BELEK’e hakem seminerine gittim. Ofsayt ve ikili mücadele konusunda MHK Başkanı Hilmi Ok, kendi ders verdi.
Geçenlerde bir uçağa bindiğimde, kokpitte pilotla konuşuyorum. Diyorum ki, "Uçaklar ne kadar güvenli." Pilot diyor ki,"Hocam, bu uçakları kullanmamak için geri zekalı olmak lazım. Her şey bilgisayarlı, yedekli ve mükemmel. Pilot çok büyük hata yapmazsa, dünyanın en güvenli vasıtası." Ben de aynı fikirdeyim.
Bunu neden yazdım? Diyorlar ki, hakemlik çok zor. Hayır. Aynı fikirde değilim. Hakemlik çok kolay. Çünkü, futbolcunun, teknik direktörün ve yöneticinin lehine olan kurallar her geçen gün hakemin lehine değiştiriliyor. Hakemin yorum hakkı o kadar çok genişletiliyor ki nereye koyarsan koy yedirirsin.
Eskiden bir kelime olan kasıt, şimdi çoğaltılıyor. Kontrolsüz, aşırı güç, dikkatsizlik vesaire gibi... Ama bütün bunlara rağmen hakemler hala maalesef ağlıyorlar. Çünkü, kafalarında hep takım adı var. Halbuki hakem, sahada bir tek mavi formaya göre, siyah formaya göre veya mor formaya göre düdük çalmalı.
Takıma göre değil. Hilmi Ok, futboldan da geldiği için yorumları çok yalın ve net anlatabiliyor. Ama, sonra Sabri Çelik çıkıyor. Yalnız hakem olduğu için o kadar anlatıyor veya anlatamıyor ve yorum yapamıyor. Öyle bir yerde, öyle bir cümle beyaz perde de yazılıyor ve söyleniyor ki inanmak mümkün değil.
"Lütfen, oynatabileceğiniz kadar uzatma dakikası gösteriniz. Gereksiz gerginliğe sebep olmayınız." Hep eski kafa. Yani Sabri Çelik diyor ki, duruma göre bakın, olayı fazla çomaklamayın. Ama, FIFA da diyor ki, "Hakem arkadaşım. Oyunda oynanmayan süreyi, kemiksiz oynatmaya mecbursunuz. Çünkü, insanlar oraya para verip geliyorlar. O parayı da net 90 dakika için ödüyorlar. Senin 85-86 dakika oynatıp, adamların parasını cebinden çalmaya hakkın yok."
Spor yazarları
TÜRKİYE Spor Yazarları Derneği’ne üye değilim. Ama, sarı basın kartım var. Üye olmayı da hiç düşünmüyorum. Çünkü, spor yazarlarının geneli kendilerine müslümandırlar. Kemer’de seminer yaptılar.
MHK Başkanı Hilmi Ok, kendisine yöneltilen çanak bir soru üzerine benim hakkımda haber değeri önemli bir yorum yapmış. Artısıyla, eksisiyle. Bir tek Vatan gazetesinde manşette. Diğerlerinde tık yok.
Eğer aleyhime olsaydı, benim gazetem dahil manşet olurdu. Ama, ben onlara şunu söyleyeceğim.
Spor yazarları, derneklerine reklam getirdiklerinde, o paradan yüzde 25 pay alıyorlar. Bu, kulüp yöneticilerinin kuruluşları olabilir veya başka kuruluşlar. Peki bu olay, basın ahlak yasasına uygun mudur? Onu yapanlara sormak lazım. Mesela beyin cimnastiği yapıyorum.
Şirketlerim olsa, reklam verseydim, yüzde 25 avanta ile benim hakkımdaki haberler gazetelerin spor sayfalarında arzı endam eder miydi?
Seyirci niye gelsin...
HEMEN sallıyoruz, "Seyirci maçlara gitmiyor." Neden gitsin ki? Adam geri zekalı mı? Statların hiçbirine metro gitmiyor. Toplu taşım aracı az. Taksi pahalı. Stada gidiyorsun, oturacağın koltuklar pis. Stat buz gibi. Girerken itilip, kakılıyorsun. Çoğu zaman da cüzdanın ve telefonun çalınıyor. Tuvalet desen rezalet. Bir şey yemeye, içmeye kalksan, hem pahalı hem de kalitesiz. Naklen yayın yerleri bile iğrenç. Kimi çatıda, kimi zindanda, kimi de konteynırda.
Yayıncı kuruluşa üye olursan ve verdiğin parayı maçlara bölersen çok hesaplı. Evinde oturuyorsun, ayağını uzatıyorsun, çoluk çocuk, karın sevgilin yanında maçları izliyorsun. Hatta o maçlar bitiyor, başka kanallarda Almanya, İspanya ve İngiltere Ligi var. Adam niye maça gitsin ki? Zaten statların çoğunda ruh hastası holiganlar var. Onların yandaşlarıyla beraber statlar, onlara kiralanmış durumda. Konuşsan bir de dayak yersin.
Hadi seyirci maça gitmiyor. Peki bunları gazetelerde, televizyonlarda yazanlar, yorumlayanlar maçlara gidiyorlar mı? Çok azı. Onlar da aynen şezlonglarına yatarak, maçları seyredip televizyonlardan ve gazetedeki sütunlarından yorumluyorlar. Yani herkese hayırlı işler.
NOT: Şu anda Türkiye’de Avrupa standartlarına uygun veya ona yaklaşan bir tane stat var. O da Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı. Başka varsa, eğer atladıysam, bana bildirin.
İş futbolcuda bitiyor
YILLARDIR hakem seminerlerine giderim. Hep hakemler kendilerini anlatırlar, kendilerini eleştirirler. Zannederler ki hakemler olmasa, dünya dönmeyecek. Arada, çok teknik direktörlerin veya yöneticilerin konuştuklarına da şahit oldum. Benden onlara tavsiye.
Hakem seminerlerine Türkiye liglerinde oynayan en az 10-15 futbolcuyu çağırın. Onlara sahnede büyük bir platform yapın. Hatta bazı özel isimleri de özellikle çağırın.
Bizzat, hakemleri aldatmaya yönelenleri. Karşılıklı tartışın bakalım, nereye varacaksınız. Beyler, futbolcular olmazsa ne siz olurdunuz, ne yöneticiler olurdu, ne de maçlar.
Tartışılması gereken konular
HİLMİ OK, Trabzonspor-Sivasspor maçının hakemi için, "Ayman’ın tekmesini göremedi" dedi. Peki, Hilmi Ok’a göre görmediği, bana göre de gördüğü Ayman’ın tekmesine Bülent Demirlek neden sarı kart verdi? İşte tartışılması gereken esas konular bunlar.
İkili mücadelelerde faulü yapanla veya yapacak olanla, yapılacak olanın veya daha faul yapılmadan kendini yere atacak olan futbolcuların durumları seminerde tartışılmalı. Belki de gizli kapılar ardında yapılmıştır, onu bilemem.
Katil taksiler
YILBAŞI gecesi, üniversitede okuyan bir kızımız takside vefat etti. Daha çok kızımız ve erkeğimiz ölecek. Çünkü, katil taksiler yollarda kol geziyor. Bunlar hangi taksi mi diyorsunuz? Şoförün kendi oturduğu koltuğunda başlık olup, diğer koltuktaki başlıkları çıkaran katil taksiler.
Çünkü, o koltuklardaki başlıklar özellikle çıkarılıyor. Taksinin boş olduğu belli olsun diye. İnsan değeri mi? Alo... Geçiniz onu. Ama benim trafik polisim, emniyet müdürlerim ve valilerim, bu katil taksilerin gezmesine yıllardır izin veriyorlar. Yıllardır da boynu kırılarak ölen binlerce insan var. Taksicinin ve sahibinin alacağı 3 kuruş için.
Kölelik düzeni
SEMİH Şentürk yıllardır Fenerbahçe’de. Hep de kadroda. Gazetelerde bir haber var. Semih’in evi yok diye. Bu çok doğal. Siz bakmayın Türkiye’de üç büyük takımda oynayan bazı futbolcuların haricindekilerin yüzde 70’inden fazlası, evine düzenli et alamaz.
Çünkü, sistem futbolcuya göre kölelik düzeni üzerine kurulmuş. Bu sistem en tepede bile var. Koray-Burak örneği. Türkiye’deki sistemde futbolu bilmeyen, anlamayan, ama ondan çok şey kazanan yöneticiler şu anda çok etkililer. Maalesef bu işi iyi bilen hakkıyla yapanlar da azınlıkta.
Gündüz Tekin Onay
O, Kastamonuspor’da santrhaf, ben Güneşspor’da santrfordum. Türkiye İkinci Ligi maçı... Türkiye İkinci Ligi’nde oynuyorduk. Kastamonu’da onun takımını 4-1 yendik. Üç golü de ben atmıştım. Tanışmamız öyle başladı. Sonra onun futbolculuk hayatı fazla uzun sürmedi. Teknik adamlığa soyundu.
Yanında Yılmaz Yücetürk, Teoman Yamanlar, Tamer Güney, Candan Dumanlı ve Candan Tarhan’la beraber Türk futbolunda büyük bir kavganın içine girdiler. Ama sonunda parçalandılar. Bir müddet sonra yanına İsmail Dilber’i alıp, Antrenörler Derneği Başkanı yaptı. Haluk Ulusoy’un elinden tutup Futbol Federasyonu Başkanı yapan da kendisi idi...
Gündüz Tekin Onay’ın söylediklerini uygulayan Haluk Ulusoy önceleri başarılıydı. Ama sonra Gündüz Tekin’i dinlememeye başladı. Artık işi öğrendiğini zannediyordu. O günden sonra da Haluk Ulusoy hep geri gitmeye başladı ve bugünlere gelindi.
Allah rahmet eylesin, Gündüz Tekin Onay, Türk futbolunda çok önemli bir kilometre taşıydı. Yapmak istediklerinin çoğunu yapamadı. Belki de buna sebep; oynadığı atı yanlış seçmesiydi. Toprağı bol olsun.
Dublör Keçeci
AFFANKeçeci’yi hakemler karşısında kükrerken dinledim. Sonra da her zamanki ucuz tartışma, "Al geri, ver ileri." Hakem kardeşlerimizin "Biz karşıyız" dediği olay.
Sonra çekti gitti, arkasından şöyle bir baktım Keçeci’nin. Geçtiğimiz iki yıl içerisinde bana açtığı telefon aklıma geldi. "Erman hocam kendine dikkat et. Seni Allah korusun. Sen bu Türk futboluna çok lazımsın" konuşması. "Acaba. Bu bana telefon açan dublör Keçeci’miydi" dedim.