Erdal Sağlam

AB yerine kendi ekonomik geleceğimize baksak...

26 Haziran 2016
BREXIT sonucu çıkan sürpriz karar küresel piyasalara şok yaşatırken, devlet büyüklerimizin yorumlarını izliyor musunuz?

Cumartesi günü bu sayfalarda özetlenen bakan demeçlerinden bazıları; “Gemiyi ilk terkeden İngiltere oldu”, “Ülkeler artık daha bağımsız hareket edecek”, “Çatlak büyüyecek gözüküyor”, “Merkez Bankası faiz indirmeye devam etmeli” şeklindeydi. Aynı gün Başbakan ve Cumhurbaşkanı istifasını açıklayan İngiltere Başbakanı’na “Bak Türkiye ancak 3000 yılında üye olur diyordun, ömrün üç gün oldu” diye seslendiler.Bu demeçleri okuduğunuzda ne hissettiniz bilmiyorum ama ben çok korktum. Son yıllarda zaten çok büyük hatalar yapılıyor, idarede hamaset öne çıktı, her geçen gün ekonominin zararına işliyor derken, dünyanın kaderiyle ilgili bir soruna verilen ilk tepkiler, ülkenin geleceği açısından çok korkutucu.Avrupa Birliği’nin birlik olma konusunda büyük eksikleri var, yaşanan süreç tüm dünyada olduğu gibi İngiltere’de de popülizmi tırmandırdı, İngiliz liderlerin basiretsizliği açık, AB’nin önünde köklü sorunlar var ve kendine yeni bir yön çizmek zorunda kalacak, tüm bunlar gerçek.

 

Ama İngiltere ve AB’nin içine düştüğü durumdan zevk almak, “oh olsun” şeklindeki yorumlar Türkiye’nin sorununu çözmeyeceği gibi bence iyice derinleştireceğini gösteriyor.Özel sektör, yetişmiş kamu yöneticileri bile son yıllarda gidişattan büyük endişe duyuyor; artık Türkiye’nin sürüklendiğini kabul ediyorlar. Yani gerçekten rasyonel politikalara, ortak bir genel stratejiye, kutuplaştırmayı bitirmeye, nitelikli kamu yöneticilerine ihtiyaç varken, yani acil köklü reform anlayışı gerekirken, duygusal tepkilerle durumu idare etmeye çalışmak çok kaygı verici.Biliyor musunuz ki; İngiltere zora girerse sadece tekstil ve otomotiv ihracatından kaybımız 5 milyar dolara ulaşacak, AB zora girdiği takdirde, zaten kavgalarımız nedeniyle duran ihracatta en büyük pazarımızı kaybedeceğiz.

 

Bu da yetmeyecek; AB’nin zora girmesiyle küresel sermaye akışları etkilenince, bundan en çok zarar görecek olan, büyümesini dış kaynakla yürüten, cari açığı ve kırılganlığı en yüksek olan Türkiye olacak...“Oh olsun onlara, bize öyle söylerler mi, işte görsünler” gibi bir ergen tavrı yerine, bundan sonra ne yapılacağına bakmak gerekmiyor mu?

 

KARA PARA CENNETİ OLUYORUZ

 

Yazının Devamını Oku

Faizde yarım puanlık indirime devam beklentisi

20 Haziran 2016
PİYASALAR bugün Para Politikası Kurulu(PPK) toplantısından yarım puanlık faiz indirimlerine devam kararı bekliyor.

Eğer Goldman Sachs gibi bazı yabancı bankaların beklentisi olan 0.25 puanlık indirim kararı gelirse, piyasalar bu karardan olumlu etkilenecek.

0.50 puanlık bir faiz indirimine piyasa oyuncularının çoğu “yanlış karar ama Merkez Bankası bunu yapacak” diye bakıyor. Dolayısıyla yarım puanlık indirim kararı açıklanması halinde piyasaların buna fazla tepki vermesi beklenmiyor.

Bununla birlikte tabi ki piyasaların vereceği tepkide küresel piyasalardaki gelişmeler önemli rol oynayacak. Merkez Bankası faiz kararını hem İngiltere’deki Brexit oylaması, hem de FED Başkanı Janet Yellen’ın ABD Senatosu Bankacılık Komisyonu’nda yapacağı konuşma öncesinde vermek zorunda kalacak. Brexit oylamasında AB ile yola devam kararı çıkması ağırlık kazanırken, buradan beklenen riskin çok azaldığını söyleyebiliriz.

 

Yazının Devamını Oku

Kayyum sorumsuzluğu mülkiyet hakkı için büyük tehlike

19 Haziran 2016
TBMM’nin ilgili komisyonunda Sermaye Piyasası Kanunu (SPK) ile ilgili madde geri çekilse de, hükümetin getirdiği yeni düzenleme mülkiyet hakkı başta olmak üzere temel haklara ve ekonomik sistemin işleyişine karşı ciddi tehlike oluşturuyor.

Konuyu, Türk Ticaret Kanunu’nun mimarı Prof. Ünal Tekinalp ile konuşma imkanı buldum. Zaten var olanlar zorlanarak yeterince mülkiyet hakkına müdahale varken, bu düzenleme ile neler olabileceğini merak ediyordum.

 

Öyle ya; bir sermayedar, devlet istediği gibi gelip malına el koyar, istediği gibi malını alıp satabilirse, niye yatırım yapsın? Türkiye’nin kaynak açığı var yani yabancı sermaye çekmesi lazımken; yerli sermayenin bile çekineceği ülkede yabancı sermaye niye gelip yatırım yapsın? Üstüne üstlük yargıya güven kalmamışken, zaten, “yönetim istemediği kişinin şirketine, istediği gibi kayyum atıyor” algısı bu kadar yoğunken, insan parasını göz göre göre tehlike atar mı?

 

Ünal Hoca ile sohbetten anladığım o ki; korkulduğu gibi mülkiyet hakkının gaspına yol açabilecek bir düzenleme ile karşı karşıyayız. Kayyum mekanizması geçici bir süre için oluşturulmuşken, zaten ceza muhakemeleri kanununda var olan 133. maddenin sakıncalı ve muğlak hükümlere yer verdiğini kaydeden Tekinalp, yeni yapılan düzenleme ile hem kapsamın genişletildiğini hem de yetkinin genişletildiğini söyledi. Kayyum mekanizmasının geçici süre durumu idare etmek için oluşturulduğunu, yani sermayedarın malını alıp satma, kalıcı olarak idare etme gibi bir yetkisi bulunamayacağının altını çizen Tekinalp, şimdi kalıcı bir mekanizma gibi düzenleme yapıldığını hatırlattı. Mülkiyet hakkının kullanımında, sermayedarın malı üzerinde ilgisiz kişilerin tasarruf yapma yetkisi olacağı için, doğrudan mülkiyet hakkının gaspı anlamına geldiği açık.

 

SORUMSUZ MEMUR OLUNCA…

 

Yazının Devamını Oku

Veriler iyi geliyor ama beklentiler kötümser

15 Haziran 2016
DÜN açıklanan mart ayı işsizlik verileri ve mayıs ayına ilişkin bütçe rakamları, ekonomideki gidişat adına olumlu haberlerdi.

Yanı sıra dün akşam saatlerinde açıklanan FED kararının yine faiz artırımı içermeyeceği beklentisi hakim olduğu için dolar kurunda dün gerileme yaşandı.

Tüm bunlara bakarak ekonomideki işlerin iyi olduğunu söylemek ise mümkün olamıyor. Her şeyden önce bu olumlu verilerin ilk çeyrekteki büyüme rakamlarının yüksekliğinden kaynaklandığı, ikinci çeyrekten itibaren girilen duraklamanın etkisinin ise daha çok üçüncü çeyrekte açıklanacak verilerle ortaya çıkacağı söyleniyor. Dolayısıyla nisanda işsizlik oranları gerileme gösterecek olsa bile, daha sonrasında yeniden artışa geçme ihtimalinin yüksekliğinden söz ediliyor.

Yine ilk 6 ay itibariyle bütçe rakamlarında görülen olumlu seyrin üçüncü çeyrekten itibaren bu seyri göstermeyeceğini belirten uzmanlar çoğunlukta.


Yazının Devamını Oku

Teknolojide startup’ların önemi

13 Haziran 2016
BİO Kongresi’nde en dikkat çeken yönlerden biri, biyoteknolojide de startup denilen, yeni fikir ve şirketlerin ağırlığının görülmesiydi.

Kongrenin yanı sıra büyük uluslararası şirketlerin kuluçka merkezi denilen inkubasyon merkezlerini ve bu işe özel kurulan daha agresif çalışan merkezleri gezdiğimizde, yaratıcı ve genç fikirlerin ağırlığının giderek arttığına bizzat şahitlik ettik.

 

Küresel krizden sonra yatırıma ayrılacak fonların artması ancak finans alanında eski kârların kalmayışının startuplara yaradığını, ileride daha kârlı olabileceği için şimdiden risk alınarak startuplara daha fazla kaynak imkanı tanındığını, olumlu örneklerle bu alanın giderek daha kârlı hale geldiğini gözlemledik.

 

TEPAV’ın seçmeleri sonucu Türkiye’den 2 startup da kongreye katıldı. Kongre kapsamında özel eğitim programlarına katıldılar. 

 

Bizden katılan gençlerle sohbet imkanı buldum ve yaşadıklarını, ABD- Türkiye kıyaslamalarını dinledim. Özet olarak söyleyecek olursak tabi ki ABD’de gerek fikir merkezleri gerekse de fonlar açısından imkanlar çok daha iyi ama başta TÜBİTAK olmak üzere bu konuda içeride ayrılan fonların artmasının bizde de startupların gelişimine yardımcı olduğu görülüyor.

 

Yazının Devamını Oku

Biyoteknolojide yola girildi ama yapılacak çok iş var

12 Haziran 2016
BİYOTEKNOLOJİ, Türkiye’nin küresel teknolojide yaşanan dönüşümü yakalaması, ekonomisini rekabetçi kılabilmesi için ağırlık vermesi gereken alanlardan biri.

Her şeyden önce söylemek gerekir ki; bu alandaki çabalar için, genel vizyon eksikliğinin etkisiyle çok geç kalındı, çaba göstermeye yeni başladık. 

 

Geçen hafta San Francisco’da gerçekleşen, alanında dünyanın en büyük organizasyonu olan BIO Convertion’da bir yandan küresel gelişmelere,öte yandan Türkiye’nin bu alandaki çabalarının dünyaya anlatılmasına tanık olduk. Özetle söyleyebilirim ki; biyoteknolojide geç de olsa, gereken yola girilmiş durumda ama eksikler o kadar çok, gidilecek yol o kadar fazla ki...

Mevcut kamu yönetimi anlayışı ile yol almanın zorluğu, mevcutların iyi niyetine rağmen çok daha yeterli, esnek ve “genç bakışına sahip” kamu teknisyenine olan ihtiyaç açıkça gözleniyordu. Yanı sıra mevcut sermayenin her şeyi devletten bekleyen, köhnemiş anlayışı ile bu yolun yeterince hızla yürünemeyeceği de yine açıkça gözlendi. Özetle; biyoteknoloji dahil, yeni teknolojik süreçlere yani ülke ekonomisinin geleceğine ilişkin öncelikli bir vizyon belirlemeye, girilen yolda stratejik tercihlerin yapılmasına, rasyonel ve dengeli teknoloji transferi politikası oluşturmaya, bunun için özel sektör ve kamunun, hatta tüm siyasi partilerin biraya gelip uzun vadeli yol haritası çizilmesine kesin ihtiyaç var.

Yazının Devamını Oku

Hedef yüzde 8'lik faiz

5 Haziran 2016
Merkez Bankası, ABD’den gelen olumsuz veriler ile enflasyondaki düşük seyri bu ayki Para Politikası Kurulu toplantısında lehine kullanabilir. Merkez Bankası, yüzde 9.50 olan tepe faizi yüzde 9’a indirip, yüzde 7.50 olan politika faizini yüzde 8’e çıkarıp, “bundan sonra piyasaya paranın tümünü bu orandan vereceğini” söyleyebilir.

ABD’den gelen olumsuz istihdam verisi ve enflasyondaki düşük seyir, ekonomi yönetimini cesaretlendirmiş gözüküyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “artık faizde bir şeylerin olacağı” sözlerinden sonra Merkez Bankası’nın bu ay yüzde 8 olarak belirlemesi beklenen “fiili tek faiz”e geçme ihtimali artmış gözüküyor.


Bu ay yapılacak Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında, yüzde 9.50 olan tepe faizi yüzde 9’a indirme kararı çıkarken, bununla birlikte yüzde 7.50 olan haftalık repo faizini yani politika faizini yüzde 8’e çıkarıp, “bundan sonra piyasaya paranın tümünü bu orandan vereceğini” söyleme ihtimali, bir hayli yükselmiş gözüküyor. Böylece simetrik olarak daraltılan koridor yine korunmuş olacak ama fiili olarak haftalık repo faizi tek faiz haline gelecek.


Uygulamaya baktığımız zaman; hem yüzde 7.50 hem yüzde 9.50’den piyasaya para veren Merkez Bankası’nın fonlamada ortalama faizi son günlerde yüzde 8.4’e geliyordu. Bu operasyonu yaptığı takdirde uygulamada yüzde 8.4 olan ortalama faiz yüzde 8’e inmiş olacak. Yani fiili olarak faizi indirmiş olacak.

Yazının Devamını Oku

Enflasyon artsa da  faiz düşer algısı

1 Haziran 2016
PARA yönetiminin kararlarına ilişkin ilginç bir kanı oluştu; enflasyon ne çıkarsa çıksın, kur seviyesi ne olursa olsun; herkes Merkez Bankası’nın faiz indirimlerine devam edeceği konusunda emin gözüküyor.

Yarın açıklanacak TÜİK’in enflasyon verilerine de o gözle bakılıyor; endeks artsa da azalsa da faiz inecek diye düşünülüyor.



Yeni Merkez Bankası yönetimi ile birlikte bu algının pekiştiğini söylersek yanlış olmaz. Piyasaların tahmininden bu kadar emin gözükmesinde, başta Ekonomi Bakanı olmak üzere belli bakanların, “Artık yeni Merkez Bankası yönetimi ile paralel düşünüyoruz” şeklinde demeç vermelerinin katkısı da büyük.
Bir Merkez Bankası yönetimi, gerçekten “faiz inerse enflasyon da iner” şeklinde özetlenen bu ekonomik anlayışla aynı fikre sahipse, zaten o yönetimden çıkacak kararlar için fazla bir söz de söylememiz gerekmeyecek. Bence çok geçmeden, en geç bu yılın sonuna kadar, aynı fikre sahip olup olmadıklarını da göreceğiz gibi gözüküyor.


Yazının Devamını Oku