Bakırköy Özgürlük Meydanı'nda birkaç hafta içinde binlere ulaşan kalabalıklar toplanmaya başlamış.
Çeşitli illerden çağrılar geliyor, Konak Meydanı'nda ve başka meydanlarda binler bir araya gelip,
‘‘Susurlukçuların yargı önüne çıkarılması için’’ toplanıyoruz.
Başta her şey çok güzeldi.
Analar, babalar, nineler, çocuklar birlikte toplanıyor, birlikte bağırıyorduk. Her görüşten, her fikirden binlerce kişi.
Öyle ki, bu toplantılar medyanın bile ilgi odağı olmuş, gazeteci dostlarımız da bizimle birlikte maydanlara gelmeye başlamıştı. Ama bu
‘‘demokratik hak arayışımız’’ çok uzun sürmedi. Bir süre sonra bu son derece güzel meydan toplantılarını bitirmek zorunda kaldık.
Çünkü oraya büyük bir iyi niyetle gelen insanların sorumluluğunu taşıyamayacak noktaya doğru gidiyorduk.
İzinsiz yaptığımız bu toplantılara ne polis, ne de devletin başka bir birimi müdahale etti.
Bu
‘‘demokratik hakkımızı’’ kullanmamızı engelleyenler, PKK yandaşları oldu.
Meydanlarda toplanmış iyi niyetli ve
‘‘acemi’’ kalabalıkları gören
‘‘örgütlü’’ PKK yandaşları birkaç hafta sonra bizim toplandığımız meydanlara gelmeye başladılar.
Her fikirden, binlerce yurttaş
‘‘hukuk’’ için bağırırken, onlar bizim bu beraberliğimizi
‘‘kendi emelleri için’’ kullanmaya, iyi niyetli kalabalıkların arkasına saklanmaya ve kışkırtmaya çalıştılar.
Aradan 6 yıl, köprülerin altından çok su geçti. Ama bugün bakıyorum da, bunlar için hiçbir şey değişmemiş. Aynı
‘‘ruh hastası’’ güruh yine meydanları ele geçirmeye çalışıyor.
Apolitik sanatçıların, politize aydınların, toplumun her kesiminden
‘‘pırıl pırıl’’ insanların
‘‘Kirli bir savaşa HAYIR’’ demek için toplandıkları meydanları ele geçirip,
‘‘PİSLİK’’ yapıyorlar.
Aslına bakarsanız da
‘‘ABD'ye uşaklık’’ ediyorlar..
Çünkü
‘‘Savaşa hayır’’ diyenleri yıldırıyorlar. Cumartesi ve pazar günü yaşananlardan sonra hiçbir aklı başında ve kendi halinde insanı o meydanlara götüremezsiniz. PKK yandaşları savaş karşıtı eylemleri baltalıyorlar.
Aslına bakarsanız onlar Türkiye'de yıllardır
‘‘demokrasiyi törpülüyorlar’’.
Ve galiba bunu bilerek yapıyorlar.
Çünkü bu kadar aptal olmaları mümkün değil.
Aziz Yıldırım giderse Fenerbahçe 2. lige düşebilir
AZİZ Yıldırım ‘‘savaş baltasını’’ topraktan çıkardı. Cumartesi günü maçtan önce yaptığı açıklamalar bunun işareti. Ama bana sorarsanız sözlerinin her noktasında
‘‘haklı’’ değil.
Çünkü şikáyet ettiği ortamın yaratıcısı da bizzat kendisi.
‘‘Benden 2 bin dolar borç alanlar bana git diyemezler.’’
Bu bir itiraf. Adam satın almanın itirafı. Ama satılık adamlarla çalıştığınız zaman, bir gün sizi de satacaklarını bilmeniz lazım.
Yıldırım'ın en büyük hatası
‘‘satılık adamları’’ ve birtakım
‘‘kabadayıları’’ Fenerbahçe'ye bulaştırmak oldu.
Şimdi
‘‘arpayı kesince’’ bağıranlar ve
Yıldırım'ın asabını bozanlar da onlar.
Ortega'nın transferinden Fenerbahçe'nin 21 milyon dolar kaybettiğini öne sürenler ise bu işi bilmeyenler. Orada da Başkan haklı.Kimse kimseye 21 milyon doları bonservis parası diye peşin vermiyor. Fenerbahçe orada kaybetse kaybetse ilk taksidi kaybetmiştir ki, o da 3-4 milyon dolardır. River Plate'den teminat mektupları geri alınır, mesele kapanır.
Edilen zarar da
Yıldırım'ın
Baliç ve
Okocha satışlarından ettiği kárın yanında devede kulak kalır.
Aziz Yıldırım, yıllardır bu işi bilmemesinin faturasını ödüyor.
Yönetimlerinde
‘‘Fenerbahçe ile iş yapan’’ adamlara yer veriyor. O zaman da işler yürümüyor. Bu arada
Yıldırım karşıtları istedikleri kadar bağırsınlar, Fenerbahçe'yi
Aziz Yıldırım'dan devralacak kimseyi bulamazsınız. Hele hele bu kriz ortamında. Fenerbahçe bugün Türkiye'nin en borçlu kulübü.
Başkan
Yıldırım bu borçları
‘‘bir şekilde’’ döndürüyor.
Eğer bırakıp giderse, bugünkü ortamda bu işi kimse yürütümez.
Hele hele giderken bir de televizyon ve stat gelirlerini alacaklarına karşılık kendine temlik ederse o zaman Fenerbahçe'yi kimse kurtaramaz.
Yıldırım'ın
‘‘öfkeyle terk ettiği’’ bir Fenerbahçe, kendini ikinci ligde bulabilir.
İş artık bu noktaya gelmiştir. Bunu
Yıldırım da, yönetime talip olması muhtemel herkes de bilir.
Benden uyarması.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Bu ülkede yaşayanlar sürekli olarak enayi yerine koyulduklarını hissetmediği zaman.