SIKI durun. Yazacaklarım ancak Türkiye’de olur. Afrika dahil hiç bir ülkede olamaz. Futbol Federasyonu, değişik yerlerde 13-14 Şubat’taki Genel Kurul’un iptali için 14 tane dava açmıştı. Hepsi reddedildi. Orduspor delegesi Bülent Nuri Yazıcıoğlu adında bir vatandaş var.
Bu vatandaş, Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu yedek üyeliği de yapıyor. Ve bu vatandaş, Ankara 7. ve 11. Asliye Hukuk Mahkemeleri’nden, 17 Ocak 2008 tarihli Genel Kurul toplantısında alınan kararların iptali, 14-15 Şubat’ta yapılacak seçimli Genel Kurul toplantısının önlenmesi amacıyla, Futbol Federasyonu aleyhine dava açıyor. Yani açılan bu davanın davacısı Futbol Federasyonu yönetim kurulu üyesi olup, davalısı da Futbol Federasyonu’dur.
Hem davacı, hem davalı olmak gibi bir garabet şampiyonluğunu ancak bizim Futbol Federasyonu yapabilirdi. Bu talep de mahkemece reddedildi. Yarın korkarım Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu üyeleri, Federasyon binasını veya tesislerini bombalamasınlar. Tabiki bu işin şakası. Ama bakıyorsunuz şaka, maka, adamlar koltuğa yapışmışlar. Her türlü tuhaflığı yapıyorlar. 6+2’yi çıkardılar. Biraz sıkışsınlar, +22’yi bile çıkarırlar. Orada kalmak için bunlar her şeylerini verirler. Demek ki ne ballı börekli yermiş orası da bizim millet bilmiyormuş.
Erzik masal anlatmış!..
ŞenesErzik piyasada yok. Suyun altına girdi. Yıllarca UEFA’da, "Federasyon Başkanı olmayan tek adam bendim" derdi. Demek ki hikaye anlatırmış bizlere, masallar. Ayhan Bermek aday çıktı. Devam eder mi, seçime gider mi bilemem. Şimdilerde Hasan Doğan ismi de ortaya atıldı.
Herkesin ortak noktada birleşeceği bir adayın Futbol Federasyonu başkanı olması lazım. Böyle olsun ki Federasyon’un dibi delinmesin. Özellikle de yan kurulların. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, "Federasyon Başkanı bizden biri olmasın. AKP’de görevli olanlardan biri o koltuğa oturmasın" dediği bir söz var. Mesela, Kayserispor Onursal Başkanı ve Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki’nin de adı geçti. Federasyon başkanlığına yakışır mıydı? Her açıdan yakışırdı. Ama Başbakan, AKP içindeki görevlileri burada istemiyor.
Devlet kanalıyla gelen Haluk Ulusoy bir anda, "Devlet bana karışmasın" demeye başladı. Kim gelirse gelsin, Futbol Federasyonu’nun Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Hükümeti’yle inanılmaz derecede işi var. Mutlak suretle gelenin iş başındaki hükümetle, düzgün çalışması gerekiyor.
TÜrkiye Cumhuriyeti’nde çok Başbakan futbolu sevmedi, maçlara gelmedi. Bunların içinde bir Turgut Özal bir de Recep Tayyip Erdoğan var, futbolla ilgili. Hatta, Recep Tayyip Erdoğan’ın futbol oynamışlığı da var. Ve bizim alemi de çok iyi bildiğini biliyorum. O zaman niye böyle bir Başbakan’dan faydalanmayalım.
Futbolun patronu dürüst olmalı
Kulüplerdekİ tesisler ve statlar içler acısı. Bir tek Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu hariç, maça gidilebilecek stat yok. Ama biz hala daha futbolun özerkliğinden bahsediyoruz. Haluk Ulusoy, bizim yıllarca uğraştığımız özerkliği aldı, kendi özerk Futbol Federasyonu’nu yaptı.
Diktatörlükle idare etti. Ama hala daha işin sonuna geldiğini anlayamıyor. Aslında şu kanun çıktıktan sonra genel kurulu toplasaydı ki o tarihlerde, FIFA ve UEFA ona inanıyordu. Çünkü onu tanımıyordu. Ama mahkeme kararıyla yapılan kongrede, FIFA ve UEFA yetkilileri Haluk Ulusoy ve ekibinin ne durumda olduğunu açıkca gördüler. Yani Haluk Ulusoy, attığı silahla vuruldu. Ne demişler; hiç bir cinayet mükemmel değildir.
Peki, Federasyon Başkanı nasıl bir isim olmalı. Türkiye’de az bulunan sanki ayrıcalıklıymış gibi konuşulan bir özellikte olmalı. Yani, adam dürüst olmalı. Ayhan Bermek de dürüst adamdır, Hasan Doğan da. Ayhan Bermek’i daha eski tanırım. Hasan Doğan ile daha kısa mesaim oldu. Ama, Hasan Doğan’ın geçen bir oyla kaybedilen kongre öncesi konuştuklarımıza ve uyguladıklarına bakıyorum, hem cesaretli, hem de futbol için son derece dürüst. Hasan Doğan’ın bir büyük avantajı daha var, Başbakan’a yakın olması. Ama bu konum, onun ileride dezavantajlı bir duruma düşmesine neden olabilir. Ama dedim ya, şu bir gerçek. İkisi de dürüst adamlar, mutlak suretle yönetimleri de kurulları da dürüst olacaktır.
NOT: Son yapılan genel kurulda divanda oturan kimselerin, Federasyon’da görev almamaları gerekir. Ama bazı arkadaşlara bazı şeyler maalesef cazip geliyor. İleriyi fazlaca düşünmüyorlar.
Komisyoncu yazarlar bulundu
İKİ hafta önce yazdığım komisyoncu spor yazarları için TSYD’ne üye, ancak iki kişi yorum yaptı. Birisi Kazım Kanat, birisi de Öcal Uluç. Diğerlerinin hepsi, kulaklarının sağ taraflarına yattılar. Ama TSYD Genel Merkezi, bu işin üzerine gitti.
Ankara’dan yüzde 25 veya paranın büyüklüğüne göre yüzde 40 komisyon alan kişiler belirlenmiş. Bunların makbuz karşılığı aldıkları paranın, maliye kısmının da komisyonu alanlar tarafından ödenmesine karar verilmiş. Çünkü, yazdığım o yazıdan sonra haklı olarak komisyon almayanlar da töhmet altında kaldılar. Önemle duyurulur. Elime bu konuda fazla bilgi geçerse, sizlere bildireceğim.
Hakemlere maç yaptıracaksın
SERVET, Semih’e sert girdi. Futbol sert oyundur, tamam da adamla oynamayacaksın, topa sert olacaksın. Semih, kendine bakan bir oyuncu. O darbeyi başka bir oyuncu yeseydi bağları kopardı. Bir futbolcu için en tehlikeli pozisyon, yere basan ayağının darbe almasıdır.
Ayak boştayken alınan darbede bacak hareketlenir, darbenin şiddetini azaltır. Ötekinde de tam tersi olur. Servet’in bacağı, Semih’in bacağına geldi. Servet o pozisyonda ayak tabanını kullansaydı, o zaman Semih biterdi. Avrupa’da tabanını kullanarak giren futbolcuyu anında kızartıyorlar. Misal mi işte Ersen Martin. Oyuna gireli 5 dakika oldu. Bir taban dışarı. İspanyol basını haftanın kömürcüsü seçmiş. Bizde bazı hakemler iki pozisyonu ayıramıyorlar.
Onun için de "Futbol oynamış olması gerekir" diyorum. Hala da aynı fikirdeyim. Seminerde, hakemlere maç yaptıracaksın. Kameraya çekeceksin. Zaten hakemin ne mal olduğunu, o zaman görürsün. İyi bilirim, biz hakemken çoğu top oynamaktan kaçardı. "Fiyaskomuz meydana çıkar" diye.
Bahçeli şansını kaybetti
DEVLET Bahçeli’yi üniversiteden tanırım. O zamanlar inandığı yoldan giderdi. Sonra ağaçtan düştü. Bir kısım insanlar "acaba" dediler ve ona bir şans tanıdılar. "Bu mecliste tavır koyabilir mi?" diyerek oy verip getirdiler. Bunların içinde ben de vardım. Ama şu anda, "İnsanlar ilerledikleri yolda, her gün öleceklerine bir defa ölürler" cümlesini düşünüyorum.
Bahçeli bu şansı kaybetti. Onu attığı ip de kurtarmaz artık. Meğerse onlar ideallerinin ve ülkelerinin peşinde gitmiyorlarmış. Kafalarında AKP’den geriye kalacak oyların peşindelermiş. Bugün söylediklerinin beşte birini seçimden önce söyleselerdi yüzde 5’ten yukarı çıkamazlardı.
Ama bizim gibi kerizler olduktan sonra böyle partiler zaman zaman canlanıyorlar. "Keriz" kelimesini çoğul kullandım, çünkü iki oğlum da oylarını onlara attılar. Şimdi gidip AKP’nin arka bahçesinden artacak oyların peşinde koşsunlar.