23 Aralık 2007
MAÇIN birinci devresinde Trabzonspor içeriden vuruldu, hem de takım kaptanıyla... Hüseyin yaptığı inanılmaz hatalarla maçı 3-2’ye getirdi. Aslında ilk yarı izlediğimiz 5 golün, takımlar 2’sini attı, 3’ünü yediler. Atılanlar Deivid’inki ile Ceyhun’unkiydi. Alex Fenerbahçe için çok önemli bir oyuncu. O olmayınca sarı lacivertliler sudan çıkmış balığa dönüyorlar. O oynadığı zaman can alıcı toplar onda buluşuyor. Bırakın iyi top vermeyi, takımda sıkışan oyuncu da Alex’i arıyor. Onu ters pozisyondan kurtarsın diye. Trabzonspor’da özellikle bu maçta Ersun Yanal görüntüleri ufak da olsa yavaş yavaş çıkmaya başlamış. Ancak Trabzon’a özellikle iyi bir santrfor ve iyi bir santrhaf lazım.
Tesadüfe bakın
Dün gece forma giyen sarı lacivertli futbolcuları fazla eleştirmemek gerek. Hem Şampiyonlar Ligi’nde yürüdüler hem Türkiye Ligi’nde. Ama F.Bahçe’nin çift stoperi Edu ile Lugano Noel’e gittiler. Öyle bir tesadüf ki, kartların limiti bu maç öncesi doldu. Bu şeye benziyor... Hani bazı ülkeler var ya, dışarıdan gelecek yardımla içerideki pervaneyi döndürürler. Yardım kesilince pervane de tekler. Ama öbür taraftan bakın, Roberto Carlos da sahnede, Alex de.
Dün akşam hava soğuk, trafik kalabalık ama stat doluydu. Demek ki seyirci malın iyi olacağını hissedince stada geliyor. Olsun, 2 gol atılsın, 3 gol yenilsin ama 5 tane gol seyretmek çok güzel. Çünkü onlar futbolun meyveleri. Futbol hatalar oyunu, tamam. Ama öyle pozisyonlar oldu ki, hem Fener’den hem de Trabzon’dan, aynı hatalar üçer dörder defa yapıldı. Sarı lacivertlilerde Gökhan çok az hata payıyla oynadı. İnşallah böyle devam eder, şımarmaz. Volkan iyi gidiyor dedik, iki pozisyonda müthiş hatalar yaptı. Şansı vardı, gol olmadı. Semih iyi mücadele etti ama tek kaldı, yoruldu. Uğur Boral bazen müthiş işler yapıyor, sonra bir bakıyorsunuz inanılmaz kötü işler. Ortasını bir bulsa iyi olacak. Aurelio, "Mehmet" adını aldıktan sonra gerilemeye başladı. Zaten çok yan ve geriye oynuyor. Arada sırada da ileriye oynaması gerekir.
Yattara müthiş
Dün Gökdeniz tutuktu. Onun bu hali Trabzon’u da zaman zaman tekletti. Ama bu Yattara müthiş adam. Oynatsan bir türlü, oynatmasan bir türlü. Dün akşam etkiliydi. Herkes hayatta bir şey bekler. Hiç hak etmediği halde Trabzon futbolcusu ve teknik heyeti de kongreyi bekliyor. Biri kuyuya taş attı, kırk akıllı çıkarmaya uğraşıyor. Maçtan keyif aldım. Futbolcular ellerinden geldiği kadar iyi niyetle mücadele ettiler. Hakemi de beğendim. Sağı, solu oynamadan, gördüğünü ve inandığını çaldı. Hata yapmadı mı, yaptı. Ama sahadaki 22 fuftbolcudan daha az hata oranıyla maçı tamamladı. Kondüsyon olarak mükemmele yakındı. Oyuna dalmadı, seyretmedi, zamanında pozisyonlara girdi ve çıktı.
Yazının Devamını Oku 22 Aralık 2007
HER şey, herkese göre değişik olabilir. Veya çok etkileyici... Mesela dün gece İzmir ve Manisa’da yani orada yaşayanlara göre hava müthiş soğuktu. Benim gibi İç Anadolu’da yaşayanlara göreyse çok güzel.
Yazının Devamını Oku 19 Aralık 2007
SAYIN bakan... Futbol ile ilgili kanunu Meclis’ten geçirdiniz. İçinde doğru olan şeyler var. Ama maalesef ve maalesef yanınızdaki akıl hocalarınız, kanunu tartışmaya açmadan, işi aceleye getirdiler. Bulunduğunuz partinin Meclis’te bu gücü varken, kanunu yine topal geçirdiniz. Mükemmel olabilecekti, iyi bir kanun oldu. Şimdi size nedenlerini yazacağım. Bakalım ne diyeceksiniz.
Kanunda bir madde var. Asaleten iki yıldan az federasyon başkanlığı yapanlar, genel kurulda oy kullanamaz maddesi koydurdunuz. Veya koydurdular.
Arpalık kullanıyorlar
Eski kanuna göre bu 6 aydı. Bence ikisi de yanlış. Mesela siz... Şu anda 5 aylık bakansınız. Bırakın yeni kanunu, eski kanuna göre de eğer federasyona uygularsanız, ileride bir oluşumda oy kullanamayacaktınız. Yani siz eski kanuna göre 6 ay, yeni kanuna göre 2 sene bakanlık yapmasaydınız, bakan olmuş, bakanlık yapmış olmayacaktınız.
Ben de aksi fikirdeyim. Siz bir saat bile o makamda otursanız, ömür boyu bakan olmuş olacaktınız.
Eski kanuna göre Özkan Olcay, Erdoğan Ünver, Doğan Andaç, Güngör Sayarı, yeni kanuna göre de bu dörtlüye ilaveten, Levent Bıçakçı, Halim Çorbalı, Ali Uras, Erdenay Oflaz, Kemal Ulusu, Cemal Saltık, Faik Gökay ve Abdullah Kiğılı yapılacak kongrede oy kullanamayacaklar.
1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinde şu güne kadar Futbol Federasyonu Başkanlığı yapan bu şahıslara ilaveten sadece Şenes Erzik, Haluk Ulusoy, Yılmaz Tokatlı ve Hasan Polat’ın oy kullanma hakları var.
Taban birliklerinin devreden çıkarılması çok doğru bir karar. Yakın geçmişte Milli Takım’da antrenörlük yapan bazı eski milli futbolcuların, kongreden bir gün evvel istifa edip, kongreye gidip oy kullanıp, üç gün sonra daha fazla maaşla işe başladıklarını biliyoruz. Futbol Federasyonu’nu arpalık olarak kullandıklarını biliyoruz.
Sayın bakan size soruyorum. Yukarıda saydığım oy kullanamayan 12 eski futbol federasyonu başkanından hangisine para teklif ederek oy kullandırabilirsiniz? Veya bu insanlardan hangisi, bir tek cümle söyler de bu futbola ihanet olur diyebilirsiniz. Ama o kongreye öyle delegeler gelecek ki, iki kelimeyi yan yana getiremeyecekler.
Futbolun f’sinden anlamayacaklar. Futbolun geçmişini bilemedikleri için, geleceği hakkında fikir yürütemeyecekler.
Yazık oldu 12 kişiye
Sayın bakan, bu 12 isimden hangisi orada olsaydı, hepsinin kongreye teker teker büyük faydaları dokunurdu? Ama maalesef sizin akıl hocalarınız, sizi taca attılar. Yalnız burada mı attılar? Hayır... Sizin partinin içinde bir milletvekili var. Eski hakem Abdurrahman Arıcı. Onun baskısıyla MHK 9 eski hakemden oluşturulur ibaresi konuldu. Hakemlik yapmamış, iki tane düzgün adam, ama futbolun içinden. MHK’de olsa kötü mü olurdu? Son hafta oynanan 5 maçın ikisine aynı hakem verilirken, onlar tepki koysalardı, fena mı olurdu? Ama hakemler bunu istemezler. Çünkü biz yaparız oldu derler.
Yani yeni yasaya göre UEFA’da değil, FIFA’da hakemleri iki yıl idare eden, hakemlerin başı olan Şenes Erzik, yani dünya hakemlerini idare eden Erzik, dese ki, "Ben Federasyon Başkanı olmak istemiyorum arkadaş. MHK Başkanı veya üyesi olacağım..."
Yeni kanuna göre olması imkansız sayın bakanım. Komik değil mi? İşte sizi yönlendiren akıl hocalarınız bu kadar biliyorlar.
Maalesef bir işi yapıyoruz ama tam yapamıyoruz. Bu bize Osmanlı’dan mı geldi, yoksa bizim kanımızda mı var, bilemiyorum.
Bazı şeyleri eksik yapıyoruz ve bilenlere danışmıyoruz. Veya her şeyi biz biliyoruz diyoruz. Sayın bakanım. Bir başbakan ölse, bir cumhurbaşkanı vefat etse, asaleten 6 aydan az yaptığı, asaleten 2 yıldan az yaptı diye, onun cenazesi devlet töreniyle kaldırılamayacak mı?
Siz bugün istifa etseniz veya görevden alınsanız, eski yasaya ve sizin Meclis’ten geçirdiğiniz yasaya göre, biz sizi Spor Bakanlığı yapmış olarak kabul etmiyoruz. Böyle bir mantığı siz kabul ediyor musunuz, sayın bakanım?
Kalli herkesle oynuyor
SERVET tecrübeliymiş, Arda gençmiş. Kalli de 70’i geçmiş. Ben teknik direktör olacağım, gözlerimin önünde, 20 bin kişinin önünde bir futbolcum diğerine fırça atacak, hem de 50 metre koşup üstüne yürüyerek, işaret parmağıyla tehdit ederek. Sonra da sen o mağdur olan, tehdit edilen, fırça atılan futbolcuyu, bir dakika sonra kenara alacaksın. Ve sana bir iki hareket yaptı diye, hakkında konuşacaksın.
Servet, Arda’ya yaptığının 10’da birini sana yapsaydı, ne yapardın?
Hukukta bile en önemli şey tahriktir. Hatta bir adım daha ileri gidip derler ki, ölene değil, öldürene bak. Acaba neden öldürdü diye. Bazıları diyorlar ki, Kalli 70’i geçmiş, işi bitmiş. Bence tam tersi. Kalli işine geldiği gibi oynuyor. Bazen öyle, bazen böyle. Bazen ne Alman, bazen ne Türk.
Ama şu bir gerçek, bu yaşında herkesle güzel oynuyor. Öncelikle de yönetim kuruluyla. Allah’ı var. 70 küsur yaşın verdiği şansı da yanında.
Türkiye’de kaleci yetişmiyor
TÜRKİYE’de kaleci yetişmiyor. Herhalde kaleci antrenörleri o kalecilere gerekli eğitimi vermiyorlar, veremiyorlar veya kapasiteleri o kadar. Veya bu işi iyi bilenler değil de, ahbap-çavuş ilişkisinde olanlar bu görevlere getiriliyor. Peki, kaleci antrenörü eski bir kaleci mi olmalı. Yoksa eski bir golcü mü?
Mesela Mustafa Denizli’ye göre bu eski bir golcü olmalı. Çünkü onun mantığı, kalecinin en zayıf noktalarını, kaleci antrenörü değil, bir golcü bilir diyor. Bence de haklı. Ama haklı veya haksız, bir gerçek var. Türkiye’de kaleci yetişmiyor. Ve gittikçe de kötüye gidiyor.
Futbolcu hakemin yanağını okşayamaz
Zİco haklı... Bir futbolcu hakemin yanağını okşayamaz. Bir hakem gereksiz yerlerde futbolcu ile gülerek konuşamaz. Futbolcu o sinirle "Ne gülüyorsun lan" derse ne yaparsın.
Sakatlanıp yerde yatan futbolcuyu elinden tutarak kaldırmaya teşebbüs edemezsin. Elinin tersiyle senin eline vurursa ne yaparsın?
Bazı şeyler vardır, önemlidir. Mesela Ali Şen, Vefa Küçük’ün alnına rakı bardağı koydu. Bu benim aklımdan hiç çıkmıyor. Mesela aynı Ali Şen, Aziz Yıldırım’ın da yanağından makas aldı. Bunlar benim aklımdan hiç çıkmıyor.
Bazı şeyler vardır önemlidir. Mesela Süleyman Demirel, simgesi olan şapkayı kaptırmamak için ne mücadele verdi, onu da biliyorsunuz. Seyrettikçe hala gülerim, ama bir gerçek var. Adam Demirel’in şapkasını alıp gitseydi ne olurdu? O şapkayı bir daha bulamaz mıydı? Bulurdu. Ama Süleyman Demirel simgesi olan şapkayı kaptırmadı.
Hakemlere yumuşak olun, gülün diye akıl verenler, bu işi bilmeyenler...
Yazının Devamını Oku 17 Aralık 2007
BEŞİKTAŞ, belki de çok zor kazanabileceği bir maçı, güle oynaya kazandı. Sebebi kendi değildi. Çünkü rakip takımda golleri kaçıran bir Jaba, golleri yiyen de bir kaleci Serkan vardı. Süper Lig’de oynayan bir takımın böyle iki oyuncusu olursa bu sonuç da kaçınılmaz olur. Ankaragücü katı bir defans yapmadı. Açık oynadı. Beşiktaş da öyle oynayınca rahat kazanılan pozisyonlar doğdu. Ankaragücü çok tehlikeli bir virajda, siyah beyazlıların istediği morali kendi elleriyle verdi.
Futbolcular iyi niyetliydiler. İki taraf hakemi bile zorlayamadı. Maçın temposu yüksek değildi. Hep aynı rölantide gitti. Tello’nun frikiği nasıl atacağı belli. Zaten o noktalarda Beşiktaşlı oyuncular sırf frikik kazanmak için enteresan yere atmalar yapıyor, hakemler de bir güzel bunları yiyor. Allah’ı var, Tello da güzel yere vuruyor. Ama kaleci isen uyanık olacaksın; adres belli, bir saniye önce düşünüp hamleni yapacaksın.
Beşiktaş kalecisi Hakan yine tedirgin, kendine güvenini kaybetmiş. Yan toplarda bir çıkıyor sonra geriye dönüyor. Ama dedim ya, dün gece Ankaragücü kalecisi Serkan ile Jaba, siyah beyazlılarda herkesi kurtardı.
Not: Bu bir futbol müsabakası. Buraya insanlar, açık havada spor müsabakası izlemeye geliyor. Hatta çocuklarını getirenler de var. Ama Beşiktaş seyircisi hem gelenlere hem de televizyon başında seyreden milyonlarca insana çok güzel, eğitici ve öğretici dersler veriyorlar. Diyorlar ki, "Şarabı da içeriz, esrarı da çekeriz..." Helal olsun onlara.
Yazının Devamını Oku 15 Aralık 2007
DAKİKA 70... Arda, öyle veya böyle topu ortalamamış, pas vermemiş veya gerekeni yapamamış olabilir. Bu dakikada Arda’nın sahadaki bulunduğu yer, orta sahanın solu. Ve oyun Sivasspor hücumuna dönecek. Servet, solaçıktaki Arda’ya doğru hızla depar atıyor ve işaret parmağını göstererek bir şeyler söylüyor. Ya tehdit ediyor ya da ’Niye bunu yapmıyorsun? Yapmazsan..." gibi laflar söylüyor. Ne olduğu belli değil ama olayı bütün stat, bütün çıplaklığı ile seyrediyor. Aradan bir dakika geçiyor. Kenarda Mehmet Güven, 4. hakem tabelayı kaldırıyor. Çıkan oyuncu ise Arda. Bu, şunu gösteriyor. G.Saray’da otorite yok. Futbolcular sahada birbirini tribüne şikayet ediyorlar ve hedef gösteriyorlar. Teknik direktör de ağırlığını hedef gösterenden yana kullanıyor. Yarın o futbolcular, yöneticiler, hem de Kalli La Fountain’den masal anlatacaklar.
Yükü kaldıramadı
Dün gece G.Saray kazandı. Sadece bir lig maçı kazandı, lideri yendi. O lider ki, bu yükü kaldıramadı. Eğer rakibinle oynuyorsan, hele deplasmanda oynuyorsan en az 1 gol atacaksın. Yoksa puan çıkaramazsın. G.Saray dün gece hem maçı hem de büyük bir yara aldı. Çünkü futbolcu hiçbir gün o anı unutmaz. Kalli unutur mu? Onlar bizim yapımızı fazla bilmezler. Çünkü onlar Alman.
90 dakika boyunca Sivasspor, G.Saray’ı zorlayamadı. G.Saray’ın arka tarafına gidemedi. Bir-iki pozisyon hariç Sivasspor defansından dönen bütün topları tekrar G.Saraylılar aldılar, hücum denemesine giriştiler. Yani dün gece bu stattan Sivasspor puan alıp çıksaydı futbol adına yazık olurdu.
Avanta forma olunca...
G.Saray çok mu iyi oynadı? Hayır. En büyük hataları Sivas onları ortaya zorladı. Onlar da ortaya girdiler. Ne zaman Uğur sağ dıştan düzgün iki tane orta yaptı, G.Saray’ın golleri geldi. G.Saray’ın sol tarafı çalışmıyor. Arda belki topu ayağında çok tutuyor. Ama rakip için en tehlikeli topları da Arda kullanıyor. Çünkü top onun ayağına gelince rakip defansın balansı bozuluyor. Ama Arda zaman zaman topla fazla oynamaya kalkınca kendi arkadaşlarının da balansını bozuyor.
G.Saray seyircisini anlamak mümkün değil. Takım liderdi, hem de açık ara... Fena da futbol oynamıyordu. Ama Ali Sami Yen’deki maçların yarısını bile doldurmuyorlardı. Fener yenilgisi ve Sivas’ın liderliği onları kamçılamış olsa gerek. Demekki, G.Saray seyircisi kulübüne para olarak fazla destek vermek istemiyor. Biletler ucuzlayınca, formalar da avanta olunca maça geliyorlar. Mühim olan senin takımının paraya ihtiyacı olduğu zaman onu ödeyeceksin.
Dün G.Saray’ın en iyi futbolcusu Nonda’ydı. Barış’la Mehmet Topal yine istikrarlarını korudular. En önemlisi, karşıda bir kalenin olduğunu ve oraya şut atılması gerektiğini hatırladılar.
Ama G.Saray’da doğum sancıları devam ediyor. Çocuk düşük mü doğacak, yoksa nur topu gibi mi? Doktor Kalli hep neşteri kullanıyor. Arada psikolog lazım olur mu? Onu bilemem. O da G.Saray yönetiminin sorunu.
Yazının Devamını Oku 13 Aralık 2007
SARI lacivertliler, Şampiyonlar Ligi’ndeki bu grupta hiçbir tesadüfe, şansa ve yapılabilecek kıyağa meydan vermeden, yüzde yüz doğru işler yaparak üst tura çıktı. Oynadığı bütün maçlarda, hiç bir şekilde maceraya girmedi. Ve işi de şansa bırakmadı. Bir tek İtalya’da Inter’le oynadığı maçta sallandı. 6 maçta da bir takımın bir maç kötü oynama hakkı var. Zico, bu sene iyi işler yapıyor. Yaptığı en önemli şey de; takıma rekabet getirmesi. İyi oynayana formasını veriyor. Dün gece her futbolcu kendi işini yaptı. Ne fazla ne eksik. Ama biri var ki, Fenerbahçe sıkıştı mı, eline alıyor maymuncuğu kapıyı açıyor. Onun adı; Alex.
Sahada çok geziyor. Ama onu yüzde yüz depar atarken, veya her an rakibe basarken göremiyorsunuz. Adeta rakibini uyutuyor. Ve öyle bir anda sahneye çıkıyor ki, ya işi kendi bitiriyor, ya da taşeron kullanıp arkadaşlarından birine bitirttiryor. CSKA Moskova’yla son maçı böyle bir pozisyonda oynamak Fenerbahçe için avantaj oldu. Çünkü haftalar önce Rusya Ligi bitti. Zaten ilerleyen dakikalarda birkaç tane CSKA’lı futbolcunun bacaklarına kramplar girdi. Sakatlıklar oldu.
Şans gerekli
Hakem biraz kart meraklısı. Gereksiz yerlerde de gösteriyor. Ama Fenerbahçeli futbolcular, özellikle Lugano dahil Avrupa maçlarında hakemlerle oynamıyorlar. Selçuk, ayağına gelen topları iyi kullandı. Ama hep aynı kilometrede gidiyor. Sürati bazen yükseltip, bazen alçaltması gerekiyor. Uğur Boral, geceye damgasını vuran isimdi. Zaman zaman risk aldı ve iyi şeyler yaptı. Şu bir gerçek; Roberto Carlos’un yanında oynamak bir futbolcu için şans. Karşısında oynamak da şans. Çünkü CSKA’lı oyuncu daha maç bitmeden, devre arasında Roberto Carlos’la formasını değiştirdi. Bu görüntüler Fenerbahçeli futbolcuları motive olarak daha iyi şekle sokuyor. Rakip futbolcuları da daha kötü şekle.
Fenerbahçe seyircisi takımını iyi ateşledi, meşale yakmadı, sahaya bir şey atmadı. İnşallah böyle devam ederler. Neticesi iyi olan maçlarda tamam da, kötü olan maçlarda da yapmamak lazım. Bundan sonraki turlarda artık şans da önemli rol oynayacak. Şans hem kura çekiminde hem de 90 dakikalarda lazım. Çünkü artık elemeler başlıyor. Fenerbahçe’nin bu neticeyi alması tesadüf değildi. Onun için de bir veya iki tur daha yükselmesi tesadüf olmaz.
Yalnız sarı lacivertli yönetimin bu stadın zeminine bir çare bulması gerekir. Çünkü takımda teknik kapasitesi yüksek oyuncular var. Onlar düzgün zeminde daha başarılı olurlar. Yani, bu zemin Fenerbahçe’nin daha iyi futbol oynamasını engelliyor.
Yazının Devamını Oku 9 Aralık 2007
GALATASARAY’ın sakatları var tamam. Galatasaray’da yedekler de var. Oynamayanlar, bir de sahaya çıkan takım var. Maçın başlama düdüğünden son düdüğüne kadar bu Fenerbahçe kadrosu, Galatasaray’a göre çok iyiydi. Maçın hiçbir dakikasında bu maçı "Galatasaray döndürebilir" tahmini yapılamadı. Televizyon ne gösterdi bilmem ama sahanın içi onu gösteriyordu.
Sarı lacivertliler, oyunu istedikleri gibi yönlendirdiler. Sarı kırmızılılar da hep Fenerbahçe ne yapıyorsa, ona karşılık vermeye kalktılar. Hiçbir zaman direksiyonu ele alıp, Fenerbahçe’yi zorlayamadılar.
Fenerbahçe, daha önce düşündü. Aynı bir forvet elemanıyla, defans elemanı arasında olduğu gibi. Bunda sarı lacivertlilerin oturmuş bir kadrolarının olması etkiliydi.
Fark olabilirdi
Galatasaray doğum sancıları çekiyor. "Lincoln, Linderoth olsaydı ne olurdu?" diyenlere, şunu söyleyebilirim. Öyle veya böyle, Hakan Şükür kenarda, Ümit Karan kenarda. Eğer Ümit Karan ile Hakan Şükür bu Fenerbahçe derbisinde ve böyle bir maçta ilk 11’de forma bulamıyorlarsa, bundan sonra bu takımda mücadele etmeleri gereksiz. Bu şu demektir. Feldkamp ve yönetim bu oyuncuları istemiyor.
Dün gece tek yönlü bir maç oynandı. Büyük fark da olabilirdi. Orkun belki sonradan çok gol çıkardı ama ilk yediği goldeki büyük hatası, sahaya çıkan genç Galatasaray takımının psikolojisini ve direncini bozdu.
Hakem az hatayla maç yönetti. Bence en büyük hatası futbolcularla çok diyaloğa girip konuşmasıydı. Bu maç belki de Fenerbahçe’nin çok az zorlandığı, en rahat maçtı.
Yazının Devamını Oku 8 Aralık 2007
MAÇTAN evvel çok şey konuşuldu. Çok beyanat verildi, yazı yazıldı, önlemler alındı. Sanki, Dünya Kupası finali oynanacak. Oynayanlar da sanki dünyanın en iyi iki takımı. Geliyorsunuz maça, yalandan bağırma, çağırma. Hadi bunlar tribünde oluyor. Sahanın içine bakıyorsunuz. Koca 90 dakikada akılda kalan bir tek gol var. İki tane de gol pozisyonu var. Bursaspor bir kez geldi golü kaçırdı, Beşiktaş bir kez geldi o gol oldu. O zaman bu kadar hava, bu kadar gerginlik niye?
Bu maça gelmeyen herkes çok şanslı. Süper Lig’de oynayan futbol takımları 6 tane pas üst üste yapamazlar mı veya iki verkaç üst üste olmaz mı? 90 dakika boyunca kaleye 5 tane şut atılmaz mı? 10 tane yandan orta yapılmaz mı? Bunlar futbolda olmazsa olmaz şeyler. Ama, dün gece Bursaspor defansının topa gideyim mi, bekleyeyim mi hatasından yararlanan Serdar, kaleye en tehlikeli adam olan Delgado’ya top atma tercihini kullandı. Allah’ı var o da gelişine çok güzel bir vuruş yaptı.
Zaten Beşiktaş’ta oyunun başında biraz oynamak isteyen, biraz takımı itmek isteyen futbol adına bir şeyler yapmak isteyen bir tek Delgado vardı. Yarım saat sonra baktı ki arkadaşlarından hayır yok, o da bıraktı. Ama sonunda altın vuruşu o yaptı. İşi bitirdi.
Buz kestiler
Düşünün Bursaspor golü yiyor, bütün stat buz kesiliyor. Dakika 82. Bitime 8 dakika var, 3 dakika da oynanmayan süre 11 dakika. 11 dakikada bir takım küme de düşer, lig şampiyonu da olabilir. Futbolda o kadar uzun bir süre. Ama Bursaspor seyircisi de takımı da yedikleri golü çıkaracak gücü kendilerinde bulamıyorlar. Onun için de iki taraf birden buz kesiyor.
Maçtan önceki gerginliğe göre futbolcular iyi niyetliler. Sahada ufak tefek şeyler var ama onlar olur. Dünkü maçta iki ayrıntı dikkatimi çekti. Hiç bir şey oynamayan Higuain’i, Ertuğrul oyundan alıyor. Bu futbolcu teknik adam çizgisi içinden geçerken kendisine elini uzatan hocasına tepki koyuyor. Sanki müthiş oynamış, mücadele etmiş Ertuğrul da ona haksızlık etmiş gibi. Bir de Rüştü. Önceleri ceza sahası içinde topu elinden çıkarıp, dışından vuruyordu. Sonraları topu hem dışından attı, hem de dışından vurdu. Özellikle yardımcılar ve hakem bu pozisyonları yediler.
NOT: Milli maç kazanırız. Federasyon başkanımız ağlar. Kulüp takımı maç kazanır, o kulübün başkanı da ağlar. Eskiden Başbakan rahmetli Ecevit de ağlıyordu. Vesselam ağlak bir millet olduk gitti. Alt tarafı bir maç oynuyorsun, kazanıyorsun. O kadar...
Yazının Devamını Oku