Tehlike çok büyük

FUTBOL Federasyonu’nun genel kurullarına yıllarca giderim. Çünkü orada yaşadıklarımızı ve gördüklerimizi hiçbir yerde bulamayız. Bilirsiniz en tehlikeli grup, politikayla uğraşanlardır.

Onlar için, önce kendileri. Sonra partileri, sonra millet gelir. Bırakın politikacıları, siz gelin de Futbol Federasyonu genel kurullarını bir izleyin. Geçen yıllarda Serdar Ortaç’ın yaptığı güzelim Dansöz parçasına, futbol kongreleri klip olur.

Haluk Ulusoy’un gittiği net bir biçimde görülüyor. Peki şimdi n’olacak?

Altını çizerek belirtiyorum. Eğer gerekli icraatlar yapılmazsa, Haluk Ulusoy ve ekibini mumla arayacaksınız. Hangi ekibi mi?

Haluk Ulusoy ekibi namına yani Futbol Federasyonu adına Mehmet Kemal Ünsal konuşuyor. Kim bu vatandaş? Bülent Yavuz ile birlikte Ankara’da bir otelde Samsunspor Kulübü başkanıyla şike pazarlığı yaptığı iddia edilen ve mahkemeye düşen şahıs. Mahkemeleri devam ediyor mu bilmiyorum...

Kongreden bir gece önce Sheraton’ın lobisindeyim. Kimi ararsanız var. Eski dostlar, tanıdıklar veya tanımadığım farklı belediyelerin adamları. Oylama açık olsaydı veya zarfın içine bir beyaz, bir siyah koyulup delegeye verilmeseydi, aradaki fark bu kadar olur muydu? Tartışılır.

Artık çok geç

Haluk Ulusoy
ve ekibi koltuğa yapışmışlar. Eğer Ulusoy, bu kongrede seçim başlamadan evvel bir izin isteyip, kürsüde konuşma yapsaydı ve istifa etseydi, bugünlerde ve daha ileriki günlerde bir çok günahını affettirmiş olarak iyi yönleriyle yaadedilecekti. Ama artık çok geç.

Şenes Erzik’i severim. Hakem Federasyon Başkanı olarak çok ilişkim oldu. Zaman zaman tartıştık, zaman zaman birleştik. Çok düzgün bir futbol adamıdır. Her şeyden daha önemlisi, tartışmaya açık birisidir. Şenes Erzik’i seviyorum, ama Türk futbolunu daha çok seviyorum. "Şenes Erzik böyle bir tabloda görev kabul etmezse, vatan haini olur" dedim. Böyle bir cümle Erzik’e ters düşse bile, sözümün arkasında sonuna kadar duracağım. Neden? AKP hükümeti hakikaten futboldan elini ayağını çekmek mi istiyor? Çünkü, Başbakan’ın bu yönde söylediği konuşuluyor. Şenes Erzik’in başkanlığında kuruluşu tamamen Erzik’e bırakılmış bir şekilde futbolu kendisinin idare etmesini mi istiyor, yoksa "Şenes gelsin" diyerek bazı atraksiyonlarla önünü kapatıp, dönüp tamamen AKP belediyelerine dayalı bir federasyon mu istiyor? Yine, özellikle söylüyorum. Birinci şıkkı düşünüp eyleme geçirirlerse, futbolda 25-30 yılı kurtarırız. Sistem kurulur, Erzik’ten sonra kim gelirse gelsin o çark döner, yürür...

Peki aksi olursa? İşte o zaman, Haluk Ulusoy’ları da Mehmet Kemal Ünsal’ları da Bülent Yavuz’ları da ararsınız.

Baskıyı yerler

Eğer Şenes Erzik olmazsa, bazıları diyorlar ki, "Allah uzun ömür versin, ya Şenes Erzik ölürse ne olacak?" Herhalde 7-8 tane aday var. Bazıları arkadaşlarım, tanıyorum. İyi de düzgün de insanlar. Bazılarını tanımıyorum. Ama bu insanlar düzgün de olsalar, iyi niyetli de olsalar, siyasetten baskıyı ne kadar yerler veya yemezler tartışılır.

Hakem grubuna bakıyorum. Kanlı bıçaklılar. Baltalar, satırlar çekilmiş bekliyorlar. Yönetim kademesine bakıyorum, vizyonu düşük adamlar aportta bekliyorlar. İnanın bugün bazı yerlerde enteresan şeyler konuşuluyor. Mesela Fatih Terim’den. Çok para aldığından.

Onun yerine dini bütün, beş vakit namazını kılan müslüman, eşinin başı kapalı daha başka bir teknik direktör getirilmesinden. İsim de veriyorlar, Ertuğrul Sağlam’ı işaret ederek. Dahası, MHK’nin nasıl kurulmasına dair harekat da hazır.

Riva’daki, Beylerbeyi’ndeki çalışanlara inene kadar. Teknik direktöründen, odacısına kadar. Haluk Ulusoy döneminde burada yanlış yapılanmalar da oldu. Ama, daha federasyon kurulmadan bunların konuşulması yanlış.

Sakın beni kötü bir tablo çizmekle suçlamayın. Bu alemin içinde 60 yıldır yaşıyorum. Ve bu alemi de köküne kadar biliyorum. Tehlike çok büyük. Benden bu kadar... Sonra ağlamayın...

Sporcu farkı

TÜRKİYE’de insanlar Özhan Canaydın’ı çok seviyorlar. Aslında soyadını değişirmesi lazım sayın başkanın. "Canayakın" demesi lazım. Kongre boyunca, Beşiktaş, Fenerbahçe ve Trabzonspor başkanlarını ortada hiç görmedim. Hepsi adele kanseri olmuşlardı. Omuzlar havada, kaşlar dik.

Clark Gable atışı yapıyorlardı. Bir tek Canaydın herkesle konuştu, öpüştü. Zaman zaman onu da ağır eleştiriyoruz. Ama ne de olsa eski bir basketbolcu. Yani sporcu. Biz sporcular arkadan vurmayız.. İşte aradaki fark...

Doğruyu bulacaksın

KULÜPLER ağlıyorlar. "Niye seyirci gelmiyor" diye. Öncelikle bir dönüp düşünsünler. Mesela lig sonuncusuyla oynuyorsun, Kasımpaşa’yla. Dönüyorsun, Kayserispor ile oynuyorsun, lig beşincisiyle. Veya Trabzonspor ile oynuyorsun.

Kaçıncı olursa olsun, bir ağırlığı ve ismi var. Üçünün maç bilet fiyatı aynı olmaz. Birisi iki lira ise, birisi 5 lira, biri 8 lira olur. Bugün Türk Hava Yolları bile, müşterinin az olduğu saatlerde bilet fiyatlarını ucuzlatıyor, fazlayken de pahalılaştırıyor. Çok da doğru yapıyor.

Taş devri zihniyeti

BEŞİKTAŞ Kulübü kadar ahde vefası olmayan bir kulüp görmedim. Bırakın Affan Keçeci’yi, bu takımda top oynamış, formasına ter, kan damlatmış, cebinde emekli maaşıyla Beşiktaş’a tesis yapmak için sağa sola saldırmış Süleyman Seba’ya bile dil uzattılar, Beşiktaş tribünlerinde. Sonra Serdar Bilgili’ye. Sonra Bilgili’nin ufacık kızına küfür ettiler veya ettirdiler. Şimdi Affan Keçeci’ye.

Affan Keçeci’yi seversiniz, sevmezsiniz. Beğenirsiniz, beğenmezsiniz. Ama Türkiye’deki çarpık zihniyet yüzünden, küfür edildi kendisine. Ne o zihniyet? "Futbol Federasyonu’na benim soktuğum adam, benim takımıma sahip çıkacak, hakkını arayacak." zihniyeti. Yani Federasyona soktuğun adam, o takımın formasıyla orada oturacak. Taş devri zihniyeti. Basit mantıkla Affan Keçeci doğru işler yaptı ki Beşiktaş’a yaranamıyor.

Yıldırım Demirören ve ekibi Affan Keçeci’nin yanında oturmadılar. Orada Affan Keçeci oturmuyor. Haluk Ulusoy oturuyor. Onun namına Keçeci orada. Yıldırım Demirören’in koltuğu da babasının koltuğu değil. Beşiktaş Kulübü’nün makam koltuğu. Daha bunu ayıramayanlar, bu ağırlığı kaldıramayanlar, maalesef büyük kulüplerimizin başındalar.

İşin daha da acısı ne biliyormusunuz sevgili okurlar? İstiklal Marşı’nı, Affan Keçeci’yle yan yana ayakta dinleyen ve söyleyen Beşiktaş Kaymakamı Nihat Nalbant, Yıldırım Demirören ve ekibinden gelen baskılarla Affan Keçeci’nin yanından kalktı ve başka bir yere oturdu.

Vah benim devletim vah... Bazen masalar çok büyük oluyor, oturanlar küçük. Bazen de oturanlar büyük oluyor, masalar küçük...

NOT: Sayın kaymakam Nalbant, "İstiklal Marşı okunduktan sonra, Affan Keçeci’nin etrafı çok ısındı, kaynamaya başladı, hava da çok soğuktu. Bu kadar sıcak ve soğuk beni bozar. Ondan ayrıldım" diyerek kendini savunabilir.

Bursaspor’un ipi daha kalın

FUTBOL Federasyonu istifa etmediği müddetçe, kongreye kadar yapılacak bütün maçlar tartışmalı olacak. Daha bugünden çarşaf çarşaf yazılıyor. "Bizim ipimizi kesecekler" diye. Peki federasyon bu işlerde kullanacağı ip ve adamı bulabilecek mi?

Mesela Bursaspor. Son derece haklı örnek itirazları var. Ama, Gençlerbirliği’yle oynayacakları hayati maçları pazartesi saat 13.30’a alındı. Çok net gözüküyor. Diğerlerini bilmem ama Bursaspor’a daha büyük bir ip hazırlanmış. Çünkü, geçtiğimiz haftalardaki örneklemelere göre buradaki uygulama bana son derece kasıtlı geldi. İsteyenle tartışırım...

Ya tutacaksın ya satacaksın

HER şeyde zamanlama önemlidir. Gol vuruşu, taç atışı. Evlilik yapma yaşı. Çocuk yapma zamanı gibi. Bakın, Mehmet Topuz ile Gökhan Ünal, Kayserispor olayına. Önce Topuz, şimdi Gökhan Ünal. Hep sorun var.

Detaylara inmek istemiyorum. Ama, şu bir gerçek. Ya takımını büyüteceksin, hedefini de otomatikman büyütmüş olacaksın. Futbolcunu tutacaksın. Eğer bunları yapamıyorsan, takımını aşan, şehrini aşan futbolcunu parasını alıp, kasana koyup göndereceksin. Sonra elinde patlar...

Şerbet vere vere denizi bitirdiler

ANA Statüsü’nü hazırlamayan tek ülkeyiz. Niye hazırlanmadı? Eğer hazırlansaydı, bugün pek çok kulüp liglerde mücadele edemezlerdi. Eğer, FIFA bunlara eylem yapmasaydı, federasyonu ikaz ederdi. Yani Futbol Federasyonu şerbet vere vere denizi bitirdi.

Mesela Kasımpaşaspor. İkinci Lig’de oynadığı sahada, onlara Süper Lig maçı oynatmadın. Adam yerlerde sürünüyor. Kulüplerin gelir ve giderlerine göre transfer zorunluluğu getirmedin. Mesela, Beşiktaş Başkanı çıkıp diyor ki, "30 milyon dolar kulüpten alacağım var. Giderken tahsil edeceğim." Ana statü olsaydı ne olurdu? Türkiye’de futbol bu cümlelere muhatap olmazdı. Böyle çok misal veririm. Hep günü yaşadık.

Ama Haluk Ulusoy, 70 milyonu Avrupa Kupası finallerine götürüyor. Babanın parasıyla mı, kendi paranlamı götürüyorsun? Yoksa garibanın parasıyla mı? Ne değişiyor? Kulüp başkanları, federasyon başkanları...
Yazarın Tüm Yazıları