GEÇEN hafta İsrail'in ‘‘sempatik’’ İstanbul Konsolosu ile sohbet ediyorduk.
‘‘Biz bu savaşın tamamen dışındayız ama ne yazık ki, en fazla tehdit altında olan da biziz’’ diye yakındı.
Ben de ‘‘Bizim bu savaşla uzak yakın bir ilgimiz yok ama ne yazık ki, içindeyiz’’ dedim.
Amerika'nın uluslararası teröre karşı mücadele ettiğini söyledi.
Saddam'ın kendi ulusuna bile ‘‘gaddarca’’davrandığını belirtti ve Halepçe Katliamı'nı hatırlattı.
Güldüm.
‘‘Halepçe Katliamı'ndan sonra ABD'nin Saddam'a yönelik herhangi bir girişimi olmadı. Körfez Savaşı ile Halepçe arasında yıllar var’’ dedim.
Saddam Hüseyin'in komşularına yönelik saldırgan tutumundan söz etti.
‘‘Irak'ın Kuveyt'e girmesinden önce Bağdat'taki Amerikan Büyükelçisi April Gillespie'nin Saddam'a Arap ülkelerinin sınır anlaşmazlıklarının ABD'nin karışmak istemek istemediği bir konu olduğunu söylediğini biliyoruz. Bu Saddam'ı Kuveyt'i işgal etmek konusunda cesaretlendirmek değil de, nedir?’’ dedim..
Bayan Konsolos, ‘‘Amerika bu sözlerin Amerikan yönetiminin fikri olmadığını açıkladı’’ dedi.
Tebessüm ettim.
Irak'ın uluslararası terörü desteklediğini tekrarladı.
Güldüm.
‘‘Geçen hafta bir Amerikan Dergisi, son yılların en büyük halkla ilişkiler başarısı olarak, Amerikan yönetiminin Usame bin Ladin'e olan nefreti Saddam'a yöneltmesini gösterdi. Geçen yıl Bin Ladin'den başka bir şey konuşmuyorduk. Şimdi adı bile anılmıyor’’ dedi.
Gerçekten de, 11 Eylül'den sonra 1 numaralı hedef olan Usame bin Ladin'in adı artık anılmıyor.
Amerika Bin Ladin'i ele geçiremedi.
Ve şimdi hedef Irak ve Saddam Hüseyin.
Hepimiz savaşın kaç günde biteceğini, Irak'ın kaç günde teslim alınacağını konuşuyoruz.
Ama nedense tersi hiç aklımızdan geçmiyor.
Ya Amerika başaramazsa!
Ya Saddam'ı ele geçiremezse.
Ya Irak dayanırsa.
Güç dengelerine bakınca bu pek de mümkün değil gibi görünüyor.
Dünyanın en büyük, en güçlü, 3. jenerasyon savaşa geçmiş tek ordusu. Ama bir yandan da atom bombası zoruyla elde ettiği bir Japonya zaferi dışında yabancı topraklarda zafer kazanamamış bir ordu.
İşte bu ihtimal de dünya açısından çok önemli.
Amerika'nın çıkarmaya çalıştığı savaşın bir sonucu bölgemizde büyük değişikliklere neden olması.
Milyarda bir olasılık bile olsa, sonucu açısından hesaplanmaya değer bir olasılık.
Aydın Doğan: Gelsinler halkın önünde tartışalım
AYDIN Doğan cumartesi günü erken saatte aradı. Aydın Bey tarafından aranmaya pek alışık değilim. Yılda iki, bilemedin üç arar.
Hele hele sabahın erkeninde, tek yarım tatil günümde aradığı vaki değil.
Yine kızgındı.
‘‘Ben hayatımda kimseyi batırmak için çaba göstermedim. Ama devletten hortumlanan paralarla karşımıza çıkıp, bizim anamızın ak sütü gibi helal kazancımızla götürmeye çalıştığımız işimizde bizimle haksız rekabet yapanlara öfkelendim. Ben vergi rekortmeni olmak için çalışayım, rakiplerim değil vergi vermek, vatandaşın vergisiyle oluşmuş kaynakları cebe atıp bizimle rekabet etsinler. Ben buna kızıyorum’’ dedi.
Ama asıl söyleceği bu değilmiş.
Sonra konuya girdi.
‘‘Kendini medya patronu yerine koyan herkese hodri meydan diyorum. Kim varsa gelsinler. Tarafsız bir televizyonda açık oturum yapalım. Yabancı bir televizyon olsun diyeceğim ama benden başka bütün medya patronlarının yurtdışına çıkış yasağı var. Gelemezler. Bu yüzden TRT olsun mesela. Ya da nereyi isterlerse orası. İsterlerse Meclis'te tartışalım. Herkes izlesin. Mehmet Emin Karamehmet, Dinç Bilgin kim varsa. Kim isterse. Gelsinler tartışalım. Halk izlesin. Bütün Türkiye izlesin. Bütün dünya izlesin. Hatta isterse Meclis Başkanı bu tartışmaya hakemlik yapsın. Varsa yürekleri gelsinler konuşalım. Kimin ne dediğini halk öğrensin. Bilsin karar versin’’ dedi.
‘‘Ben bu çağrıyı yazarım ama icabet eden olacağını zannetmiyorum’’ dedim.
Yine de belli olmaz.
TRT'den bir programcı bu işi kotarabilir.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Ahlaksızlık para kazandıran bir meziyet olmaktan çıkınca.