Kurlar yükselmeye başladıkça, dolar kuru 2.90 TL civarına geldiğinde ciddi döviz satışı oluyor. Kısacası; yerlilerin döviz satışı olmasaydı, kurlar şimdi çok daha yüksek noktalarda olurdu.
Yurtdışındaki yatırımcılarda ise TL’nin değer kaybedeceği yönünde yaygın bir kanı olduğunu görüyoruz. Bu kanı banka raporlarına da açıkça yansıyor. Bankacılara bunu sorduğumda tam olarak yanıt veremiyorlar ama yerli döviz yatırımcılarının kura ilişkin beklentisinin böyle olduğunu belirtiyorlar. Örneğin Davutoğlu kriziyle birlikte yabancı çıkarken kurlar yukarı gittikçe yerlilerin döviz sattığını, bunun da içeride Davutoğlu ya da başkası gelse bile siyasi tablonun değişmeyeceğine ilişkin yaygın bir kanının ispatı olduğunu söylediler.
Özetle; yerlilerin kur yükseldikçe döviz satmalarının asıl nedeni siyasi tahminleri, bir başka deyişle içerideki siyasi tablonun değişmeyeceği yargısı.
Yerli ve yabancı yatırımcıların TL’ye bakışları arasındaki bu büyük fark ne zaman kapanır, yerli TL’yi korumaya ne zamana kadar devam eder?
Geçen hafta Bankalar Birliği Genel Kurulu’nda dile getirilen taleplerin bir hayli ciddileştiğini gözlemledik. Bazı sektör temsilcilerine de danışarak edindiğim kanı şu ki; “Bankalar dış kaynak olmadan ciddi sıkıntı içine girebileceklerini” söylemeye çalışıyorlar. Bir başka deyişle; Merkez Bankası’nın faiz indirmesinin kredi faiz oranlarında indirim yapılıp hacmin artacağı anlamına gelmediğini, büyümeyen ekonomide kredi vermekten kaçınacaklarını, kredi vermeleri için, ekonominin büyümesi ve dış kaynak sağlamalarının şart olduğunu, bunun için de ekonomik reformların devam etmesi gerektiğini dile getirmeye çalışıyorlar. Bence bu konudaki endişeleri bir hayli birikmiş.
Kredilerin mevduata oranı, şimdiye kadar görülmemiş bir orana, yüzde 123’e geldi. Tasarruflar, önlemlere rağmen artmadığı için, hükümet kredi vermelerini istiyorsa, dış kaynak gerekiyor ve sektör bunu tek başına sağlayamaz.
Bankalar Birliği Başkanı Hüseyin Aydın, kamu bankası genel müdürü olmasına rağmen, sektör sorunlarını açık dile getirdi. Özet olarak; özkaynak kârlılığının azaldığını, bilanço büyüme hızının düştüğünü, bunu büyütmeleri gerektiğini, hâlâ toplam sektör aktif büyüklüğünün dünyanın 10. bankasının bile altında olduğunu söyledi. Kredilerin bilançodaki payının yüzde 63’e geldiğini belirten Aydın, “Yeni kredi vermek için aktifi büyütmek şart” dedi.
Bu arada sektörün kredi büyüme hızının Merkez Bankası tarafından belirtilen yüzde 15 sınırının altında seyrettiğini hatırlatan Aydın, “Yüzde 15’lik kredi büyümesi standartının devam edip etmediğini bilmiyoruz, öğrenmek istiyoruz” şeklinde konuştu. Bunu ardından da bir defalık getirilen kredi sınırlamalarının artık normalize edilmesini beklediklerini kaydetti.Ortalama özkaynak kârlılığı getirisinin sermaye maliyetinin oldukça altında kaldığını, bunun sektöre büyük oyuncu gelişini de engellediğini kaydeden Bankalar Birliği Başkanı, özkaynak olmazsa kredi veremeyeceklerini, bu açıdan özkaynak artışının önemli olduğunu hatırlattı.
BATIKTA ASIL ORAN YÜZDE 6
Davutoğlu Hükümetinde Hazine, kamu bankaları ve bağımsız kurumlar bağlı olduğu için ekonomiden sorumlu olan Mehmet Şimşek’in yetkileri, yeni Hükümetle birlikte tırpanlandı.
Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli’ye, Lütfü Elvan’ın sorumluluğundaki reformlara ek olarak BDDK, SPK, TMSF gibi doğrudan banka ve sermaye piyasası ile ilgili bağımsız kurumlar da verildi.
ÇİFT BAŞLILIK RİSKİ
Bu görev paylaşımı, ekonominin sorumluluğu yeniden Mehmet Şimşek’e verildiği için sevinen piyasalarda şok etkisi yaptı.
Piyasa oyuncuları bu iyimserliğin bir süre daha devam etmesini bekliyorlar. Piyasalar bu iyileşmeye, “Mehmet Şimşek’in ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcılığı’nda kalması”nı gerekçe gösteriyorlar. Ancak biraz sorgulandığı zaman asıl fiyatladıklarının, “Hükümetin ekonomi politikasında fazla değişiklik olmayacağı” yönünde aldıkları sinyal olduğunu görüyoruz. Piyasalar Şimşek’in görevde kalmasını kendilerine verilen “Telaşlanmayın, politikalarda fazla değişiklik olmayacak” mesajı olarak algıladılar.
Piyasalardaki bozulmanın Ahmet Davutoğlu’nun yetkisini elinden alan AKP yönetim toplantısıyla birlikte başladığını kaydeden bir bankacı, bu süreçte küresel piyasalar o kadar kötü değilken, iç piyasalarda ciddi bozulma yaşandığını hatırlattı. “Çünkü piyasalar yeni kurulacak hükümetle birlikte ekonomi yönetiminde, dolayısıyla politikalarında değişiklik olacağı sinyalini almıştı” diyen bankacı, şimdi de Şimşek’in aynı göreve devam etmesi ile fazla değişiklik olmayacağı mesajını aldığını, korktuğu olmayınca da, AKP krizi öncesi fiyat seviyelerine geri dönmeye çalıştığını ifade etti. Bu iyimserliğin hangi seviyeye kadar gideceğini sorduğumda ise “AKP yönetimindeki kriz öncesi dolar kuru 2.80’lerde, borsa endeksi 85 bin civarındaydı. Şimdi iyileşmenin dolar kuru 2.80 olmasa da 2.85’lere doğru gerilemeye çalışacağını, borsa endeksinin de 85 bin olmasa da buna yakın bir seviyeye ulaşmaya çalışacağını” tahmin ettiğini kaydetti. Çünkü o süre içinde küresel piyasalarda fazla bozulma olmadığını, iç piyasaların çok bozulduğunu, olumsuz ayrışmadan doğan farkı kapatmaya çalışacağını belirtti. Bu tahminlerinin küresel piyasalarda önemli bir değişiklik olmadığı takdirde geçerli olduğunu hatırlatan aynı bankacı, “önümüzdeki süreçte FED’in Haziran ayında faiz artışı beklentisi daha da güçlenirse, o zaman bu eski seviyelere dönmek zaten imkansız olacaktır” dedi.
ERKEN SEÇİM RİSKİ
Yeni Bakanlar Kurulu’nda Mehmet Şimşek’in ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı konumunda kalmasına piyasalar olumlu tepki verdi. Buna karşılık piyasaların Merkez Bankası’nın yarım puanlık faiz indirimi beklentisi, dün alınan kararla gerçekleşmiş oldu. Piyasa bu indirimi zaten fiyatlamıştı, o nedenle artı bir olumsuz etkisi görülmedi.
Piyasaların yeni açıklanacak kabine, özellikle ekonomi yönetimi konusunda ne kadar tedirgin olduğu, dünkü açıklamaya verdiği tepkiyle ortaya çıktı. Görevini bırakması beklenen Mehmet Şimşek’in yerini korumuş olması, piyasalara olumlu sürpriz olduğu için fiyatlara hemen yansıdı. Şimşek’in yanı sıra, artık kabinede yer almayacağı beklentisi bulunan Lütfü Elvan’ın bu kez Kalkınma Bakanı olarak kabinede kendine yer bulması da olumlu karşılandı.
Buna karşılık Nurettin Canikli, Nihat Zeybekci gibi piyasaya aykırı ekonomik görüşlere sahip isimlerin Kabineye girmiş olmasına, piyasa fazla önem vermemiş gözüküyor. Naci Ağbal’ın Maliye Bakanlığı’nda kalmasının ise mali disiplin açısından yine olumlu karşılandığını söyleyebiliriz.
DOLAR kuru 3 TL’nin hemen altında seyrederken, bundan sonraki döviz kuru seyrinde ise bugün Merkez Bankası’nın alacağı faiz kararı etkili olacak.
Tabi ki kurun asıl seyrini FED’in faiz artış kararı belirleyecek ama içerideki faiz kararının büyük etki yapacağı da açık. Bugünkü Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısına ilişkin piyasadaki beklenti 0.50 puanlık tavan faiz indirimi yapılacağı yönünde.
Yıldırım’ın yatırımcı bir bakanlıktan gelmesi ve Cumhurbaşkanı’na yakınlığının ekonomi politikalarında değişikliğe yol açıp açmayacağı merak ediliyor.
Bu hafta içinde belli olması beklenen ekonomiden sorumlu yeni bakanlar ve kısa sürede bürokraside yapılacak değişiklikler, yeni dönemdeki ekonomik tercihler açısından ciddi işaretler olarak görülecek.
Yine önümüzdeki hafta yeni Merkez Bankası yönetiminin vereceği faiz kararı da, yeni ekonomi tercihler açısından önemli gösterge olacak. Kurların hızla
arttığı bir dönem yaşanırken Merkez Bankası’nın, geçen ayki gibi, 0.50 puanlık tavan faiz indirimi yapması riskli olarak görülmeye başladı.
GENÇ biyoteknoloji girişimcileri ürün ve fikirlerini, ABD’de dünyanın en önemli biyoteknoloji platformunda sunma imkanı kazandı.
TEPAV biyoteknoloji girişimcilerini San Francisco‘da 6-9 Haziran tarihlerinde yapılacak 2016 BIO International Convention’a götürme amacıyla, Türkiye’nin ilk ve tek Biyoteknoloji Hızlandırıcı Programı’nı başlattı. TEPAV ve Viveka işbirliğinde düzenlenen bu program kapsamında başvuruları alınan biyoteknoloji firma ve fikir aşaması girişimleri 8 Mayıs Pazar günü yarıştılar. Bir ürün ve bir fikir ABD’ye götürülmek üzere seçilirken, en fazla oyu olan birkaç girişimcinin daha programa dahil edilmesine çalışılacak.
Yapılan sunumları ve değerlendirmeleri izleme olanağı buldum. Hepsi genç, heyecanlı girişimcileri dinledikçe her şeye rağmen ülke geleceği için umutlandığımı söylemeliyim. Bir jüri üyesinin de dediği gibi, “Bu eğitim sisteminde böyle fikir ve ürün çıkarabilen bir gençlik varsa, rasyonel bir eğitim sisteminde kim bilir neler olmaz”, diyor insan...