<B>TÜRKİYE'</B>deki havaya bayılıyorum. Sanki Irak'a yapılacak müdahaleye <B>‘‘gönüllü’’ </B>destek verenler var da, bunlar protesto ediliyor. Amerika bunu bir şekilde yapacak.
Uluslararası kamuoyu desteklese de yapacak, desteklemese de yapacak. ABD bu işi yapınca Türkiye desteklese de zarar görecek, desteklemese de zarar görecek.
Türkiye'nin şimdi yapmaya çalıştığı, bu zararı minimize etmek.
ABD'nin yapacağı müdahaleye karşı olan ülkeler, Türkiye'ye gelip,
‘‘Kardeşim sizin yıl sonuna kadar 73 milyar dolar dış borç ödemeniz var. Amerika'nın yapacağı harekáttan dolayı da en az 10 milyar dolar zarar göreceksiniz. Biz bu zararınızı karşılamanız için size kredi buluruz’’ diyorlar mı?
Bunu diyen var da, Türkiye buna rağmen
‘‘Hayır biz savaş istiyoruz’’ mu diyor?
Böyle bir şey söz konusu değil.
Tam aksine, Fransa'nın ve Almanya'nın bölgesel çıkarları, ABD ile çatışıyor. Onlar da bu işten zarar görecekleri için bu savaşa karşılar, Irak halkına bayıldıkları için değil.
Türkiye ise açmazda.
Bu açmazın nedeni ise Türkiye'nin ekonomik durumu.
Türkiye banka hortumcularına 25 milyar dolar kaptırdığı, bunun bedelini dış borçla ödediği, yıllardır süren yolsuzluk ve hırsızlık ekonomisinden dolayı battığı için ABD karşısında
‘‘dimdik’’ duramıyor.
Bunu söylemek acı verici ama doğruyu söylemek gerekirse, Türkiye kendi pozisyonuna göre iyi bile direniyor. Türkiye'nin tavrı,
‘‘tecavüz kaçınılmazsa yapılması gereken’’ olarak özetlenebilir.
Zevk almaya çalışmıyoruz, ama en azından
‘‘canımızı kurtarmaya’’ gayret ediyoruz.
Çiçek paniği var bakanlıktan ses yok
TÜRKİYE'de ciddi bir
‘‘çiçek paniği’’ yaşanıyor. Biyolojik terör saldırısı korkusu ve ABD'nin özellikle Türkiye ve Körfez'de bulunan vatandaşlarına
‘‘çiçek aşısı’’ yapmaya başlaması, Türkiye'de de ciddi bir paniğin yaşanmasına neden oluyor.
Bizler, yani yaşı 30 yaşın üzerindekiler için sorun yok. Bu yaşın üzerindeki hemen her Türk vatandaşının kolunda
‘‘çiçek aşısı’’ izini bulmak mümkün.
Ancak 1977 yılında bu hastalığın dünya üzerinden silinmesinden sonra aşı uygulaması Türkiye'de de kaldırıldı.
Çünkü bu tarihten sonra doğada bu hastalığa neden olan virüs kalmadı. Sadece bir iki ülkede laboratuvarlarda saklanan virüsler var.
Yani gençler ve çocuklar, çiçek hastalığına karşı aşılanmış değiller.
Ve işin
‘‘vahimi’’, ortada çiçek aşısı da yok. Öğrenebildiğim kadarıyla sadece ABD'de hálá bir miktar çiçek aşısı var. Ancak onların elindeki toplam aşı da 15 milyon doz.
Yani hikáye...
Amerikan aşı üreticileri şimdi büyük bir hızla 80 milyon doz çiçek aşısı daha üretmek üzere talimat almışlar.
Türkiye'de ise bu büyük paniğe rağmen, Sağlık Bakanlığı ne bir açıklama yapıyor, ne de bir çare arıyor. Benim ulaşabildiğim kaynaklar, Türkiye'nin böyle bir aşı için sipariş verdiği yönünde bir bilgiye sahip değiller.
Ayrıca çiçek aşısı uygulanması çok
‘‘dikkat gerektiren’’ bir aşı. Yanlış ellerde, yanlış uygulamalar ölümcül sonuçlar doğurabiliyor.
Yani sadece aşı bulunması değil, bunu uygulayacak personelin de eğitilmesi gerekiyor.
Gençler ve anne babalar, Sağlık Bakanı
Recep Akdağ'dan konuyla ilgili bir açıklama bekliyorlar.
Acil imaj çalışması gerek
TÜRKİYE'nin
‘‘kendini anlatma zafiyeti’’ bir kez daha ortaya çıktı.
ABD ile
‘‘zoraki işbirliğimizi’’ diğer dünya ülkelerine anlatamadık.
Hadi bunu boşverelim.
ABD'ye vereceğimiz desteğin önemini
‘‘ABD halkına’’ bile anlatamıyoruz.
Türkiye'nin desteği sayesinde daha az Amerikan askeri ölecek.
Daha az sayıda Amerikan ailesi ağlayacak.
Türkiye sayesinde harekátın maliyeti düşecek. Amerikalı vergi verenlerin cebinden daha az para harcanmış olacak.
Ve Amerika'nın başarılı olma olasılığı ciddi biçimde artacak.
Böyle bir durumda hiç değilse Amerikan kamuoyunun Türkiye'ye minnettar olması, Türkiye hakkında olumlu duygular beslemesi gerekir değil mi?
Ama olmuyor.
Tam aksine Amerikan halkı, Türkiye'ye kızıyor, Türkiye'yi satılık veya kiralık bir ülke gibi görüyor.
Kendi desteğimizle rezil oluyoruz.
Çünkü meramımızı anlatamıyoruz.
Savaş için değil, savaş yüzünden uğrayacağımız zararlar için tazminat istediğimizi bile anlatamıyoruz.
Bunu başta Amerikalılar olmak üzere yabancı gazetecilerle paylaşıp, durumu aktarıyorum.
Onlar da Türkiye'yi yönetenlerden şikáyetçi.
‘‘Hiçbir üst düzey yetkiliniz canlı yayınlara katılıp bu durumu anlatmıyor. Her imkánı kullanıp, bunu anlatmanız lazım. Ancak yetkilileriniz konuşmuyorlar. Vaktimiz yok diyor. Canlı yayın davetlerimizi bile geri çeviriyorlar. Kendi durumlarını en iyi onlar anlatabilir, ama onlar da bizden uzak duruyorlar. Oysa böyle bir durumda her fırsatı değerlendirmeleri gerekir’’ diyorlar.
Haklılar. Yapılması gereken bu.
Her platformu değerlendirip, durumumuzu aktarmalıyız.
Yoksa Türkiye'nin imajı, tarihinin en kötü noktasına doğru itiliyor.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Bazı meslektaşlarım bana söverek benim seviyeme gelemeyeceklerini anladıkları zaman.