19 Mart 2006
SKOR 4-1. Aslında bu skorun, ilk 45 dakika sonunda olması gerekir. Yani maç, sabaha kadar veya iki gün iki gece oynansa, yine F.Bahçe kazanır. Peki Fenerbahçe çok mu iyi oynadı? Hayır. Uzun yıllardır Ankaragücü’nü bu kadar zayıf, bu kadar etkisiz oynarken görmedim. Tonla yabancı alındı, müthiş transferler yapıldı! Ama bakıyorum, A.Gücü’nde inanılmaz bir gerileme var. Bunu niye belirttim? Konyaspor maçında ikinci yarıdaki F.Bahçe’yi acaba tekrar görür müyüm diye maça gittim. Hayır. Demek o bir anlıkmış. Hakem ve 1 nolu yardımcının iki takımdan bir farkı yok. F.Bahçe’nin ilk iki golü yine duran top. Zaten ilk yarıda da 4 tane duran toptan, yüzde yüz 3’ünü kaçırdılar. Zaten F.Bahçe fazla koşarak oynamıyor.
Şifre duran toplar
Hani Fenerbahçe kaybettiği zaman "şifre çözüldü" diyorlar ya, o şifrenin Fenerbahçe’deki adı duran top. Ankaragücü de bu duranlardan göstere göstere nasibini aldı.
Bakın, futbolda bir olay vardır. Sen topu kendi aranda gezdirirsen, hem bu işten keyif alırsın, hem de sarf ettiğin enerjiyi hissetmezsin. Rakip olarak sen de bu topu onlardan kapmak istersen, hem fizik olarak, hem psikolojik olarak çok kayıp verirsin. F.Bahçe, ilk 45 dakikada A.Gücü’nü hep bu pozisyonlara soktu. Koşan F.Bahçe idi, takip eden A.Gücü. Ankara’nın sarı lacivertlileri gereksiz enerji sarfettiler, kalelerinde de 4 tane yüzde yüz gol pozisyonu gördüler. Ancak birini yediler.
Allah karşına çıkardı
Ankaragücü’nün yediği birinci golde, hakem önce devam dedi, yardımcı elle oynandığını söyledi. Hakem haklıydı ama işaretinin arkasında duramadı. Bu sefer F.Bahçe’nin yediği golde bir ikili mücadele vardı, tartışılır. O da gitti, gol oldu. Daum da çıldırdı. İtirazın bini bir para. Peki sevgili Daum, bariz hatadan atarken iyi de, tartışılır hatadan yemek ne kötü değil mi?
Ankaragücü’nün attığı gol ofsayt mı? Maraton’da Şansal’la tartışacağız. Daha çok taze Luciano’nun kupa maçında attığı gol var; Anelka’nın pozisyonu. Fazla uzatmadan Allah hemen karşımıza getiriyor bir başka benzerini.
Cem Deda, babadan oğula hakemlerden biri. İleride olur mu? Bilemem. Ama şu andaki görüntüsü çok zayıf.
Not: Türkiye’de maalesef herkes centilmenlikten bahsediyor. Ama kimse sahanın içinde ve dışında centilmen değil. Kulüp başkanından futbolcusuna, masörüne, teknik direktörüne kadar. Sakatlanan futbolcu için topu taca atıyorsun, centilmenlik yapıyorsun, rakip topu en kör noktaya atıp sana baskı yapıyor. Yani seni aptal yerine koyuyor. Sonunda da ondan gol kazanıyor. Sen kıyakçı oluyorsun, tabii ki sonunda ayakçı.
Yazının Devamını Oku 15 Mart 2006
Daum’a sormak lazım. Takımına yatırılan para ne kadar, rakiplerininki ne kadar? F.Bahçe’nin seyirci potansiyeli, basın, hakem ve federasyon etkisi ne kadar? Bu gücü arkasına alan bir teknik direktör, 2.5 yıl zarfında F.Bahçe’ye futbol oynattı mı? DÜNKÜ Hürriyet Gazetesi’nde Christoph Daum’lu Fenerbahçe için 11 spor yazarının görüşü alınarak bir sayfa hazırlandı. Yorumculara "Siz Daum’un yerinde olsanız, nasıl bir onbir tercih edersiniz?" şeklinde soru yöneltilmiş. Verilen cevaplardan çıkan sonuca göre Daum haklı.
Niye? Çünkü herkes toplu bir görüşte birleşmemiş. Bu da doğaldır. Çünkü görüşü alınan otoriteler o takımın içinde değiller. Onlarla antrenman yapmıyorlar, kampa girmiyorlar. Ve özel durumları bilmiyorlar. Şimdi Daum, "Arkadaşlar siz ayrı ayrı onbirler çıkarmışsınız. O zaman beni niye eleştiriyorsunuz?" diyebilir... İşte burada kırılma noktası var.
Daum’a şunu sormak lazım. Yönetimin futbol takımına yatırdığı para ne kadar, rakiplerinin yatırdığı para ne kadar? Fenerbahçe’nin seyirci potansiyeli ve 4 büyüklerden biri olan takımına basın, hakem ve federasyon etkisi ne kadar.
Futbol mu oynattın?
Bu kadar büyük gücü arkasına alan teknik direktör, 2.5 yılda F.Bahçe’ye futbol oynattı mı? Veya en yakın zamana gelelim. Yani bu yıla... Ligin bitimine 10 hafta var. Daum’un kulübü zenginleri, en yakın rakibi G.Saray yoksulları oynuyor. Ve 10 hafta kala puanlar eşit. F.Bahçe’nin oynadığı futbola gelince, koca 2.5 yılda bir tek Konyaspor maçının ikinci yarısı hafızalarda kalıyor. Onun da Konyaspor’dan, yoksa F.Bahçe’den mi kaynaklandığını önümüzdeki haftalarda göreceğiz.
Fenerbahçe’de Alex’in ayrı bir yeri var. Koşmuyor, mücadele etmiyor gözüküyor. Ama Alex geldikten sonraki Fenerbahçe’nin saha içi istatistiklerine bakıyorsunuz, takımın yarısı gibi. Bütün futbolcular koşarken, Alex’in daha az mücadele etme hakkı olabilir. Ama takımda 3 futbolcu koşmazsa, o zaman Alex’i oynatmalı. Çünkü Alex o koşan futbolculardan hiçbirisinin yapamadığını yapıyor. Onu öyle kabul edeceksin. Diğer futbolcuları da ona göre hazırlayacaksın.
Ayrım yapılıyor
EY Futbol Federasyonu. F.Bahçe- G.Saray, Beşiktaş- F.Bahçe, G.Saray- Beşiktaş, Trabzon- F.Bahçe gibi büyüklerin kendi aralarında oynadığı Lig maçlarında A.Gücü- Samsun, G.Birliği- Malatya, maçlarına göre hakemlere iki misli ücret veriyorsunuz. Büyüklerin kendi aralarındaki maçları da 90 dakika, diğerlerinin maçı da 90 dakika. Oradaki puanlar da 3 puan, buradaki maçlar da 3 puan. Ordakiler de, burdakiler de futbolcu. Oyun kuralları da aynı.
Peki aradaki fark ne? Bana bir izah edebilir misiniz?
Zaten bu uygulamanız ile büyük takım- küçük takım ayrımı yapıyorsunuz. Büyüklere daha fazla para, daha fazla prim veriyorsunuz. Sonra da diyorsunuz ki, "Hakemim etkilenmez, benim için bütün takımlar aynı."
Hadi gidin oradan ya. Neresi aynı? Sizin mantığınıza göre bütün takımlar eşit, bazıları daha fazla eşit. İşin daha büyük tehlikesi de var. Kim büyük takımın maçını idare edip de fazla para kazanmak istemez.
Ey federasyon yönetim kurulu üyeleri siz ticaret yapmadınız mı?
Erdal önce ülkeni tanı!..
F ENERBAHÇE- Galatasaray kupa maçından sonra Lig TV yorumcusu Ömer Güvenç, Erik Gerets ve Erdal Keser ile roportaj yapıyor. Ömer Güvenç soruyor, Erdal Keser ise Gerets’e tercüme ediyor. Ömer Güvenç, Mondragon ile ilgili bir soru yöneltti.
Çünkü o maçta Mondragon’un oynatılmaması ile ilgili spekülasyon yaratıyordu. Ama bu soru Erdal Keser’in işine gelmedi. Ve Gerets’e cümleyi tercüme etmedi. Daha sonra TV görüntüleri dışında da Ömer Güvenç için futbolu bilen adamlar röportaj yapmaya gelsin, veya bu adam Beşiktaşlı gibi sözler sarfedilmiş.
Bak Erdal Keser. Sen Almanya’da büyüdün. Galatasaray’a geldin futbol oynadın. Sen futbolcu iken ben senin çok maçını yönettim. Ama sen Türkiye’yi ve Türkleri çok iyi tanımıyorsun. Bizim ülkenin bazı özellikleri vardır.
Daha da ileri gideyim. Senin vazifesini yapmak için konuşmaya gelen insanlar hakkında yorum yapmadan evvel bir araştırma yapman gerek. Seninle röportaja gelen Ömer Güvenç, Türkiye liglerinde yıllarca top oynadı. Onunla defalarca karşılıklı futbol oynadım. Yani futbolu en az senin kadar bilir. Ve Türkiye’yi, Türk insanını senden çok iyi tanır.
Tamam, sen yardımcı antrenörsün. Ama sana da benim bir uyarım var. Gerets’e takımları, şehirlerini ve anlayışlarını iyi anlat. Eğer Trabzon’u ve Trabzonspor’u iyi bilip, iyi anlatabilseydin, belki de Galatasaray şampiyonluk yolunda bu yarayı almazdı.
Aykut Kocaman’ın penceresi
FAZLA konuşmayan ve yorum yapmayan Aykut Kocaman’ın 5-0 biten Fenerbahçe maçı sonrasında Vatan Gazetesi’nde röportajını okudum. Aykut önce Sakaryaspor, sonra Fenerbahçe’de futbol oynadı. İstanbulspor’da son noktayı koydu. Ardından teknik direktörlük hayatı başladı ve çok takımda görev aldı.
Röportajı keyifle okudum. Ama başarılı röportajlar yapan Sanem Altan’dan şu soruyu yöneltmesini beklerdim. Sevgili Aykut Fenerbahçe takımında oynarken, niye böyle açıklamalar yapmıyordunuz? O zaman hep kazanıyordunuz. Ama ne zaman Anadolu’ya çıktınız, gerçekleri görmeye başladınız. Bu konuda neler söyleyeceksin?
Çünkü bizim sevgili futbolcular, büyük takımlarda oynadıkları zaman baktıkları pencerelerle, küçük takımda oynarkan baktıkları pencerelerdeki görüntüler değişiyor. Mesela, Konya’daki o meşhur Fenerbahçe maçından sonra hem Fenerbahçeli futbolcular, hem Daum, hem de yöneticileri huzur rahatlığında mışıl mışıl uyudular. Ama senin gözlerine uyku girmedi Aykut.
Teknik direktörlüğü bile bırakmayı düşündün. İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batıracaksın. Ama bu çuvaldız, hep küçüklere batıyor. Büyüklere iğneyi bırakın sokmayı, gösterdiğinizde bile feryat- figan edip, bağırıyorlar.
Nerede Halil Akkaş?
SPOR sayfalarında Alex, Daum, Gerets, bahis oynayan Gökdeniz Karadeniz var. Ön sayfalarda, manşetlerde Kaya’dan 4 aylık hamile Feraye ile ilgili karnındaki çocuğun cinsiyetiyle ilgili haberler var. Var oğlu var.
Ama öbür tarafta inanılmaz barajlardan geçerek, inanılmaz zor ortamlarda mücadele ederek, dünya dördüncüsü olan bir Halil Akkaş da var. Türkiye’de güzel şeyler de oluyor. Dünya üçüncüsü olduk, futbolcularımız ne jeepler, ne arabalar kazandı. Herkes zengin oldu.
Galatasaray Kupa 2’de Avrupa Şampiyonu oldu, yine yer yerinden oynadı. Türkiye gibi atletizm fakiri bir ülkeden dünya dördüncüsü çıkardık.
Çevirelim yoldaki 10 kişiyi, bir kişi adını söylerse, ben Erman değilim. 4 aylık hamile Feraye bile ondan daha fazla tanınıyor. Bu ayıp da basın olarak bize yeter de artar bile.
Parmaklar kırıldı!..
SEVGİLİ hakemler, futbolcular sizi yıllarca işaret parmağı ile tehdit ettiler. Sizden hesap sordular. O işaret parmaklarıyla "ilk hedefiniz Akdeniz’dir" misali sizi seyirciye hedef gösterdiler. Yıllarca sizi hedef gösteren, tehdit edenlere aranızdan biri çıkıp kartını gösteremedi.
En sonunda MHK, size bu konudaki direktifini verdi. Bundan sonra işaret parmağı ile sizi tehdit eden, hedef gösteren futbolcuya aynen, sizi alkışlayan futbolcuya göstereceğiniz kart gibi yaptırımı uygulanacak.
İsterdim ki, MHK bu direktifi vermeden siz bu kartları uygulasaydınız. Size yönelik yapılan her terbiyesizce hareketi, cezalandırın. Merak etmeyin, mutlak kitabın içinde ona karşı bir fıkra veya kesit bulursunuz.
Parmak öne doğru değil de, size paralel döndürülüyor ise (Arabanın sileceği gibi) o zaman sarı kart yok. Ey futbolcular, hadi bakalım bundan sonra da parmaklayın bakalım hakemleri.
Yazının Devamını Oku 12 Mart 2006
HER şeye hayır ama dün geceki Konya maçının ikinci yarısındaki Fenerbahçe’ye evet. Futbol için ne yapmak lazımsa, ama ne yapmak lazımsa hepsini yaptılar. Konyaspor dün gece iyi değildi. Rakip kaleye gidemediler. Futbolu yalnızca orta alanda top çevirmek zannettiler. Bu söylediklerimin hepsi tamam ama Fenerbahçe’nin ikinci yarıdaki futboluna bu düşünceler gölge düşüremez.
Hani; "sazı eline almak" diye bir deyim vardır. Dün gece Appiah, sazı eline aldı, hem Fenerbahçe’yi oynattı, hem de Konyasporlu futbolcuları çıldırttı. Sahanın her yerinde Appiah vardı. Diyeceksiniz ki, Appiah tek başına bunları nasıl yaptı? İkinci yarıdaki Fenerbahçe’de kötü oynayan oyuncu olmayınca, daha doğrusu mücadele etmeyen oyuncu olmayınca Appiah da arkadaşlarına iyi kılavuzluk yaptı.
Fenerbahçe böyle futbol oynasın ve böyle mücadele etsin, her maçında bu stadı doldurur. Mesela Ümit. Onu da uzun zamandır böyle izlemedik. Özellikle sarı lacivertliler kanatlardan çok iyi bindirme yaptılar. Oyunu iyi yaydılar ve göze çok güzel gelen işler yaptılar.
Havlusu olsa atardı
Aykut Kocaman’ın elinde bir havlu olsaydı, herhalde 75’ten sonra sahaya atardı. Peki, ligin ilk yarısında seyrettiğim Konya-Fener maçındaki Konya ile dün geceki Konya arasındaki fark neydi? Sarı lacivertliler belki de o maçta aldıkları el-kol yarasını bu maçta telafi etmek için mücadele ettiler.
Bu Konya böyle oynamaya devam ederse işi zor. Murat Hacıoğlu, göstermelik mücadele ediyor. Bütün topları alıyor, oyunu idare etmeye, takımını yönlendirmeye kalkıyor ama gücü bir yerde bitiyor. Bu sezon Fenerbahçe Stadı’na gelen ve bu kadar aciz duruma düşen bir başka takım olmadı.
Anelka’yı oynatamıyor
Fenerbahçe üç gün önce kupada Galatasaray’ı yenmesine rağmen dün gece maça gelen seyirci azdı. Hatta aynı seyirci ilk yarıdaki Fenerbahçe’yi ıslıkladı. Anelka, ilk 45 dakika fazla bir şey oynamayınca Daum, onu gol atmasına rağmen oyundan aldı. Bence de doğru yaptı. Zaten Daum, ne Anelka’yı, ne de Alex’i doğru dürüst oynatamadı. Ama hep de bu tarz transferler istedi. Ve ilk defa Daum çok futbolcuyu takıma monte etme sinyali verdi. Belki de futbolcuları bu kamçıladı. Çünkü, Türk futbolcusu için en büyük tehdit, onu dövmek, ona kötü söylemek, onu takımdan kesmek değildir. En büyük tehdit, yedek kulübesinde oynamaya hazır devamlı adam bulundurmaktır ve bunlardan faydalanmaktır.
İnşallah Fenerbahçe’nin bu ikinci devresi, bundan sonraki maçlarda devam eder. Biz de bu takımdan keyif alırız. Çünkü Fenerbahçe’nin maçlarını izlemek insana sıkıntı veriyordu, eziyet veriyordu. Ama dün akşamki ikinci devreden sonra böyle bir Fener’e bir şey diyor muyuz? Demekki, doğru tenkitlerden ders almak lazımmış.
Yazının Devamını Oku 8 Mart 2006
Fenerbahçe’den Mustafa Denizli gitti, Rıdvan Dilmen gitti. Dikkat edin, giderken hep bir noktadan düğmeye basıldı, ateş edildi. Ama Aziz Yıldırım hep hatasız kaldı. Şu andaki senaryo gene aynı. F.BAHÇE nereye koşuyor?.. Ne olacak bu F.Bahçe’nin hali?.. Bütün bu soruların tek sorumlusu Başkan Aziz Yıldırım’dır. Çünkü F.Bahçe’de bir başkan vardır, diğer tarafta da bütün F.Bahçe camiası vardır. Başkan Aziz Yıldırım’ın elinden gelse bütün kulüpleri, federasyonu idare etmek ister. Biraz daha zorlasa başbakan olup bütün Türkiye’yi idare etmek ister. Aslında Aziz Yıldırım’ın Türkiye’nin futbolundan ve her şeyinden sorumlu devlet bakanı olması lazım.
Daum’u sorgulamayın
Sakın, artık şimdi kimse Daum’u sorgulamasın. Bundan altı ay önce sayın Aziz Yıldırım Avrupa’ya bir maça giderken havalimanında bir basın toplantısı yaptı. Beni kastederek, "E be adam, sen istedin diye teknik direktör mü değiştireceğim?" dedi. Benim istememle hiçbir kulüpte veya milli takımda teknik direktör değişmez. Sadece fikrimi söylerim. O zamanlar uzaktan kumandalı Fenerbahçeli yazarlar "Daum’dan büyük hoca yok" diyorlardı. "Takımı iki sene şampiyon yaptı" diyorlardı. "Aslan Daum" diyorlardı. Şimdi bakıyorum bu yazarlar da Daum’a ateş etmeye başladılar. Peki bu yazarlar kendi fikirlerini mi yazıyorlar? Hayır...
Süt dökmüş kedi gibi
Bu kulüpten Mustafa Denizli gitti, Rıdvan Dilmen gitti. Dikkat edin, giderken hep bir noktadan düğmeye basıldı, ateş edilmeye başlandı. Organize bir tepkiyle teknik direktörler gitti. Ama F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım hep hatasız kaldı. Şu andaki senaryo gene aynı. Daum’un bu tezgahtan ve bu olaylardan son derece rahatsız olduğu, yedek kulübesindeki tavırlarıyla zaten belli. Özellikle Şampiyonlar Ligi maçlarından sonra başkandan, tabii ki dolaylı olarak yönetimden Daum’a hep ikazlar yapılıyor herhalde. Neredeyse Daum’un kaç öğün yemek yiyeceği, kahvaltıda çay mı, kahve mi yoksa süt mü içeceği dikte edilmeye başlandı herhalde. Beşiktaş’ta görev yaparken yedek kulübesinde duramayan, hoplayıp zıplayan Daum, şimdi süt dökmüş kedi gibi. Bunu ben bir tavır olarak değerlendiriyorum.
’Hep ben’ dersen olmaz
Uğur Dündar, Hamdi Akın, Saadettin Saran, Hakan Bilal Kutlualp, Atilla Kıyat... Hepsi de deve dişi gibi insanlar. Kendi branşlarında tavana vurmuş kimseler. Ama yönetim kuruluna girince, "Bir dakika kardeşim, bu iş böyle olmaz" dediler. Sonları ne oldu? Başkan Aziz Yıldırım hepsini uçurdu. Aslında tehlikenin başlangıç noktası burasıydı. Akıllı dostun olacak, ikaz eden birileri olacak, tavır koyabilen iç muhalefetin olacak ki, kuvvetli kalasın. ’Hep ben dersen’ kötü sonuç kaçınılmaz olur....
BAŞKANDAN CEVAP GELMEDİ
F.BAHÇE şampiyon olur, Beşiktaş şampiyon olur. Hiç önemli değil? Bu bir lig mücadelesidir. Yıllarca da bu iki takım defalarca şampiyon oldular. Aziz Yıldırım F.Bahçe için hakikaten iyi şeyler yaptı. En önemli görünen olay da stadyum. Peki yarın Galatasaray aynı stadı veya daha iyisini yaparsa, Fenerbahçe ile arasındaki fark ne olacak? Galatasaray’ın borcu 150 milyon dolar diyorlar. Peki, Fenerbahçe’nin net borcunu bilen var mı? Yok. Yarın bir gün Aziz Yıldırım, ’Ben gidiyorum arkadaş’ derse, Fenerbahçe Kulübü’ne verdiği para ne kadar veya hiç mi para vermedi?
Sabah gazetesinden Gürcan Bilgiç’in F.Bahçe hakkındaki iki yazısını okudum... Tanıdığım kadarıyla düzgün bir insandır. Kimsenin uydusu değildir. İnandığı yolda yürüyen birisidir. Kısacası beğendiğim ve güvendiğim birisi. Yazdığı yazılara cevap geldi mi, bilmiyorum. Herhalde gelmedi. Gelseydi, Gürcan o cevapları sütunlarında yazardı.
Vergiler ne kadar?
Not: Türkiye birinci ve ikinci liglerinde oynayan kulüplerde görev yapan bazı başkanlar, gazetelere beyanatlar veriyorlar... "Kulübe şu kadar para verdim, bu kadar para verdim" diye... Veya o başkanlığa talip olanlar diyor ki:
"Benim içeride şu kadar milyon dolar alacağım var. Verin, gideyim."
Peki, kulübe bu kadar para veren bu yöneticilerin her yıl Maliye’ye ödedikleri vergi miktarı ne kadar? Hep merak etmişimdir!...
Tartışma bitmiyor
ŞEKİP Mosturoğlu Futbol Federasyonu’nda en üst düzeyde görev yapıyor, ve hep tartışma konusu oluyor. Futbol Federasyonu’nun ömrü bitiyor... Aynı Şekip Mosturoğlu bu sefer F.Bahçe yönetiminde.
İskelete döndüler
F.BAHÇE TV kuruldu, tamam. İnternet sitesi, o da tamam. Ama Fenerbahçe bugün Türkiye genelinde bir takım. Yöneticisi, futbolcusu sahneye çıkar gibi gündemde kalacak ki, yeni yetişen nesil onları idol görecek, o takımı tutacak. Yalan haber yazan basını bir tarafa koymak çok doğru ve güzel bir davranış. Ama öğrenmek, haber almak ve yol göstermek isteyen iyi niyetli basını hor görmeyeceksin. Ona tu kaka yapmayacaksın. Ben televizyonumu, internet sitemi kurdum, bana kafi dersen, buna karşın senin rakiplerin kamuoyu önünde olursa, belli standartlarla basınla münasebet kurarsa onlar sempatik hale gelir, sen antipatik olursun.
Brezilya lobisi var
Ümit Milli Takım’ın iskeletini F.Bahçe aldı. İleriye yatırım için. Çok da doğru yaptı. Ama şu anda bu çocukların hepsi iskelet durumundalar. Takımın içinde Brezilya lobisi var... Birbirlerini arıyorlar, başkalarına top atmıyorlar. Hooijdonk gider ayak çok doğru mesajlar verdi, "F.Bahçe’de futbolcular mutsuz. Doğru oynatılmadıklarını söylüyorlar" dedi.
Şu anda gelinen nokta, karışık... Ama artık şu dakikada Başkan Aziz Yıldırım’ı gönderme lüksü artık yok. Çünkü olaylar bu noktaya gelirken tek sorumlu Daum değil, başkan Aziz Yıldırım’dır.
Türk Milli Takımı sahaya çıkıyor, kaptan Rüştü. Ümit Özat onun yanında duruyor. Fenerbahçe takımı sahaya çıkıyor, kaptan Ümit. Rüştü onun yanında duruyor. Bu görüntüyü meydana getiren kim? Başkan Aziz Yıldırım.
CIP farkı!
ARADA sırada Türk Havayolları’nın CIP kısmından uçuyorum. İçeride ufak tefek ikramlar var. Rahat koltuklarda oturuyorsunuz. Sigara içilen yerler ayrı. Hiç olmazsa ondan rahatsız olmuyorsunuz. Ama bundan sonrası kötü. CIP’i kullananların uçağa diğer yolcular alındıktan sonra götürülmesi gerekir. Ama 10 defa CIP’ten bindiysem 8 keresinde bomboş uçağa önce biz götürüldük, sonra diğer yolcular geldi. CIP’ten uçmayan yolcular sakın üzülmesinler. Akılları orda kalmasın. Çünkü CIP’in yolcuları bütün havalimanlarında minibüsün büyüğü otobüsün küçüğü midibüslerle, sanki Kadıköy-Kartal minibüs yolcuları gibi ayakta, şoför frene basınca da kucak kucağa yolculuk ederek uçağa geliyorlar. Hamile olanlar eğer ayakta kalırlarsa çocuklarını düşürürler.
Organize işler
F.BAHÇE seyircisi Beşiktaş maçına kadar genelde iyi puan aldı. Küfür, yok denecek kadar azdı. Sahaya atılan madde oranı da aynendi. Ama Beşiktaş maçından evvel açılan ’İtaat et’ pankartı son derece yanlıştı. İlk iki harfin siyah beyaz yazılması ve bunun tribünde çok büyük bir yerde yapılması, olayın bayağı çalışıldığını ve organize olduğunu gösteriyor.
Aziz Yıldırım’ın bu olaydan haberdar olmaması imkansız. Çünkü başkandan haber almadan o stadın üstünden kuş bile uçamaz. Hatta başkandan haber almadan o kuş grip olup sahanın içine düşemez bile...
Eğer, öyle bir şey gerçekten olduysa, demek ki başkanın durumu çok tehlikeli.
O pankart sayın Aziz Yıldırım’ın rakip takımlar için bütün söylediklerini bir kalemde sildi. Eğer Fenerbahçe taraftarı şampiyon olduğu ve lider götürdüğü zamandaki tutumunu şimdi de sürdürüse o zaman tamam. Bakacağız, göreceğiz.
Kongre iptal olur mu?
BEŞİKTAŞ kongresinde, oy kullanma hakkı olmayan kimselerin salona girip oy kullandıkları görüntülü olarak belgelenmiş. Böyle bir kongre iptal olur mu, olmaz mı? Onu da göreceğiz.
Yazının Devamını Oku 5 Mart 2006
G.SARAY dün akşam takım olarak iyi futbol oynadı. En önemlisi, topa ve oyuna karşı iştahlıydılar. Her pozisyona aç kurt gibi saldırdılar. Önce top aldılar, sonra oynamaya çalıştılar. Sahada bulunan 11 oyuncudan hiçbirisi kaytarmadı. Hepsi oyundaydı. En önemli özellikleri de öncelikle rakibi bozup, top alma istekleriydi. Topu ayaklarına geçirdikten sonra da kaliteli oyuncularının çokluğu onlara büyük avantaj sağladı.
Ümit fazla bencil
Samsunspor, hep aynı tempoda futbol oynuyor. Ne süratleniyorlar, ne de sürati azaltıyorlar. G.Saray tempoyu biraz yükselttiği zaman Samsunspor oyundan düşüyordu.
Ümit Karan, faydalı işler yapıyor, ilk çıkışı, patlaması çok iyi. Orta sahadaki arkadaşları biraz daha erken davranabilseler, rakibin ofsayt zannettiği pozisyonlarda Ümit Karan alıp gidecek. Ama ayağa topu geç atıyorlar. Bütün bu iyi şeyleri yapan Ümit, ceza alanı içinde gene fazla bencil. İki pozisyonda kaleye vurmayıp kafasını kaldırsa, bomboş pozisyondaki hem Hakan Şükür’e, hem Volkan’a gol attıracak. Ama golcü oyuncuların en kötü yanı bu. "Hep ben atayım" diyorlar.
Volkan gene iyi futbol oynadı. Önemlisi, iyi mücadele etti. Ama 4. sarı kart aldığı pozisyon, son derece amatörceydi. Bu futbolcu, en fazla ihtiyaç duyulan Trabzon deplasmanında oynamayacak.
Cem Papila çabuk sarı kart gösterme hastalığından kurtulmuş olsa gerek. G.Saray maçı çabuk çözdü, o da zorlanmadı. Ama kendinden emin, sakin hali, ihlal yapan futbolcuları göz takibine alması artı yönleriydi.
Samsunspor iyi top çeviriyor. Ama ligde top çevirene puan verilmiyor. Rakibe basmıyorlar. Defansif yönleri iyi gibi gözükmesine rağmen pozisyon hatası yapıyorlar. Dün gece hücumda çok zayıf kaldılar.
Az küfür vardı
Tamer’le gelen birinci Samsunspor golünde Mondragon, vuruştan önce kendini sağ tarafa attı. O kalite bir kalecinin bu hatayı yapmaması gerekir. İyi bir kaleci son ana kadar ayakları üzerinde duran kalecidir.
Bu sezon Ali Sami Yen Stadı’ndaki en coşkulu ve en iyi G.Saray taraftarını izledim. Az küfür vardı. Zaten panoda 420 bin YTL cezanın açıklanması, seyirci için faydalı bir girişim oldu. Takımlarını coşkuyla desteklediler. Çok daha evvel bu konumda olmaları gerekirdi. Yani G.Saray seyircisi bu sene bu maça kadar takımının gerisinde kaldı.
Yazının Devamını Oku 1 Mart 2006
Bazı hakemler vardır, hiçbir yönetici ve futbolcu onlar için bir şey diyemez. Ama bazıları da vardır ki maçtan önce her iki kesim de, "Biz bu hakemi badem yaparız" derler ve hakeme saldırırlar. Bundan kurtulmak hakemlerin elinde. HAKEM de insandır hata yapar... Hakem yüzde 40 hata yapar ise o maçı başarıyla yönetmiştir gibi yıllarca milleti uyuttular. Hakem nasıl hata yapar... Hakem göstere göstere palamut gibi rakibine vuran futbolcuyu atamazsa, önde giden rakibini çeken futbolcuya sarı kart göstermezse, kendine küfür eden veya hedef gösteren, tehdit eden futbolcuyu cezalandıramazsa hata yapar. Yoksa sana göre veya bana göre olan pozisyonda düdüğü çalar veya çalmazsa bu hakem hatası değil, kabiliyeti olur.
Bazı hakemler vardır daha ismi açıklanmadan gelir o stadın üstüne oturur. Hiçbir yönetici ve futbolcu o hakem için bir şey diyemez. Ama bazı tip hakem vardır ismi açıklandığı zaman "Biz bu hakemi sahada badem yaparız" derler.
Dereli iyi niyetli
Selçuk Dereli iyi niyetli bir isim. Beyefendi bir insan. Futbolu çok iyi bilmiyor. Futbolcuların cinliklerini de çözemiyor. Maç iyi giderse Selçuk Dereli iyi. Ama maç kilitlenmeye başlarsa, zor çözüyor. Üç sene evvelki Selçuk Dereli’ye göre ilerleme kaydetti.
Yeterli mi? Hayır. Mesela pazar günkü maçta tempoyu artırmak istedi. İkili mücadelelere müsaade etti. Avantaj uygulaması yapmak istedi. Zaman zaman başarılı oldu. Zaman zaman da bariz pozisyonları vermedi. Çünkü Dereli iyi niyetli bir insan. İşte burada kaybediyor. Çünkü sahadaki futbolcular iyi niyetli değil. Beşiktaşlı futbolcuları dinliyorum, tek suçlu, tek hedef Dereli. Evet Dereli bence Rüştü’nün Gökhan’a yaptığı harekette penaltıyı vermedi.
Önemli pozisyon
Appiah faul yaptı gitti korner oldu, geldi gol oldu. Oyun durmuş kornere gitmiş. Artık yerini alacaksın. Yani hatalı verilen karar, hareketli bir pozisyonun devamında neticelenmiyor. Yaptığı bir hata daha var, 90. dakikada gole giden Tümer’i Serkan indiriyor. Hem faul, hem de Serkan’a kırmızı kart.
Yani bu maçta Beşiktaş’ın aleyhine olan en önemli pozisyon Rüştü’nün penaltı pozisyonu. Onda da spor yorumcuları ikiye bölünüyor. Penaltı gol olur olmaz, o da ayrı bir gerçek. Peki maçtaki ikinci büyük hata ne? Sergen’in net bir biçimde ofsayttan attığı ikinci gol. Buradaki sorumluluk da kesin olarak Selçuk Dereli’nin değil. Yardımcı hakem Bülent Gökçü’nün.
Siz golü atıyorsunuz, Selçuk Dereli’ye dönüp, kollarınızla parmaklarınız ile türlü şeyler söylüyorsunuz. Mustafa Doğan, Dereli’nin yüzüne bakıyor okkalı şekilde yere tükürüyor. Tabiri caizse tam yersen.
Herkes konuşuyor
Aynı Mustafa Doğan, aynı Çağdaş Fenerbahçe yan toplarından iki tane gol yediriyorlar. Hem de maç sabahı özel ders çalışmalarına rağmen. Peki ben şimdi soruyorum, Beşiktaş, Fener stadında iki tane gol atıyor. Hakem de veriyor. Golleri yiyen Selçuk Dereli mi? maçı 2-2 bitiren Selçuk Dereli mi? Atarken futbolcu atıyor, yerken hakem. Ama Çağdaş da Mustafa da hakeme konuşuyor. Siz dikkatli olsaydınız da iki yan toptan gol yemeseydiniz. Fener Stadı’nda iki gol atan Beşiktaş kazanamıyor. Ve enteresandır buna sebebiyet veren defans oyuncuları çıkıp basına beyanat verebiliyorlar.
Hakem beyler... Dikkat edin, son zamanlarda futbolcular sizi parmaklamaya başladılar. Hem de işaret parmaklarıyla. O işaret parmakları, bütün stadı ve televizyon başındaki binlerce insan için tahrik unsuru oluyor. Buna günah keçisi de denebilir. Nasıl Atatürk ilk hedefiniz Akdeniz demiş, düşmanı denize dökmüşler. Futbolcular da resmen herkese çağrı yapıyor. İlk hedefiniz hakemdir diye.
Parmaklara dikkat
Sivas- Galatasaray maçında Hasan Şaş, Ümit Karan, Necati. Hem de Cihan’ı 4. hakem haklı olarak atmış. Fenerbahçe- Beşiktaş maçında Çağdaş, Tümer, Sergen. Hangi pozisyondan sonra Sergen’in attığı ofsayt olan ikinci golden sonra. Hepsinde parmaklar hakeme doğru.
Sevgili hakemler, ya bu parmakları ya da sonunda ayvayı yersiniz. Ya da o parmakları ters çevirip sizi hedef gösterenlere yedirirsiniz. Birinde var olursunuz, diğerinde yok olursunuz. Karar verin. Takdir sizin. Maçı hakem idare etmez, hakemin otoritesi yönetir.
Adam deli mi?
FUTBOL federasyonları geleni gideni dahil, istikrarlı olmadıkları için, oy peşinde koştukları için, şirin gözükmek için gereken işlemleri yapmıyorlar, futbolumuz da her geçen gün kötüye gidiyor.
Küfüre anons konuldu, sonra kaldırıldı. Geçen dönem yine konuldu ama nasıl? 3-4 nolu anons için temsilci, 4. hakemin yanına inerek, oyunun durduğu bir anda ikaz ediyor, hakemi çağırıyor ve anonsları yaptırıyor. Yazılacak rapora göre de hukuk kurulu ihtar, para cezası ve saha kapatma gibi cezaların verilmesini talep edebiliyor.
Ammaaaa... Yani işin en önemli yeri bu ammaaaa kısmı...
Kim karar verecek?
Topluca ve sürekli olursa, bu işlem yapılıyor. Toplu ve sürekli işlemine kim karar verecek. Tabii ki temsilci... Sürene kadar yine temsilciye ait. Şu ana kadar uygulama var mı? Var... İkinci ve Üçüncü Lig’de. Yani vitaminsiz maçlarda. Birinci Türkiye Ligi’nde niye yok? Cevap basit... Sonunda temsilci işinden mi olsun. Adam zaten üç kuruş alıyor, temsilci kadrosuna girmek ve o maça gitmek için zaten 230 tane takla atmış. Deli mi adam...
Gerets işi bilmeden veya araştırmadan haksızlık yapıyor. Son maçta elinde fotoğraf makinasıyla saha içinde görev yapan temsilciyi eleştirdi.
Arkadaşlar şu anda Türkiye’de 117 tane temsilci var. Ve hepsinin elinde standart digital fotoğraf makinası var. Sahaya atılanları, taşkınlık yapanları bu makinalarla çekiyorlar ve yazılı belgelerine ekliyorlar.
Kanıtlar var ama...
G.Saray maçında Ersun Yanal’a atılanlarla, Galatasaray yedek kulübesinin arkasından sahaya atılan meşalelere kadar her şey resimlenmiş. Hatta sesli olmasa bile Hasan Şaş’a küfür edenlerin bile bu karelere girdiğini söylüyorlar.
Evvelki hafta Ankaraspor-Fenerbahçe maçında 19 Mayıs Stadı’ndaydım. Stadın her tarafı kameralarla taranıyordu. Ve bu merkezde çalışan polisler inanılmaz titiz bir şekilde görevlerini yaptılar. Taşkınlık yapanların hepsi anında belirlenip armut gibi tribünlerden toplandı. Bunu Ankara yapıyor da diğer iller niye yapamıyor? Demek ki, diğer illerdeki Emniyet Amirleri’nin bazı güçlere güçleri yetmiyor.
Seyirci kaçmasın
ŞU ana kadar küfür olmayan stat ben görmedim. Fenerbahçe iyi gidiyor diyorduk, Beşiktaş maçında bir sıkıştılar koro halinde başladılar. Bırakın sahadaki rakip takım teknik adam ve oyuncularını, veya diğer takımlara, basın tribününde görev yapan gazetecilere kadar geldiler.
Eğer Fenerbahçe Stadı’nda da bunlar başlarsa, o stattaki çocuk ve bayan seyirciler de kaçmaya başlarlar. Aynen Ali Sami Yen ve İnönü Stadı’nda olduğu gibi.
Fenerbahçe Stadı’ndaki basın tribünü eğer korumaya alınmazsa, gerekli işlemler yapılmazsa, inanılmaz kötü işler olacak. Eğer böyle devamda ısrar edilirse, tahmin ediyorum Spor Yazarları bu stadı boykota kadar giderler. Bunun bir örneğini geçtiğimiz yıl İnönü Stadı’nda yaşadık ve yönetim mecburen basın tribününün yerini değiştirdi.
Ayrıcalık ne?
F.BAHÇE ve Diyarbakır ceza heyetine gönderilmiş. Galatasaray da gönderildi mi henüz bir haber yok. A.Sami Yen’de sahaya atılan maddeleri bırakın, kara kaplı deftere göre takım arkadaşına küfür eden futbolcular, rakibe küfür etmiş gibi oyundan atılır.
Peki aynı kara kaplı deftere göre kendi futbolcusu Hasan Şaş’a küfür eden taraftarlar ceza heyetine gönderilmez mi? Onların ne ayrıcalığı var.
Korku filmi gibi
TRABZON-Sivas maçındaki hakem Fatih Gökçe’yi gördükten sonra, korku filmi izlediğimi hissettim. Benim merak ettiğim konu... Bu tarz bir hakem Birinci Lig’e kadar nasıl geliyor? Ya çok kabiliyetsiz, ya da!... Trabzonlu oyuncular Sivaslı futbolcuları tekme tokat dövmüşler. Hem de hakemin gözleri önünde. Bir tek şey eksik kalmış. Bu futbolculara aradan hakem de çıkıp bir tane çakacaktı. Ben maçı seyrederken gözlerime inanamadım.
Ama bu arkadaşımız geçen yıl üst klasmana çıkan tek hakemmiş. İşin daha doğru yanı, bu arkadaşın babası da eski hakem çıktı. Yani bu arkadaş da babadan oğula hakemlerden. Hani derler ya; Biz sizin babalarınızın da hakemliğini bilirdik.
KABUĞUNU ATIN
SİZ siz olun, portakalı sakın o kollu preslerle sıkmayın. Kabuk dışındaki bütün yabancı maddeleri portakal suyunun içine atarsınız. Geçen gün İstanbul’da sıkmalık portakal aldım. Elimle sıktım. Elime bulaşan kırmızı boyayı iki gün yıkadım, çıkaramadım. Eğer limonu dilimleyerek çayda, ıhlamurda veya balık yaparken kullanacaksınız mutlaka dışındaki sarı kısmını kesin atın, kullanmayın.
Yazının Devamını Oku 27 Şubat 2006
İLK 45 dakika stattaydım. Öncelikle Fenerbahçe Stadı’nda futbol maçı seyretmek büyük bir keyif. Sahanın her tarafını aynı oranda görüyorsunuz. Tribünler ve stat mimarisi sempatik. İlk yarıyı Beşiktaş daha derli toplu oynadı ve bitirdi. En büyük avantajları, rakibi Fener’in şampiyonluğa oynaması. Onun için de siyah beyazlılar daha rahat hareket ediyorlar, daha fazla riske giriyorlar.
Tigana kenarları kapamış. Oralardan indirme-bindirme yaptırmıyor. Top ortaya sıkışınca da zaten ibre Beşiktaş’ın lehine dönüyor. Alex iki pozisyon yakaladı ama ağırlığından pozisyonları kaybetti. Anelka’yı zaten ikili-üçlü kapatıyorlar. Tuncay, geriye yardım etmeye başladı. Böyle olunca, Ümit soldan çıkamadı. Şu anlattıklarımız olursa ne olur? Beşiktaş daha tehlikeli olur. Nitekim oldu da.
Beşiktaş’ın mücadelesi
Siyah beyazlılar daha bir koordineli hücum ettiler, pozisyon yakaladılar. Ama ilk 45 dakikada iyi oynamayan Fenerbahçe de gene şahsi beceriyle iki pozisyon buldu ve kaçırdı veya Cordoba çıkardı. İlk yarı Selçuk Dereli’nin futbol oynatma mantalitesi iyiydi. Ama kaçırdığı pozisyonlarda vardı. Eski Selçuk Dereli’ye göre hakemliğinde ilerleme var. Ama tam değil. İkinci yarı televizyondan seyrettiğimde ne Beşiktaş’ta bir fark vardı, ne de F.Bahçe’de. Fener’deki fark, Daum, Serkan’la Ümit’in yerini değiştirdi o kadar. Tigana geldikten sonra siyah beyazlıların maça ağırlığını koyma yönünde bir farklılığı oldu. Eskiden kopuk kopuk oynayan Beşiktaş, iki-üç maçtır mücadeleyi 90 dakikaya yayıyor. Tabii, önümüzdeki yılın Beşiktaş’ı için bu maç bir gösterge olur mu? Bence hayır. Siyah beyazlılarda özellikle Sergen, ölümüne futbol oynadı. Her an temposu düşer diye bekledik ama o bu beklentileri boşa çıkardı.
F.Bahçe’de bir tek Appiah hiç temposunu düşürmeden üst düzey mücadele etti. Alex için de tam tersini söylemek lazım. İşin daha ilginç yanı, F.Bahçe’nin duran topları belli ve golleri oradan atıyorlar. F.Bahçe’de kafayı vuracak adamlar zaten belli. Sen Nobre’ye yüzde yüz markaj yapmazsan, sonra gol yedim diye ağlamayacaksın. Öyle veya böyle izleyenlerin memnun olduğu bir 90 dakika geçti. Ben keyif aldım.
Yazının Devamını Oku 26 Şubat 2006
ERSUN Yanal’ın çalıştırdığı takımların futbol keyfi verdiği kesin. Bu teknik adama biraz zaman tanınırsa, kendi oyun yapısını takımına işliyor. Çalıştırdığı takımlarda uygulamaları bizim klasik kulüp başkanlarına ters geliyor. Eğer biraz daha süre tanınsaydı Milli Takım’da da işi götürecekti. Bakın, güzel ve kaliteli maç oynanmayan Türkiye Ligi’nde, hiçbir seyirci katkısı olmayan Vestel Manisaspor’u aldı ve dün akşamki futbolunu oynattı.
G.Saray da alabilirdi, Manisa da. Bir futbol seyircisi olarak benim için önemli değil. Ama maçtan ayrılırken şunu düşünüyorum; bu kadar gol var, kaliteli hareketler var, iki takımın birbirine teknik üstünlük sağlayacak poizisyonları var. Var oğlu var. Yani maçtan çıkan seyirci, verdiği parayı helal ederek evine gitti. Zaten önemli olan da bu değil mi?
Karşılıklı hamleler
Ersun hamle yaptı, Gerets baktı gitmiyor o da bir hamle yaptı. Gerets bu sefer hamle yaptı, Ersun hamle yaptı. Yani dün gece herşeyi ile keyifli bir maçtı. Gerets, orta alanı Saidou’ya bırakmış, İliç ona takviye yapamıyor. Gerets, Volkan’ı oyuna alana kadar sahanın hakimi Vestel Manisaspor’du. Volkan girdikten sonra denge sağlandı. Hasan Şaş, iyi şeyler yapıyor, ama bunun yanında zaman zaman ateşle, yani hakemle oynuyor. Eğer böyle devam ederse, önemli maçlardan birinde takımını yalnız bırakacak. Hatta hatta daha ileri gidiyor, dün akşam olduğu gibi tribündeki seyirci ile dalaşıyor. Sana ne tribündeki seyirci? Bu seyirci üstelik senin seyircin.
Necati gene şahsi oynamaya devam ediyor. Takımın kazanması mı önemli, senin gol atman mı? Baktın olmadı, son 10 dakika arkadaşlarına 3-4 tane top attın. Hepsi de Manissapor kalesinde tehlike oldu. Hangisi daha iyiydi, daha faydalıydı?
Ceza ödeyecek parası var mı?
G.Saray seyircisi devre arasında Ersun Yanal’ın annesine ters biçimde koro halinde küfür etti. İkinci yarıda gene koro halinde Aziz Yıldırım’a küfür ettiler. Futbol Federasyonu bu küfürlere mutlak para cezası veriyordur. G.Saray’un bunu verecek parası da yok. Nasıl tahsil edecekler merak ediyorum.
Hakem, yardımcı hakemlerin iki tane taç kararını düzeltti. Gerets’in yerinde olsaydım, Arda’nın yerine Uğur’u kiraya verirdim. Bir futbolsever olarak iki takım futbolcularına da teşekkür etmek lazım. Hakem de iyi niyetliydi. Bazı avantajları oynatmadı. Geçtiğimiz haftalarda oynanan bir maçın bitiminde Gerets, hakem Oktay Demiray’ı elini sıkmadığı için eleştirmişti. Neyse dün akşam maçın içinde de olsa aynı hakemin elini kestirmeden sıktı.
Bu güzelim maçı seyretmek ayrıcalıktı. Ammaaa bırakın kulüp başkanlarıyla rakip teknik adamlara küfürü, kendi futbolcusuna bile küfür etme ahlaksızlığını, seviyesizliğini ve terbiyesizliğini gösteren Ali Sami Yen’deki bazı seyirciler maalesef hak etmediler. İnşallah İstanbul Emniyeti artık gereken önlemi alır.
Yazının Devamını Oku