Biri Irak'tan petrol alır, diğeri Kore'ye reaktör satar
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
MEHMET Ali Birand'ın Wolfowitz'le yaptığı röportajda bazı soruları sormadığını söylemiştim.
Birand aradı, ‘‘En iyi muhabir’’ iltifatı için teşekkür etti. Düşündüğümü yazmıştım. Bence Birand, CNN'in en iyi mal varlığı.
Sorulmayan sorularla ilgili olarak da, ‘‘Sadece o iki soruyu değil, daha binlerce soruyu soramadım’’ dedi ve bunu ‘‘zaman azlığına’’ bağladı.
O gün sorulmayan sorulardan biri, ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney'in ambargo döneminde Irak petrolünün yüzde 80'ini satın almasının Türkiye'nin Irak'la ticaret yapmasından ne farkı olduğuydu.
Bugün ise Amerikan yönetimine sorulacak bir sorumuz daha var.
Bu sorunun muhatabı bizzat Rumsfeld. Yani ‘‘Başşahin’’.
Irak'ı vuran, Irak'la birlikte İran ve Kuzey Kore'yi ‘‘Şeytan Üçgeni’’ ilan eden ABD yönetiminin etkili adamı Rumsfeld, üç yıl önce bugün elinde nükleer güç bulundurduğu için ABD açısından tehdit sayılan ve ‘‘vurulacaklar listesi’’nde yer alan Kuzey Kore'ye iki adet ‘‘nükleer reaktör’’ satmış.
Türkiye'yi Irak'a ‘‘şampuan, deterjan, su borusu, otobüs, otomobil, motopomp’’ sattığı için suçlayan Rumsfeld, kendisi Kuzey Kore'ye nükleer reaktör satıyor. Üstelik bu reaktörlerin kullandığı yakıt daha sonra ‘‘atom bombası’’ yapımında kullanılabiliyor. Bu tip reaktörlere bu nedenle ‘‘bomba fabrikası’’ deniyor.
Rumsfeld bu işi yaptığı sırada ABB adlı İsviçre şirketinin yöneticisi. Şirketin temsilcisi olarak bu iki reaktörün Kuzey Kore'ye satılmasını organize ediyor ve bu işten Rumsfeld'in cebine ‘‘200 milyon dolar’’ giriyor.
Rumsfeld daha sonra bu ‘‘yüksek gelirli’’ işi bırakarak yıllık 190 bin dolar maaş aldığı ‘‘Savunma Bakanlığı’’ koltuğuna geçiyor.
Ve daha önce ‘‘bomba fabrikası’’ sattığı ülkeye tehditler savuruyor. Türkiye işte bu dünyada ‘‘saf ve temiz’’ siyaset yapmaya çalışıyor.
Yerseeee!
500 yıl geriden akıl almak
ÇOK sevdiğim bir dostum ‘‘Liderlik ve Güç Kullanımında Machiavelli’’ adlı kitaptan bir bölüm göndermiş.
Kitabın bu bölümünde Machiavelli'nin bir gözlemi aktarılıyor.
Neredeyse 500 yıl önce yapılmış bir gözlem.
Ancak gözlem bugünümüze ışık tutacak ve Türkiye'nin ne kadar basiretsiz bir biçimde yönetildiğini ortaya koyacak nitelikte.
Okuyunca ‘‘Keşke elime daha önce geçseydi de, Türkiye'yi yönetemeyenlere bu küçük değerlendirmeyi aktarsaydım. Belki daha isabetli kararlar verebilirlerdi’’ dedirtiyor.
Machiavelli'nin cümlesi aynen şöyle:
‘‘Komşularınızda sürüp giden bir savaş varsa tarafsız olmak taraf tutmaktan daha tehlikelidir. Eğer dışarıda kalırsanız, kaybedenler sizden nefret edecek, kazananlar ise sizi hor görecektir. Yararsız bir müttefik ve korkulmayan bir düşman kabul edileceksiniz. Bu nedenle gelecekte saldırıya uğramanız olasıdır.’’
Machiavelli sanki 500 yıl önce İtalya'da değil de, bugün Türkiye'de yaşamış da bu sözü söylemiş gibi.
Bugünkü anlamıyla ‘‘devlet’’ kavramının olmadığı, uluslararası hukuka dayalı ‘‘uluslararası ilişkiler’’in kurulmadığı dönemde yapılmış bir ‘‘politik analiz’’.
Bugün Türkiye'yi yönetenler, Türkiye'ye yön vermek için parmak kaldıranlar, bundan 500 yıl önce Floransa'da yaşamış bir adam kadar değerlendirme yapamıyorlarsa işimiz zor demektir.
Üstelik de, bugün Türkiye'yi yöneten kadroların en azından bir bölümünün yakın olduğu düşüncenin yayınlarında bile yıllarca ‘‘Bitaraf olan, bertaraf olur’’ diye yazılmışken.
Machiavelli, pek saygın bir adam olarak anımsanmasa da, uluslararası ilişkilerde onun temsil ettiği ilkeler geçerlidir.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
AKP iktidarı, kadrolaşma konusunda hepimizi aptal yerine koymaya çalışmadığı zaman.