28 Şubat 2008
BİR ülke düşünün, aynı gün iki saat arayla iki tane çeyrek final rövanş maçı oynanan... Saat 16.00’da başlayan Beşiktaş-Ç.Rize maçının hakemi diyelim ki, maç ücreti olarak 1 lira alırken, saat 20.00’de oynanan G.Saray-F.Bahçe maçının hakemi 2 lira alıyor. İkisi de aynı hedefe koşan maçlar. Ama birinde Beşiktaş’ın rakibi Rize. Yani küçük takım. Böyle olunca hakemin de parası küçük oluyor. Diğerinde G.Saray’ın rakibi F.Bahçe. Yani büyük takım, parası da büyük. İki tarafta da aynı oyun kuralları uygulanmıyor mu? Evet. Peki niye burada fazla, orada az. Çünkü büyük takım, küçük takım farkı futbol federasyonları tarafından kabul edilmiş. Bu, maç parasına bile tesir etmiş.
Şimdi çoğunuz diyeceksiniz ki, "Bu maçla bu paranın ne alakası var?" Bir hakem çıkıyor, iki büyük takımın maçında oyun kurallarını kitabın yazdığı gibi uygulamaya kalkıyor. Amma ve lakin o büyük takım futbolcuları buna hazır değiller. Çünkü onlar büyük takımlarda oynuyorlar, onlara kurallar değişik uygulanmalı.
Ben olsam Kalli’yi yollarım
G.Saray yönetiminde yetkili olsam, artık bu Kalli’ye, turu geçtiği günde Almanya biletini veririm. Rakip iki kişi eksik oynuyor, G.Saray takımı oyundan düşmüş durumda. Her an gol yiyeceğim diye bağırıyor. Tribünde en cahil futbol seyircisi bile bunu görüyor. Sarı kırmızılılarda acil değişiklik lazım. Ama Kalli seyrediyor. Kalesinde de golü görüyor. Bu dakikadan sonra G.Saray rakibe hep göbekten hücum ediyor. İki kişi eksik F.Bahçe’nin istediği gibi. Üç tane topu sıfıra indiremiyorlar. Ne zaman indiriyorlar? İkinci golü buldukları pozisyonda. Kornerler hariç 70. dakikadan bu dakikaya kadar sıfırdan bir tane hareketli orta yapamıyor G.Saray. Ümit Karan, Hakan Şükür, Arda ceza alanı yayının üzerindeler. F.Bahçeliler de oradalar. 10 kişi kaldığında bile F.Bahçe sahada fizik olarak daha diri. Lugano’nun atılışını düşünün. Senin sarı kartın var, yine hakeme gözlük işareti yapıyorsun. Top toplayan çocuk, tacı kullanması için topu Gökhan’a atıyor. O yere eğiliyor, topu almıyor. Onu da geçin, sarı kartı görünce topu hakeme vuruyor.
Lincoln’ü gören yok!
Lincoln’e dünya yıldızı diyorlar. Her pozisyonda ayakta durmayı değil, düşmeyi kolluyor. Zaten G.Saray’a geldiği günden beri Lincoln’ü ayakta dururken gören yok. F.Bahçe’de kaleci Volkan, düzgün işler yaptı. Carlos’un olmaması defansın dengesini bozuyor. Çünkü bu oyuncu, çapraz toplarda ters kademeye girerek Lugano’nun ve Edu’nun çok açığını kapatıyor. Gökhan da kusursuz oynadı. Ama o hareketi yapmamalıydı. Hakan Şükür’le Ümit Karan hakemle 90 dakika muhabbetteler. Hakemle bu kadar çok konuşan futbolcu toplulğu başka bir ülkede var mı, bilemem. Ama maalesef bu maçtan sonra da yöneticiler hakemi hedef alarak F.Bahçe’de kendi futbolcularını, G.Saray’da da Kalli’yi kurtarmaya kalkacaklar. Bence dün akşamın iki büyük fiyaskosu vardı. Birisi Lugano, diğeri de Kalli.
Not: 63. dakikada Gökhan, topa vurmak yerine Kezman’a çıkarsa, olay bitecek. Ama bunu kimse bugün tartışmayacak. Dünkü maçın ana fikri şu. Türkiye’de en üst düzey iki takım maç yapıyor. Böyle bir maçta bir hakem çıkıyor. Bilgisi, görgüsü, kapasitesi oranında oyun kurallarını uyguluyor. "Hakem bu kurallarda Türkiye’deki diğer hakemlerin yaptığı gibi daha esnek olabilir miydi? Niye bu hakem kuralları bu kadar katı uyguladı?" diye tartışılıyor. Kuralların uygulanmasıyla uygulanmaması arasındaki fark, Türkiye’de ne kadar eyyama giriyor; kaç gram ya da kaç kilogram eyyam oluyor. Hiç onu düşünüp tartıştınız mı?
Yazının Devamını Oku 27 Şubat 2008
GAY futbolcular konusu zaman zaman Türkiye’de de konuşuluyor. Olaya basit mantıkla bakarsanız, genelde oran neyse, futbolcuda da o kadardır. Herkesin özel hayatı kendini ilgilendirir. Yalnız, benim anlamdığım bir şey var. Bazı büyük spor yazarları (!) maça gitmeden, evde yatarak, televizyon seyrederek veya viski ve şarap içerek, yaptıklarının ne kadar ulvi, ne kadar muazzam olduğunu satır satır yazıyorlar.
Gene, futbolun dışında bazı yazarlar, bazı kalemler gay olmanın veya lezbiyen olmanın neredeyse faydalı bir şey olduğunu bunların rahat rahat kendilerini açıklamaları gerektiğini ve bunlara sonsuz müsamaha gösterilmesi gerektiğini, bu gay’liğin ve lezbiyenliğin neredeyse ne kadar faydalı bir şey olduğunu yazıyorlar, söylüyorlar.
Genel bakışı bırakın, ben size bir detay sorayım bakayım, ne cevap vereceksiniz.
Rahat dururlar mı?
Futbol takımları kampa girerler. Neden? Kendilerine daha iyi bakmak için maça daha iyi hazırlanmak için. Bu kampa girdiklerinde futbolcuların sevgilileri veya eşleri kampa alınmazlar. Yani onlarla aynı yatağa girmezler. Peki, iki gay futbolcu bu girilen kampta rahat dururlar mı? O kamp, hedefine ulaşır mı? Belki, gay iki futbolcu için hedefine fazlasıyla ulaşabilir o kamp. Ama takım için ne olur? Onu bilemem. Onlar birbirlerine gol atmaktan belki de rakip takıma atılacak gol kalmayabilir.
Vefa borcu olanlara dikkat
TRABZONSPOR’un ikinci golü net ofsayt. Vestel Manisa’nın inanılmaz bir penaltısı verilmemiş. Faulleri saymıyorum. Maçın sonu 2-2. Bu maç sezonun son karşılaşması olsa ve böyle bitse Vestel Manisa küme düşmüş olacak. Maç doğru idare edilse, Manisa maçı alsa Manisa ligde kalmış olacak.
Hakem de seneye maçları idare etmeye devam edecek. Mesela bu maçın hakemiyle Denizli-Beşiktaş maçının sadece ikinci yarısını 7 dakika eksik oynatan hakemler için acaba gözlemcileri kaçar puan verdiler, merak ediyorum.
Özellikle de altını çiziyorum. Testiyi kıranla, götüreni ayıramazsanız, yani gözlemcilik müessesesini işletemezseniz bu hakemler her türlü şeyi yaparlar. Bir şeyi daha uyarıyorum, yeni Futbol Federasyonu bazı hakemleri dikkatle takip etsin. Giden Federasyon’a vefa borcu olanların veya olabileceklerin hareketlerini yakın takibe alsınlar. Yoksa, arkadan vurulabilirler.
Şerefli spor yazarı Kazım
YILLAR önce milli maç için Üsküp’teyiz. Bir seyyar satıcıdan doldurulmuş atmaca satın aldım. Bir kafede kahve içiyoruz. Kazım Kanat da var. Elimde atmacayla fotoğrafımı çekti ve ilave etti: "Senin, Beşiktaşlı olduğun kanıtlandı." "Kazım bu kartal değil, atmaca" dedim. "Olsun" dedi. "Ben Kartal diye yazayım da sen atmaca olduğunu ıspat et."
İşte, böyle bir ahlaklı ve şerefli spor yazarıdır Kazım Kanat. Yazdıklarına cevap vermek istemem. Çünkü, adam yerine koymuş olursun. Ama bu sefer sınırı aştı. Haddini bildirmek lazım.
Bırakın spor yazarlığını, ahlaklı bir insan bildiğini yazar, doğruyu yazar. Eğer, bilmiyorsa araştırır, sorar yazar. Veya konuşur. Geçen hafta, Oğuz Sarvan’dan ve babası eski hakem Muzaffer Sarvan’dan bahsederken sözü bana getirmiş. Öncelikle şunu söyleyeyim. Yıllar önceki o meşhur Ankara’da oynanan Ankaragücü-Beşiktaş Türkiye Kupası maçında, hakem Muzaffer Sarvan’ın, Kazım Kanat’a göre buz gibi gol dediği Beşiktaşlı Nihat’ın attığı golde elle oynama var. Bir nolu yardımcının ikazı üzerine Muzaffer Sarvan, o golü iptal etti. Aynı maçta sonuç 2-0 Ankaragücü lehine bitti. Beşiktaş elendi.
Sporcu, sporcuyu korur
Maçtan sonra hiçbir Ankaragücülü futbolcu olaylara katılmadı. Santraya gidip oturdular. Olaylar, Beşiktaşlı futbolcularla sahada bulunan siviller ve polisler arasında geçti. Eğer yanlış hatırlamıyorsam Beşiktaş’tan 6 futbolcu ceza kuruluna gittiler ve 2’şer ayla, 1.5 yıl arası cezalar yediler.
O maçta Beşiktaş’ın teknik direktörü Gündüz Kılıç’tı. Şerefli, haysiyetli spor yazarı Kazım Kanat’a göre 19 Mayıs Stadı’nın çıkış tünelinde Gündüz Kılıç’ı merdivenlerden aşağı iten futbolcu benmişim. Bak Kazım, bırak Gündüz Kılıç’ı merdivenlerden aşağı bizzat itmeyi, başka birisi itse gider ondan hesap sorarım. Biz sporcular ne olursa olsun, kanlı bıçaklı bile olsak birbirimizi koruruz. Sahip çıkarız.
Çünkü, sporcular saygılıdırlar. Ama senin gibi spordan nasibini almamış, sporculuk ruhunu anlamayan insanlara karşı saygısı tartışılır tipler bunlardan anlamaz. Bak Kazım, bu kadar sütunu bile sana harcamak yazık. Ama, senin gibi yalancı, senin gibi şerefli spor yazarı bu yazıdan da utanmaz. Çünkü sende utanacak surat yok. Kösele olmuş.
Utandın mı?
Neden mi Kazım Kanat.
Beşiktaş’la oynadığımız bu Türkiye Kupası rövanş maçından 3 gün önce yine Ankara’da yine Beşiktaş ile oynadık. Hakem Muzaffer Sarvan, 90. dakikada Beşiktaş’lı Yusuf ile beni tartıştığımız için oyundan atmıştı...
Yani, rahmetli Gündüz Kılıç’ın merdivenlerden aşağıya düştüğü bu maçta ben kapalı tribünün en üstünde o maçı seyrediyordum. Yani, o maçta oynamıyordum. Yalancı Kazım Kanat... Utandın mı? Ne gezer. Çünkü sende utanacak surat yok...
Seyirciyi soymayın!..
GENELİMİZ, şampiyonluğa veya düşmemeye odaklanmışız. Hep o hedeflere koşuyoruz. Onları tartışıyoruz. İddia kalmayınca maçlarda seyirci adedimiz azalıyor. Ama bakıyorsunuz İngiltere Premier Ligi’nde 15. ile 18. maç yapıyor. Stat kapasitesi ne kadarsa, o kadar seyirci full. Neden? Çünkü onlar maça bir tiyatro gibi bakıyorlar. Yani bu maç bir ürün.
Peki, bu ürünün baş aktörleri yani bu ürünleri tezgaha koyanlar satılması için süslüyecek, püslüyecek şahıslar kimler? Önce teknik adamlar, sonra hakemler. Öyle değil mi? Ben bir ürünü alıyorsam, ona tonla para veriyorsam, o kaliteli olduğu içindir. Ama sen teknik adam olarak bana birinci ürünü gösterip de maça ikinci ürünü sürersen, olay vitrinde gösterdiğinden tezgah altından çıkardığına gelir. Yani sen benim paramı, çalıyorsun demektir.
Aynı şekilde bir hakem de 90 dakika oynanacak maçı 90 dakika olarak, yani kemiksiz kıyma gibi oynatması gerekir. İlk yarı oynanmayan 8 dakika varsa 8 dakikayı, ikinci yarı oynanmayan 10 dakika veya 15 dakikayı oynatmaya mecbursun. Bunu kısma yetkin yok. Çünkü, seyirci bu parayı maça gelirken o malın tamamı için verir. Ama sen ona 90 dakikalık değil de 75 dakikalık maç verirsen, 15 dakikalık bu süreyi seyircinin cebinden hırsızlık yaparak çalmış olursun.
Yani, ne hakemlerin ne de teknik direktörlerin seyircinin cebindeki parayı çalmaya hakları yoktur. Yani, hırsızlık yapmaya yetkileri yoktur.
Çok iş var...
YENİ Futbol Federasyonu’nun yapacağı çok işler var. Bazıları uzun vadede, bazıları kısa vadede. Mesela futbolun kalitesini yükseltmek için 18 takımlı Süper Lig normal mi, yoksa bu kış şartlarında bunu 16’ya indirmek mi lazım?
Türkiye coğrafyasına göre lisanslı futbolcu adedimiz çok düşük. Nasıl çoğaltılır? Buna bakmak lazım. Bank Asya 1. Ligi, TFF 2. Lig ve 3. ligleri ıslah edip takım adetlerini azaltıp, 2. ve 3. Ligi tamamen bölgesel yapmak gerekmez mi? Ne dersiniz?
Yazının Devamını Oku 24 Şubat 2008
ŞAMPİYONLUĞA giden bir takımın bu saatten sonra bu kadar oyuncu değiştirerek maça başlaması doğru mu? Bence değil. Çünkü lig şampiyonu ya da ikincisi olamazsan Şampiyonlar Ligi’ne gidemeyeceksin. Tum, tarihe geçebilecek pozisyonda kaçırdığı golü atsa, belki de Fenerbahçe daha önce havlu atacaktı. Zico, baktı ki mal Batı’ya kayıyor esas oğlanları maça sokmaya kalktı. Ama değiştirebileceği oyuncu adedi 3. Sahada değişecek oyuncu adedi en az 7 idi. 3’ünü değiştirmesine rağmen sahada çok kötü 4 oyuncu kalmıştı. Yani bu maçta Zico bindiği dalı kesti.
Türkiye’de adamı alır önce uçururlar sonra yerin dibine sokarlar. Zico hálá öğrenememiş. Mesela Can, oynamaya oynamaya pas tutmuş. 70. dakikadan sonra yürüyecek hali kalmadı. Santraya gelecek hali kalmadı. Mesela; Bu Can’ı başka takıma versen pişer mi, veya kaç derecede pişer? Bence düdüklüde bile zor pişer.
Ve bu dakikadan sonra F.Bahçe mecburi 70 metre mesafede top oynadı. Ama 70. dakikadan sonra Bursalı bazı futbolcuların ’kahraman olayım herkes benden bahsetsin’ düşüncesi, ikinci golü geciktirdi. Gördükleri arkadaşlarına pası geçirebilseler, vesikalık fotoğraf çeke çeke gol atacaklar. Ama dedim ya, kahramanlık başka şey.
Top teknikleri zayıf
Fenerbahçe, Sevilla maçında da bu maçta da, diğer maçlarda da futbolcular topa gitmiyorlar. Topu bekliyorlar ve ağır hareket ediyorlar.
Şu bir gerçek; Türkiye Süper Ligi’nde oynayan futbolcuların maalesef genelinin top tekniği az. Topu stop etmeye kalktıklarında 3 metre ileriye veya geriye düşürüyorlar. Haliyle de rakibe top kaptırma oranı artıyor. Aslında üzülecek bir olay. Birisi merak edip, televizyonda hesap tutsa, acaba kaç futbolcu gelen topu ayağının bir karış önüne düşürüyor?
62. dakikada Fener’in kazandığı serbest atışı Alex çabuk kullansa Bursalı futbolcuyu kalenin içinde yakalayacaktı. Çünkü, o Bursalı futbolcu kale içine girince 3 Fenerbahçeli futbolcu da kale sahasına girdi. Ama Alex onları göremedi.
Hakem mükemmeldi
Hakem mükemmele yakın bir maç yönetti. Hangi futbolcu sarı kart istediyse onun gözüne yapıştırdı. Taç atışlarını doğru yerde yaptırdı, ’ben takım kaptanıyım’ diye itiraz eden Egemen’e de sarı kartını gösterdi. Net penaltı olan penaltıyı da verdi. Bir tek, ilk yarıda ilk 5 dakikada İsmail Güldüren’in rakibine kontrolsüz hareketine penaltı verir mi? Tartışılır. Hakem herhalde inanmadı. Bir de 12. dakikada İsmail Güldüren’e sarı kart göstermesi gerekirdi. Ben futbolculuğumda İstanbul’da böyle hakemlerle oynayamadım. Her futbolcu özellikle İstanbul’da bu tarz hakemle oynamak ister. Çünkü, onlar için şanstır. Eğilmeden, bükülmeden, taviz vermeden gördüğünü çalan hakem tipi; Bünyamin Gezer. Hata mı? Yapıyor, ama öyle inandığı için yapıyor. Bazılarında olduğu gibi sağı-solu oynadığı için değil... Daha Türkçe’yi doğru dürüst konuşamayan Bursaspor’un kalecisinin hiç terlemediği ve yere yatmadığı bir maçta Bursaspor mücadele ederek ve iyi oynayarak maçı kazandı. Yani, tamam F.Bahçe kötü oynadı ama bu kötü oyuna onu Bursaspor zorladı.
Yazının Devamını Oku 21 Şubat 2008
FENERBAHÇELİ futbolcular topa gitmediler ve ağır oynadılar. Sevillalı futbolcular çabuk oynadılar ve topa gittiler. Oyun anlayışına baktığınızda onlar Fenerbahçe’den daha iyiydi. Ama neticede Fenerbahçe galip...
Sarı lacivertliler, gol atıyorlar ama mutlak yiyorlar. Sevilla’nın defansı da sarı lacivertlilerden farklı değil. Zaten sonuç onu gösteriyor.
Alex, geriye gelip top almaya kalktı mı, sarı lacivertlilerin gücü düşüyor. Alex, ne zaman oyuna giriyor, pozisyon üretiyorsa o zaman işler yolunda gidiyor. Roberto Carlos-Uğur ikilisi bir şeyler yapmaya çalışıyorlar ama defansı da yapamıyorlar, hücumu da... Uğur çabuk, hırslı ama gereksiz işler yaparak enerjisini boşa harcıyor.
Dünkü Fenerbahçe takımında en iyi kim derseniz; ben Volkan’ı gösteririm. Bu da Sevilla takımının etkisini gösterir. Fener seyircisi maçtan hiç kopmadı. Zaman zaman futbolcular moralsiz kaldıkları dakikalarda bile onlar oyuncularını dirilttiler.
Edu, kendi kalesine gol atmayı alışkanlık haline getirdi. Neredeyse forvetteki arkadaşları ile golcülükte çekişecek.
Edu’ya dikkat
2-2 Fenerbahçe için çok kötü bir sonuçtu. Ama şimdi öyle değil. Çünkü her türlü beraberliğe F.Bahçe tur atlayacak. Sarı lacivertliler, deplasmanda daha iyi oynuyorlar. Defanstaki kademeyi deplasmanda daha iyi gerçekleştiriyorlar. Tabii bu arada İspanya’daki rövanşta Sevilla forveti kadar Edu’ya dikkat etmek ve kontrol etmek lazım.
Sarı lacivertliler için maçı almak önemliydi ama golleri yedikten sonra ayakta kalıp moral bozmadan devam etmek en az o kadar önemliydi. Hataları bol bir maç oldu ama 5 gol keyif verdi.
Mücadelede kötü olmadı. Daha da önemlisi ne olursa olsun, Fenerbahçe kendi evindeki maçı kazandı. Şimdi bomba onların elinde... Ve onlar İstanbul’daki kadar rahat oynayamayacaklar. Beyinlerini hep bir kurt kemirecek. ’Ya ters bir iş olursa’ diye. O da sarı lacivertlilerin ekmeğine yağ sürer. Tabii, faydalanabilirlerse...
Maçın hakemini bazıları beğenmedi. Ben aynı fikirde değilim. Mümkün olduğu kadar oyunu kesmemeğe gayret etti. Yakından izledi, özellikle de iki tarafa da birer tane ucuz penaltı olabilecek pozisyonu es geçti. Bence de doğru yaptı.
Yazının Devamını Oku 20 Şubat 2008
İSTANBUL, Türkiye’nin dörtte biri. Hükümet bile, Merkez Bankası’nın merkezini İstanbul’a taşımak istiyor. Ama, İstanbul’da yaşayanlar bir yerde yanılıyorlar. İstanbul’a kar, yağmur yağdığında, Türkiye felaket. İstanbul’da hava güneşli olduğunda Türkiye yırtmış. Şahane. İstanbul’a bir kar yağdı, sanki Türkiye’nin başına taş düştü. Yahu, kardeşim Ankara’nın doğusu kışın 4 ay böyle yaşıyor. Ama sizler Sırça Köşk’te oturuyorsunuz, uçaktan başka bir şeye binmiyorsunuz. Lüks otellere gidiyorsunuz. Halkın ne çektiğini görmüyorsunuz. Tabii bu son yazdıklarım, yazılı ve görsel basındaki kodamanlar için.
Pazar akşamı, Adnan Sezgin’i dinliyorum. Habire federasyona giydiriyor. İyi güzel de sevgili Adnan, Petrolspor’da oynarken, Ankaragücü’nde oynarken, kışın hep böyle sahada mücadele etmedin mi? Ne çabuk unuttun? İstanbul adamı bozuyor ne dersin?
Şaka bir yana, yeni federasyon gelir gelmez kucağında kar buldu. Ne yapsın adamlar? Giden Federasyon 4 yılda almadığı kararları, son dakikada aldı. Mesela, F.Bahçe’yi memnun etmek için 6+2’yi iki dakikada çıkardılar.
Ama, bu kar bence yeni Federasyon için büyük şans oldu. Yaptıkları ve gittikleri yol doğruydu. Biz alışmışız yağmur yağdı, iptal. Kar yağdı, tehir. Artık, bundan sonra bu durumlarda, bu örnekten sonra hiçbir maç tehir edilemez. Yani dakika bir, gol bir oldu.
Türkiye şartları bu
Futbolcumuzu, kötü yola itiyoruz. Türkiye’nin şartları bu. Bir tek Fenerbahçe haricinde stat yok. İş makinaları sahanın içine giriyor, biraz daha sıkışsalar karayolları ekipleri girecek. Hakem, sahayı geziyor Konya’da. Kontrol etmek için. Yanında 680 tane polis var. Yani biz böyle bir ülkeyiz. Kayserisporlu Gökhan son 10 dakikada oyuna giriyor. Diyor ki, "Ben son 10 dakikada oyuna girecek futbolcu muyum?" Yani çizmeyi aşıyor. Peki, Gökhan’ın oynamaması ve oynamasına, oyuna girmesine ve çıkmasına karar verecek yetkili kim? Teknik direktör Tolunay Kafkas. Bu cümlelerden sonra Tolunay ekranlara çıkıyor. "Gökhan konusundaki son kararı ben veririm" diyor. Haklı da. Ama aynı Tolunay, 3 hafta sonra Kayserispor-Gaziantepspor maçının oynanıp, oynanmaması konusunda karar verecek olan hakem Selçuk Dereli’ye hem maçtan önce hem de sonra fırça atıyor. "Maçı niye oynatıyorsun, oynatma" diye. Yani, kimse nerede duracağının sınırını kestiremiyor. Hep bana, rabbena.
Futbolcu sakatlığı her sahada olur. Sakatlanan futbolcular, Türk oyuncular. Doğdular, büyüdüler, futbolcu oldular. Hep böyle sahalarda mücadele ettiler. Bunlar, Brezilya’da büyümedi. Ama ithal futbolcular, sakatlanmadılar.
Bakalım-görelim
BEŞİKTAŞ-Ankaraspor maçı bitiyor. Son dakika golü. Yıldırım Demirören ayakta. Ellerini, kollarını bir yerlere iteliyor. Sonunda da sol tarafına doğru küfür ediyor. Yıldırım Demirören, taraftar olsa bile bu tarz hareket etmeye hakkı yok. Beşiktaş Başkanı olarak hiç mi hiç yok. Peki, bütün bunlardan sonra Yıldırım Demirören, ceza heyetine gönderilecek mi? Kendisine bir ceza verilecek mi? Bakalım. Bir başka bakacağımız konu da Galatasaraylı yönetici Tunca Hazinedaroğlu. Bakalım, o da Disiplin Kurulu’na gidecek mi? Hep beraber göreceğiz. Yeni Futbol Federasyonu çok çabuk ve yıldırım hareketlerle bunları yapmazsa eğer, çocuğu ölü doğurmuş olur.
Bu goller de kurtarmaz
BEŞİKTAŞ yine son dakikada kazandı. Hiç bir şey oynamıyorlar. Son dakika golünü attıktan sonra da aynı beyanatlar. "Göreceksiniz, bu gol bizi şampiyon yapacak." Ben de diyorum ki, siz böyle oynamaya devam ederseniz, bu goller de sizi kurtaramayacak. Yiyeceğiniz son dakika golleriyle, şampiyonluğu kaçıracaksınız.
Kaos sürecek
YENİ ofsayt kuralı dediler, kol dediler, bacak dediler, burun dediler. Ofsaytı sakatat malzemeleri gibi, at yarışlarındaki foto finişe benzettiler. Yani FIFA resmen bu konuda ayağına kurşun sıktı. Birinci günden beri söylüyorum. Bu çok baş ağrıtacak ve bir daha gözden geçirilecek. Yoksa bu kaos sürecek. Buna benzer bir olay yıllar önce kaleciye pas olayıyla yaşanmıştı. Sonunda ek maddelerle düzelttiler. Çünkü, bizzat FIFA hakem komitesi üyesi Suriyeli bir subay, Beylerbeyi’nde eğitime geldi ve bize yanlış eğitim verdi. Adama karşı geldiğimde, Ahmet Güvener bana karşı gelmişti. Ama daha 5. hafta telgrafla bizleri İstanbul’da toplayıp, işin doğrusunu öğrettiler.
Hakemlik yapmayın
Bu konuyu yeni komitenin de eğrisiyle doğrusuyla hem hakemine, hem de kamuoyuna açıklaması gerekir. Yeni komite demişken aklıma geldi. Şu anda futbolun güvene ihtiyacı var. Çünkü, bu kavram son 7-8 yılda çok sarsıldı. Bunun da başı onlar. Kurallar hiç önemli değil. Hepsi az çok biliyorlar. Ama hakeme cesaret vermek lazım. Zaten yüreği varsa uygular. Yoksa da yollarsın.
Hakem örnek olmalı. Ama bakıyorsunuz, İsmet Arzuman kendisi bir internet sitesinde tenkit ediliyor diye siteyi kapattırmaya kalkıyor. Kuştan korkan, darı ekmez. Bu aleme girmişsen, sahada düzgün hakemlik yapacaksın. Cesaretli olacaksın. Eğer vicdanın rahatsa, maçtan sonra tenkitlere de gülüp geçeceksin. Ama örneklerde olduğu gibi, ne onu yapıyorlar, ne ötekini. Ondan sonra da zeytinyağı gibi üste çıkmak istiyorlar. O zaman hakemlik yapmayın.
Kırmızı topu unutanlar
TOPUN rengi ne olmalı? Geçen, Futbol Federasyonu Nike ile anlaşma yaptı. Nike’tan bir heyet, federasyondan bir heyet oturdular, protokol imzaladılar. Ama, federasyon heyetinden toptan nasibini, futboldan nasibini almamış kimse olmadığı için Türkiye şartlarından da bihaber oldukları için, kışın karlı zeminde kırmızı top maddesini oraya koydurmayı unutmuşlar.
Yunus Yıldırım, Beşiktaş-Ankaraspor maçını mecburi sponsor topuyla oynattı. Ama ertesi sabah Futbol Federasyonu duruma el koyarak Nike’ı da ikna ederek kırmızı top buldular. Bu topla olayı çözdüler.
NOT: Çok özel bir durumda hakem Nike’ın topunu değil de rengi başka bir firmanın topuyla maçı oynatabilir miydi? Bu soruya cevabım, şu olur: Maça iki saat kaladan sonra maçın tek hakimi hakem olduğuna göre, hakem buradaki yetkisini topun renginde de kullanabilir. Bazen şöyle bir düşünüyorum da, Türkiye şartlarında fazla şeyler istiyorum gibi görünüyor.
Teşekkürler Cumhur
FUTBOLCU zekidir derim. Şu ana kadar hiç de yanılmadım. Mesela bu hafta harika bir olay yaşandı. Aslında görüntüler çok rahatlıkla bütün dünyaya gönderilir. Bütün ülkeler için de bu çok cazip görüntüler olur. Rize’de Cumhur’un yaşattığı olay. Cumhur’a göre faul olan pozisyonda yardımcı hakem "Oyna, oyna" diyor. O da başlıyor çiftetelli oynamaya. Hakem olsanız sarı kart gösterir misiniz? Hani mesela yani. Tam tersi ben hakem olsam, oyunu durdurur, elini sıkar, yanaklarından öperdim. Müthiş de bir görüntü olurdu. Teşekkürler Cumhur. Böyle ince bir göndermeyi anında düşünüp uygulamaya geçirip, bizi düşündürdüğün için.
Yazının Devamını Oku 17 Şubat 2008
BEŞİKTAŞ yine oynamadan kazandı. Yönetim, ha babam futbolcu transfer ediyor. Ancak, yapılan transferler derde çare değil. "Stoper alalım" diyorlar sonra İbrahim Toraman’ı sağbek yapıyorlar. Ne değişti peki? Yine kalende iki gol gördün, her gelen top tehlike oldu. Bir de Beşiktaş seyircisi, hiç günahı olmayan Rüştü’yü ıslıklıyor. Rüştü, gollerde ne yapabilirdi ki? Direkten dönen top ve Rüştü’nün birkaç tane daha çıkardığı top var. Beşiktaş seyircisi de hatanın nerede olduğunu biliyor ama zülfüyare dokunamıyor. Ya güçleri yetmiyor ya da...!? Maçı Ankaraspor alacakken şans gene Beşiktaş’a güldü. Hiç olmayacak top çarptı, gol oldu.
Öyle veya böyle takım 2-0 önde. Nobre rakip defansın göbeği ile iyi mücadele ediyor. Yani Ankaraspor’u hep yumruk mesafesinde tutuyor. Kendine yumruk atmaya yanaştırmıyor. Ertuğrul’u anlamak mümkün değil. Nobre’yi alıyor, şemsiye tersine dönüyor. Sahada zaten Delgado var, orta sahada rakibe pres yapmayan... Bir de Ricardinho girince bu sefer Ankaraspor iştahlanıyor. Ağzı sulanmaya başlıyor.
Önce ekibine bak
Peki bütün bu tabloyu değiştiren kim? Oyunu çomaklayan, aleyhine döndüren. Beşiktaş Teknik Direktörü Ertuğrul Sağlam. Ondan sonra da Yıldırım Demirören, üçüncü golden sonra birilerine birşeyler yapıyor. İnsanlar önce kendi ekiplerine bakmalı. "Nerede ne hata yapıyoruz" diye düşünmeli. Holosko kötü oyuncu değil ama geniş alanda gezmeyi seviyor.
Onun yanına ya Nobre’yi ya da Bobo’yu kullanmaya mecbursun.
De Nigris iyi bir oyuncu. Ben bu tarz attığı en az 10 tane golünü seyrettim. Ama Beşiktaş defansı dersini iyi çalışmamış veya teknik adamlar De Nigris’i anlatamamışlar. Yani maçın sonunda Ankaraspor’a yazık oldu.
Gelelim maçın topuna...
Suç federasyonun
Yayıncı kuruluşun kameraları bile bu karlı zeminde, bu sarı lacivert topu takip etmekte zorlandılar. Televizyon başında seyredenler de inanılmaz zorlandı. Özellikle pilot kamera görüntülerinden. Ben maçı canlı izledim. Tribünde ben de zorlandım. Ama şansım vardı, locada televizyon vardı, yakın çekimlerden poziyonları daha rahat görebiliyordum. Peki bu konuda, maçı kırmızı topla oynatmayan hakemi suçlayabilir misiniz? Hayır. Çünkü sezon başında Futbol Federasyonu’ndan bir kurul, hangi renk topla oynanacağına karar verdi. Firma da takımlara 20’şer, 30’ar tane top yaptı. Ama o kurulun içindekiler futboldan nasiplerini almamış olacaklar veya Türkiye şartlarından bihaber olacaklar ki, karlı havada bu topların seyretme zorluğu çıkaracağını bilememişler. Futbol, tamam futbol da... Bu işin içinde sahalarda ter dökmüş kişilerin de yetkili ve etkili olmaları gerekir. Yoksa dün akşamki gibi kör bir maç seyredersiniz.
Ayrıca ben Beşiktaş takımında yetkili olsam, beyaz bir zeminde takımıma beyaz ağırlıklı forma giydirmem. Beşiktaş’ın kırmızılı, siyahlı formaları da var. Böyle bir sahada o formalarla futbolcular arkadaşlarını da rahat görürlerdi. Dün gece Beşiktaş futbol olarak da sahada fark edilmedi, formaları da zeminin beyazına aynı futbolları gibi karışıp gitti, belirsizdi.
Not: Ankaraspor’un attığı ikinci golde ofsayt var mı yok mu çözemedim. Pozisyonu durdurarak bakmak lazım.
Yazının Devamını Oku 14 Şubat 2008
GALATASARAY, Türkiye Ligi’nde 1’inci, Leverkusen, Alman Ligi’nde 4’üncü. 90 dakikaya baktığımızda sanki ikisi de aynı ligin biri birincisi, diğeri dördüncüsü gibi. Ya biz, kendi ligimizi küçük görüyoruz, ya da Leverkusen esas oğlan değil. Leverkusen’in kopyası. İki taraf da devamlı olarak birbirlerine yoklama macunu çektiler. Ama pozisyonu yakalayan Galatasaray oldu. Ümit Karan, bazen göze hoş gelen estetik goller atıyor. Ancak dün geceki gibi bazen de inanılmaz gereksiz, inanılmaz kontrolsüz, tuhaf işler yapıyor. Bir futbolcu gol kaçırabilir. Doğaldır. Pozisyona girmesi de doğaldır. Ama böyle bir maçta bu iki pozisyonu kaçırırsan, Türkiye Ligi’nde bir maçta 10 tane gol atsan ne yazar? Galatasaray, özellikle defansta iyi işler yaptı. Hiç maceraya girmediler ve rakipten hep en az 2 fazla oldular. Ve bütün toplara zamanında bastılar.
Alman takımı bu tip sahaya alışkın değil desek, olmaz. Çünkü oranın hava şartları aynı bizdeki gibi. Onlar da defansta hata yapmamaya gayret ettiler ama iri kıyım futbolculardan kurulu arka taraf, top yere inince zorlanıyor.
Bomba onların elinde
0-0 iki tarafa da yaramadı. Almanya’da ne olur? Bence, bu neticeden sonra bomba Leverkusen’in elinde. Çünkü, Galatasaray’ın orada bulacağı 1 gol, onların bütün planlarını alt-üst edecek, sinir sistemlerini bozacak, tempolarını kontrolsüz yapacak. Burda 1-0 olsaydı, çok büyük avantajdı. Ama futbol çeneyle, beyanat vermekle oynanmıyor. Bizde bazı futbolcular maalesef sahanın dışında attıkları zaman mangalda kül bırakmıyorlar. Orada attıklarının 5’te birini burada atsalar iş bitecek.
Böyle bir Leverkusen’i Ali Sami Yen’de gol atmadan göndermek Galatasaray açısından üzücü oldu. Ama bir de bardağın dolu tarafına bakarsanız, yeni kurulan bir Galatasaray, gençlerle harman yapılan bir Galatasaray, Alman Ligi dördüncüsünü elinden kaçırdı dersiniz.
Yani, isteyen istediği yerden baksın. Bardağın yarısı boş da diyebilirsiniz, dolu da. Ama burdaki neticeyle, pozisyonlarla Almanya’da kaybedersen, bence yazık olur derim.
Yazının Devamını Oku 13 Şubat 2008
ADAM olacak çocuk pisliğinden belli olur derler. Bir insan üst düzeylere gelip etkili oluyorsa eğer, o geçmişte yaptıklarından dolayıdır. Yeni Futbol Federasyonu kurulacak, MHK büyük sorun, başkanlığa kim aday olacak? Geri kalan üyeler kimlerden seçilecek? Son kanunda bunların hepsinin hakemlik yapmış olması şartı konuldu. Bence yanlış. En az ikisi dışarıdan olsaydı ve bu grubu denetleseydi. Çünkü şu anda Türkiye’de hem bilgili, hem cesaretli, hem üretken, hem de istikrarlı geçmişinde kimseye tavizi olmamış 9 tane ismi bulmanız çok zor. İddia ediyorum, yok. Peki neden?
3.5 dakika az oynattı
Bakınız, son 2 hafta televizyonda iki maç izledim. Birisi Kayseri-Beşiktaş maçı diğeri F.Bahçe-Oftaş... Kayseri Beşiktaş maçının ilk yarısı oynanıyor. Sahanın içinde bol kavga, dövüş var. Sarı kartlar havada uçuşuyor. Oyun duruyor. Dakika tutturdum, Bülent Demirlek’in ilk yarının sonuna 5.5 dakika oynatması gerekirdi. Ama o 2 dakika oynattı. Ve bu 2 dakikanın sonuda Kayseri’nin golü geldi. O da ilk yarıyı bitirdi. Eğer 3.5 dakikayı oynatsaydı Kayseri ya da Beşiktaş gol atabilirler miydi? Atarlardı.
Peki sizce neden oynatmadı? Bilemezsiniz, ama ben biliyorum. Son hakem seminerinde Belek’te, MHK Komitesi’nin ikinci adamı Sabri Çelik, benim kulaklarım ve gözümün önünde hakemlere şunları söyledi: " Maçlarda oynatabileceğiniz makul süreleri ilave edin. Kendinizi zorlamayın" dedi.
Bunun manası şu idi; Maçı fazla çomaklamayın. Öyle 7-8 dakika oynanmayan süreyi oynatıp başınızı belaya sokmayın, makul süre 1-2 dakikada düdüğü çalıp kaçıp gidin.
Nasıl bir mantalite!
İşte şu anda Türkiye’deki hakem eğitim mantalitesi... Ertesi gün bu sefer önce Chelsea-Liverpool maçının ilk yarısını izliyorum. Dakika 22 Liverpool taç atıyor, ama oyuncu topun çıktığı yerden değil, 5-6 metre ileriden atıyor. Hakem düdüğü çalıyor topun taca çıktığı yerden taç atışını bu sefer rakip takıma veriyor. Bu FIFA’nın kuralı...
Takriben 1 saat sonra bu sefer F.Bahçe-Oftaş maçı başlıyor. Daha 40. saniye hemen hemen sahanını aynı yerinden F.Bahçe bir taç atışı kazanıyor. Gökhan Gönül, tacı 5-6 metre ileriden atıyor. Hakem İsmet Arzuman dırt dırt düdüğünü çalıyor. Gökhan Gönül’e 5-6 metre geriden tacı tekrar atması için ikaz ediyor ve o da atıyor.
Peki, bu nasıl bir hakemliktir ve nasıl bir mantalitedir?
Şimdi düşünebiliyor musunuz Bülent Demirlek veya İsmet Arzuman hakemliği bıraksalar, 1 sene sonra da MHK’ye girmek isteseler. Sizce bu mantıklı olur mu? Çünkü bu adamlar 7’sinde ne ise 70’inde de o olacaklar...
Bakınız, İsmet Arzuman 3 Kasım 2007 tarihinde F.Bahçe Stadı’nda F.Bahçe-Beşiktaş maçını yönetiyor. O son dakikalardaki meşhur gol iptali olan maçı...
Gözlemcileri Muhittin Boşat ve Serdar Tatlı büyük bir tesadüf eseri!!! Arzuman’a 7.7 puan veriyorlar.
7.5 ile 7.9 arası puanın kara kaplı defterdeki açıklaması şu: Tatmin edici performans. Ama geliştirmesi gereken noktalar var...
İnce ayar atama!
Adamın yaşı gelmiş 43. Bu yaşa kadar geliştiremediği şeyi nasıl geliştirecek? Ama sonunda ne oluyor? Aynı İsmet Arzuman o maçtan sonra 1.5 ay dinlendiriliyor. Ve geçen hafta da kör gözün parmağına aynı statta F.Bahçe-Oftaş maçına arz-ı endam ettiriliyor.
Ve peki sonunda ne oluyor, F.Bahçe’nin haftaya oynayacağı Sevilla’nın teknik direktörü Jimenez’in tribünlerden kahkaha ile güldüğü penaltıyı vererek düdük çalıyor. Zaten o dakikada Oftaş bitiyor.
Aslında o maçta F.Bahçe’nin Oftaş’ı yenmesi için hakeme de ihtiyacı yoktu. Hakeme değil de, bu maça o hakemi verenlere bakmak lazım. Hangi kafa ve kıstasla bu ince ayar atamayı yapmışlar?
Transferini engelliyorum!
Bu satırlar yazılırken 12 Şubat Salı saat 15.00’ı gösteriyor... Ve Futbol Federasyonu şu dakikaya kadar 25 tane dava açmış. Hepsi ret olmuş. Ama burası Türkiye. İki gün sonra genel kurul toplandığında bir postacı elinde tebligat ile gelip "Beyler mahkeme kararı ile kongre iptal oldu" diyebilir mi, eski Türk filmlerinde olduğu gibi. Olursa, hiç şaşırmam. Peki, bu Futbol Federasyonu niye antipatik geldi? Niye kulüpler bu kadar karşısındalar?
Öyle işler yaptılar ki, inanılmaz. 26 Aralık 2007’de A.Gücülü futbolcu Mustafa Özkan Futbol Federasyonu’na müracaat ediyor. A.Gücü’nden alacaklarını tahsil etmek için. Çünkü Mustafa’ya zaten ’Gel yollarımızı ayıralım’ demiş. Peki, Mustafa’ya Futbol Federasyonu ne zaman cevap veriyor? 6 Şubat 2008 saat 18.01’de...Yani geçici transfer süresi de dolduktan 1 dakika sonra.
Yani Mustafa ne oluyor? Yeni transfer dönemine kadar futbolcu değil badem oluyor. Ve Futbol Federasyonu diyor ki, ’Evet Ankargücü’nden alacaklarını alacaksın. Ama bir ketenpere ile senin transfer yapmanı engelliyorum’
Peki Futbol Federasyonu’nda profesyonel işlere bakan idareci kim? Mehmet Kemal Ünsal... Peki, Mehmet Kemal Ünsal nereden geldi? Ankaragücü eski ikinci başkanı... Yani, olay Dallas dizisinde geçse gülüp geçeceğiz. Ama Futbol Federasyonu’nda geçiyor, o zaman ne yapacağız?..
NOT:
Dün, bu yazı yazıldıktan sonra saat 18.00’de Futbol Federasyonu, Mustafa Özkan’ın avukatını arayarak bu futbolcuya 10 günlük ek transfer hakkı vereceklerini söylemiş.
Ekonominin son hali!
SIK sık Bodrum’a giderim. Geçen yıllarda, bu aylarda İstanbul-Bodrum uçaklarında hep müteahhit ve işadamları olurdu. Yani işler iyi giderdi, herkes akçeli işler için Bodrum’a uçardı. Şimdilerde Bodrum-İstanbul uçakları avukatlarla dolu. Türkiye’deki ekonominin halini en kestirme bana bu gösteriyor.
Yazının Devamını Oku