>nin gösterişi yerinde. Bir yandan Genel Başkan'ları, bir yandan Başbakan'ları gezip duruyorlar. Geldikleri günden beri ayakları yer görmedi. Gittikleri yerde izzet ikram gördükleri de kesin.

Çünkü dünya ‘‘proislamist’’ yani ‘‘İslamcı’’ olarak gördükleri partinin Türkiye'de neler yapacağını merak ediyor. Bunun için de, herkes büyük bir ilgi gösteriyor.

Bu ilginin karşısında onların da ‘‘gezdikçe gezesi geliyor’’.

Dünün ‘‘mütevazı’’ İslamcıları şimdi havaya da girdiler.

Davos'ta Turgut Özal döneminde bile yapılmamış, gösterişli bir ‘‘davetle’’ kendilerini tanıttılar.

Buraya kadarı iyi.

Ancak bu gezilerden dönüşlerinde gelinen yer Türkiye. Türkiye'de ise işler gezilerde olduğu kadar iyi değil.

En azından bence.

Açıkçası ben AKP iktidarının ‘‘hazırlıklı’’ olduğunu düşünüyordum.

Gelecekler, hızla yasalar çıkaracaklar ve ardından gaza basacaklar gibime geliyordu.

Doğruları ve yanlışları olacaktı ama ‘‘hızlı’’ bir icraat dönemi yaşanacaktı.

Tahminim o yöndeydi.

Ancak görüntü o değil.

Ben yeni iktidarların ilk üç aylarının çok önemli olduğuna inanırım.

3 ayda ‘‘hedeflerine uygun’’ yasal altyapıyı hazırlarlar.

Yok eğer bunu beceremezlerse bürokrasinin elinde oyuncak olurlar ve doğru düzgün iş yapamazlar.

AKP'nin 3. aya girerken, henüz bu yönde bir yol kat etmediğini görüyorum. .

Bakın Meclis'e sevk edip çıkardıkları yasalara.

Tayyip Erdoğan'ın önünü açmak için çıkardıkları ‘‘Erdoğan Yasaları’’ dışındaki dişe dokunur işleri Vergi Affı, Mali Milat'tan vazgeçilmesi ve İhale Yasası'ndan geri dönme çabaları oldu.

Bunun dışında Ecevit hükümeti döneminden kalma 218 kanun tasarısı virgülüne dokunulmadan Meclis Başkanlığı'na gönderildi.

Hükümetin getirdiği 39 tasarı var ki, bunlar da geçen dönem yapılan Anayasa değişiklikleriyle ilgili uyum yasalarından öte bir şey değil.

Oysa AKP iktidarının müthiş bir çalışma ile yüzlerce yasayı değiştirmesi bekleniyordu.

Ne yazık ki böyle bir şey olmadı.

Gezmekten iş yapmaya fırsat bulamadılar. Gezmek iyidir de, evdeki işleri unutmamak kaydıyla.

Ben çocukken mahallemizde bir Ayşe Teyze vardı.

Şıkıdım şıkıdım giyinir, o gün senin, bu çarşı benim gezerdi.

Bu arada çocukları sokakta büyür, evini ‘‘b.k götürürdü’’.

Herkes onu sever gibi görünürdü ama arkasından konuşan çoktu.

Sonunda kocası boşadı.

Bilmem anlatabildim mi?

Ya bir de Meclis'te çalışsaydı!


‘SADECE erkek maganda olmaz’ diyerek trafikte terör estiren ve kendini ‘‘Nuh Çimento Gamze’’ olarak tanıtan bir kadını yazmıştım cumartesi günü.

Nuh Çimento'nun patronu CHP milletvekili Muharrem Eskiyapan yurtdışında olduğu için yerine şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Atalay Şahinoğlu aradı.

‘‘Gamze’’ isimli kişinin Eskiyapan Ailesi ile hiçbir bağlantısı olmadığını söyledi.

Onlar da yazım üzerine bu olayı araştırmışlar. Gamze isimli şahıs, Nuh Çimento'da çalışan bir yöneticinin eşiymiş.

Ben sordum: ‘‘Ancak ben otomobilin plakasını araştırdım. Aracın sahibi olarak Nuh Çimento Sanayi A.Ş. görünüyor.’’

Şahinoğlu,
buna da yanıt verdi:

‘‘Doğru. Biz şirket olarak çalışanlarımıza otomobil alıyoruz. Bu otomobillerin bedeli maaşlarından kesiliyor. Borç bitince kendilerinin oluyor. Bu da o nedenle şirket üzerine kayıtlı.’’

‘‘Peki bu Gamze Hanım kim?’’
dedim.

Yöneticilerinden Murat Erselim'in eşi Gamze Erselim'miş...

Umarım Murat Bey bir gün siyasete girip, bakan, başbakan olmaz.Gamze Hanım o zaman kendini ‘‘Türkiye Gamze’’ ilan edip, kim bilir neler yapar.

NOT: Atalay Şahinoğlu, bir yöneticilerinin eşi tarafından otomobiline zarar verilen okurumun otomobilinin boyasının yenilenme ve hasarın giderilme işleminin kendileri tarafından karşılanacağını söyledi.

Hasan kimseyle anlaşmadı


HASAN Şaş'ın menajeri Mehmet Soykök aradı.

‘‘Fatih Bey, Hasan'ın kadro dışı bırakılmasını istemişsiniz ama haksızlık etmişsiniz. Çünkü Hasan hiçbir takımla anlaşmadı’’ dedi.

Kendilerine gelen her türlü teklifi Galatasaray yönetimine ilettiklerini söyleyen Soykök, ‘‘İnter ve Liverpool dahil, Galatasaray yönetimine haber vermeden adım atmıyoruz. Hasan'ı tanıyorsunuz. Galatasaray'a rağmen bir şey yapmaz’’ dedi.

Galatasaray'la yapılan son görüşmede bir sonuç alınamayınca, karşılıklı olarak 31 Mayıs'a kadar bekleme ve son değerlendirmeyi o gün yapma kararı aldıklarını söyleyen Soykök, ‘‘Değil bir başka takımla anlaşma, protokol, hatta görüşme bile yok’’ derken, Galatasaray'ın benim yazdığım 2 milyon dolarlık teklifini doğruladı:

‘‘Evet, Galatasaray 2 milyon dolar önerdi ama peşinatta anlaşamadık’’ diyen Soykök ‘‘1 milyon dolar istiyoruz. Kendimizi garantiye almalıyız’’ diye ekledi.

‘‘Hürriyet'ten İlhan Söyler yazmamışsa, Hasan'ın transfer haberlerinin hepsi yalandır. Emin olabilirsiniz.’’ Hasan'ın menajeri durumu böyle özetledi.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Başarısız yöneticiler, vatanseverliğin ve vatanseverlerin arkasına saklanmadığı zaman.
Yazının Devamını Oku

20 bin dolara vatandaşlık Hamdi Akın'ın fikri

28 Ocak 2003
<B>BEN </B>dünkü yazımda, <B>‘‘Kim bu 20 bin dolara Türk vatandaşlığı satma önerisini yapan. Olsa olsa hayali ihracatçıdır’’ </B>deyince, <B>Hamdi Akın </B>aradı.‘‘Tamam siz Galatasaraylısınız, ben Fenerbahçeliyim ama bu kadar da yapmayın canım’’ diye takılarak...

20 bin dolara Türk vatandaşlığı satma önerisini Davos'ta Başbakan Gül'e götüren Hamdi Akın olmuş.

Gerekçelerini anlattı:

‘‘Aslında bu fikri Green Card'dan yola çıkarak tasarladık. Türki cumhuriyetlerde ve Rusya'da son yıllarda müthiş zengin bir kitle oluştu. Bunlar genelde kara veya daha yumuşak bir terimle kayıt dışı para sahipleri.

Bunların alabilenleri zaten Amerikan pasaportu alıyorlar.


Ama Türkiye'nin coğrafi avantajları nedeniyle bunlar arasında Türk vatandaşı olmak isteyen de çok.

Bunlar İstanbul'da, Antalya'da yaşamak, ev, mülk almak istiyorlar. Türkiye bunlar için güvenlik açısından da rahat. Daha çok bunları düşündüm.’’

‘‘Kara veya kayıt dışı para sahiplerinin Türkiye'ye gelmelerinin sakıncası olmaz mı?’’
diye sordum.

‘‘Bu paraya dünyanın bütün ülkeleri kucak açıyor. Herkes için sakıncısız da, bize mi sakıncalı’’ dedi haklı olarak ve ekledi: ‘‘Gelsin biz o parayı burada yatırıma dönüştürürüz, Onlar da rahatlarlar.’’

Akın,
bu fikri sadece oradan gelmesi muhtemel para sahipleri için de düşünmüyor:

‘‘Bölgemiz gergin. Afganistan, Irak, Pakistan. Buralarda rahat edemeyen sermaye sahipleri için, Müslüman Türkiye iyi bir kapı. Kendilerini rahat hissedebileceklere bir yer. Onlar da gelebilir’’ diyor.

Bununla da yetinmiyor:

‘‘Yarın öbür gün Irak'tan bir göçle karşılaşırsak, bu 20 bin dolar tarifesi elimizde bir koz da olacak. 200 bin kişi mi geldi. ABD'ye, Birleşmiş Milletler'e bakın kardeşim bu kadar adam geldi tarife bu diyebileceğiz. Yıllardır Türkiye göçmen alır, vatandaş alır. Bari bunu paraya çevirelim.’’

İşadamı Hamdi Akın'ın hesabına göre, Türkiye 1 milyon civarında bir ‘‘vatandaşlık satışı’’ yapabilir.

Bunun parasal karşılığı olan 20 milyar dolar ise ekonomiye büyük rahatlık sağlar.

NOT: Hamdi Akın'la konuştuktan sonra son yıllarda Türk vatandaşlığına kaç kişinin geçtiğine baktım. 1993 yılından bugüne, son on yılda 250 bin 402 kişi Türk tabiyetine geçmiş.

Yıldız Kenter'den Kültür Bakanı'na


SANATÇI Yıldız Kenter, Kültür Bakanı Çelik'in İstanbul Üniversitesi Konservatuvarı'na yaptığı haksızlıkla ilgili yazımı okumuş.

Enfes bir faks çekmiş. Aynen yayınlıyorum:

‘‘Sevgili Fatih Bey. Az önce Yeşilköy Havaalanı'nda, Hürriyet Teke Tek'te İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı ile ilgili yazınızı okudum: ‘Bakan Çelik YÖK'e kızdı, acısını konservatuvardan çıkardı.'

Yüreğim acıdı bir kez daha. Şaşırdım da.

Çünki Sayın Hüseyin Çelik iki üç hafta kadar önce hastanede aradı, geçmiş olsun dileklerini iletti. Çok duygulandım tabii. Büyük bir nezaketle emriniz var mı diye sordu. Hemen atladım. Ricam var efendim dedim. Vahidettin Konakları ve konservatuvar serüvenini özetledim.

Biraz daha açarak yineliyorum: O zamanki Maliye Bakanı Sümer Oral'ı konservatuvar konusuyla ilgili olarak üç kez ziyaret ettim, ricalarda bulundum. Son gittiğimde ‘Yalvarıyorum' dedim. ‘Giderayak gerçekten pırıltılı bir şey yapın, genç sanatçı adaylarını abdesthane aralıklarında, koridorlarda, merdiven altlarında egzersiz yapmaktan kurtarın. Onlara daha rahat çalışıp, daha üretken olabilecekleri, aydınlık, oksijeni bol mekánlar verelim. Bu çocukların hepsi nefesleriyle çalışan çocuklar çünkü. Ne olur burayı da elimizden kaçırmayalım.'

‘Nereye kaçıyor' dedi. ‘Benim imzam olmadan.'

Durumu yüzde doksan beş olumlu değerlendirdiğini, üç dört güne kadar yanıt alabileceğimi söyledi. Sevindim, teşekkürler ettim.

Sonra on beş gün her gün aradım. Ne özel kalemine, ne kendilerine ulaşmam mümkün olmadı. Bir kez daha ülke gerçeğinin acısını yaşadım. Bir kez daha kendimi toz zerresi gibi hissettim.

Düşünüp duruyorum, o yüzde doksan beş olumlu iyi de, o yüzde beş ne, gelip takıldığım ve kaçıncı kez elden kaçırdığım? Bilemiyorum...

Sayın Hüseyin Çelik'in YÖK Başkanı'na öfkelenip, bin küsur yetenekli parlak çocuğumuzu harcayacağına inanmıyorum. Umudumu tümden kaybetmek istemiyorum.

Sevgili Altaylı, izninizle sütununuzdan Sayın Çelik'e sesleniyorum:

Sayın Bakan lütfen beni bekleyin. Avusturya ve Almanya oyunlarımı bitirip hemen ziyaretinize geliyorum. Şu ara kişisel çekişmeler bir yana yalnız çocuklarımızı düşünüyorum. Sizin de aynı duygular içinde olduğunuza inanıyorum. Güveniyorum... Saygılarımla... Yıldız Kenter.’’


NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Hiç değilse kültür bakanları sanatçıların telefonlarına çıktığı zaman.
Yazının Devamını Oku

20 bin dolara vatandaşlık Hamdi Akın'ın fikri

28 Ocak 2003
BEN dünkü yazımda, ‘‘Kim bu 20 bin dolara Türk vatandaşlığı satma önerisini yapan. Olsa olsa hayali ihracatçıdır’’ deyince, Hamdi Akın aradı. ‘‘Tamam siz Galatasaraylısınız, ben Fenerbahçeliyim ama bu kadar da yapmayın canım’’ diye takılarak... 20 bin dolara Türk vatandaşlığı satma önerisini Davos'ta Başbakan Gül'e götüren Hamdi Akın olmuş.Gerekçelerini anlattı: ‘‘Aslında bu fikri Green Card'dan yola çıkarak tasarladık. Türki cumhuriyetlerde ve Rusya'da son yıllarda müthiş zengin bir kitle oluştu. Bunlar genelde kara veya daha yumuşak bir terimle kayıt dışı para sahipleri. Bunların alabilenleri zaten Amerikan pasaportu alıyorlar. Ama Türkiye'nin coğrafi avantajları nedeniyle bunlar arasında Türk vatandaşı olmak isteyen de çok. Bunlar İstanbul'da, Antalya'da yaşamak, ev, mülk almak istiyorlar. Türkiye bunlar için güvenlik açısından da rahat. Daha çok bunları düşündüm.’’‘‘Kara veya kayıt dışı para sahiplerinin Türkiye'ye gelmelerinin sakıncası olmaz mı?’’ diye sordum. ‘‘Bu paraya dünyanın bütün ülkeleri kucak açıyor. Herkes için sakıncısız da, bize mi sakıncalı’’ dedi haklı olarak ve ekledi: ‘‘Gelsin biz o parayı burada yatırıma dönüştürürüz, Onlar da rahatlarlar.’’Akın, bu fikri sadece oradan gelmesi muhtemel para sahipleri için de düşünmüyor: ‘‘Bölgemiz gergin. Afganistan, Irak, Pakistan. Buralarda rahat edemeyen sermaye sahipleri için, Müslüman Türkiye iyi bir kapı. Kendilerini rahat hissedebileceklere bir yer. Onlar da gelebilir’’ diyor. Bununla da yetinmiyor: ‘‘Yarın öbür gün Irak'tan bir göçle karşılaşırsak, bu 20 bin dolar tarifesi elimizde bir koz da olacak. 200 bin kişi mi geldi. ABD'ye, Birleşmiş Milletler'e bakın kardeşim bu kadar adam geldi tarife bu diyebileceğiz. Yıllardır Türkiye göçmen alır, vatandaş alır. Bari bunu paraya çevirelim.’’İşadamı Hamdi Akın'ın hesabına göre, Türkiye 1 milyon civarında bir ‘‘vatandaşlık satışı’’ yapabilir. Bunun parasal karşılığı olan 20 milyar dolar ise ekonomiye büyük rahatlık sağlar. NOT: Hamdi Akın'la konuştuktan sonra son yıllarda Türk vatandaşlığına kaç kişinin geçtiğine baktım. 1993 yılından bugüne, son on yılda 250 bin 402 kişi Türk tabiyetine geçmiş. Yıldız Kenter'den Kültür Bakanı'na SANATÇI Yıldız Kenter, Kültür Bakanı Çelik'in İstanbul Üniversitesi Konservatuvarı'na yaptığı haksızlıkla ilgili yazımı okumuş. Enfes bir faks çekmiş. Aynen yayınlıyorum:‘‘Sevgili Fatih Bey. Az önce Yeşilköy Havaalanı'nda, Hürriyet Teke Tek'te İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı ile ilgili yazınızı okudum: ‘Bakan Çelik YÖK'e kızdı, acısını konservatuvardan çıkardı.'Yüreğim acıdı bir kez daha. Şaşırdım da. Çünki Sayın Hüseyin Çelik iki üç hafta kadar önce hastanede aradı, geçmiş olsun dileklerini iletti. Çok duygulandım tabii. Büyük bir nezaketle emriniz var mı diye sordu. Hemen atladım. Ricam var efendim dedim. Vahidettin Konakları ve konservatuvar serüvenini özetledim. Biraz daha açarak yineliyorum: O zamanki Maliye Bakanı Sümer Oral'ı konservatuvar konusuyla ilgili olarak üç kez ziyaret ettim, ricalarda bulundum. Son gittiğimde ‘Yalvarıyorum' dedim. ‘Giderayak gerçekten pırıltılı bir şey yapın, genç sanatçı adaylarını abdesthane aralıklarında, koridorlarda, merdiven altlarında egzersiz yapmaktan kurtarın. Onlara daha rahat çalışıp, daha üretken olabilecekleri, aydınlık, oksijeni bol mekánlar verelim. Bu çocukların hepsi nefesleriyle çalışan çocuklar çünkü. Ne olur burayı da elimizden kaçırmayalım.'‘Nereye kaçıyor' dedi. ‘Benim imzam olmadan.'Durumu yüzde doksan beş olumlu değerlendirdiğini, üç dört güne kadar yanıt alabileceğimi söyledi. Sevindim, teşekkürler ettim.Sonra on beş gün her gün aradım. Ne özel kalemine, ne kendilerine ulaşmam mümkün olmadı. Bir kez daha ülke gerçeğinin acısını yaşadım. Bir kez daha kendimi toz zerresi gibi hissettim. Düşünüp duruyorum, o yüzde doksan beş olumlu iyi de, o yüzde beş ne, gelip takıldığım ve kaçıncı kez elden kaçırdığım? Bilemiyorum...Sayın Hüseyin Çelik'in YÖK Başkanı'na öfkelenip, bin küsur yetenekli parlak çocuğumuzu harcayacağına inanmıyorum. Umudumu tümden kaybetmek istemiyorum. Sevgili Altaylı, izninizle sütununuzdan Sayın Çelik'e sesleniyorum:Sayın Bakan lütfen beni bekleyin. Avusturya ve Almanya oyunlarımı bitirip hemen ziyaretinize geliyorum. Şu ara kişisel çekişmeler bir yana yalnız çocuklarımızı düşünüyorum. Sizin de aynı duygular içinde olduğunuza inanıyorum. Güveniyorum... Saygılarımla... Yıldız Kenter.’’NE ZAMAN ADAM OLURUZ?Hiç değilse kültür bakanları sanatçıların telefonlarına çıktığı zaman.
Yazının Devamını Oku

Satılık vatandaşlık

27 Ocak 2003
<B>HAYATIMDA </B>okuduğum en saçma öneriyi dün gördüm gazetelerde.‘‘Hazine'ye gelir sağlamak için 20 bin dolara Türk vatandaşlığı satalım.’’

Breh, breh, breh...

Ne fikir be!

Yahu, bedavadan, anadan doğma Türk vatandaşı olanlar Türk vatandaşlığından ‘‘kaçmak’’ için fırsat ararken, hangi ‘‘işe yarar’’ adam 20 bin dolar verip Türk vatandaşı olacak çok merak ediyorum.

Tük vatandaşı olmak isteyecekler mutlaka vardır ama onlarda büyük ihtimalle değil 20 bin, 20 dolar yoktur.

Ya da karanlık işler çeviriyordur.

Açıkçası ben Başbakan'a bu öneriyi kimin getirdiğini çok merak ediyorum.

Bu ‘‘işadamını’’ yakın takibe almak lazım.

Çünkü büyük ihtimalle ‘‘hayali ihracatçıdır’’.

Light Hummer


SAVAŞ kapıda ya, 1. Körfez Savaşı ile ‘‘ortaya çıkan’’ Hummer arazi araçları moda oldu.

Dün işe gelirken 4-5 tane gördüm. İstanbul'un ‘‘zengin çocuklarının’’ yeni oyuncağı bu.

Hummer'larını gece kulübü kapılarına park etmeye bayılıyorlar.

Ama bilmiyorlar ki, o bindikleri Hummer H2'ler aslında Hummer falan değil. Şaka yapmıyorum. Bizim zenginlerin yeni ‘‘modası’’ Hummer'ların aslında Hummer olmakla uzak yakın alakası yok.

Bizimkilerin Hummer zannettiği şey, aslında ‘‘boyanmış eşek’’ ya da daha kibar bir tanımlamayla ‘‘kurt postuna girmiş kuzu’’.

Bizimkiler gidip en azından 120 bin doları bastırıp Hummer aldıklarını zannederken aslında yıllardır Türkiye'de de satılan Chevrolet Tahoe alıyorlar.

Çünkü Hummer H2'lerin üstü Hummer, altı Tahoe.

Bu Hummer'ların ‘‘taş gibi’’ Hummer'larla tek alakası üstündeki kaportanın biraz benzemesi ve adları.

ABD'de gerçek Hummer'lara olan merakı gören General Motors, sivil kullanıma uygun ve diğerinin neredeyse yarı fiyatına bu Hummer'ı üretip piyasaya verdi.

Bizimkiler de Hummer diye alıp geziyorlar..

Oysa bunlar Hummer değil, olsa olsa light Hummer.

NOT: Bugün canım hiç siyaset yazmak istemedi. Kusura bakmazsınız artık.

Galatasaray doğruyu yapıyor


TÜRK spor basını gerçekten iğrenç. Hem de fazlasıyla. Yıllardır Türkiye'de futbol oynayan Revivo'nun hangi dinin mensubu olduğu Galatasaray'a gelince spor yazarlarının aklına geldi.

Spor sayfalarına bakıyorum da, Revivo ile ilgili yorumlarda ‘‘cemaat tepkisinden’’ Ortadoğu sorunu ve savaş olasılığına kadar uzanan eleştiriler, öfkeler var.

Neredeyse Galatasaray İslami terörün hedefi haline getiriliyor.

Aslında bu yorumlara bakınca Galatasaray'ın ne kadar ‘‘doğru’’ bir iş yaptığını anlıyorum.

Anti Galatasaray bu kadar rahatsızsa, yapılan doğrudur.

Bu arada Başkan Canaydın'ı da kutlamak lazım.

Yönetim dönemine çok akıllı bir başlangıç yapmış ve takımı şampiyonluğa taşımıştı.

Ancak sezon sonunda futbol şubesini devre dışı bıraktı.

Bütün yük Terim'e bindirildi.

Terim hem zorlandı, hem hedef oldu.

Canaydın hatada ısrar etmedi.

Bu sezon ilk defa futbol şubesinin yetki ve sorumluluk almasına izin verdi.

Onlar da Terim ile işbirliği halinde heyecan verici transferler yaptılar.

Bu arada Başkan da ‘‘centilmenlik’’ ile ‘‘rekabet’’ arasındaki ince çizgiyi yakalamayı başardı.

Galatasaray da hatalardan arınılıyor.

Taraftarın morali düzeliyor.

Cimbom tekrar rayına giriyor.

Emre ve Okan'dan ders alınsın


GALATASARAY yönetimi Hasan Şaş'ı hemen kadro dışı bırakmalı.

Hasan'ı çok severim.

Mert, delikanlı, harika bir çocuktur.

Ama sezon başından beri kafası karışıktı.

Galatasaray sezon başında Hasan için müthiş bir fedakárlık yaptı ve 2 milyon dolar önerdi.

Hasan kabul etmedi.

Daha çok ettiğini düşünüyordu. Haklı olabilir ama Galatasaray'ın verebileceği de buydu.

Şimdi Hasan bir başka takımla anlaşmış.

Hayırlı olsun.

Ama artık Galatasaray'a yar olmaz. Bu nedenle hemen kadro dışı bırakılmalı. İki ‘‘bücür’’, Emre ve Okan da aynı şeyi yapmışlar ve kadro dışı bırakılmadıkları için o yıl şampiyonluğa mal olmuşlardı.

Bu hatayı bir daha tekrarlamamak lazım.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Yazarlara faks çeken okurlar, kendi faks numaralarını da verme cesaretini gösterebildikleri zaman.
Yazının Devamını Oku