<B>AKP</B> kadrolaşıyormuş!Yok yaaa!Söyler misiniz bana kim bugüne kadar kadrolaşmadı?
Bülent Ecevit dışında beraberinde kadro taşımayan iktidar gördünüz mü?
Bir
Bülent Ecevit kadrolaşamadı. Çünkü onun da
Rahşan Hanım'dan başka kadrosu yoktu da ondan.
Türkiye'de kim iktidar olursa o kadrolaşıyor.
Geçen dönem kadrolaşan MHP'ydi.
Onlar da çok uzun yıllardır iktidardan uzaktılar. Gelir gelmez kadrolaşmaya başladılar.
İnsafsızca.
DSP'nin kadrosu yoktu. ANAP ise zaten yıllardır kadrolaştığı için kadrolaştıracak adamı kalmamıştı. Hepsi kadrodaydı.
Kadrolaşma Türkiye'nin gerçeğidir.
Şimdi de AKP kadrolaşıyor.
Hiçbir anomallik yok.
Türkiye'nin genetik kodunda bu var.
İktidara gelmek fetih zannediliyor.
İktidar olan kendi kadrolarına iş veriyor. Ama aslında ülkeyi yağmalatıyor.
Ben AKP'nin kadrolaşmasını niye önemsemiyorum biliyor musunuz?
Çünkü benim için ha AKP, ha DYP, ha ANAP, ha MHP hepsi bir. Türkiye'de sağın kadro havuzu aynı.
Hepsi aynı yerden adam alıyorlar.
O adamlar da duruma göre muhafazakár, milliyetçi muhafazakár, ilerici muhafazakár, liberal muhafazakár, tutucu muhafazakár, gerici muhafazakár olabiliyorlar.
Bu durum zaten yukarıda da görünüyor.
İşte AKP hükümeti. Bakanlarının yarısı ANAP kökenli. Bunların ANAP'lı iken kadrolaşmaları ile AKP'liyken kadrolaşmaları arasında bir fark mı var zannediyorsunuz!
Bir diğeri MHP'nin en has adamıyken AKP'ye geçip bakan olmuş.
Dediğim gibi
‘‘sağ’’ın kadro havuzu aynı.
Aslında mesele kadrolaşmakta değil.
Mesele liyakatsiz kadrolaşmada.
Sadece partili diye bir sürü ipsiz sapsız işe yaramaz adam devlete dolduruluyor.
Bunu daha önce MHP yaptı. Şimdi AKP yapıyor.
Çünkü ikisinin de ellerinde liyakatli kadro az.
ANAP'ın kadroları uzun süredir devlette olduğu için işi biliyorlardı.
Şimdi gelenler
‘‘kör cahil’’.
AKP iktidar olmadan önce de söyledim, şimdi kadrolaşırken de aynı şeyi söylüyorum.
Mesele bunların
‘‘şeriatçı’’ olmaları değil.
Türkiye'yi geri götürmek sıkar.
Sorun bunların
‘‘tın tın’’ olması.
Tepesinden tırnağına...
Özhan Serdar el ele hep beraber tribüne
LİGİN son düzlüğüne dönülürken işler hiç de iyi gitmiyor.
Galatasaray ve Beşiktaş taraftarları
‘‘müthiş’’ bir gerilime itiliyorlar.
Bu gerilimden
‘‘tatsız’’ ve hatta
‘‘kanlı’’ sonuçlar çıkması bile mümkün.
Kulüp yönetimlerinde kim suçlu, kim haklı meselesine girmek istemiyorum.
Ortamı kimin gerdiği de beni çok ilgilendirmiyor.
Çünkü bence asıl sorumlu
‘‘spor basını’’.
Gerçi
‘‘spor basını’’ demek spora hakaret. Bunlar spor değil kavga basını.
Gerginliği körüklüyorlar.
Yöneticilerin demeçlerinden cımbızla seçtikleri kelimeleri ve ifadeleri manşetlere çekip
‘‘kavga ortamı’’ yaratıyorlar.
Bu ortamdan vazife çıkaran bazı yöneticiler de gaza gelip dozu arttırdıkça işin içinden çıkılması imkánsız hale geliyor.
Tarafsız görüntü altında
‘‘düşmanlık pompalayan’’ bazı
‘‘seviyesiz’’ yorumcular da bu işin peşine takılınca ortaya son derece korkunç bir manzara çıkıyor.
Beşiktaş ve Galatasaray yöneticileri şapkayı önlerine koyup düşünsünler.
Bu çirkinliğe değer mi?
Tribünlerdeki bu gerilim sahaya da yansıyacak.
Bu gerginlik altında futbol oynanabilir mi?
Bir kıvılcımla tribünlerde çıkması muhtemel olayları durdurmak mümkün olur mu?
Burada görev Galatasaray Başkanı
Özhan Canaydın ve Beşiktaş Başkanı
Serdar Bilgili'ye düşüyor.
Canaydın sezon başından beri
‘‘fair play’’ diyor.
Fair play gol yedikçe el sıkmak değildir. Bugün, her şeye rağmen dost eli uzatmak, bugün gerginliği gidermektir.
Serdar Bilgili, sadece sporda değil, hayatın her alanında tanıdığım en centilmen adamlardan biridir.
Onun da bu centilmenliğini bugün bir kez daha ortaya koyması gerekiyor.
Her iki başkan bir araya gelmeli, tansiyonu düşürmelidir. Kulüplerinden çıkan çatlak sesleri kesmelidir.
Unutmayın, şampiyonluk bir tek taraftarın kılına gelecek zarardan önemli değildir.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Galatasaray şampiyon olamazsa, Galatasaray yönetimi spor servislerine birer avuç kına yolladığı zaman