Vicdanın rahat mı Engin Karamehmet?

BDDK Başkanı Engin Akçakoca'nın soyadı ‘‘Karamehmet’’ olsaydı, nüfus káğıdında ‘‘Engin Karamehmet’’ baba adı bölümünde ‘‘Mehmet Emin’’ yazsa idi, BDDK böyle bir kıyak yapamazdı.

Türkiye'de ‘‘ar, namus, haya’’ sözcüklerinin içi boşaltılmamış olsaydı Mehmet Emin Karamehmet'e bu ülkenin 5.5 milyar doları böyle peşkeş çekilemezdi.

Doğruyu söylemek gerekirse, Pamukbank ve Yapı Kredi Bankası'nın TSMF'ye devredilmesi ve Çukurova Grubu'nun Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına olan 5.5 milyar dolarlık borcunun ödenmesi için Turkcell'in kefil olması haberini alınca sevinmiştim. Devlet zararını azaltıyor, buna karşılık şirketler yaşıyor, insanlar işsiz kalmıyordu.

Ancak işin kokusu sonradan çıktı.

BDDK, 5.5 milyar doları ‘‘buharlaştırmış’’ bankalara el koyuyor ancak el koyduğu bankaların içinde ‘‘değerli’’ ne varsa bankayı batıran ve devlete borçlu sahibine veriyordu.

Bir anlamda BDDK eliyle yeni bir ‘‘hortum’’ yapılıyordu.

Mehmet Emin Karamehmet kendi bankasını soymuştu.

Ancak bu soygun sırasında bankanın içinde çok değerli ‘‘Turkcell hisselerini’’ çalamamıştı.

Bankaya el koyan BDDK bu hisseleri değerlendireceğine, Mehmet Emin Karamehmet'i çağırmış, ‘‘Beyefendi bize itelediğiniz bu iki bankada para edecek bir iki şey unutmuşsunuz. Lütfen bunları da alın’’ demişti. BDDK yarım kalan ‘‘hortumlama’’ operasyonunun tamamlanmasını sağlamıştı.

BDDK ve Başkanı Engin ‘‘Karamehmet’’, Mehmet Emin Karamehmet'in değil, bu ülkenin çıkarlarına hizmet ediyor olsaydı, bankadaki bu değerleri bir açık artırma ile satar ve parasını da devletin kasasına koyardı.

Bahsettiğimiz para öyle üç beş kuruş değil.

En az 600 milyon dolar. Üstelik de bugünkü kriz ve savaş ortamında.

Yani normal değeri 1 milyar doların üzeri.

BDDK işte bu değerleri Mehmet Emin Karamehmet'e bedavaya verdi. ‘‘Nakit’’ paraya çevrilebilecek bu hisseler için para almak bir yana, Mehmet Emin Karamehmet'e kredi verildi.

Yapılması gereken Mehmet Emin Karamehmet'in elindeki diğer Turkcell hisselerine el koyup, bunların satışı yoluyla milletin parasını kurtarmakken, tam aksine devletin elindeki hisseler Karamehmet'e verildi.

Bu hisselerin satışı yoluyla birkaç ay içinde tahsil edilebilecek kamu alacağı ise 15 yıla yayıldı. Anlayacağınız, kim öle kim kala.

Bu, Türkiye'de bugüne dek yapılmış en büyük soygun ve yolsuzluktur.

Kamu yararını gözetmesi gereken bir kurum, kamu kaynağını bir kişiye peşkeş çekmiştir.

Üstelik de bu Türkiye'de yolsuzluk ve hırsızlıktan hesap soracağını ‘‘en yüksek sesle’’ söyleyen bir iktidar döneminde yapılmıştır.

Bu rezaleti Meclis gündemine taşıyacak bir babayiğit acaba var mıdır?

Medya kavgası medyayla yapılır, hırsızlarla değil


BİZ burada vatandaşın cebindeki üç kuruş daha çalınmasın, bu ülke IMF'nin ve Amerika'nın altına biraz daha yatmasın diye uğraşıyoruz.

Hırsızlarla, hırsızlara kucak açanlarla savaşıyoruz.

Ancak Türkiye'nin en büyük ve bence ‘‘en şerefli’’ basın grubunda çalışan bizlere olmadık çamur atılıyor. Türkiye'nin 5.5 milyar doları daha uçurulmasın diye yazdığımız yazılara ‘‘medya kavgası’’ süsü verilmeye çalışılıyor.

Ben bunun bir medya kavgası olmadığını, medyayı kullanan hırsızlarla kavga ettiğimizi biliyorum.

Ama ne yazık ki, kafalar bulandırılıyor.

Bunun önüne geçmek için, Doğan Grubu Turkcell hisselerine hiçbir şekilde talip olmadığını açıklamak durumundadır.

Bu açıklama kalem tutan elleri de rahatlatacaktır.

Bu bir vergi suçu mu?


GAMZE Erselim'in kendini ‘‘Nuh Çimento’’ olarak tanıtıp, yaptıklarını yazınca Nuh Çimento Yönetim Kurulu Başkanı Atalay Şahinoğlu'nun aradığını yazdım dün.

Şahinoğlu, Gamze Hanım'ın şirketleri ile bir ilgisi olmadığını, bir yöneticilerinin eşi olduğunu söylemiş, aracın Nuh Çimento üzerine kayıtlı olmasını ise yöneticilerine otomobil almakta yardımcı olmalarına bağlamıştı. Şahinoğlu'nun bana anlattığı kadarıyla Nuh Çimento otomobilleri alıyor, çalışanların maaşlarından yapılan kesintilerle araçların parasını şirkete ödüyor, borç bitince otomobiller çalışana veriliyordu.

Bu ‘‘yanıt’’ üzerine eski-yeni vergi denetçisi pek çok okurum aradı.

Ortak düşünceleri Atalay Şahinoğlu'nun sözlerinin bir ‘‘vergi suçu itirafı’’ olduğu yolunda.

Aslında şirkete ait olmayan bir otomobilin satın alınması ile ilgili masraflar amortisman yoluyla vergiden düşülüyor. Bu bir suç.

Şirket işlerinde kullanılmayan bir otomobilin yakıt ve bakım giderleri şirkete fatura ediliyor. Bu ikinci suç.

Şirket iştigal konusu olmamasına rağmen faizsiz finans kuruluşu gibi davranıyor. Bu da üçüncü suç.

Gördüğüm kadarıyla Gamze Hanım'ın Nuh Çimento'ya verdiği zarar, 1993 model bir Skoda'nın boya masraflarından fazla olacak.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Ülkenin en önemli kurumlarını emanet ettiğimiz adamların namuslarından emin olabildiğimiz zaman.
Yazarın Tüm Yazıları