Polise vurursan eğer, dayağı da yemeye mahkumsun. Ama şu noktada polisin de dikkat etmesi lazım. Vurana eylem yapman normal ama, vurmayan garipler de arada nasibini alıyor. İşte bu yanlış.
TERÖRİSTLE mücadele eden polis... Kapkaççıyla mücadele eden polis... Organize suçlarla mücadele eden polis... Kaçakçılıkla mücadele eden polis... Bu ayrımlara çok örnek verebiliriz. Futbol farklı bir olay. İleri gitmiş ülkelerde polis maçlara resmi kıyafetle değil, özel kıyafetlerle geliyor. Aslında polis maçlara gelmeye de mecbur değil.
Sen ’yabancı futbolcu adedinde sınırlama kalksın’ diyorsun, tonlarca parayı yurt dışından gelen turşulara veriyorsun. Belki de bazı paraları komisyoncularla paylaşıyorsun... Ondan sonra da özel güvenlik sistemi kurulmaya kalkınca, "Paramız yok, bunu tehir edelim" diyorsun.
Dikkatli olunmalı
Yıllarca bankaları devletin polisi korudu. Bankalar para kazandı, kapıda bekleyen garip polisimdi. Şimdi de kulüpler trilyonlarla oynuyorlar, sonra da polisi sabahtan akşama kadar belki de 14-15 saat statlarda aç biaç nöbet tutturup halkla karşı karşıya getirtiyorlar.
Polisin üzerine her türlü maddeyi atıyorlar. Daha da ileri gidip polise tekme yumruk atıyorlar. Daha sonra da polis coplayınca "Biz PKK miyiz ?" diyorlar.
Öncelikle şunu ayıralım. Polise vuramazsın arkadaş. Vurduğun polis devlet demek. Polise vurursan eğer, dayağı da yemeye mahkumsun. Ama şu noktada polisin de dikkat etmesi lazım. Vurana eylem yapman normal ama, vurmayan garipler de arada nasibini alıyor. İşte bu yanlış. Peki, bunu kim yapıyor? Senin polisin...
Yani 14-15 saat maç için nöbette tuttuğun, eline belki bir ayran, bir kola veya bir sandviçle bu kadar süreyi geçirttiğin polisin.
Polisin sinir sistemi
Maçın son dakikalarına yaklaşırken, futbolcu ani bir refleksle rakibine vurup küfür ederse "Normal... Yoruldu, yıprandı, o sırada tam düşünemiyor" diyorsun. Peki 14-15 saatten sonra polis normal mi düşünecek? Onun sinir sistemi yok mu?
Bunun kesin çözümü; kulüpler kendi güvenlik teşkilatlarını kuracaklar, bu teşkilatlar valiliğin tayin ettiği en fazla 8-10 polisin altında çalışacaklar. Eğer özel güvenlik güçleri olayı halledemezse o zaman statta olan resmi polise müracaat edecekler.
Fatura Daum’a değil, Yıldırım’a kesilecek
DAUM enteresan bir adam. İyi giden bir şeyi çomaklıyor. Terse döndürüyor. Takım oturmuş, tıkır tıkır gidiyor. İki sakat oyuncu var. G.Saray maçı öncesinde son düzlüğe girecek... Makinanın çarklarıyla oynuyor. Şimdi elinde bomba, G.Saray maçına çıkacak.
Galatasaray’ın kadrosu belli. Sezon başından beri kim girecek, kim çıkacak üç aşşağı beş yukarı herkes biliyor. Ama Fenerbahçe’de öyle değil. Birileri iyi oynuyor, mükafat olarak kemendi yiyip kenara geliyor. Buna en canlı ve renkli örnek Mehmet Yozgatlı.
Anelka-Önder tercihi yanlıştı
Manisa maçındaki Anelka-Önder tercihi son derece yanlıştı. Bu hata belki de Fener için lig şampiyonluğuna malolacak. Manisa, Önder-Anelka kulvarlarını yol geçen hanı gibi kullandı. Rüştü iyi gidiyordu, takım öyle olunca o da zırvaladı. Şimdi Daum, cumartesi günü Rüştü’yü oynatsa ayrı bir dert Volkan’ı koysa ayrı bir dert. Rüştü’yü oynatmasa Manisa faturasını ona yıkmış olacak. Ama Manisa’da iyi oynayan var mıydı? Yok... Peki Manisa’da fatura futbolculara mı kesilmeli? Bence ona da hayır. Manisa faturası tamamen Daum’un... KDV’siyle beraber.
Bir şeyi kestiremiyoruz. Fener stadının atmosferi çok iyi, seyirci baskısı olacak. Peki rüzgar hafif ters eserse o seyirci baskısıyla, o atmosfer dönüp Fener’i vurur mu? Vurur. O zaman da lig biter. Bu kadar baskıyı, bu stresi futbolcuya ve camiaya yükleyen kim? Daum...
Şu çizgiyi unutmayalım
Yalnız şu çizgiyi unutmayalım. Bütün bunlara kol kanat gerip sahip çıkan başkan Aziz Yıldırım. Bu iş ters olursa, yani Fenerbahçe yarın lig şampiyonluğunu kaybederse toplu fatura Aziz Yıldırım’a çıkar, Daum’a çıkmaz.
Deniz fiyaskosu
FENERBAHÇE yönetimi Deniz konusunda parayı yatırmış. Bu Deniz konusu sarı lacivertli yönetimin büyük fiyaskosudur. Gereksiz yere inatlaşmanın, "Biz yaparız" diyenin, "Bizden başka kimseyi tanımayız" diyenin düştüğü kötü durumdur. Deniz’in en faydalı olduğu dönemde takımın gidişine kösteği vuran da, Deniz’in parasını yatırmayan yönetim kuruludur.
Önce kuralları öğrenin
ALİ Sami Yen’de Galatasaray-Rize maçı oynanıyor. İlk yarı Rize’nin bir hücumu, pozisyon ofsayt. Benim tribünden gördüğüm kadarıyla yardımcı hakem ofsaytı görüyor, FIFA’nın kuralları gereği topun nereye gideceğini bekliyor. Nitekim top Galatasaraylı bir oyuncuya doğru yöneliyor ve yardımcı da pozisyona bayrak kaldırmadan devam ettiriyor.
Bu kuralı bilmeyen bazı Galatasaraylı taraftarlar yardımcıya küfür ediyorlar, bağırıyorlar. Hadi onlar bilmiyor, hadi onlar taraftar. Ama dört metre önümdeki Abdürrahim Albayrak da kalkıyor, hakeme küfürlü konuşuyor, bağırıyor.
Sevgili Abdürrahim; sen artık taraftar değilsin. Geçmişte yöneticilik yaptın, belki gelecekte gene yapacaksın. O zaman senin son derece dikkatli ve örnek olman lazım. Dahası, kuralları bilmen lazım veya öğrenmek için gayret etmen lazım.
Bu kafayla gidersek...
DENİZLİSPOR Başkanı Ali İpek diyor ki: "Oyuncu döven, hakem döven, sahaya girenler devam ediyorlar, bizler mağdur oluyoruz."
Son derece haklı. Sayın başkan, diyetler ödeniyor. İstedikleri kadar sahneye çıkıp ’Hayır bize diyet ödenmiyor’ desinler. Bu alemde herkes neyin ne olduğunu çok iyi biliyor.
Ama Futbol Federasyonu’nda Disiplin Kurulu ile Tahkim Kurulu o hale geldi ki, birileri doğru yapıyor, diğerlerini çalar saat gibi kuruyorsunuz, istediğiniz şekilde öttürüyorsunuz.
Ama söylerseniz bin tane kılıf hazırlıyorlar veya bahane buluyorlar. Ama tabii hukuktaki örnekleme sisteminden dolayı birine veremeyince diğerine de veremiyorsunuz. Çünkü herkes birbirini takip ediyor. Birine şerbet verince hepsine şerbet vermek lazım, veya zamanını geçirip!...
Erbakan Hoca’nın dediği gibi; "Kadayıfın altını yakıyorsunuz." Neymiş efendim, olay deplasmanda olmuş, ertesi hafta maçın içeride oynanacağı düşünülmediği için ceza verme süresi uzuyormuş.
FIFA’nın bize verdiği ceza az. Biz bu şekilde devam edersek, yarın bazı konularda içişlerimize de el atabilir FIFA.