Erman Toroğlu

Harç mı haraç mı?

24 Mayıs 2006
Bu sene devlet Kos Adası’na gidenlerden de 70 YTL harç almaya başlamış. Bazıları buna espriyle karışık haraç da diyorlar. Yunanlılar bizden giden tekneleri Kos’a yanaşır, yanaşmaz ilaçlamaya başlıyor. İnsana öyle bir dokunuyor ki, anlatamam. GEÇENLERDE Bodrum’daydım... Bir geceliğine Kos Adası’na geçtim. Bu sene devlet Kos’a gidenlerden de 70 YTL harç almaya başlamış. Bazıları buna espriyle karışık haraç da diyorlar. Böyle olunca da giden Türklerin sayısında azalma var.

Yunanlılar bizden giden tekneleri Kos’a yanaşır, yanaşmaz ilaçlamaya başlıyor. İnsana öyle bir dokunuyor ki, anlatamam.

Bizi götüren Mehmet kaptana sordum. "Biz niye onların feribotlarını ilaçlamıyoruz?" dedim. "Vallahi ben de bilmiyorum Erman hocam" cevabını verdi.

Türkiye’de meşhur kuş gribi olduğunda onların televizyonları, Kos Adası’ndan Bodrum’a gelip çekim yapmışlar. Bunu da AB’nin istediğini ileri sürmüşler. Kos’ta yaşayan Türkler eşit zamanda o adada da kuş gribi olduğunu söylediler. Ama bizden kameralar gitseydi, buradan çekim yaptırmazlardı dediler. Kos’tan dönerken, bu sefer başka bir sürpriz ile karşılaştım.

Belediyeye yardım

Bir görevli benden feribota binmeden önce 3 Euro istedi. Belediyeye yardımmış. Nakit param yok, kredi kartım var dedim, suratı ekşidi. Düşünebiliyor musunuz, geçen sene Mehmet kaptan sadece kendi feribotuyla 60 bin Türk karşıya taşımış. Bu rakam başka feribotlarla 90 bin kişiyi bulmuş. Vurun bakalım kelle başı 3 Euro’ya, kaç para yapıyor.

Ama adamlar adalarda çıkan sıcak sularını hem enerjide, hem de tıpta kullanıyor. Biz ise Bodrum’un burnunun dibindeki kara adadaki sedef hastalığına yüzde yüz iyi gelen şifalı suları kullanamıyoruz. Boşa gidiyor.

Ama attığımız zaman da mangalda kül bırakmıyoruz. Adamlar bize turist göndermemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Madem o benim teknemi ilaçlayıp, beni küçük düşürüyor. Ben de onun Bodrum’a gelen teknesini ilaçlayayım. Aynı silahla mücadele etmez isen, zavallı duruma düşersin. Bodrum Belediyesi, Kos Belediyesi’nden çok mu zengin? Biz de belediyeye yardım alalım. Ne dersiniz?

Işkembeden sallıyorlar

KANUN vardır, futbol oyun kuralı vardır... Bunların sınırları bellidir. Yorum yapamazsın, hakkın yoktur. Pozisyonlar vardır, pozisyon yorumu yaparsın...Buna da hakkın vardır... Diyelim ki, adam öldürmenin cezası, 40 yıl hapis... Adam kasıtlı mı öldürülüyor, tahrik mi var, namus cinayeti mi, nefsi müdafaa mı? Yani olayın yorumu vardır. Cinayetin yorumu vardır. Bu 40 yıl için de duruma göre indirime gidilir veya gidilmez.

Futbolda ise pozisyon vardır, onun da yorumu vardır.

Mesela Barcelona- Arsenal maçında Arsenal kalecisinin atıldığı pozisyonu düşünelim. Kaleci rakibini kendisini geçtikten sonra indiriyor. Amma velakin bu iki oyuncu tek başlarına düello etmiyorlar. Top sekiyor ofsaytta olmayan hücum eden kendi arkadaşının önüne geliyor, o da vuruyor, golü yapıyor. Futbolda en büyük ödül ve ceza goldür. Golü vereceksin, kaleciye de sarı kart göstereceksin. Peki neden sarı? Çünkü o pozisyondan sonra bariz gol şansı ölmemiş, hala ayakta ve canlı canlı.

Ama maalesef Türkiye’deki bazı yorumcularımız ve bazı hakemler futbol oynamadıkları ve nasiplerini almadıkları için işkembeden sallıyorlar. Bırakın sallamayı, bazıları da bazılarını doldurup FIFA’ya bile yazı yazıyorlar. FIFA’dan gelen cevap ile de oturdukları yerde kalıyorlar.

NOT: Son oynanan Fenerbahçe-Trabzon maçında, Trabzonlu oyuncunun kendi kalesine attığı gol pozisyonunda Alex’in durumu ofsayttı. Pasif miydi? Yoksa oyuna ve rakibine etkisi var mıydı, rahatsız ediyor muydu? Yapılacak hakem seminerinde bu pozisyon gündeme getirilirse, kaç hakem ofsayt verecek, kaç hakem gol verecek? çok merak ediyorum.

Nerede o federasyon

CÜNEYT Çakır son F.Bahçe-G.Saray maçını yönetti ve gözlemciden 8.8 not aldı. Bence o maçı 8.8’lik yönetmedi. Ama Adnan Polat çok sert çıkarak, "Cüneyt Çakır’ı bir daha bizim maçlarımıza vermeyin, gözüm üzerinde olacak" dedi.

İşte bütün olay burada başlıyor. MHK’nin yerinde olsam, seneye ilk Fenerbahçe-Galatasaray maçında Cüneyt çakır’a görev veririm. Federasyon olarak da bunun arkasında dururum. Ama hangi federasyon bunu yapacak.

Deniz Baykal Samsunspor ve Diyarbakırspor’un ligde kalmasını istedi. Çok kesimden tepki geldi. O günden bu güne bu konuda Futbol Federasyonu’ndan yazı ve beyanat gördünüz mü? Ben görmedim. Neden? çünkü CHP, AKP’ye karşı Haluk Ulusoy’u desteklediğini iddia ediyor. Böyle bir ortamda da Haluk Ulusoy aptal mı ki Deniz Baykal’a tavır koysun. Onun için varsa, yoksa federasyon başkanlığı. Yani koltuk var.

Silah olmasın

F.BAHÇE’ye kim başkan olmalı? Özellikleri ne olmalı? Başkan olacak kimsede neler aranmalı fikrinden ziyade, nacizane bir önerim var.

Özelikle silah ticaretiyle uğraşan insanların Fenerbahçe Spor Kulübü’ne başkan olmaması gerektiği fikrindeyim.

Helal olsun sana

DENİZLİSPOR Başkanı lig bitmeden bir beyanat verdi. Lig bitti, Denizli kümede kaldı ve başkanı sustu. Ne Futbol Federasyonu, ne bir Cumhuriyet Savcısı, ne de Spor Bakanı olmak üzere hiç kimse, "Ey Ali İpek sen ne demek istedin, ne dedin? Gel buraya arkadaş" demedi.

Ali İpek de bütün Türkiye’yi aptal yerine koydu. Şimdi ellerini ovuşturarak kıs kıs gülüyor. Helal olsun sana Ali İpek... Senin gibiler sayesinde buralara geldik. Senin kafadakiler gibilerle devam edeceğiz! Helal olsun sana! Türk sporuna senin gibi başkanlar yakışır! Allah senin gibileri başımızdan eksik etmesin!

Tebrikler...!

Ağlak ülke olduk

TAKIMLARIMIZ küme düşüyorlar veya şampiyon oluyorlar. Futbolcular ağlıyor. Teknik direktörler ağlıyor, masörler, doktorlar ağlıyor. Futbol şube sorumluları ve kulüp başkanları ağlıyor. Amma ağlak bir ülke olduk, anlamak mümkün değil.


Don Kişot meselesi

30 Mayıs’ta... Yani önümüzdeki salı sabahı Antalyalı üreticilerle mahkemem var. Antalya adliyesinde olacağım. Hakimin önüne enteresan deliller koyacağım. Türk insanı yediği sebzeden, meyveden, tavuktan, etten, balıktan zarar görmesin istiyorum. Halkımız da her önüne geleni yemesin. Aldıkları malın ambalajındaki yazıları iyi okusunlar. Ne olduğu belli olmayan besin maddelerini almasınlar istiyorum. Olsun ben onların namına mahkemeye çıkmaya her zaman hazırım. Türkiye’de halk için arada bir de Don Kişot’luk yapmak lazım herhalde. Sizler ne olduğu belirsiz şeyleri yemeğe devam edin, ben de yeldeğirmenlerine saldırmayı sürdüreceğim.
Yazının Devamını Oku

Yıldırım'ın eseri

17 Mayıs 2006
İnşaat yapmakla, iş adamı olmakla, kulüp başkanlığı ve yöneticiliği farklı işlerdir. İnşaatta alttaki tuğlayı çekersen, duvar üzerine yıkılır. Ama futbolda en üstteki bir tuğlayı bile yanlış koyamazsın. AZİZ Yıldırım hem yönetimdeki kader arkadaşlarıyla, hem Fenerbahçeliler ile, hem rakipleriyle, hem de Futbol Federasyonu ile top gibi oynamaya kalktı. Böyle bir güç şahıs olarak kendisinde olamaz. Olmasına da imkan yok. Nerden aldı bu gücü? Fenerbahçe taraftarlarından.

Daum ile 2 sene şampiyon oldu. Oldu ama, Lucescu bile verdiği son beyanatta Daum’a yüklenmiş ve önemli bir cümle söylemiş...

"Ben Aziz Yıldırım’ı beğenir ve severim. Alınan iki şampiyonlukta da onun emeği çok fazla" demiş.

Luca ne diyor?

Cümle enteresan. Ama benim anladığım kadarıyla Lucescu, "Ben Beşiktaş’ta açık ara puanla şampiyonluğa giderken, Fenerbahçe arayı kapattı ve şampiyon oldu" demek istiyor.

Lucescu Türkiye’den ayrılırken Türk futbolunun Romanya’nın Çavuşesku döneminden daha kötü olduğunu dile getirmişti.

Demek ki, bir senede her şey düzeldi. Türkiye Çavuşesku dönemini bırakıp, İngiltere’deki mükemmel futbol düzeyine geldi. Onun için de Lucescu gelmek istiyor.

Aziz Yıldırım’ın yaptığı oyun çok kolay. Koca bir ilk yarı boyunca ve ikinci yarının ilk 4 maçına kadar Fenerbahçe hiç bir şey oynamadan ferdi başarılarla, zaman zaman da lehlerine verilen hakem kararlarıyla işi götürdü. Sonra 4-5 maç fena oynamadılar. Ama en sonunda tekrar o eski düzene döndüler. Aslında Galatasaray’ı ve Trabzon’u yenen Fenerbahçe, eğer Allah yardım etseydi, yine şampiyon olacaktı. Ama O Hasan Kabze’nin bitime 17 saniye gelen golü her şeyi değiştirdi. Galatasaray şampiyon oldu. Sarı kırmızılıların 10’da 1 oranında şampiyon olma şansı vardı. Eğrisi doğrusuna denk geldi. Yukarıdaki arkadan olanca gücüyle itti, Fenerbahçe’yi de köstekledi ve Galatasaray şampiyon oldu.

Aslında Galatasaraylı oyuncular bile maçtan sonra şampiyon olduklarına inanamadılar. Sarı kırmızılılar, özellikle futbolcular yapabilecekleri tavanı yaparak mücadele ettiler.

Burada Fenerbahçe kendisine dönecek ve "Ben nerede hata yaptım" diyecek. Kulüpte kimseyi konuşturmayan, söz hakkı vermeyen Aziz Yıldırım, Beşiktaş kupa finali öncesinde siyah beyazlı yönetim kurulunu aşağılayıcı beyanat vererek, rakibini hırslandırdı ve Türkiye Kupası’nı kaybettiler.

Küfüre karışmam

Galatasaray maçından önce hiç gerek yokken, "Ben küfüre karışmam" diyerek, açılan pankartlara engel olamayarak, kamuoyunun kendilerine cephe almasına sebep oldu. Herkesle kavga etti. Kendi yönetimindeki deve dişi gibi isimler olan 6 kişiyle geçinemedi.

Bakın arkadaşlar... Beşiktaş Kulübü Başkanı Yıldırım Demirören, "Ben Galatasaray’ın şampiyon olmasını istiyorum" diye beyanat veriyor. Galatasaray İkinci Başkanı buna karşılık "Ben Beşiktaş’ın Türkiye Kupası’nı almasını istiyorum" diyor.

Eğer Aziz Yıldırım herkes ile kavga etmeseydi. Geldiği günlerdeki gibi barışçıl bir görüntü çizseydi. Sorunları kördüğüm yapmak için değil, çözmek için uğraşsaydı. Yıldırım Demirören ile Adnan Polat’ın bu sözlerine kamuoyundan inanılmaz tepkiler gelirdi. Ama çıt çıkmadı.

Neden? Aziz Yıldırım yüzünden. Aklı başında Fenerbahçeliler bile tehlikeyi sezdiler. Ama Aziz Yıldırım sezemedi. O hala "Bizi çekemiyorlar" edebiyatındaydı. Peki şimdi Aziz Yıldırım’a soruyorum. Bir stat yapıldı, çok güzel. Bunun biletleri satılıyor. Bunları kaçar yıllık satıyor.

Stat geliri nolacak?

Yarın bir gün yönetimden giderse, gelecek yönetim stat gelirinin ne kadarından faydalanacak. Veya ne kadarının gelirinden mahrum kalacak. Kulübün borcu ne kadar? Transfer edilen oyuncular ve bu kadar maliyete rağmen gelmeyen iki kupanın bedeli ne kadar? İkinci oldukları için Şampiyonlar Ligi’nde iki ön eleme oynayacaklar.

Eğer birinci turu geçerlerse, ikinci önelemede karşılarına Avrupa’nın üst düzey takımı çıkacak. Eğer Şampiyonlar Ligi’ne katılamazlarsa ne yapacaklar? Bundan sonra Aziz Yıldırım’ın işi çok zor. Ama sakın hiç kimseye suç bulmasın. Eskisi gibi gündem değiştirmek için de zorlama çabalara girmesin.

Kellesi uçurulacak Daum vardı. O gittikten sonra yeni teknik direktör isimleri ortaya atılacak. Ve Fenerbahçe taraftarı uyutulmaya devam edilecek.

Yarın bir gün Galatasaray da stadını yaparsa, Fenerbahçe ile arasındaki fark ne olacak? Tarihlerinin ekonomik olarak en kötü dönemini yaşayan iki rakibine kupaları veren Fenerbahçe.

İnşaat yapmakla, iş adamı olmakla, kulüp başkanlığı ve yöneticiliği farklı işlerdir. İnşaatta alttaki tuğlayı çekersen, duvar üzerine yıkılır. Ama futbolda en üstteki bir tuğlayı bile yanlış koyarsan, bu sene yaptığın gibi iki kupa için yola çıkıp, birini bile göremezsin.

Hikaye anlatmayın

DAUM ve Aziz Yıldırım hala 6 yabancı mazeretine sığınıyorlar. Hikaye anlatmaya devam ediyorlar. Bu Fenerbahçe kadrosunun önünde şampiyon olan Gerets’li Galatasaray, sezon boyunca kaç tane genç oyuncuya yer verdi ve kaçar dakika oynattı. Acaba bunu Daum ve Yıldırım farkettiler mi?

DÖNME dolap oldun

TARİH 1 Mayıs 2006... Anadolu Ajansı Denizlispor Başkanı Ali İpek’in "Bu ligin şaibeli olduğunu herkes söylüyor" başlığı altındaki bir açıklamasını geçiyor. "İster ligde kalalım, ister kalmayalım. Ki kalacağız. Buna herkes inansın. Fenerbahçe maçından sonra ligde dönen tüm dolapları, detaylarıyla kamuoyuna açıklayacağım. Çünkü bu ligin şaibeli olduğunu herkes söylüyor" diye devam ediyor.

Peki Ali İpek şimdi ben sana soruyorum? Bu şaibeli dediğin ligde kümede kaldın. Kaldığın gibi yukarıdaki söylediklerini yedin. Hiçbir şey açıklamadın. Kamuoyuna dönen dolapları detaylarıyla söyleyemedin. Ya ilk söylediklerin yalandı. Rüzgar yaptın. Veya Futbol Federasyonu’nu ve diğer kişileri tehdit ettin.

Denizli’de Türk futbol tarihindeki ilk kez 16 dakikalık bir uzatma oynandı. Ali İpek şaibeli dediği ligde bu 16 dakika ile takımını kümede bıraktı. Çünkü oyunun durması Denizli’nin lehine, Fenerbahçe’nin aleyhineydi.

Dönen dolaplar

Şunu net olarak söylüyorum. Ben bu maçta hakemin yerine olsaydım, o atılan konfetilere rağmen maçı devam ettirirdim. Bakalım o zaman o konfetiler, Fenerbahçe’nin elinde mi patlardı. Yoksa Ali İpek’in Denizlispor’una mı...

Ama Ali İpek şimdi aslanlar gibi gülüyor. Gerile gerile geziniyor. Bütün bu söylediklerini yedikten sonra dönen dolapları bir tarafa bırakalım. Sen dönme dolap oldun.

Bakalım Haluk Ulusoy’un federasyon seçimlerindeki silah arkadaşı Ali İpek’in Denizlispor’una nasıl bir ceza gelecek?
Yazının Devamını Oku

Gücünüz yetmiyor

10 Mayıs 2006
Sayın federasyon yönetim kurulu üyeleri, sizin gücünüz, sizi temsilen o maçlara giden görevlilere yetmiyor mu? Yoksa o görevlilerin gücü ve kapasitesi statlarda anons yaptırmaya yetmiyor mu?.. GEÇTİĞİMİZ yıllarda hakemlere dediler ki, "Sahada koşun, pozisyonları takip edin, futbolcularla münasebetleri düzgün kurun, hatayı az yapın..." Sonra da dediler ki, "Ey hakemler tribünlerden devamlı ve ısrarlı bir şekilde kendinize veya başkalarına küfür edilirse, oyunu durdurun anonslar yaptırın..."

Yani hakemlere dediler ki, "Hem sahanın içinde düzgün idare gösterin, dikkatli olun. Hem de tribünler konusunda dikkatli olun ve orayı da kontrol edin.."

Yani "Sizler süpermensiniz. Muazzam insanlarsınız" dediler. Bu hakemler de anonsları yaptırdılar.

Sonra ne oldu? Hakemler yıprandı. Bir insana bu kadar yük veremezsiniz.

Sonra bu tribün küfürünü Futbol Federasyonu temsilcilerine verdiler. Yani Futbol Federasyonu ve yönetim kurulunu temsilen maçlarda görevlendirilen şahıslara... Bunların çoğu torpilli ve korkak olduğu için yalnızca Şeref Tribünü’nde oturdular. Hakeme oyunun başlaması için baş parmaklarını yukarı kaldırıp millete hava attılar. Ama ben bunların Türkiye liglerinde şimdiye kadar bir tane anons yaptırdıklarını duymadım ve görmedim. Bu demektir ki, bu kadar küfür edilen maçlarda, bu vatandaşlar, yani görevliler, görevlerini yapmadılar. Eyyam yaptılar.

Niye? Çünkü bunların alayı korkaktır. Eğer bir- iki tane anons yaptıran var ise lütfen benimle bağlantı kursun ve haftaya bu sütunda yazayım.

Federasyon küfür anonsunu tekrar hakemlere yüklemek için bir hazırlığa başladı. Hakemler de haklı olarak "Biz bu anonsları istemiyoruz" diyorlar.

Bu sefer federasyon "Temsilci-hakem işbirliği ile anons yaptıralım" diyor.

Sayın federasyon yönetim kurulu üyeleri, sizin gücünüz, sizi temsilen o maçlara giden görevlilere yetmiyor mu? Yoksa o görevlilerin gücü ve kapasitesi statlarda anons yaptırmaya yetmiyor mu?

Eğer iki grup olarak yetersiz iseniz, sizin Türk futbolunda işiniz ne?

Lale devri

İSTANBUL Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ı tebrik ederim. Yaptığı Lale operasyonu ile mükkemmel bir ilke imza attı. O rezalet ve işkence gibi İstanbul trafiğinde araba dururken veya ağır ağır yürürken o güzelim lalelere bakmak, inanın trafiği unutturuyor. "Keşke yol hiç açılmasa" diyorsunuz.

Benim insanım da o güzelim çiçekleri koparıp evine götürmeye kalkmadı.

Sezen Aksu’nun o güzelim Lale Devri bestesi bu güzelim olaya tuz biber oldu.

Tabii bu arada Sibel Can’ı da unutmamak lazım.

Bize tarihimizi yeniden hatırlattığı için. Orta Asya’dan getirdiğimiz, Lale Devri yaşadığımız o güzelim çiçek bizden Hollanda’ya uçtu. Nerede ise onlar sahiplendiler. Ama esas sahibinin kim olduğunu Türkiye’ye Topbaş hatırlattı.

Tebrikler Topbaş, ellerine sağlık.

Başkaları yanar

TARİH 19 Şubat 2006... Vestel Manisa- Samsunspor ile oynuyor. Kıran kırana bir mücadele. Maçın hakemi İsmet Arzuman. İnanılmaz büyük hatalar yapıyor. Tabiri caizse eline baltayı, satırı almış, Samsunspor’u doğruyor. Sahada Celil’i kovalıyor, kıstırıp atıyor. Sebebi de ondan haftalar önce oynanan Trabzonspor maçı. Çünkü o maçta Celil onu aldatmış. Yani hakem, 90 dakika bitiminde maçı unutmamış. Yerdeki kanı temizlemeye kalkıyor. Ama bu sefer meydan boş değil. Merkez Hakem Komitesi İsmet Arzuman’ın yaptıklarını gözardı etmiyor ve kendisine 12 hafta maç vermiyor.

Peki İsmet Arzuman 12 hafta maç yönetmedi de ne oldu? İsmet Arzuman’ın 12 hafta sonra düdük çaldığı gün Samsunspor küme düştü. O Samsun bir daha Türkiye Birinci Ligi’ne gelir veya gelmez.

Eğer İsmet Arzuman ve gibileri bu liglerde düdük üflemeye devam ederlerse, daha çok Samsunspor veya başkaları yanar.

Nefis bir finaldi

BU Futbol Federasyonu’nun Fortis Türkiye Kupası finalini İstanbul’da oynatmaya gücü yetmedi. Neden? güvenlik açısından.

İstemeye istemeye maçı İzmir’e verdiler. Ama eğrisi doğrusuna denk geldi, Fortis Türkiye Kupası finali Ege’nin bu güzel şehrinde mükemmel görüntüler ile oynandı.

Kordon’da binlerce Fenerbahçeli, Beşiktaşlı, erkeği, kadını ve çocuğuyla birlikte oturdular. Hepsinin üzerinde formaları vardı. Yemekler yediler, şarkılar söylediler, içkilerini içtiler. Takımları lehine bağırdılar.

Altı saat Kordon’daydım. Rakip takım aleyhine tek kelime slogan duymadım.

İzmir’de neden olay çıkmadı diye kendi kendime düşündüm. Birincisi İstanbul’dan gelen seyirci İzmir’e yabancı. Hadise yapıp karakola düşse kimi arayacak. Hangi polis ağabeyisini arayacak. Ama İstanbul’da olsa, bir telefon ile hadise çıkaranlar hemen salıveriliyor. Çünkü eş-dost tanıdık burada. Orası ise yabancı. İkincisi psikolojik olarak misafir olduklarını hissediyorlar. İstanbul ise kendi evleri. Üçüncüsü eğer hadise çıksa, bir de İzmirli seyirciler var.

Bu defa onların tavrı sert olabilir. Ama eğrisi-doğrusuna denk geldi, mükemmel bir atmosferde, güzel bir mücadele ile nefis bir Türkiye Kupası finali izledik.

Bravo Bıçakcı

GEÇMİŞ Federasyon Başkanı Levent Bıçakcı, Hasan Doğan ve ekibine bütün kulüplerin bir teşekkür borcu var.

Yerde sürünen, can çekişen ve hiç cazibesi olmayan Türkiye Kupası’nı yeni organizasyon ile mükemmel bir hale getirdiler.

Çok akıllı bir karar ile Fortis isim hakkını aldılar. Digitürk ise maçları yayınladı. Kulüplerin kasasına böylelikle müthiş paralar girdi. Zaten geçmiş Federasyon bir evvelki Haluk Ulusoy dönemine göre maddi açıdan mükemmel işler yaptı. Hiçbir işi yandaşlarına peşkeş çekmeden para değerini artırdılar. Benden de onlara canı gönülden tebrikler.

Düşmeye gör...

TAKIMLAR küme düştükçe aklıma bu fıkra geliyor.

Temel apartmanın 7. katından düşmüş.

Koşup gelen kalabalık, "Ne oldu Temel " diye sormuş... Temel, "Vallahi ben de yeni geldim" demiş.
Yazının Devamını Oku

Aziz Yıldırım motive atti

5 Mayıs 2006
İZMİR Atatürk Stadı’nın seyirci kapasitesi 58 bin. 4 bin - 5 bin de kaçak giren, eder 60 küsur bin. Stada 10 dakika kala geldim, elinde biletli, içeri giremeyen en az 2 bin 500 kişi vardı. Basın tribününde nereden baksanız, görevliler dahil bin kişi var. Erkekler tuvaleti üç kişilik. Biri büyük, ikisi küçük. Yerler su içinde. Eğer devrede büyük ihtiyacın varsa, yandın gülüm keten helva. Stadın ışıkları bir rezalet. Gece maçı değil, sanki gece kulübü maçı oynanıyor.

Sergen’i alsa erken biterdi

İki Yıldırım’dan Aziz olanı Beşiktaşlı futbolcuları ancak bu kadar motive edebilirdi. "120 dakikanın bitiminde maçı ve kupayı kim hak etti?" derseniz, siyah beyazlı oyuncular karşılığını veririm. Oynadıkları oyundan değil, yaptıkları mücadele ile kupayı hak ettiler.

Tigana, 2-1’den sonra Sergen’i oyuna alsa, belki zorlanmadan 90. dakikada kupaya ulaşabilirdi. Daum’un Tuncay’ı çıkarması hataydı. Yürüyen Anelka’yı demekki kenara almaya gücü yetmedi.

Daum’un, üç gün önce Trabzon’da maçı kurtaran Rüştü’nün yerine Volkan’ı oynatması bence hataydı.

Beşiktaş’ta Tümer neticeye tesir etti. Belki çok fazla mücadele etmedi ama kumaşı skora tesir etti. İbrahim Toraman’la Gökhan Zan müthiş savaştılar. Zaten genele baktığınızda "Beşiktaş takımında şu futbolcu kötüydü" diyemezsiniz. Daha da önemlisi "Beşiktaş takımında hiçbir futbolcu savaşmadı" diyemezsiniz.

Fenerbahçe ve karşıtları

Sarı lacivertlilere döndüğümüzde savaşan oyuncu çok azdı. "Biz kaliteli takımız, bu işi götürürüz" dediler. Ama mücadele etmeyince, dediklerine ulaşamadılar.

Galatasaray ve Trabzon maçından sonra "Bu Fener rahat şampiyon olur" diyordum. Ama dünkü Fener’i gördükten sonra, kafamda bir soru işareti belirdi. İşin daha bir başka yönü, Türkiye Ligi, Fenerbahçe ve karşıtları durumuna geldi. Bunun da tek sorumlusu, maalesef Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım oldu. İnşallah karşılıklı barış çubukları içilir de bu hava yumuşar.
Yazının Devamını Oku

Centilmen değiller

3 Mayıs 2006
Bu seneyi değil, önümüzdeki sezonu düşünüyorum. Kulüp başkanları sert konuşmalar yüzünden ortamı geriyorlar. Bu sene atılan tohumlar inşallah seneye yeşermez. TÜRKİYE’de oynanan futbolun kalitesi belli. Daha doğrusu kalitesiz. Kulüp başkanlarının çeneleri kadar futbolcuların ayakları çalışmıyor. Cumartesi gecesi Trabzonspor-Fenerbahçe maçını izliyoruz. 60. dakikadan sonra Trabzonspor fizik olarak sahada yok.

Futbolda öncelikle koşacaksın ve kuvvetli olacaksın. Ancak o zaman senin tekniğinin iyi olduğu ortaya çıkar.

Son zamanlarda futbolcular saha içinde birbirlerine ters davranmıyorlar. Aldatmaya yönelik hareketler azaldı.

Bunda basının da etkisi fazla. Çünkü bu kötü alışkanlığa sahip futbolcuların isimleri deklare edildikçe, bizim hakemlerimiz ancak o zaman bu oyunculara dikkat ediyorlar. Son iki ayda bir tek Holosko kötü örnek olarak önümüzde duruyor. Fevzi’nin dizini parçalayarak kötü bir profesyonellik örneği verdi.

İçişlerine karışıyor

Maalesef kulüp başkanları centilmen değiller. Aziz Yıldırım çıkıyor, Beşiktaş’ın içişlerine karışıyor. Haliyle de aldığı cevap sert oluyor.

Fenerbahçe yönetimi kulüp için çok iyi şeyler yapmasına rağmen, Aziz Yıldırım’ın haraketleri, davranışları ve konuşmaları yüzünden kamuoyunda inanılmaz antipatik oluyor.

Eğer "biz iyi gidiyoruz, bizi kıskanıyorlar" cümlesinin arkasına saklanırlarsa, yanlış yaparlar.

Çünkü iş artık sokaklara döküldü. Resmen "bütün takımlar bir yana, Aziz Yıldırım bir tarafa" cephesi oluştu. Zaman zaman Murat Özaydınlı ve Mahmut Uslu da Yıldırım’ın bulunduğu sahnedeki yerlerini alıyorlar. Eğer bu olay seneye de devam ederse, Fenerbahçe takımı hiç haketmediği halde bütün takımları hem sahanın içinde, hem de sahanın dışında karşısında bulacak.

Aziz Yıldırım’ın acilen kendisini oto-kontrola sokması lazım. Ya ilk çıktığı zamandaki gibi barışçı yolu seçecek. Ya da şu andaki uzlaşmasız durumunda kalacak.

Çünkü Aziz Yıldırım işi o kadar büyüttü ki, neredeyse gazetelerin genel yayın yönetmeni veya patronu oldu. "İstediğimi kovarım, istediğimi işe alırım" diyor.

Tahmin ediyorum, Fenerbahçe yönetimindeki bazı üyeler de bu konudan son derece rahatsızdır. Özellikle Şükrü Saracoğlu’ndaki Galatasaray maçından sonra Aziz Yıldırım’ın küfür, pankart ve diğer konularda artık söyleyeceği bir şeyi kalmadı.

Bu sene lig bitti

Bakınız... Adnan Polat ile Yıldırım Demirören yemek yiyor. Yemekte ne konuştuklarını bilmiyorum. Ama mutlak suretle seneye yapacakları ortak çalışmaları tartışmışlardır.

Benim kafam şu... Fenerbahçe iyi gidiyor. Fenerbahçe’yi daha fazla büyümeden köstekleyelim, çelme atalım değil. Eğer Fenerbahçe iyi gidiyor ise, onu örnek alıp geçmeye çalışacaksın. Ammaaa, Fenerbahçe Başkanı da iyi şeyler yaparken, ayaklarının yerde olması lazım.

Bu sene lig bitti. Fenerbahçe, Galatasaray’a 4 atmasına rağmen maçta olanlardan dolayı kaliteli seyirci rahatsızdı.

Ben bu seneyi değil, önümüzdeki seneyi düşünüyorum. Bu sene atılan tohumlar inşallah seneye yeşermez.

Kolay olmaz

SON haftalar yaklaştıkça düşme hattındaki bazı maçlar, oynanmadan bilinir hale geldi. Bunu önlemenin tek bir yolu var.

Futbol Federasyonu ligin bitimindeki sıralamaya göre de takımlara paralar vermeli ki, kolay kolay mağlup olmasınlar.

F.Bahçe daha şanslı

TÜRKİYE Kupası’nda bugün oynanacak finale Fenerbahçe daha şanslı çıkıyor. Sarı lacivertliler eğer Trabzon’da puan kaybetseydi, moral açısından kötü olacaktı ve bu kötülük finalde tesir edecekti. Ama şimdi öyle değiller. Onun için de uzun yıllardır alamadıkları kupaya bu sefer Beşiktaş’tan daha fazla yakınlar.

İki takımı oyuncu olarak karşılaştırdığımızda Fenerbahçe daha ağır basıyor. Ama Beşiktaş’ın da kaybedecek hiçbir şeyi yok. Daha da önemlisi, seneye kadroda kimler kalacak ve gidecek, bu maçtan sonra kesinleşecek.

Yani maç bence Beşiktaş açısından Tigana’nın değil, futbolcuların maçı olacak. Ölümüne mücadele ederlerse, Fenerbahçe’yi bozar, kupayı alabilirler. Ama futbolda her zaman bozmak kafi gelmiyor. Bunun son örneğini Trabzon-Fenerbahçe maçında yaşadık.

Pili tükenince

Büyük maçlar, kaliteli oyuncular ile kazanılır. Senin Yattara gibi bir oyuncun var, kenarda oturtuyorsun.

Eğer Yattara elindeyse, onunla başlarsın. Pili tükenince yerine başkasını alırsın.

Siyah beyazlılardaki en büyük sıkıntı Sergen Yalçın. Cicim aylarında Tigana-Sergen arası iyiydi. Şimdi kara kedi var. Kuvvetli iyi bir Sergen’i kim oynatmaz. Onun için de bu sorunun cevabını Tigana değil, Sergen vermeli. Çünkü futbol koşmadan oynanmaz.

Bakın Fenerbahçe’de "Alex koşmuyor" diyorlar. Ben aynı fikirde değilim. Top yokken Alex hep hareketli. Boş alana çıkıyor. Hangi arkadaşı top alsa, Alex’e topu verebiliyor.

Burada önemli olan Alex’e topun verilmesi değil, Alex’in topu almasıdır. Orta alanda Appiah zaten müthiş bir performans gösteriyor. Bence Turkcell Süper Ligi’nde yılın futbolcusu Appiah. Deniz de yerine oturdu.

Son maçlarda çok başarılı. Fenerbahçe yönetiminin gereksiz inadıyla işleyen takımı bozdular, Manisa’dan 5 yediler. Fenerbahçe de zaten şu anda istim üzerinde.

Bir düşünün

KKULÜP başkanlarının çıkışları yüzünden iki İstanbul takımının oynayacağı Fortis Türkiye Kupası finali İzmir’e alındı. Çünkü Atatürk Olimpiyat Stadı’nda ve yolda polis güvenlik önlemi alamadı. Bakalım bugün İzmir’de başkanların sert beyanatlarına karşılık taraftarlar birbirlerine nasıl davranacak.
Yazının Devamını Oku

Yazık çok yazık oldu

26 Nisan 2006
O iğrenç pankart açılmış, F.Bahçe yönetimi, "Üzgünüz" diyor. "Kamuoyundan ve Galatasaraylılar’dan binlerce kere, milyonlarca kere özür dileriz" açıklaması yapılsaydı, fena mı olurdu. Ne kaybederlerdi? BİTİME üç hafta kalmış. Ligin birincisi ile ikincisi oynuyor. İkinci sıradaki Fenerbahçe 35 pas yapıyor. Bakın boru değil, 35 adet pas yapıyor. Ve bir tek Galatasaraylı da "siz ne yapıyorsunuz?" demiyor. Tabiri caizse "ortada sıçan" oynuyorlar. Ve bu 35 pas sonrasında Anelka, Ümit’in mükemmel pasını harika bir vuruşla gol yapıyor. Fenerbahçe 4-0 öne geçiyor. Zaten sarı kırmızılılar 10 kişiler. Yani bu gol, Galatasaray için o maçın bittiğini ilan ediyor.

Atmosfer güzel. Her şey güzel. Golleri atan memnun. Golleri yiyen ise sonuca razı. Bazı hatalı kararlar veren hakeme bile tepkileri yok.

Güzel giden olay, organize olduğu kesin bir pankart ile yerle bir oluyor. Biz bugün F.Bahçe’nin güzel futbolunu, Daum’un artılarını- eksilerini, Gerets’in yanlışlarını, oyun şablonlarını tartışacakken, bu güzelim atmosfer açılan o iğrenç pankart ile bitiyor.

Milat olacaktı

O pankart açılmazsa, maçtan sonra elinde hindili amigo sahaya çıkmazsa, iğrenç anonslar yapılmazsa, bu maç hem Aziz Yıldırım yönetimi, hem Fenerbahçe camiası, hem de Türk futbolu için milat olacaktı.

Yani Türk futbolu ileride "bu maçtan önce, bu maçtan sonra" diye konuşulacaktı. Yazık oldu.

Bakınız... Bu iğrenç pankart açılmış, dünkü Fenerbahçe yönetiminin açıklamasında "üzgünüz" kelimesi var. "Kamuoyundan ve Galatasaraylılar’dan binlerce kere, milyonlarca kere özür dileriz" açıklaması yapılsaydı, fena mı olurdu. Ne kaybederdiniz. O pankartı okuyan, statta ve TV’de maçı izleyen kadınlar, çocuklar ve aklı başındaki insanlar ne hale geldiler.

Stadın iki eksiği var

F.Bahçe Kulübü Başkanı’nın haberi olmadan stadın üzerinden kuş uçamaz. Eğer uçacaksa izin almaya, ya da vize almaya mecburdur.

İyi bir kadro kurmuşsun. "Dünya kulübü olacağım" diyorsun. Bu statta Kupa-1, Kupa-2 finalleri oynansın istiyorsun. Stat mükemmele yakın. İki tane eksiği var. Otopark sorunu ve Şeref Tribünü’nden soyunma odalarına geçiş tuneli. Bu toprağın altından kapalı olmalı. Sahanın ortasından boydan boya yürünmemeli. Sen İsviçre milli maçını bu statta oynamışsın, 6 maç ceza yemişsin.

UEFA ve FIFA ne der?

Koridorlarda olaylar olmuş. Pazar günkü maçtan görüntüler alsalar, o pankartı tercüme etseler ve bir elinde hindi, diğer elinde mikrofon ile anons yapan amigonun görüntülerini koyup, UEFA veya FIFA başkanına sorsalar. Ne derler bize? Stat çok güzel de, onları kullanan insanlar önemli.

Bir cümle var. "At sahibine göre kişner" diye. Futbol Federasyonu’nun tutarsız davranışları, yaz-boz kararları bizi dünyaya rezil ediyor.

Yazık oldu. Bu maçta çok büyük fırsat kaçırdık. Bundan sonra da bu işler kolay kolay toparlanamaz.

NOT: O zavallı hindinin durumunu gördükten sonra, insanlarımız mı hindi akıllı, yoksa hindiler mi biz insanlara göre daha bir insan. İki gündür Bekir Coşkun’dan yazı bekliyorum. Hala çıkmadı. Maçları seyretmediği için, o zavallı ve korkudan titreyen hindiyi göremedi her halde?

At sahibine göre kişner

HAFIZAM
beni yanıltmıyor ise eğer, 75’li yıllarda Fenerbahçe Başkanı Faruk Ilgaz, G.Saray Başkanı Selahattin Beyazıt, Beşiktaş Başkanı Gazi Akınal, şimdiki UEFA Asbaşkanı Şenes Erzik de F.Bahçe’de genel sekreterdi.

Üç kulübün temsilcileri ayın bazı günleri bir otelde sohbet toplantısı yapıyorlar. "Daha iyi neler yapabiliriz" diye düşünüyorlar. Ne Federasyondan, ne validen, ne de İçişleri Bakanlığı’ndan istek gelmemesine rağmen. Tamamen insani ve medeni duygular içinde.

Şöyle bir düşünüyorum. Zamanın Federasyon Başkanı da Hasan Polat’tı.

Bu görüntüler için imam cemaat benzetmesini mi yaparsınız, veya "at sahibine göre kişner" mi dersiniz bilemem. Ama şu bir gerçek ki, daha iyiye gideceğimize, daha kötüye gidiyoruz.

İstanbul’da devleti temsil eden vali, kulüplerle toplantı yapıyor, başkanlar yok. UEFA Başkanı veya FIFA Başkanı, kulüp başkanlarını çağıracak da gitmeyecekler. Mesela Barcelona Başkanı, Milan Başkanı... Onlar gitmezse ne olur?... Bildikleri için tıpış tıpış giderler. Ama bizde kulüp başkanları o kadar büyük insanlar ki, devleti hiçe sayarlar.

Türkiye’de makamlara mı insan aranıyor, insanlara mı makam? Maalesef koltuklar ve masalar çok büyük ama o büyüklüğün içinde, o masaları ve koltukları dolduramıyorlar.

F.Bahçe’nin işi zor

TRABZON- Fenerbahçe maçı ne olur?

Fenerbahçe maçı kazanamazsa, lig şampiyonluğunu kaybeder. Kazandı mı, kesin lig şampiyonu olur. Yani Fenerbahçe’nin kaybedecek çok şeyi var. Trabzon’un ise kaybedecek çok şeyi yok.

Bu maçta bence Fenerbahçe’den önemli iki oyuncunun olmaması büyük kayıp. Birisi Nobre. Hücum pres yapan, rakip defans ile boğuşan. Hele Trabzon gibi bir yerde. İkincisi Luciano. Fenerbahçe’de Luciano hep oynuyordu. Yanına Önder, Servet veya Deniz geliyordu. Bir takım için bu iki yer çok önemli. Hele ki Trabzon deplasmanında.

Şimdi ne olacak? İki yeni yan yana oynayacak. Ya tutmazsa ne olur? O zaman Fenerbahçe’nin işi çok zor. Çünkü uzun Fenerbahçe defansı bu sefer karşısında onlara çok ters gelen kısa boylu ama çabuk adamlar bulacak. Trabzon takımı topu karşıdan Fener defansının üstüne şişirmeyecek. Araya top sokarak gelecek. Yani cumartesi akşamı teknik ve taktik olarak güzel bir maç daha bizi bekliyor. İnşallah futbolun dışındaki öğeler maça tesir etmez de yalnız bunları konuşuruz. Yani futboldan keyif alırız.

Doğru bir tanedir

FENERBAHÇE- Galatasaray maçı oynandı. Hakem ters bir penaltı kararı vermedi. Maç da bu verilen penaltı ile veya ofsayttan atılan golle bitmedi. Hakem ve yardımcıları fena değillerdi. Bakıyorsunuz puanı 8.8’miş.

Pekala aynı pozisyonlarda Nobre’ye, Aurelio’ya sarı kart yok. Ama Saidou’ya ikinci sarı kart veriliyor. Ya Saidou’ya verilen ikinci sarı kart yanlış (bence doğru), ya da niye Nobre ile Aurelio’ya kart yok? Fenerbahçe’nin attığı ikinci golden önce Appiah, Saidou’ya net bir faul yapıyor, o top gidip gol oluyor. Saidou itiraz edip sarı kart görüyor. Yani hakemin hatalı kararı sonrası Galatasaray 47. dakikada bir kişi eksiliyor.

MHK’ye göre Cüneyt Çakır bu sezonun en başarılı maçını yönetiyor. Dönün bakın gazetelere. Çoğunda Fırat Aydınus haftanın hakemi. Peki bu neden? Çünkü doğru bir tanedir.

Ya futbolcular olmasa

HAKEMLERİN seçimi vardı. Mustafa Çulcu önce aday olmaya kalktı. Sonra doğrusunu yaptı ve çekildi. Çünkü hakemin derdini faal hakem bilir. Hakemliği bırakan koltuk peşindedir. Yalnız burada hakem kardeşlerime bir eleştirim var. Ufuk Özerten’i kastederek "Dışarıdan gelen insanlar bizi idare etti" diyorlar.

Bakın dışarıdan gelen insanlardan korkmayın. Yetkili olsam, MKH’nin içine iki adet kulüp temsilcisi sokarım. Yapılan işlemlerden kulüplerin de haberi olsun diye. Futbolun sahibi kulüpler. Federasyon da, hakemler de, bu kulüplerin emrinde çalışan insanlardır.

Hakemlik demek, "Ben bütün kurumlardan ayrıyım. İstediğimi yaparım" demek değildir. Şunu da hiçbir zaman unutmayın. "Hakem olmazsa futbol maçı oynanmaz" diyorsunuz. Oynanır beyler. Ya futbolcular olmasaydı, sizler olur muydunuz? Düşündünüz mü? Federasyon Başkanı olur muydu, kulüp başkanı mı olur muydu? MHK Başkanı olur muydu?
Yazının Devamını Oku

Fotoğrafa bakın

20 Nisan 2006
GEÇEN gün Fenerbahçe- Galatasaray maçı için İl Güvenlik Kurulu toplandı. Derbi için alınan kararlar sonunda da Vali Muammer Güler’in açıklamalarını dinliyordum. Sayın Vali Güler’in sağ tarafından Galatasaray kulübünü temsilen başkan yardımcısı Adnan Polat, sol tarafında da Fenerbahçe’yi temsil eden asbaşkan İlhan Ekşioğlu vardı. Sayın İlhan Ekşioğlu iki hafta önce Fenerbahçe Stadı’nda Lig TV adına sadece görev yapan, vazifesini yapmaya /images/100/0x0/55ea6438f018fbb8f87ce7c4çalışan muhabir Deniz Türker’in üstüne yürüyüp küfür eden Fenerbahçe yöneticisi değil mi?

Nasıl oluyor da bu yönetici böyle bir toplantıya katılabiliyor? Maalesef Türkiye’de işler böyle. Bu isim İlhan Ekşioğlu olmuş veya olmamış önemli değil. Maalesef Türkiye’de başkanlar ve kulüp yöneticileri perdenin önünde ayrı, arkasında ayrı oynuyorlar.

Yukarıdaki fotoğrafı gördükten sonra ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız.
Yazının Devamını Oku

Vuramazsın arkadaş

19 Nisan 2006
Polise vurursan eğer, dayağı da yemeye mahkumsun. Ama şu noktada polisin de dikkat etmesi lazım. Vurana eylem yapman normal ama, vurmayan garipler de arada nasibini alıyor. İşte bu yanlış. TERÖRİSTLE mücadele eden polis... Kapkaççıyla mücadele eden polis... Organize suçlarla mücadele eden polis... Kaçakçılıkla mücadele eden polis... Bu ayrımlara çok örnek verebiliriz. Futbol farklı bir olay. İleri gitmiş ülkelerde polis maçlara resmi kıyafetle değil, özel kıyafetlerle geliyor. Aslında polis maçlara gelmeye de mecbur değil.

Sen ’yabancı futbolcu adedinde sınırlama kalksın’ diyorsun, tonlarca parayı yurt dışından gelen turşulara veriyorsun. Belki de bazı paraları komisyoncularla paylaşıyorsun... Ondan sonra da özel güvenlik sistemi kurulmaya kalkınca, "Paramız yok, bunu tehir edelim" diyorsun.

Dikkatli olunmalı

Yıllarca bankaları devletin polisi korudu. Bankalar para kazandı, kapıda bekleyen garip polisimdi. Şimdi de kulüpler trilyonlarla oynuyorlar, sonra da polisi sabahtan akşama kadar belki de 14-15 saat statlarda aç biaç nöbet tutturup halkla karşı karşıya getirtiyorlar.

Polisin üzerine her türlü maddeyi atıyorlar. Daha da ileri gidip polise tekme yumruk atıyorlar. Daha sonra da polis coplayınca "Biz PKK miyiz ?" diyorlar.

Öncelikle şunu ayıralım. Polise vuramazsın arkadaş. Vurduğun polis devlet demek. Polise vurursan eğer, dayağı da yemeye mahkumsun. Ama şu noktada polisin de dikkat etmesi lazım. Vurana eylem yapman normal ama, vurmayan garipler de arada nasibini alıyor. İşte bu yanlış. Peki, bunu kim yapıyor? Senin polisin...

Yani 14-15 saat maç için nöbette tuttuğun, eline belki bir ayran, bir kola veya bir sandviçle bu kadar süreyi geçirttiğin polisin.

Polisin sinir sistemi

Maçın son dakikalarına yaklaşırken, futbolcu ani bir refleksle rakibine vurup küfür ederse "Normal... Yoruldu, yıprandı, o sırada tam düşünemiyor" diyorsun. Peki 14-15 saatten sonra polis normal mi düşünecek? Onun sinir sistemi yok mu?

Bunun kesin çözümü; kulüpler kendi güvenlik teşkilatlarını kuracaklar, bu teşkilatlar valiliğin tayin ettiği en fazla 8-10 polisin altında çalışacaklar. Eğer özel güvenlik güçleri olayı halledemezse o zaman statta olan resmi polise müracaat edecekler.

Fatura Daum’a değil, Yıldırım’a kesilecek

DAUM enteresan bir adam. İyi giden bir şeyi çomaklıyor. Terse döndürüyor. Takım oturmuş, tıkır tıkır gidiyor. İki sakat oyuncu var. G.Saray maçı öncesinde son düzlüğe girecek... Makinanın çarklarıyla oynuyor. Şimdi elinde bomba, G.Saray maçına çıkacak.

Galatasaray’ın kadrosu belli. Sezon başından beri kim girecek, kim çıkacak üç aşşağı beş yukarı herkes biliyor. Ama Fenerbahçe’de öyle değil. Birileri iyi oynuyor, mükafat olarak kemendi yiyip kenara geliyor. Buna en canlı ve renkli örnek Mehmet Yozgatlı.

Anelka-Önder tercihi yanlıştı

Manisa maçındaki Anelka-Önder tercihi son derece yanlıştı. Bu hata belki de Fener için lig şampiyonluğuna malolacak. Manisa, Önder-Anelka kulvarlarını yol geçen hanı gibi kullandı. Rüştü iyi gidiyordu, takım öyle olunca o da zırvaladı. Şimdi Daum, cumartesi günü Rüştü’yü oynatsa ayrı bir dert Volkan’ı koysa ayrı bir dert. Rüştü’yü oynatmasa Manisa faturasını ona yıkmış olacak. Ama Manisa’da iyi oynayan var mıydı? Yok... Peki Manisa’da fatura futbolculara mı kesilmeli? Bence ona da hayır. Manisa faturası tamamen Daum’un... KDV’siyle beraber.

Bir şeyi kestiremiyoruz. Fener stadının atmosferi çok iyi, seyirci baskısı olacak. Peki rüzgar hafif ters eserse o seyirci baskısıyla, o atmosfer dönüp Fener’i vurur mu? Vurur. O zaman da lig biter. Bu kadar baskıyı, bu stresi futbolcuya ve camiaya yükleyen kim? Daum...

Şu çizgiyi unutmayalım

Yalnız şu çizgiyi unutmayalım. Bütün bunlara kol kanat gerip sahip çıkan başkan Aziz Yıldırım. Bu iş ters olursa, yani Fenerbahçe yarın lig şampiyonluğunu kaybederse toplu fatura Aziz Yıldırım’a çıkar, Daum’a çıkmaz.

Deniz fiyaskosu

FENERBAHÇE yönetimi Deniz konusunda parayı yatırmış. Bu Deniz konusu sarı lacivertli yönetimin büyük fiyaskosudur. Gereksiz yere inatlaşmanın, "Biz yaparız" diyenin, "Bizden başka kimseyi tanımayız" diyenin düştüğü kötü durumdur. Deniz’in en faydalı olduğu dönemde takımın gidişine kösteği vuran da, Deniz’in parasını yatırmayan yönetim kuruludur.

Önce kuralları öğrenin

ALİ Sami Yen’de Galatasaray-Rize maçı oynanıyor. İlk yarı Rize’nin bir hücumu, pozisyon ofsayt. Benim tribünden gördüğüm kadarıyla yardımcı hakem ofsaytı görüyor, FIFA’nın kuralları gereği topun nereye gideceğini bekliyor. Nitekim top Galatasaraylı bir oyuncuya doğru yöneliyor ve yardımcı da pozisyona bayrak kaldırmadan devam ettiriyor.

Bu kuralı bilmeyen bazı Galatasaraylı taraftarlar yardımcıya küfür ediyorlar, bağırıyorlar. Hadi onlar bilmiyor, hadi onlar taraftar. Ama dört metre önümdeki Abdürrahim Albayrak da kalkıyor, hakeme küfürlü konuşuyor, bağırıyor.

Sevgili Abdürrahim; sen artık taraftar değilsin. Geçmişte yöneticilik yaptın, belki gelecekte gene yapacaksın. O zaman senin son derece dikkatli ve örnek olman lazım. Dahası, kuralları bilmen lazım veya öğrenmek için gayret etmen lazım.

Bu kafayla gidersek...

DENİZLİSPOR Başkanı Ali İpek diyor ki: "Oyuncu döven, hakem döven, sahaya girenler devam ediyorlar, bizler mağdur oluyoruz."

Son derece haklı. Sayın başkan, diyetler ödeniyor. İstedikleri kadar sahneye çıkıp ’Hayır bize diyet ödenmiyor’ desinler. Bu alemde herkes neyin ne olduğunu çok iyi biliyor.

Ama Futbol Federasyonu’nda Disiplin Kurulu ile Tahkim Kurulu o hale geldi ki, birileri doğru yapıyor, diğerlerini çalar saat gibi kuruyorsunuz, istediğiniz şekilde öttürüyorsunuz.

Ama söylerseniz bin tane kılıf hazırlıyorlar veya bahane buluyorlar. Ama tabii hukuktaki örnekleme sisteminden dolayı birine veremeyince diğerine de veremiyorsunuz. Çünkü herkes birbirini takip ediyor. Birine şerbet verince hepsine şerbet vermek lazım, veya zamanını geçirip!...

Erbakan Hoca’nın dediği gibi; "Kadayıfın altını yakıyorsunuz." Neymiş efendim, olay deplasmanda olmuş, ertesi hafta maçın içeride oynanacağı düşünülmediği için ceza verme süresi uzuyormuş.

FIFA’nın bize verdiği ceza az. Biz bu şekilde devam edersek, yarın bazı konularda içişlerimize de el atabilir FIFA.
Yazının Devamını Oku