6 Şubat 2008
SIKI durun. Yazacaklarım ancak Türkiye’de olur. Afrika dahil hiç bir ülkede olamaz. Futbol Federasyonu, değişik yerlerde 13-14 Şubat’taki Genel Kurul’un iptali için 14 tane dava açmıştı. Hepsi reddedildi. Orduspor delegesi Bülent Nuri Yazıcıoğlu adında bir vatandaş var. Bu vatandaş, Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu yedek üyeliği de yapıyor. Ve bu vatandaş, Ankara 7. ve 11. Asliye Hukuk Mahkemeleri’nden, 17 Ocak 2008 tarihli Genel Kurul toplantısında alınan kararların iptali, 14-15 Şubat’ta yapılacak seçimli Genel Kurul toplantısının önlenmesi amacıyla, Futbol Federasyonu aleyhine dava açıyor. Yani açılan bu davanın davacısı Futbol Federasyonu yönetim kurulu üyesi olup, davalısı da Futbol Federasyonu’dur.
Hem davacı, hem davalı olmak gibi bir garabet şampiyonluğunu ancak bizim Futbol Federasyonu yapabilirdi. Bu talep de mahkemece reddedildi. Yarın korkarım Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu üyeleri, Federasyon binasını veya tesislerini bombalamasınlar. Tabiki bu işin şakası. Ama bakıyorsunuz şaka, maka, adamlar koltuğa yapışmışlar. Her türlü tuhaflığı yapıyorlar. 6+2’yi çıkardılar. Biraz sıkışsınlar, +22’yi bile çıkarırlar. Orada kalmak için bunlar her şeylerini verirler. Demek ki ne ballı börekli yermiş orası da bizim millet bilmiyormuş.
Erzik masal anlatmış!..
Şenes Erzik piyasada yok. Suyun altına girdi. Yıllarca UEFA’da, "Federasyon Başkanı olmayan tek adam bendim" derdi. Demek ki hikaye anlatırmış bizlere, masallar. Ayhan Bermek aday çıktı. Devam eder mi, seçime gider mi bilemem. Şimdilerde Hasan Doğan ismi de ortaya atıldı.
Herkesin ortak noktada birleşeceği bir adayın Futbol Federasyonu başkanı olması lazım. Böyle olsun ki Federasyon’un dibi delinmesin. Özellikle de yan kurulların. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, "Federasyon Başkanı bizden biri olmasın. AKP’de görevli olanlardan biri o koltuğa oturmasın" dediği bir söz var. Mesela, Kayserispor Onursal Başkanı ve Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki’nin de adı geçti. Federasyon başkanlığına yakışır mıydı? Her açıdan yakışırdı. Ama Başbakan, AKP içindeki görevlileri burada istemiyor.
Devlet kanalıyla gelen Haluk Ulusoy bir anda, "Devlet bana karışmasın" demeye başladı. Kim gelirse gelsin, Futbol Federasyonu’nun Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Hükümeti’yle inanılmaz derecede işi var. Mutlak suretle gelenin iş başındaki hükümetle, düzgün çalışması gerekiyor.
TÜrkiye Cumhuriyeti’nde çok Başbakan futbolu sevmedi, maçlara gelmedi. Bunların içinde bir Turgut Özal bir de Recep Tayyip Erdoğan var, futbolla ilgili. Hatta, Recep Tayyip Erdoğan’ın futbol oynamışlığı da var. Ve bizim alemi de çok iyi bildiğini biliyorum. O zaman niye böyle bir Başbakan’dan faydalanmayalım.
Futbolun patronu dürüst olmalı
Kulüplerdekİ tesisler ve statlar içler acısı. Bir tek Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu hariç, maça gidilebilecek stat yok. Ama biz hala daha futbolun özerkliğinden bahsediyoruz. Haluk Ulusoy, bizim yıllarca uğraştığımız özerkliği aldı, kendi özerk Futbol Federasyonu’nu yaptı.
Diktatörlükle idare etti. Ama hala daha işin sonuna geldiğini anlayamıyor. Aslında şu kanun çıktıktan sonra genel kurulu toplasaydı ki o tarihlerde, FIFA ve UEFA ona inanıyordu. Çünkü onu tanımıyordu. Ama mahkeme kararıyla yapılan kongrede, FIFA ve UEFA yetkilileri Haluk Ulusoy ve ekibinin ne durumda olduğunu açıkca gördüler. Yani Haluk Ulusoy, attığı silahla vuruldu. Ne demişler; hiç bir cinayet mükemmel değildir.
Peki, Federasyon Başkanı nasıl bir isim olmalı. Türkiye’de az bulunan sanki ayrıcalıklıymış gibi konuşulan bir özellikte olmalı. Yani, adam dürüst olmalı. Ayhan Bermek de dürüst adamdır, Hasan Doğan da. Ayhan Bermek’i daha eski tanırım. Hasan Doğan ile daha kısa mesaim oldu. Ama, Hasan Doğan’ın geçen bir oyla kaybedilen kongre öncesi konuştuklarımıza ve uyguladıklarına bakıyorum, hem cesaretli, hem de futbol için son derece dürüst. Hasan Doğan’ın bir büyük avantajı daha var, Başbakan’a yakın olması. Ama bu konum, onun ileride dezavantajlı bir duruma düşmesine neden olabilir. Ama dedim ya, şu bir gerçek. İkisi de dürüst adamlar, mutlak suretle yönetimleri de kurulları da dürüst olacaktır.
NOT: Son yapılan genel kurulda divanda oturan kimselerin, Federasyon’da görev almamaları gerekir. Ama bazı arkadaşlara bazı şeyler maalesef cazip geliyor. İleriyi fazlaca düşünmüyorlar.
Komisyoncu yazarlar bulundu
İKİ hafta önce yazdığım komisyoncu spor yazarları için TSYD’ne üye, ancak iki kişi yorum yaptı. Birisi Kazım Kanat, birisi de Öcal Uluç. Diğerlerinin hepsi, kulaklarının sağ taraflarına yattılar. Ama TSYD Genel Merkezi, bu işin üzerine gitti.
Ankara’dan yüzde 25 veya paranın büyüklüğüne göre yüzde 40 komisyon alan kişiler belirlenmiş. Bunların makbuz karşılığı aldıkları paranın, maliye kısmının da komisyonu alanlar tarafından ödenmesine karar verilmiş. Çünkü, yazdığım o yazıdan sonra haklı olarak komisyon almayanlar da töhmet altında kaldılar. Önemle duyurulur. Elime bu konuda fazla bilgi geçerse, sizlere bildireceğim.
Hakemlere maç yaptıracaksın
SERVET, Semih’e sert girdi. Futbol sert oyundur, tamam da adamla oynamayacaksın, topa sert olacaksın. Semih, kendine bakan bir oyuncu. O darbeyi başka bir oyuncu yeseydi bağları kopardı. Bir futbolcu için en tehlikeli pozisyon, yere basan ayağının darbe almasıdır.
Ayak boştayken alınan darbede bacak hareketlenir, darbenin şiddetini azaltır. Ötekinde de tam tersi olur. Servet’in bacağı, Semih’in bacağına geldi. Servet o pozisyonda ayak tabanını kullansaydı, o zaman Semih biterdi. Avrupa’da tabanını kullanarak giren futbolcuyu anında kızartıyorlar. Misal mi işte Ersen Martin. Oyuna gireli 5 dakika oldu. Bir taban dışarı. İspanyol basını haftanın kömürcüsü seçmiş. Bizde bazı hakemler iki pozisyonu ayıramıyorlar.
Onun için de "Futbol oynamış olması gerekir" diyorum. Hala da aynı fikirdeyim. Seminerde, hakemlere maç yaptıracaksın. Kameraya çekeceksin. Zaten hakemin ne mal olduğunu, o zaman görürsün. İyi bilirim, biz hakemken çoğu top oynamaktan kaçardı. "Fiyaskomuz meydana çıkar" diye.
Bahçeli şansını kaybetti
DEVLET Bahçeli’yi üniversiteden tanırım. O zamanlar inandığı yoldan giderdi. Sonra ağaçtan düştü. Bir kısım insanlar "acaba" dediler ve ona bir şans tanıdılar. "Bu mecliste tavır koyabilir mi?" diyerek oy verip getirdiler. Bunların içinde ben de vardım. Ama şu anda, "İnsanlar ilerledikleri yolda, her gün öleceklerine bir defa ölürler" cümlesini düşünüyorum.
Bahçeli bu şansı kaybetti. Onu attığı ip de kurtarmaz artık. Meğerse onlar ideallerinin ve ülkelerinin peşinde gitmiyorlarmış. Kafalarında AKP’den geriye kalacak oyların peşindelermiş. Bugün söylediklerinin beşte birini seçimden önce söyleselerdi yüzde 5’ten yukarı çıkamazlardı.
Ama bizim gibi kerizler olduktan sonra böyle partiler zaman zaman canlanıyorlar. "Keriz" kelimesini çoğul kullandım, çünkü iki oğlum da oylarını onlara attılar. Şimdi gidip AKP’nin arka bahçesinden artacak oyların peşinde koşsunlar.
Yazının Devamını Oku 4 Şubat 2008
BU maç yorumu sadece televizyon görüntülerinden seyrederek yazılmıştır. Önemle duyurulur... Futbolda maç, oynanmadan kazanılmıyor. Dün gece galibiyeti kaçıran taraf Galatasaray oldu. Öncelikle akıllı oynadılar. Ne yaptılar; Fenerbahçe’nin klasik işleyen makina düzeninin çarklarına demirler sokup onu bozdular. Sonra da oynamaya başladılar. Başarılı da oldular. Nereye kadar; önce Kalli’ye kadar. Neden; ticarette bir laf vardır; "Eğer kazanıyorsan, işler iyi gidiyorsa sistemi bozmayacaksın."
Hakan Şükür bir gol kaçırdı. Kaçırabilir ama pozisyona girmesi önemli. Kalli herhalde kaçan gole sinirlendi ki, Hakan Şükür’ü oyundan aldı. Bence yanlış yaptı. Çünkü Hakan Şükür, Fenerbahçe defansı için özellikle havadan tehlikeliydi. O tehlike olunca Ümit Karan daha rahat oynuyordu. Ayhan’ı alabilirsin. Kimin yerine; orta sahada çok koşan gençlerden birinin yerine...
Eğer bu maçta gol olmadıysa bunun sorumlusu Fırat Aydınus’tur. Dört tane net pozisyonda hiç alakası yok iken, belki de finalleri gol olacak iken, avantaj kurallarını kesti. Neden; maçtan korktu ondan. Sen oynat, o gitsin gol olsun, sana ne. Sonra da dön, kartını mı göstereceksin veya futbolcuyu ikaz mı edeceksin, ne yaparsan yap.
Lugano iki sarıdan bir kırmızı gördü. İkisi de doğru. Sert futbol oynayan bir defans adamı hakeme itirazdan sarı görmemeli. Oyundan, pozisyondan dolayı görmeli. Ama Lugano, saçma sapan itirazlar yaparak ve uzatarak birinci sarıyı gördü, elinde bombayla oynamaya başladı.
Alex’i kilitlersen...
Alex’i iyi kontrol edersen, oynatmazsan Fenerbahçe’nin yüzde 50’si gidiyor. Özellikle Deivid’in, Alex’in kilitlendiği anlarda sahneye çıkıp, idareyi ve dikkatleri üzerine alması lazım. Sonlara doğru bunu yaptı ama geç kaldı.
"Brezilya Milli Takımı Teknik Direktörü Dunga’nın gelişi Fenerbahçe’yi ateşler" denildi ama bence tersi oldu. Fenerbahçe közleme oldu.
Mehmet Aurelio’da büyük düşüş var. Zaten ileriye fazlaca oynayan bir oyuncu değil, top çalan bir oyuncu. Ama karşısında kendinden daha genç ve çabuk futbolcuları görünce o da rahat oynayamadı.
Fenerbahçe Kezman’ı sokmadan önce altı yabancı ile oynadı. Galatasaray yüzde 100 yerli idi. Peki seyrettiniz, yabancılar ile yerlilerin farkı neydi? Onu başta söyledik; maç oynanmadan kazanılmıyor. Bu mücadele işidir, yürek işidir. Galatasaray dün gece yüreğini ortaya koydu ama Fenerbahçe için aynı şeyleri söylemek mümkün değil.
Yazının Devamını Oku 30 Ocak 2008
ÖNCE Sanayi Barbaros. Ankara Amatör Kümesi’nde bir takım. Sonra ASAŞ alıyor. 3. Lig’e çıkıyor. Gücü yetmiyor, Gençlerbirliği’ne teklif ediyorlar. Zaten Gençlerbirliği’ndeki oynatamadığı oyuncular için Süper Lig’e alternatif bir ligin kurulmasını isteyen İlhan Cavcav hemen "Olur" diyor. Ama bir sene sonra parası kıymetli olan İlhan ağabey, masraf oluyor diye OFTAŞ’ı geri vermek istiyor. Ona söylenilen yıllar gider 700 bin YTL. O zaman. Ama, hakiki gider 300 bin YTL. civarı. G.Birliği altyapısından oyuncular OFTAŞ’a veriliyor. 3. Lig’de iki sene oynayan takım 2. Lig’e geçiyor. 2. Lig’de de bir yıl oynuyor ve 2A’ya geçiyor. Gene bir yıl sonra takım Süper Lig’de. Bu çıkışta ilk iki yıl antrenör Metin Diyadin, sonrasında da şimdiki Osman Özdemir. Bu takım Süper Lig’e gelirken bir çok futbolcuyu da diğer takımlara yolluyor.
Bunlardan ikisini burada yazarsak, diğerlerini de siz tahmin edebilirsiniz. Birisi şu anda Fenerbahçe’nin sağ tarafında oynayan Gökhan Gönül, diğeri de Kayserispor’da oynayan Gökhan Ünal. Yani OFTAŞ’ta oynayan futbolcuların çoğu 5-6 yıldır yan yana oynuyorlar. OFTAŞ’ın çıkışı sürpriz değil.
Peki, aynı merkezden idare edilen iki takımın yani ağır ağabey Gençlerbirliği’nin durumuyla yaramaz kardeş OFTAŞ’ın durumları niye böyle? Birisi Halep’e giderken diğeri Şam’a gidiyor. "At sahibine göre kişner" deseniz, jokey aynı jokey. Bunun birinci sebebi akıl hocalarıdır. İkincisi kararsızlık.
Bakınız, bir futbol takımının başarılı olması için en önemli şey huzurdur. Bunu sağladığınızda tavana vurursunuz, yoksa dibe. Mesela, OFTAŞ’tan Hakan’ı,
Gençlerbirliği’ne almak istiyorlar hem de daha fazla para vererek, çocuğun cevabı ne biliyor musunuz? "Ben orada ne yapayım, burada huzurlu ve mutluyum" diyor. Parayla da her iş olmuyor. Mutluluk gelmiyor. Fatih Terim’in, aldığı aylık dillerde. 135 bin YTL. Bana sorsanız makul bir rakam. Türk Milli Takımlar Teknik Direktörü’nün bu paradan fazla alması lazım, az değil. Neden? Çünkü, yalnız A Milli Takım’da oynayan futbolcuların eline geçen aylık paraya bakıldığında Fatih Terim’in aldığı çerezlik. Bir teknik direktör aldığı parayla emrettiği ve idare ettiği futbolcunun altında kalmamalı, ezilmemeli.
Büyük dengesizlik
Ama, o teknik direktörler de aldıkları paraların karşılığını vermeliler. Fatih Terim, Milli Takım’ı Avrupa Şampiyonası finallerine taşıyarak bence bu parayı hak etmiştir. Bakın nerelerden, nerelere geldik. 35 dakika 10 kişi kalan Bursa’ya yenilen takımı dibe vuran, Bülent Korkmaz ne ücret alıyor.
Senede 400 bin YTL. Ne kadarını peşin aldı? Fazlasını. G.Birliği’ne ne verdi? Şu ana kadar hiç bir şey. Kaç yardımcısı var? Şimdi sıkı durun. OFTAŞ’ın teknik direktörü Osman Özdemir aylık ne alıyor? 10 milyar YTL. İşte, Türkiye’de Milli Takım’dan iki kardeş takıma kadar ücret ve başarı dengesizlikleri veya tartıştıklarımız. Ne dersiniz? Özdemir’in bir kabahati var. Bir şanssızlığı. 3 büyükler de oynamadı. G.Birliği’nin mütevazi futbolcusuydu, hep Anadolu’da büyüdü, yetişti. Yani, saf Anadolu çocuğu.
NOT: Buradaki saf kelimesini temizlik olarak yazıyorum. Aptallık olarak değil.
Hesap ortada
BÜTÜN kulüplerin aldığı toplam cezaların takriben 4’te birini Beşiktaş almış. Bu inanılmaz yüksek bir rakam. Peki bu cezayı kulübe aldıran kim? Beşiktaş seyircisi. Yani, "Canımdan çok takımımı seviyorum" diyen seyirci. Bir yerde Çarşı. Nasıl bir sevgi bu anlamak mümkün değil. Canım dediğinin, canını çıkarıyor. Ondan sonra da yöneticisi, Affan Keçeci’yi yuhalatıp dışarıya çağırıyor. Tribünlerden bayanlar, çocuklar kaçıyor diyoruz. Hesap ortada. Ben bir şey demiyorum. Disiplin Kurulu diyor.
Nasıl oluyor bu?
ŞU anda Türkiye Ligi’nde Beşiktaş’ın hocası Ertuğrul Sağlam, Sivasspor’un hocası Bülent Uygun, Gençlerbirliği’nin hocası Bülent Korkmaz, Ankaragücü’nün hocası Hakan Kutlu. Bunların hepsi başkalarının teknik direktörlük diplomasıyla çalışıyorlar. Sizce doğru mu? Türkiye Antrenörler Derneği ne iş yapar? Futbol Federasyonu neden ve nasıl bir yaptırım uygulayamaz? Hadi tartışsanıza...
Mart kedisi gibiler!..
MARATON’da yaptığım bir yorumdan sonra, Tigana beni mahkemeye vermişti. Hatta, 3 basın toplantısını beni bahane göstererek terketti. Yani, Beşiktaş taraftarına saygısızlık yaptı.
Türkiye’de görevli bazı insanlar, tamamen renkli at gözlükleriyle olaylara bakarlar. Amigo yazarlar da olayların üzerine gidemezler. Çünkü, yöneticileri onları sustururlar. "Bizim hakkımızı niye aramıyorsunuz, niye kulübe ve takıma sahip çıkmıyorsunuz" diye. Bu yazarlar maalesef gazetelerde yazarlar. Kulüplerin gazetelerinde değil.
Basın savcısı, iki saatlik sorgulamadan sonra Tigana’nın mahkeme isteğini reddetti. Ben beklemeyi severim. Fevri hareket etmem. Bu beklemenin sonunda ne oldu bilmiyor musunuz? Fransız polisi, Marsilya polisi, Tigana’yı çağırdı 8 saat sorguladı. Yolladı ama tekrar sorgulamaya alacak. Çünkü, Marsilya polisi bu tarz olaylarda işin ucunu bırakmaz, köküne kadar gider.
Tigana’nın iş ortağı olan iki tane menajeri de şu anda içerdeler. Bakalım, filmin sonu nasıl bitecek. Ama maalesef bu işlere bulaşanlar, Mart kedisi gibidirler. Hem yaparlar hem bağırırlar. Aynen Tigana’da olduğu gibi.
NOT: Bizim kulüplerimizin nasıl muazzam araştırmalar yaparak futbolcu ve teknik adam aldıklarını şekilde olduğu gibi görüyoruz.
Haksız rekabet
KASIMPAŞASPOR bu sezon büyük ihtimalle düşecek. Eğer, mucize olmazsa. Peki, burada yalnız hatalı ve suçlu Kasımpaşa mı? Hayır. Özellikle Futbol Federasyonu. Geçen sene oynattığı sahayı, bu sene kabul etmeyen Futbol Federasyonu. Bu işin bir tarafı.
Peki öbür tarafı. O çok daha vahim. Kasımpaşa az da olsa kurtulma ihtimaliyle oynuyor. Mücadele ediyor. Peki, düştükten sonra nasıl oynayacak. Bu bundan sonra oynayacağı rakipleri için büyük avantaj değil mi? Haksız rekabet değil mi?
Yazının Devamını Oku 27 Ocak 2008
FENERBAHÇE maçından sonra Beşiktaş, ’Gaziantep’i rahat geçer’ diyenler yanıldı. Ama Gaziantep’in bir noktadan sonra Beşiktaş’la mücadele etme gücü kalmadı. Futbolcu farkı, her ilerleyen dakika daha fazla hissedildi. Berabere biter miydi? Tartışmak bile gereksiz. Çünkü sonuç 3-1. Eğer İstanbul’da Üç Büyükler’den puan çıkaracaksan, onların forvetlerinin ve orta sahalarının, defanslarına yardıma gitmesine zorlayacaksın. Bunu yapmadığın zaman, onlar bütün güçlerini hücumda kullanıyorlar.
Ve bir yerde de hata yapıyorsun, maç kopuyor. Gaziantep golü attıktan sonra her geçen dakika hücum gücünü zayıflattı. Bütün yük arkaya bindi. Sonunda defans da dayanamadı. İp de maç da koptu.
Yine aynısı oldu
Bobo, Nobre ve arkalarında Holosko oynadığı müddetçe, Holosko’dan çok şey beklemeyin. Beşiktaş’ın attığı birinci golde, pozisyonu yaratan o. Ama nasıl? Önündeki geniş alanı kullanarak... Ya Holosko’yu istediği yerde oynatacaksınız, geniş alanda serbest dolaşacak, ya da vermiş olduğunuz parayı çöpe atmış olacaksınız.
Bir hafta evvel Fenerbahçe’nin 5 attığı takıma zorlanıyorsun. Neden? Çünkü, rakibini çözemiyorsun. Ne zaman çözüyorsun? Fizik gücü düştükçe. Ama yarın çok farklı rakiplerle oynayacaksın, onlar Gaziantepspor olmayacak. Gaziantep’te 12 numarayla mücadele eden Deumi kusursuz oynadı. Ama ne yapsın tek kaldı. Peki, hani 6 yabancı, 8 yabancı isteyenler? Gaziantepspor kaç yabancıyla oynadı?
Beşiktaş seyircisi ne zaman o ’Allah belanı versin’ tezahüratına başlıyor, o zaman kalesinde golü görüyor. Dün gece aynen oldu.
Kartları es geçti
Cüneyt Çakır, gördüğünü çalmaya gayret etti. Topun yanında fazla gezip, pozisyonların içine daldı. Ama bir defa topla çarpıştı. Gaziantepli futbolcuya gösterdiği ilk sarı karttan sonra aynı pozisyonların hepsini es geçti. Özellikle de bazı faul atışları 15-20 metre önde atıldı. Demek ki, herhalde bu maçta onu Avrupa’dan seyretmeye gelen mentörü yoktu.
Yazının Devamını Oku 23 Ocak 2008
FUTBOL Federasyonu’nun genel kurullarına yıllarca giderim. Çünkü orada yaşadıklarımızı ve gördüklerimizi hiçbir yerde bulamayız. Bilirsiniz en tehlikeli grup, politikayla uğraşanlardır. Onlar için, önce kendileri. Sonra partileri, sonra millet gelir. Bırakın politikacıları, siz gelin de Futbol Federasyonu genel kurullarını bir izleyin. Geçen yıllarda Serdar Ortaç’ın yaptığı güzelim Dansöz parçasına, futbol kongreleri klip olur.
Haluk Ulusoy’un gittiği net bir biçimde görülüyor. Peki şimdi n’olacak?
Altını çizerek belirtiyorum. Eğer gerekli icraatlar yapılmazsa, Haluk Ulusoy ve ekibini mumla arayacaksınız. Hangi ekibi mi?
Haluk Ulusoy ekibi namına yani Futbol Federasyonu adına Mehmet Kemal Ünsal konuşuyor. Kim bu vatandaş? Bülent Yavuz ile birlikte Ankara’da bir otelde Samsunspor Kulübü başkanıyla şike pazarlığı yaptığı iddia edilen ve mahkemeye düşen şahıs. Mahkemeleri devam ediyor mu bilmiyorum...
Kongreden bir gece önce Sheraton’ın lobisindeyim. Kimi ararsanız var. Eski dostlar, tanıdıklar veya tanımadığım farklı belediyelerin adamları. Oylama açık olsaydı veya zarfın içine bir beyaz, bir siyah koyulup delegeye verilmeseydi, aradaki fark bu kadar olur muydu? Tartışılır.
Artık çok geç
Haluk Ulusoy ve ekibi koltuğa yapışmışlar. Eğer Ulusoy, bu kongrede seçim başlamadan evvel bir izin isteyip, kürsüde konuşma yapsaydı ve istifa etseydi, bugünlerde ve daha ileriki günlerde bir çok günahını affettirmiş olarak iyi yönleriyle yaadedilecekti. Ama artık çok geç.
Şenes Erzik’i severim. Hakem Federasyon Başkanı olarak çok ilişkim oldu. Zaman zaman tartıştık, zaman zaman birleştik. Çok düzgün bir futbol adamıdır. Her şeyden daha önemlisi, tartışmaya açık birisidir. Şenes Erzik’i seviyorum, ama Türk futbolunu daha çok seviyorum. "Şenes Erzik böyle bir tabloda görev kabul etmezse, vatan haini olur" dedim. Böyle bir cümle Erzik’e ters düşse bile, sözümün arkasında sonuna kadar duracağım. Neden? AKP hükümeti hakikaten futboldan elini ayağını çekmek mi istiyor? Çünkü, Başbakan’ın bu yönde söylediği konuşuluyor. Şenes Erzik’in başkanlığında kuruluşu tamamen Erzik’e bırakılmış bir şekilde futbolu kendisinin idare etmesini mi istiyor, yoksa "Şenes gelsin" diyerek bazı atraksiyonlarla önünü kapatıp, dönüp tamamen AKP belediyelerine dayalı bir federasyon mu istiyor? Yine, özellikle söylüyorum. Birinci şıkkı düşünüp eyleme geçirirlerse, futbolda 25-30 yılı kurtarırız. Sistem kurulur, Erzik’ten sonra kim gelirse gelsin o çark döner, yürür...
Peki aksi olursa? İşte o zaman, Haluk Ulusoy’ları da Mehmet Kemal Ünsal’ları da Bülent Yavuz’ları da ararsınız.
Baskıyı yerler
Eğer Şenes Erzik olmazsa, bazıları diyorlar ki, "Allah uzun ömür versin, ya Şenes Erzik ölürse ne olacak?" Herhalde 7-8 tane aday var. Bazıları arkadaşlarım, tanıyorum. İyi de düzgün de insanlar. Bazılarını tanımıyorum. Ama bu insanlar düzgün de olsalar, iyi niyetli de olsalar, siyasetten baskıyı ne kadar yerler veya yemezler tartışılır.
Hakem grubuna bakıyorum. Kanlı bıçaklılar. Baltalar, satırlar çekilmiş bekliyorlar. Yönetim kademesine bakıyorum, vizyonu düşük adamlar aportta bekliyorlar. İnanın bugün bazı yerlerde enteresan şeyler konuşuluyor. Mesela Fatih Terim’den. Çok para aldığından.
Onun yerine dini bütün, beş vakit namazını kılan müslüman, eşinin başı kapalı daha başka bir teknik direktör getirilmesinden. İsim de veriyorlar, Ertuğrul Sağlam’ı işaret ederek. Dahası, MHK’nin nasıl kurulmasına dair harekat da hazır.
Riva’daki, Beylerbeyi’ndeki çalışanlara inene kadar. Teknik direktöründen, odacısına kadar. Haluk Ulusoy döneminde burada yanlış yapılanmalar da oldu. Ama, daha federasyon kurulmadan bunların konuşulması yanlış.
Sakın beni kötü bir tablo çizmekle suçlamayın. Bu alemin içinde 60 yıldır yaşıyorum. Ve bu alemi de köküne kadar biliyorum. Tehlike çok büyük. Benden bu kadar... Sonra ağlamayın...
Sporcu farkı
TÜRKİYE’de insanlar Özhan Canaydın’ı çok seviyorlar. Aslında soyadını değişirmesi lazım sayın başkanın. "Canayakın" demesi lazım. Kongre boyunca, Beşiktaş, Fenerbahçe ve Trabzonspor başkanlarını ortada hiç görmedim. Hepsi adele kanseri olmuşlardı. Omuzlar havada, kaşlar dik.
Clark Gable atışı yapıyorlardı. Bir tek Canaydın herkesle konuştu, öpüştü. Zaman zaman onu da ağır eleştiriyoruz. Ama ne de olsa eski bir basketbolcu. Yani sporcu. Biz sporcular arkadan vurmayız.. İşte aradaki fark...
Doğruyu bulacaksın
KULÜPLER ağlıyorlar. "Niye seyirci gelmiyor" diye. Öncelikle bir dönüp düşünsünler. Mesela lig sonuncusuyla oynuyorsun, Kasımpaşa’yla. Dönüyorsun, Kayserispor ile oynuyorsun, lig beşincisiyle. Veya Trabzonspor ile oynuyorsun.
Kaçıncı olursa olsun, bir ağırlığı ve ismi var. Üçünün maç bilet fiyatı aynı olmaz. Birisi iki lira ise, birisi 5 lira, biri 8 lira olur. Bugün Türk Hava Yolları bile, müşterinin az olduğu saatlerde bilet fiyatlarını ucuzlatıyor, fazlayken de pahalılaştırıyor. Çok da doğru yapıyor.
Taş devri zihniyeti
BEŞİKTAŞ Kulübü kadar ahde vefası olmayan bir kulüp görmedim. Bırakın Affan Keçeci’yi, bu takımda top oynamış, formasına ter, kan damlatmış, cebinde emekli maaşıyla Beşiktaş’a tesis yapmak için sağa sola saldırmış Süleyman Seba’ya bile dil uzattılar, Beşiktaş tribünlerinde. Sonra Serdar Bilgili’ye. Sonra Bilgili’nin ufacık kızına küfür ettiler veya ettirdiler. Şimdi Affan Keçeci’ye.
Affan Keçeci’yi seversiniz, sevmezsiniz. Beğenirsiniz, beğenmezsiniz. Ama Türkiye’deki çarpık zihniyet yüzünden, küfür edildi kendisine. Ne o zihniyet? "Futbol Federasyonu’na benim soktuğum adam, benim takımıma sahip çıkacak, hakkını arayacak." zihniyeti. Yani Federasyona soktuğun adam, o takımın formasıyla orada oturacak. Taş devri zihniyeti. Basit mantıkla Affan Keçeci doğru işler yaptı ki Beşiktaş’a yaranamıyor.
Yıldırım Demirören ve ekibi Affan Keçeci’nin yanında oturmadılar. Orada Affan Keçeci oturmuyor. Haluk Ulusoy oturuyor. Onun namına Keçeci orada. Yıldırım Demirören’in koltuğu da babasının koltuğu değil. Beşiktaş Kulübü’nün makam koltuğu. Daha bunu ayıramayanlar, bu ağırlığı kaldıramayanlar, maalesef büyük kulüplerimizin başındalar.
İşin daha da acısı ne biliyormusunuz sevgili okurlar? İstiklal Marşı’nı, Affan Keçeci’yle yan yana ayakta dinleyen ve söyleyen Beşiktaş Kaymakamı Nihat Nalbant, Yıldırım Demirören ve ekibinden gelen baskılarla Affan Keçeci’nin yanından kalktı ve başka bir yere oturdu.
Vah benim devletim vah... Bazen masalar çok büyük oluyor, oturanlar küçük. Bazen de oturanlar büyük oluyor, masalar küçük...
NOT: Sayın kaymakam Nalbant, "İstiklal Marşı okunduktan sonra, Affan Keçeci’nin etrafı çok ısındı, kaynamaya başladı, hava da çok soğuktu. Bu kadar sıcak ve soğuk beni bozar. Ondan ayrıldım" diyerek kendini savunabilir.
Bursaspor’un ipi daha kalın
FUTBOL Federasyonu istifa etmediği müddetçe, kongreye kadar yapılacak bütün maçlar tartışmalı olacak. Daha bugünden çarşaf çarşaf yazılıyor. "Bizim ipimizi kesecekler" diye. Peki federasyon bu işlerde kullanacağı ip ve adamı bulabilecek mi?
Mesela Bursaspor. Son derece haklı örnek itirazları var. Ama, Gençlerbirliği’yle oynayacakları hayati maçları pazartesi saat 13.30’a alındı. Çok net gözüküyor. Diğerlerini bilmem ama Bursaspor’a daha büyük bir ip hazırlanmış. Çünkü, geçtiğimiz haftalardaki örneklemelere göre buradaki uygulama bana son derece kasıtlı geldi. İsteyenle tartışırım...
Ya tutacaksın ya satacaksın
HER şeyde zamanlama önemlidir. Gol vuruşu, taç atışı. Evlilik yapma yaşı. Çocuk yapma zamanı gibi. Bakın, Mehmet Topuz ile Gökhan Ünal, Kayserispor olayına. Önce Topuz, şimdi Gökhan Ünal. Hep sorun var.
Detaylara inmek istemiyorum. Ama, şu bir gerçek. Ya takımını büyüteceksin, hedefini de otomatikman büyütmüş olacaksın. Futbolcunu tutacaksın. Eğer bunları yapamıyorsan, takımını aşan, şehrini aşan futbolcunu parasını alıp, kasana koyup göndereceksin. Sonra elinde patlar...
Şerbet vere vere denizi bitirdiler
ANA Statüsü’nü hazırlamayan tek ülkeyiz. Niye hazırlanmadı? Eğer hazırlansaydı, bugün pek çok kulüp liglerde mücadele edemezlerdi. Eğer, FIFA bunlara eylem yapmasaydı, federasyonu ikaz ederdi. Yani Futbol Federasyonu şerbet vere vere denizi bitirdi.
Mesela Kasımpaşaspor. İkinci Lig’de oynadığı sahada, onlara Süper Lig maçı oynatmadın. Adam yerlerde sürünüyor. Kulüplerin gelir ve giderlerine göre transfer zorunluluğu getirmedin. Mesela, Beşiktaş Başkanı çıkıp diyor ki, "30 milyon dolar kulüpten alacağım var. Giderken tahsil edeceğim." Ana statü olsaydı ne olurdu? Türkiye’de futbol bu cümlelere muhatap olmazdı. Böyle çok misal veririm. Hep günü yaşadık.
Ama Haluk Ulusoy, 70 milyonu Avrupa Kupası finallerine götürüyor. Babanın parasıyla mı, kendi paranlamı götürüyorsun? Yoksa garibanın parasıyla mı? Ne değişiyor? Kulüp başkanları, federasyon başkanları...
Yazının Devamını Oku 20 Ocak 2008
MAÇ başlıyor, Kasımpaşa 2-0 öne geçiyor. Ne Kasımpaşalı futbolcular, ne Beşiktaşlı oyuncular, ne de seyirciler bu skora inanmıyorlar. Seyirci başlıyor, klasik tezahürata: "Ölümüne ölümüne Kara Kartal." Daha sonra ötekine geçiyor: "Ölmeden mezara koymayın bizi." Bir başka tezahürat: "Allah belanı versin."
Dün akşam "şarabı da içeriz, esrarı da çekeriz"i söylemediler. Yani sahadaki skor Beşiktaş'ın aleyhine oldu mu, tezahürat da ölümle başlayıp, belayla bitiyor. Ne zaman Beşiktaş 3-2 öne geçiyor, o Liverpool maçındaki güzel tezahürat başlıyor. Aslında seyirciyi hep böyle tezahürat yaparken görmek istiyor insan.
Kasımpaşa’yı yenersin!
Beşiktaş, Holosko'yu aldı. Ama en uçta oynattığı Nobre-Bobo ikilisinin hafif arka sağında Holosko'yu oynatırsan, hem o ikiliyi, hem Holosko'yu kilitlersin. Holosko'ya geniş alan bırakırsan ve arkadan çıkarsa çok faydalı bir oyuncu. Ama onu Nobre ve Bobo ile oynatır da kilitlersen, hep beraber kördüğüm olurlar.
Şimdi size bir şablon çiziyorum. En ileride Bobo ile Nobre. Sağ dışta biraz geride Holosko, sol dışta biraz geride Tello, bunların biraz gerisinde Delgado. Karşındaki rakip Kasımpaşa olursa bu görüntüyle 2-0'ı 4-2'ye çevirirsin. Ama biraz direnen, biraz topu iyi kullanan takımla oynarsan, zor çevirirsin. Seni perişan ederler.
Cisse, dengeli oynuyor, iyi vazife yapıyor. Hem toplu, hem topsuz oyunda çok faydalı olmaya başladı.
Sinan'la Ertuğrul geçtiğimiz iki haftada dediler ki: "Konya çok soğuktu. Ankara buz tutmuştu. Ondan kötü oynadık. Allah'tan buz tutmadık." Peki dün gece rakip özellikle de Kasımpaşa olunca bu kötü futbolu neye bağlayacaklar merak ediyorum.
Kimseyi aldatmayın
Beşiktaş iyi oynamıyor. Kazanıyor, tamam ama maça gelen seyirciye göz zevki ve seyir zevki vermiyor.
Bu Kasımpaşa takımı Türkiye Süper Ligi'nde oynuyor. Eğer o FIFA'nın söylediği ve bizim Futbol Federasyonu'nun yapamadığı veya özellikle yapmadığı özel statü olsaydı, bu ligde oynayabilir miydi? Hayır. Kendi kendimizi aldatıyoruz. Sonra da kongre yapıp, dünyaya rezil oluyoruz. Başımıza sopayla adam gönderiyorlar. Kasımpaşa geldiği gibi gidecek. Ama bunun sorumlusu Kasımpaşa Kulübü'nden fazla Türkiye Futbol Federasyonu'dur. "O gün öyle, bugün böyle" diyerek insanlarla ve takımlarla yıllarca oynadılar. Hala da sıkılmadan kongrede kovuldukları yerde oturmaya ısrar ediyorlar.
Yazının Devamını Oku 16 Ocak 2008
DÜNKÜ gazeteleri okudum... Fotoğraflara baktım... Trabzonsporlu futbolcuları buz ısırmış. Dikkatle ve hayretle okudum. Umut’un kulakları zaten kepçe gibi, bir de o kulağın tepelerinde meme yapmış resimler var. Eksi 20 derecede Erzurum’da da top oynadım, Sivas’ta da. Bizim kulaklarımızı ne buz ısırdı, ne de köpek. Her şeyin bir çaresi vardır. Ona göre vücudun açık yerlerine kremleri sürersin, ilaçları basarsın, ne kulağını ısırırlar, ne kafanı.
Geçtiğimiz yıllarda bazı kulüplerin para vermemek için veya eş dosta kıyak olsun diye kadın doğum uzmanlarına sahada görev verdiklerini bilirim, hatırlarım.
Trabzonspor’da görev yapan doktor Ahmet Kalaycıoğlu’nun anatomi uzmanı olduğunu öğrendim. Kan görmekten de pek hoşlanmazmış. Peki, böyle birisi Trabzonspor’da nasıl görev yapar? Bana pek sürpriz gelmedi. Çünkü Trabzonspor’da şu sıralar olamayacak, olmaz dediğimiz her şey oluyor. Allah’tan doktor, kadın doğum uzmanı çıkmadı.
Bakınız... Eğer eksi 18-20 derecede futbolcular bu hale gelmişse, Sarıkamış’ta, Erzurum’da kayakçılar ne hale gelir? Veya benim nöbet tutan erlerim ne yapar?
Futbolda olmaz olmaz. Her şey olur. Bu hafta Trabzon’da Oftaş ile oynuyorlar. Oftaş 21, Trabzon 22 puanda. Evinde 2, dışarda 2 maç kaybedecek olan Trabzonspor küme düşmekten sonra nasıl toparlar? İyi hatırlarım, Beşiktaş 1970’li yıllarda küme düşmekten Trabzonspor’dan son anda aldığı bir puan sayesinde kurtuldu. Hem de ne kurtulma..!
Kalli’yi boşuna sorgulamayın
HASAN Şaş kaliteli bir oyuncu. İyi de bir insan. Ama sahadaki futbolcu-hakem ilişkisi rezalet derecesinde kötü. Ve daha hala Galatasaray’da Hasan Şaş’ın hakemlerle olan diyaloğundan bahsediliyor, onun yüzünden kadro harici kaldı deniliyor. Ve Kalli sorgulanıyor. Bence bu konuda Kalli Türkiye’de en son sorgulanacak şahıs. Ama maalesef bizde böyle.
O formayı Nonda hak ediyor
BAZI futbolcular derler ki, "Hoca beni oynatmıyor. Bana taktı..."
Bu olabilir. Ama oranı azdır. Eğer bir antrenör oynatmazsa, gelen ikinci oynatır. Veya senin hakkınsa başka kulübe gider oynarsın. Ama futbolcuysan sonunda hakkın olanı alırsın.
Hakem vardır, "Bana maç vermezler" diye ağlar. Ama asıl olan; hakeme maç verilmez, maçı hakem alır. Öyle maçlar vardır ki, ona tayini MHK yapamaz. Maç gezer, gezer hakemini bulur. Kimse de itiraz edemez. Şu anda futboldan anlayan 10 kişiye sorun, "Galatasaray’ın forvetinde önce kim oynar?" diye. Eminim 9’unda Nonda çıkar. Yanında Hakan Şükür mü olur, yoksa Ümit mi, o tartışılır. Peki bu kanıya nereden varıyorsunuz? Hiçbirisi babanızın oğlu değil. Şuradan varıyorsunuz; şu anda Nonda, oynadığı futbolu, kalitesi ve formuyla bunu hak ediyor.
Devlet Baba...
DEVLETE vergi borcun varsa, yıllar da geçse evine arabana haciz getirerek bunu senden söke söke, ölsen bile alır. Bence hakkı da ama eğer vatandaşına saygısı varsa tersini aynen uygulamalı. Bir hatamdan dolayı geçen yıl fazla vergi ödemişim. Vergi dairesinden bana gönderilen tebligat seyahatler dolayısıyla üç ay sonra elime ulaştı. Kağıtta ne yazıyor biliyor musunuz...
"Yukarıdaki fazla ödenmiş olan parayı alabilmek için şu, şu, şu evraklarla 15 gün zarfında bağlı bulunduğunuz vergi dairesine müracaat ediniz. Yoksa hakkınız kaybolacaktır."
Boşuna ona Devlet Baba dememişler. Ama bu bizim babamız. Hep annemizi soruyor..!
Herkes Beşiktaş’a başkan olamaz!..
TRANSFERLER nasıl yapılmalı? Kısa vadede ve uzun vadede nasıl olmalı?
Maalesef Türkiye’de çok kulüp, hem teknik adam, hem de futbolcu transferinde tepeden tırnağa yanlış yapıyor. Kimisi hiç bilmiyor, kiminin vizyonu yok. Kimi de başkalarının kucağına oturmuş gidiyor. Kiminin de basında akıl hocaları var.
Mesel Beşiktaş Del Bosque’yi getiriyor. Daha selamünaleyküm demeden, işine son veriliyor. Apar topar Tigana getiriliyor. Gene sorun üzerine sorun.
Bu arada alınan futbolcular, oynatılmayanlar, gönderilenler, gönderilemeyenler ile elde patlayanlar oluyor. Üstüne üstlük boşa giden paralar.
Öncelikle teknik direktörünü doğru seçeceksin. Sonra da senin yanında çalışan teknik direktörün esiri olmayacaksın. Kulüp politikasını yönetim belirler, teknik direktör değil. Tabii yönetim varsa!
Tigana pahalıya patladı
Beşiktaş bu sene şampiyon da olabilir. Peki bunun maliyeti, bu paralara mı olmalıydı? Yöneticiler teknik direktörleri almadan önce daha önce çalıştıkları kulüplerden istihbarat yapmalılar, bilgi almalılar. Bunun çeşitli yolları vardır.
Bunu ilk defa yazıyorum. Tigana Türkiye’ye geldikten bir süre sonra özel bir istekle Fransa’ya, Paris’e gittim. Şanzelize’de kendi otelinin bir odasında üç FIFA avukatıyla beraber El Fayed’le birlikte üç saat futbol sohbeti yaptık. O anlattı, ben dinledim. Ben anlattım, o dinledi. Bilirsiniz El Fayed Fulham kulübünün sahibidir. Tigana Beşiktaş’a gelmeden evvel orada çalışmıştı...!
Beşiktaş yönetimi Tigana’yı göreve getirdikten bir müddet sonra ondan kurtulmak için her şeyi denedi. Ama her şeyi... Denedi de ne oldu. Tigana onlara yine pahalıya patladı. Getirdikleri ve götürdükleriyle! ...
Ama Yıldırım Demirören, gazetelere "Bu kulübe 30 milyon dolar verdim. Giderken alırım" diye beyanat veriyor. Ohh ne güzel dünya. O zaman Beşiktaş’ta herkes başkanlık yapar. Ama Beşiktaş’ta veya diğer kulüplerde başkanlık yapmak ayrıcalıklı olmalı. Kulüpler para kazanmalı. Kasaları dolmalı, sermayelerini artırmalılar.
Öyle veya böyle... 4 büyüklerin arasında son yıllarda daha az hata yapan takım Fenerbahçe oldu. Hataları yok mu? Var. Ama dolmuşa gelmiyorlar. Veya geçmişten ders aldılar. Özellikle acele etmiyorlar.
HELALOLSUN
SÜLEYMAN Seba’nın büstü Beşiktaş Kulübü Başkanlığı yaptığı için değil, Türk futboluna verdiği hizmetlerden dolayı, yalnız Beşiktaş Kulübü Başkanlığı yaptığı için değil, Türkiye’deki örnek futbol adamlığı yaptığı için en kısa zamanda dikilmelidir. Helal olsun Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal’a.
Yazının Devamını Oku 9 Ocak 2008
BELEK’e hakem seminerine gittim. Ofsayt ve ikili mücadele konusunda MHK Başkanı Hilmi Ok, kendi ders verdi. Geçenlerde bir uçağa bindiğimde, kokpitte pilotla konuşuyorum. Diyorum ki, "Uçaklar ne kadar güvenli." Pilot diyor ki, "Hocam, bu uçakları kullanmamak için geri zekalı olmak lazım. Her şey bilgisayarlı, yedekli ve mükemmel. Pilot çok büyük hata yapmazsa, dünyanın en güvenli vasıtası." Ben de aynı fikirdeyim.
Bunu neden yazdım? Diyorlar ki, hakemlik çok zor. Hayır. Aynı fikirde değilim. Hakemlik çok kolay. Çünkü, futbolcunun, teknik direktörün ve yöneticinin lehine olan kurallar her geçen gün hakemin lehine değiştiriliyor. Hakemin yorum hakkı o kadar çok genişletiliyor ki nereye koyarsan koy yedirirsin.
Eskiden bir kelime olan kasıt, şimdi çoğaltılıyor. Kontrolsüz, aşırı güç, dikkatsizlik vesaire gibi... Ama bütün bunlara rağmen hakemler hala maalesef ağlıyorlar. Çünkü, kafalarında hep takım adı var. Halbuki hakem, sahada bir tek mavi formaya göre, siyah formaya göre veya mor formaya göre düdük çalmalı.
Takıma göre değil. Hilmi Ok, futboldan da geldiği için yorumları çok yalın ve net anlatabiliyor. Ama, sonra Sabri Çelik çıkıyor. Yalnız hakem olduğu için o kadar anlatıyor veya anlatamıyor ve yorum yapamıyor. Öyle bir yerde, öyle bir cümle beyaz perde de yazılıyor ve söyleniyor ki inanmak mümkün değil.
"Lütfen, oynatabileceğiniz kadar uzatma dakikası gösteriniz. Gereksiz gerginliğe sebep olmayınız." Hep eski kafa. Yani Sabri Çelik diyor ki, duruma göre bakın, olayı fazla çomaklamayın. Ama, FIFA da diyor ki, "Hakem arkadaşım. Oyunda oynanmayan süreyi, kemiksiz oynatmaya mecbursunuz. Çünkü, insanlar oraya para verip geliyorlar. O parayı da net 90 dakika için ödüyorlar. Senin 85-86 dakika oynatıp, adamların parasını cebinden çalmaya hakkın yok."
Spor yazarları
TÜRKİYE Spor Yazarları Derneği’ne üye değilim. Ama, sarı basın kartım var. Üye olmayı da hiç düşünmüyorum. Çünkü, spor yazarlarının geneli kendilerine müslümandırlar. Kemer’de seminer yaptılar.
MHK Başkanı Hilmi Ok, kendisine yöneltilen çanak bir soru üzerine benim hakkımda haber değeri önemli bir yorum yapmış. Artısıyla, eksisiyle. Bir tek Vatan gazetesinde manşette. Diğerlerinde tık yok.
Eğer aleyhime olsaydı, benim gazetem dahil manşet olurdu. Ama, ben onlara şunu söyleyeceğim.
Spor yazarları, derneklerine reklam getirdiklerinde, o paradan yüzde 25 pay alıyorlar. Bu, kulüp yöneticilerinin kuruluşları olabilir veya başka kuruluşlar. Peki bu olay, basın ahlak yasasına uygun mudur? Onu yapanlara sormak lazım. Mesela beyin cimnastiği yapıyorum.
Şirketlerim olsa, reklam verseydim, yüzde 25 avanta ile benim hakkımdaki haberler gazetelerin spor sayfalarında arzı endam eder miydi?
Seyirci niye gelsin...
HEMEN sallıyoruz, "Seyirci maçlara gitmiyor." Neden gitsin ki? Adam geri zekalı mı? Statların hiçbirine metro gitmiyor. Toplu taşım aracı az. Taksi pahalı. Stada gidiyorsun, oturacağın koltuklar pis. Stat buz gibi. Girerken itilip, kakılıyorsun. Çoğu zaman da cüzdanın ve telefonun çalınıyor. Tuvalet desen rezalet. Bir şey yemeye, içmeye kalksan, hem pahalı hem de kalitesiz. Naklen yayın yerleri bile iğrenç. Kimi çatıda, kimi zindanda, kimi de konteynırda.
Yayıncı kuruluşa üye olursan ve verdiğin parayı maçlara bölersen çok hesaplı. Evinde oturuyorsun, ayağını uzatıyorsun, çoluk çocuk, karın sevgilin yanında maçları izliyorsun. Hatta o maçlar bitiyor, başka kanallarda Almanya, İspanya ve İngiltere Ligi var. Adam niye maça gitsin ki? Zaten statların çoğunda ruh hastası holiganlar var. Onların yandaşlarıyla beraber statlar, onlara kiralanmış durumda. Konuşsan bir de dayak yersin.
Hadi seyirci maça gitmiyor. Peki bunları gazetelerde, televizyonlarda yazanlar, yorumlayanlar maçlara gidiyorlar mı? Çok azı. Onlar da aynen şezlonglarına yatarak, maçları seyredip televizyonlardan ve gazetedeki sütunlarından yorumluyorlar. Yani herkese hayırlı işler.
NOT: Şu anda Türkiye’de Avrupa standartlarına uygun veya ona yaklaşan bir tane stat var. O da Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı. Başka varsa, eğer atladıysam, bana bildirin.
İş futbolcuda bitiyor
YILLARDIR hakem seminerlerine giderim. Hep hakemler kendilerini anlatırlar, kendilerini eleştirirler. Zannederler ki hakemler olmasa, dünya dönmeyecek. Arada, çok teknik direktörlerin veya yöneticilerin konuştuklarına da şahit oldum. Benden onlara tavsiye.
Hakem seminerlerine Türkiye liglerinde oynayan en az 10-15 futbolcuyu çağırın. Onlara sahnede büyük bir platform yapın. Hatta bazı özel isimleri de özellikle çağırın.
Bizzat, hakemleri aldatmaya yönelenleri. Karşılıklı tartışın bakalım, nereye varacaksınız. Beyler, futbolcular olmazsa ne siz olurdunuz, ne yöneticiler olurdu, ne de maçlar.
Tartışılması gereken konular
HİLMİ OK, Trabzonspor-Sivasspor maçının hakemi için, "Ayman’ın tekmesini göremedi" dedi. Peki, Hilmi Ok’a göre görmediği, bana göre de gördüğü Ayman’ın tekmesine Bülent Demirlek neden sarı kart verdi? İşte tartışılması gereken esas konular bunlar.
İkili mücadelelerde faulü yapanla veya yapacak olanla, yapılacak olanın veya daha faul yapılmadan kendini yere atacak olan futbolcuların durumları seminerde tartışılmalı. Belki de gizli kapılar ardında yapılmıştır, onu bilemem.
Katil taksiler
YILBAŞI gecesi, üniversitede okuyan bir kızımız takside vefat etti. Daha çok kızımız ve erkeğimiz ölecek. Çünkü, katil taksiler yollarda kol geziyor. Bunlar hangi taksi mi diyorsunuz? Şoförün kendi oturduğu koltuğunda başlık olup, diğer koltuktaki başlıkları çıkaran katil taksiler.
Çünkü, o koltuklardaki başlıklar özellikle çıkarılıyor. Taksinin boş olduğu belli olsun diye. İnsan değeri mi? Alo... Geçiniz onu. Ama benim trafik polisim, emniyet müdürlerim ve valilerim, bu katil taksilerin gezmesine yıllardır izin veriyorlar. Yıllardır da boynu kırılarak ölen binlerce insan var. Taksicinin ve sahibinin alacağı 3 kuruş için.
Kölelik düzeni
SEMİH Şentürk yıllardır Fenerbahçe’de. Hep de kadroda. Gazetelerde bir haber var. Semih’in evi yok diye. Bu çok doğal. Siz bakmayın Türkiye’de üç büyük takımda oynayan bazı futbolcuların haricindekilerin yüzde 70’inden fazlası, evine düzenli et alamaz.
Çünkü, sistem futbolcuya göre kölelik düzeni üzerine kurulmuş. Bu sistem en tepede bile var. Koray-Burak örneği. Türkiye’deki sistemde futbolu bilmeyen, anlamayan, ama ondan çok şey kazanan yöneticiler şu anda çok etkililer. Maalesef bu işi iyi bilen hakkıyla yapanlar da azınlıkta.
Gündüz Tekin Onay
O, Kastamonuspor’da santrhaf, ben Güneşspor’da santrfordum. Türkiye İkinci Ligi maçı... Türkiye İkinci Ligi’nde oynuyorduk. Kastamonu’da onun takımını 4-1 yendik. Üç golü de ben atmıştım. Tanışmamız öyle başladı. Sonra onun futbolculuk hayatı fazla uzun sürmedi. Teknik adamlığa soyundu.
Yanında Yılmaz Yücetürk, Teoman Yamanlar, Tamer Güney, Candan Dumanlı ve Candan Tarhan’la beraber Türk futbolunda büyük bir kavganın içine girdiler. Ama sonunda parçalandılar. Bir müddet sonra yanına İsmail Dilber’i alıp, Antrenörler Derneği Başkanı yaptı. Haluk Ulusoy’un elinden tutup Futbol Federasyonu Başkanı yapan da kendisi idi...
Gündüz Tekin Onay’ın söylediklerini uygulayan Haluk Ulusoy önceleri başarılıydı. Ama sonra Gündüz Tekin’i dinlememeye başladı. Artık işi öğrendiğini zannediyordu. O günden sonra da Haluk Ulusoy hep geri gitmeye başladı ve bugünlere gelindi.
Allah rahmet eylesin, Gündüz Tekin Onay, Türk futbolunda çok önemli bir kilometre taşıydı. Yapmak istediklerinin çoğunu yapamadı. Belki de buna sebep; oynadığı atı yanlış seçmesiydi. Toprağı bol olsun.
Dublör Keçeci
AFFAN Keçeci’yi hakemler karşısında kükrerken dinledim. Sonra da her zamanki ucuz tartışma, "Al geri, ver ileri." Hakem kardeşlerimizin "Biz karşıyız" dediği olay.
Sonra çekti gitti, arkasından şöyle bir baktım Keçeci’nin. Geçtiğimiz iki yıl içerisinde bana açtığı telefon aklıma geldi. "Erman hocam kendine dikkat et. Seni Allah korusun. Sen bu Türk futboluna çok lazımsın" konuşması. "Acaba. Bu bana telefon açan dublör Keçeci’miydi" dedim.
Yazının Devamını Oku