<B>KUZEY </B>Irak Türkiye'nin önümüzdeki 10 yılının en önemli gündem maddesi olacak. Bunun sinyalleri şimdiden gelmeye başladı. <B>Barzani </B>ve <B>Talabani </B>Türkiye'ye <B>‘‘sert’’ </B>çıkışlar yapıyorlar. Bu çıkışlarda ciddi bir <B>‘‘had’’ </B>aşımı söz konusu. Türk askeri ile çatışmak, Türk ordusuna
‘‘çirkin yakıştırmalar’’ yapmak
Saddam Hüseyin'in
‘‘kırık dökük’’ tanklarından bile
‘‘çil yavrusu gibi’’ kaçanların cüret edebileceği bir şey değil.
Ancak ABD buradaki Kürt grupları uzun süreden beri şımarttığı, bölge 1991'den bu yana
‘‘NGO’’ adı altında çalışan ve bizim yıllar önce defalarca konu ettiğimiz Batılı
‘‘ajanlarca’’ organize edildiği için bu durumun ortaya çıkacağı belliydi.
Tabii Türkiye'deki siyasi iktidarların burası ile ilgili politika üretememesi ve bölgeyi başta ABD ve Fransa olmak üzere Batılılara teslim etmesi de ayrı bir faktör oldu. Türkiye ne yazık ki, Kuzey Irak'ı
‘‘siyasi’’ olarak görmezden geldi ve
‘‘askeri harekát alanı’’ saymakla yetindi.
Şimdi bunun bedelini ödüyoruz.
Bir dönem Türk Lirası'nı
‘‘legal para birimi’’ yapmak için Türkiye'den izin isteyen Kuzey Iraklı Kürtler, şimdi Türk askeri ile çatışmaktan söz edilebilecek kadar
‘‘gemi azıya almış’’ görünüyorlar. Amerikan yönetimleri açısından ise durum
‘‘Türkiye ile Kürt gruplar arasında tercih yapma’’ noktasını
‘‘sıkıntılı bir durum’’ olarak görecek kadar önemli hale gelmiş.
Türkiye içinde de HADEP'in tavrına bakarsanız, bu
‘‘küstah’’ tavrın
‘‘tetiklenmiş’’ bir tavır olduğunu ve Türkiye'nin bölgede yeni ve sancılı bir baş ağrısıyla karşılaşacağını anlarsınız.
Görülüyor ki, Türkiye'nin
‘‘savaşa yaklaşımı’’ sadece
‘‘savaşla’’ sınırlı kalmayacak riskler içeriyor. 1991'den bu yana yapılan
‘‘siyasi hatalar’’ nedeniyle bu hale gelen durum, şimdi yine ve bir kez daha
‘‘ordumuza’’ havale ediliyor.
Ancak nereye kadar!
Futbol ilahlarına kurban olmayan 11 genç
GALATASARAY önceki akşam kara teslim olabilirdi. Ancak 11
‘‘aslan’’ çıktı ve başkaldırdı. Galatasaray kazandı. Mucizeydi. Gerçekleşti. İstanbul'da değil futbol oynamak,
‘‘damla aklı olanın’’ sokağa çıkmayacağı bir havada maç yapıldı.
Galatasaray'ın
‘‘celladı’’ Ali Aydın ise
‘‘sıkılmadan’’ bu maçı oynattı. Çünkü
‘‘ilahlar’’ Galatasaray'ın başını istiyordu.
Ama
‘‘Galatasaraylı çocuklar’’ kendini futbol ilahı zannedenlere başkaldırdı.
Bu arada Galatasaray'ın Şampiyonlar Ligi'nde oynadığı çeyrek final maçında, lig maçının ertelenmesine karşı çıkan Beşiktaş ise
‘‘sıradan bir UEFA maçı’’ için lig maçını erteletti. O günlerde Beşiktaş menajeri
Sinan Engin'in Galatasaray maçının ertelenmemesi için verdiği
‘‘demeçleri’’ bir dosya yaptım.
Kendisine yollayacağım. Belki utanır. Galatasaray yönetimini ise anlamakta güçlük çekiyorum.. 11 aslanı kış kıyamette
‘‘futbol ilahlarına’’ kurban diye sahaya attılar.
Ne o, centilmenlikmiş.
Tam da Türkiye'de futbol mafyasının anladığı laf. Allah'tan sahadaki 11
‘‘centilmen’’ kendilerini kurban ettirmediler.
Ama onların gücü de bir yere kadar.
NOT: Galatasaray, bu sahada sakatlanmaları ve futbol hayatlarının bitmesi pahasına Futbol Federasyonu tarafından sahaya sürülen bu gençleri milli takıma yollamamalıdır. Çünkü federasyon için önemli olan milli takım oyuncuları değil, başka hesaplar. Bu arada 20 saatlik
‘‘zorlu ve riskli’’ bir otobüs yolculuğu ile İstanbul'a gelen Malatyaspor'un başına Allah korusun bir kaza gelseydi,
Haluk Ulusoy'un nasıl bir vicdan muhasebesi yapacağını da merak ediyorum.
Hayret! Cumalar sakin geçiyor
EMNİYET Genel Müdürlüğü AKP iktidarına teşekkür etmeli. Çünkü şu anda iktidarda AKP değil de, CHP veya bir başka parti olsaydı, cuma günleri polisler için
‘‘çok stresli’’ geçerdi. Düşünsenize, her cami önünde binlerce kişi Türkiye'nin Irak'taki din kardeşlerine yönelik harekátı kınamak ve Amerika'ya biad eden iktidarı eleştirmek için yollara dökülecekti. Neyse ki, AKP iktidarda ve cumalar sakin geçiyor. Bu arada AKP yönetimini de kutlamak gerek. Kitle partisi haline gelmiş bir partinin radikal unsurlarına bu kadar
‘‘hakim’’ olması siyasette pek görülmüş bir şey değil. Örnekleri var ama onlar da
‘‘demokratik’’ rejimlerin partileri değil.
Cumhurbaşkanı acaba ne der?
CUMHURBAŞKANI Ahmet Necdet Sezer İletişim Şûrası'nda basında tekelleşmeye karşı
‘‘önemli’’ sözler sarf etti. Haklıdır. Basında tekelleşme, başta basın çalışanları olmak üzere herkesin aleyhine işleyecek bir mekanizma haline gelebilir. Ben de karşıyım..
‘‘Nerede’’ yazacağıma karar verme özgürlüğüm benim için de önemli. Ancak Cumhurbaşkanı'ndan bir başka konuya daha değinmesini beklerdim.
Ahmet Necdet Sezer Bey, acaba
‘‘basın kuruluşu adı altında banka hortumlamayla’’ ilgili olarak ne düşünüyor.
Basın kuruluşlarının
‘‘sahip ve yöneticilerinin’’ topluma örnek teşkil edecek insanlar olması gerektiğine acaba Cumhurbaşkanımız da inanıyor mu? Banka hortumlamakla suçlanan, milyarlarca doları buharlaştırmakla itham edilen, yurtdışına çıkması yasaklı kişilerin basın patronu olması acaba Sayın
Sezer'in
‘‘basın özgürlüğü ve ahlakı anlayışı’’ ile uyuşuyor mu? Tasması BDDK'nın elinde olan bir medya patronunun bu kuruluşla ilgili düzgün haber yapabileceğine káni mi? Ya da Türkiye'deki yargının siyasallaştığını herkesin kabul ettiği bir ortamda
‘‘kaderi yargının elinde olan’’ bir basın patronunun
‘‘basının 4. kuvvet olma’’ işlevini yeterince yerine getirebileceğini düşünüyor mu? Sevgili Cumhurbaşkanımın bu konudaki fikirlerini de duyarsam sevineceğim. Ben onun medya tekeli olmamalı fikrine katılıyorum. Acaba o da benimkine katılıyor mu?
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
10 yıllık sorunların 10 günde çözülmesini beklemeyecek kadar izanlı olduğumuzda.