YANI başımızdaki savaş olasılığı ve bu savaşa gerekçe olarak gösterilen ‘‘kimyasal ve biyolojik silah tehdidi’’ nedeniyle içimiz dışımız bu silahlarla doldu. Bu güzel tatil gününde, hazır kardan dışarı çıkamıyor ve okumak için bol vaktiniz varken, gelin size bu çirkin silahları biraz anlatayım.Kimyasal silahların bir savaş aracı olarak kullanılmaya başlaması modern anlamda ilk kez 1. Dünya Savaşı'na rastlıyor. Ve kaderin cilvesine bakın ki, bu kimyasal silahlar ilk kez 1919 yılında Irak'ta kullanılıyor. Irak'taki İngiliz kuvvetleri, Winston Churchill'in ‘‘izni’’ ile ilk kimyasal silahı Irak'taki ‘‘asilere’’ karşı kullanıyorlar. Kullanılan kimyasalın adı ‘‘hardal gazı’’.Ve kimyasal silahlar o günden sonra popüler hale geliyorlar. Gerçi 1925 Cenevre Protokolü ve 1972 Zehirli Silahlar Konvansiyonu ile bunların üretimi, bulundurulması ve kullanımı yasaklanıyor ama pek takan olmuyor. Çünkü ucuz, edinmesi ve üretmesi kolay, taşınması rahat.Bu nedenle ‘‘fakir atom bombası’’ olarak tanımlanmaya başlıyor..Kimyasal silahı bir savaşta yaygın olarak kullanan bir başka ülke ise Amerika Birleşik Devletleri. Amerikan ordusunun Vietnam'da ‘‘Agent Orange’’ adı verilen bir kimyasal silahı kullandığını Amerikan ordu kaynakları bile doğruluyor. Amerika'nın Vietnam'da kullandığı ‘‘Agent Orange’’ miktarı yaklaşık 17 milyon galon. Yani yaklaşık 60 milyon litre. Kimyasal silahların yaygın olarak bilinen bir başka kullanımı ise Irak'ta. Önce İran'a karşı yürütülen savaşta, daha sonra da Halepçe Katliamı olarak bilinen olayda Saddam Hüseyin'in kimyasal silah kullandığı biliniyor. İşin ilginci, İran'a karşı bu silahlar kullanılırken Batı ülkelerinden Saddam'a yönelik bir eleştiri gelmiyor. Tam aksine bu silahların yapımında kullanılacak materyalin tamamı başta Almanya, İngiltere, ABD ve Fransa olmak üzere Batı ülkeleri tarafından temin ediliyor. Hatta bunların bazıları bu ülkelerin Eximbank'ları tarafından finanse bile ediliyor. Halepçe'de 5 bin Kürt öldüğü zaman bile Batı'dan pek fazla bir ses çıkmıyor. Şu sıralarda modern dünyada bu silahları kullanan ya da kullanmaya niyetli görünen kimse yok. Terörist saldırılar dışında bilinen son kullanım Halepçe'deki. Ancak Güney Afrika'da ırkçı yönetim zamanında sadece ‘‘siyahların’’ pigmentlerine etki eden bazı ‘‘genetik’’ kimyasal silahların üretilmesi için çalışmalar yürütüldüğü ve benzer bir şekilde sadece Arap ırkı üzerinde etkili olabilecek bir kimyasal veya biyolojik silah üzerinde araştırmalar yapıldığı ‘‘iddia’’ ediliyor. İki ucu değil tamamı pis bir değnekABD Dışişleri Bakanı Powell ‘‘Son 48 saat’’ diye Türkiye'ye tehdit savururken, bunun blöf olduğunu söyledik. Haklı çıktık. ‘‘Yoksanız biz güneyden hallederiz’’ diyen ABD, Türkiye'den ‘‘O sizin sorununuz’’ karşılığını alınca şaşırdı. Ve şimdi ‘‘Tamam canım kızmayın. Madem salı günü Meclis gündemine gelecek. Salıya kadar bekleriz’’ diyorlar. Böyle olacağını biliyorduk, çünkü Amerika Birleşik Devletleri ‘‘duygusal’’ değil, ‘‘rasyonel’’ bir ülke. Ve Türkiye'de bu kez, büyük oranda ‘‘askerlerin önderliğinde’’ akıllı bir politika yürütülüyor. Bu kez Türkiye de boş ‘‘en iyi müttefik’’ palavralarına kanmıyor. ‘‘En iyi müttefiksek ortak karar alalım’’ diyor ve aylardan beri söylediğimiz gibi ‘‘savaş sonrası senaryo’’nun yazımına ortak olmak istiyor. Savaştan dolayı Amerikan ekonomisi kazanırken, Türk ekonomisinin kaybetmesinin önüne geçmeye çalışıyor. Yanı başımızda bir ‘‘Batı oldu bittisine’’ karşı hazırlıklı olmaya çalışıyor. Amerika ise Kore'den beri ‘‘ucuza kapatmaya’’ alışık olduğu Türkiye'nin bu direnişi karşısında şaşırıyor. Kızıyor, bozuluyor, köpürüyor ama aklını kaybetmiyor. Biliyor ki, Türkiye olmadan bu iş zor. Askerini sokamasa bile Türkiye'deki üslere muhtaç.Türkiye ile yüzde yüz bir anlaşmazlığa düşmek istemiyor. Türk tarafı ise asker ve sivil arasında iyi bir paylaşım yapmış. Sivil iyiyi oynarken, asker kötüyü oynuyor. Bu işi sadece ‘‘iktidar’’ olarak değil, ‘‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti’’ olarak iyi götürüyoruz. Tamamı pis bir değnek bulaştırılmadan ancak bu kadar tutulabilirdi. Umarım bulaştırmamaya devam ederler. NE ZAMAN ADAM OLURUZ?Deliye yüz verenler, halıya pislemesinden şikáyet etmediği zaman.