MERKEZ Bankası yönetimi son iki gündür, yaşanan başarısız darbe girişiminin ardından, bugün açılacak piyasalarda yaşanması muhtemel gelişmeleri tartışıyor. Bankaların Hazine’den sorumlu genel müdür yardımcıları ile dün bir araya gelen Merkez Bankası yöneticileri, piyasalara döviz ve Türk Lirası likiditesi verdikleri takdirde piyasalarda önemli bir panik yaşanmayacağı yanıtını aldılar. Bunun üzerine dün Merkez Bankası bir açıklama yaparak, likidite tedbirlerini açıkladı.
Bu arada gerek görüldüğü takdirde, Türkiye Bankalar Birliği (TBB) çatısı altında, piyasalara güven verecek açıklamalar yapılmasını da kararlaştırdılar.
Konuştuğum bankacılar Merkez Bankası’na da söyledikleri gibi, önemli bir panik gözlemediklerini söylediler. Her bankanın kendine göre nabız yoklaması yaptığı, özellikle kurlarla ilgili büyük bir panik havası sezilmediği belirtildi. Bankacılar kısa dönemde bir panik beklemiyorlar ama orta-uzun vadede olacakları hükümetin yapacaklarının belirleyeceğini söylediler. Yabancıların bugün Türkiye’de olanlara bakıp, mevcut risklerini gözden geçireceklerini, bunun normal olduğunu, ama telaşla bir çıkış izlenimi almadıklarını kaydettiler.
Böylesine bir kaos görüntüsü verildikten sonra, bundan sonrasına ilişkin, yabancı yatırımcıların gelip Türkiye’ye yatırım yapmasının daha da zorlaştığının açık olduğunu kaydeden bir bankacı, temel ekonomik riskler yani enflasyon, cari açık gibi riskler ortada iken verilen bu görüntünün iyi olmadığını söyledi.
Şimdi de İngiltere başta, bazı gelişmiş ülkelerin Brexit’in etkisini azaltmak için ek parasal genişleme yapacağı beklentisiyle piyasalar coşmuş durumda.
İngiltere’deki piyasalar bile, sanki bu kararın hiç etkisi olmayacakmış gibi, Brexit öncesi seviyelerine geldi. Bugün İngiltere Merkez Bankası’nın faiz indirim kararı verme beklentisi etkili oldu. Özellikle hisse senedi fiyatları coştu ve Brexit’le oluşan 4 trilyon dolarlık zararı dün itibariyle geri almış durumda.
Bu hafta neredeyse tüm piyasalarda yaşanan yükselişte, FED’in faiz artışının tekrar öteleneceği beklentisi önemli rol oynuyor. Geçen hafta beklentilerin üzerinde gelen istihdam verisine rağmen, piyasaların büyük çoğunluğu FED faiz artışının öteleneceği görüşünde. Eylüldeki toplantıda faiz artışı bekleyen çok az piyasa oyuncusu var ama aralıkta artış beklentisi istihdam verisinden sonra daha arttı. Buna rağmen hala piyasanın çoğunluğu bu yıl faiz artışı beklemiyor ve parasal genişleme beklentisi ile piyasalar bu haftayı büyük coşkuyla yaşıyor.
Ajanslarda dün yer alan Brown Brothers Harriman (BBH) analistlerinin yaptıkları değerlendirmedeki, “FED’in bu yıl içerisinde sıkılaştırma kapasitesini küçümsediğini düşünüyoruz” yorumu dikkat çekiciydi. BBH, FED’in eylül toplantısında artış olmasa da, sonuç olarak gelişmekte olan piyasalarda negatif ortamın belireceği, çünkü düşük küresel büyüme, düşük emtia fiyatları, ABD faizlerinde artış ve güçlü dolar riskleri bulunduğunu, böyle bir durumda carry trade’in bu ülkelerin para birimlerini kurtarmaya yetmeyeceğini belirtiyor.
Türkiye’nin de, Brexit olarak tarihe geçen, İngiltere’nin AB’den çıkma kararından nasıl etkileneceğini de tartışmak gerekiyor. Bu kapsamda görüş veren Hukukçu Ünal Tekinalp, Türkiye’nin hem AB ile ticaretinde hem de Transatlantik Ticaret Anlaşması konusunda yeni fırsatlar yakalayabileceğine dikkat çekti.
Yeni Ticaret Kanunu’nun mimarı olarak kamuoyunda tanınan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Ünal Tekinalp, fakülte bünyesinde kurulan “Avrupa Hukuku Araştırma ve Uygulama Merkezi”nin 10 yıl süresince müdürlüğünü yapmış. Eşi Prof. Dr. Gülören Tekinalp ile yazdığı 700 sayfalık “Avrupa Birliği Hukuku” kitabı var.
İşte bu sıfatıyla Brexit kararı ve Türkiye’ye etkilerine ilgi duyan Ünal Tekinalp bir mektup ile konu hakkındaki görüşlerini iletti.
Lizbon Anlaşması’nın 50 maddesi kapsamında yürüyecek ayrılma sürecinde İngiltere’nin AB ile gümrük birliğini devam ettirmek isteyeceğini ama AB’nin buna karşı çıkacağını belirten Tekinalp, İngiltere’nin tek taraflı çıkma iradesi savunurken gümrük birliği üyeliğini devam ettirmeyi bildiremeyeceğini söyledi. Tekinalp’e göre AB’nin ortak ticaret politikalarında, İngiltere’nin çıkışı ile birlikte sorunlar doğacak. Çünkü büyük bir olasılıkla AB çıkma sözleşmesi imzalanıncaya kadar, İngiltere’nin ortak ticaret anlaşmalarıyla bağlı olduğu tezini savunacak. Bu tezde AB, Lizbon anlaşmasından destek alacak. Yani İngiltere çıkma talebini bildirdiğinde ortak pazarla ilişkisi hemen kesilmeyecek. İşte tam bu noktada Tekinalp, “Türkiye de ortak ticaret anlaşmalarına taraftır. İngiltere’nin çıkışı dolayısıyla ileri sürülecek tezler Türkiye bakımından da fırsatlar yaratabilir” şeklinde konuştu.
Bir süredir Ankara’da ekonomi yönetimine ilişkin “ne yapıldığı bilinmiyor” gibi bir hava esiyor. İşte tam da böyle bir dönemde açıklanan tedbirlerin amacının ne olduğu tam olarak anlaşılamadı.
Amacı tam olarak çözemesem de, yapılanlara baktığımda genel amacı, “bir süredir sıkıntıya giren kaynak sorununu, arkadan dolaşarak da olsa, çözme ve bu yolla büyüme oranlarını artırma” olarak söyleyebilirim. Bununla birlikte paketin içinde yer alan popülist kararların amacını ise belki de dış politikadan sonra içeride de bir yumuşama isteği olarak belirtebiliriz.
Binali Yıldırım’ın Başbakanlığındaki yeni hükümetin kalıcı bir gündeminin ekonomide büyüme oranlarının düşmesi, büyümenin yeniden canlandırılması ve bunun için, bilindik yöntem olan başta altyapı yatırımları olmak üzere, toplam yatırımları artırmak olduğunu biliyoruz. Konuştuğumuz ekonomiyle ilgili hükümet yetkilileri de, büyümenin yüzde 3’lere düştüğünü belirtip, yeniden canlanmanın önemine sürekli dikkat çekiyorlar.
İşte varlık barışı olarak adlandırdığımız, yurtdışından gelen paraya hiç hesap sormadan, sadece bankada hesap açılarak legalleştirilmesini sağlayan yasanın bence en önemli nedeni büyüme için yeni kaynak arayışı. Elbette bu kapsamda “adresi belli bir düzenleme” olabileceğini de hesaba katmamız gerekiyor.
Yıllık enflasyon mayıs sonundaki yüzde 6.58 seviyesinden, haziran sonunda yüzde 7.64’e çıktı. Piyasalardaki beklentiler bundan sonra enflasyonun daha da yukarı çıkacağı yönünde. Buna karşılık aynı piyasalar, enflasyon yükseliş trendine girse de, Merkez Bankası’nın temmuz ayındaki Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında da faiz indirimlerine devam etmesini bekliyor.
Piyasaların enflasyonun geleceği konusunda biraz karamsarlaştığı görülüyor. Her şeyden önce son birkaç ayda manşet enflasyondaki düşüşte önemli rol oynayan gıda fiyatlarında, yeniden bir artışın başladığı açık olarak gözüküyor. Gıda enflasyonundaki bu hareket “düzeltme” olarak görülüyor ve hem geçen yılın oldukça düşük baz etkisinin, hem de hızlı ısınan hava sebebiyle yaşanan arz problemlerinin sonucunu yansıttığı ifade ediliyor. Mevsimsel hareketin tersine, Haziran’da aylık gıda enflasyonu yüzde 1.2 ile ciddi bir artış gösterdi. Yıllık gıda enflasyonu baz etkisinin de katkısıyla Haziran sonunda yüzde 1.8’den 6.3’e kadar çıktı.
Gıda fiyatlarındaki düşüşte Rusya’ya ihracatın tıkanmasının önemli bir rolü olduğu biliniyordu. Rusya ile ticaretin yeniden açılmaya başlayacağı düşünülürse, bunun gıda fiyatlarında önümüzdeki dönem arttırıcı etki yapması da kaçınılmaz olacak.
Piyasalar da, hem Rusya ile ticaretin açılması, hem baz etkisi, hem de enerji fiyatlarındaki gelişmelerin önümüzdeki aylarda gıda enflasyonunu ve buna bağlı olarak manşet enflasyon oranlarını yükseltmesini bekliyor.
Bu değişimin önümüzdeki günlerde, Mısır’la normalleşme gibi, yeni adımları olması bekleniyor. Normal dış politikaya geri dönüşün Türkiye ekonomisine olumlu katkı yapacağı ise kesin.
Son yıllarda dış politikada köklü yanlışlar yapıldığı açıktı; sonunda tek başına bir ülke haline geldik ve bunun ekonomideki olumsuz sonuçlarını görmeye başladık. Bu yanlış politikanın ülkenin uzun vadeli geleceğini ipotek altına soktuğu da hissedilmeye başladı.
BUNDAN SONRA NE ADIM ATILACAK
Yapılan yanlışların faturasını siyasetin yanında ekonomide de yaşamaya başladık. Korkarım IŞİD terörü başta olmak üzere, yanlıştan geri dönüşün faturasını da ödemek zorunda kalacağız.
Buna karşılık piyasaların bu vahim terör olayına fazla tepki vermediği görülüyor. Faiz oranları çok küçük bir artış gösterirken, kurlarda ise iki günlük gerileme devam etti. Piyasalar terör olaylarına genel olarak o kadar büyük tepkiler vermiyor ama bu kez İstanbul’da yaşandığı, yani turizmi ve karşılıklı ticaret için gereken hareket kabiliyetini olumsuz etkileyeceği için, bu olaya piyasaların tepki vermesi bekleniyordu.
Piyasaların yine tepkisiz kalmasındaki en önemli faktörün sıcak para girişinin devam etmesi olduğu belirtildi. Brexit oylamasından sonra meydana gelen şokun bir-iki gün içinde hemen atlatıldığını ve küresel piyasaların, geçici de olsa, bir iyimserlik havasına girdiğini söyleyebiliriz. Bu eğilim de Türkiye’ye sıcak para girişinin yeniden hızlanmasını beraberinde getirdi.
Piyasalarda aşırı bir iyimserlik var; Brexit kararından sonra FED’in artık bu yıl faiz artırmayacağı konusunda genel bir kanı oluştu. Hatta piyasa verileri sanki FED faiz artırımı yerine faiz indirimi yapacakmış, dolayısıyla likidite daha da bollaşacak varsayımına göre hareket ediyor bile denilebilir.
İşte bu nedenle faiz oranları yüksek olan her yere, risk oranlarına fazla bakılmadan, sıcak para akışının devam ettiği görülüyor. Dolayısıyla çok vahim bir terör olayı bile, kısa vadeli sermaye hareketlerinin yönünü ve kararını değiştirmiyor.
Uzlaşmanın hem Türkiye hem de İsrail açısından, özellikle ekonomik ilişkiler açısından olumlu olacağı kesin. Ancak Türkiye ekonomisinin yeniden ivme kazanması için sadece bu uzlaşmanın yetmeyeceği, siyasi ve ekonomik daha birçok adım atılması gerektiği de açık.
İsrail ile uzlaşma karşılıklı ticarette çok büyük bir fark yaratmayacak. Çünkü siyasi ilişkinin koptuğu dönemde bile, ticari ilişkiler devam etmişti. Hatta Türkiye’nin bölgeye başka kapısı kalmadığı için İsrail Türk ihraç mallarının geçişine kolaylık sağlamıştı. Yani ikili ticaret çok olumsuz etkilenmemişti.
Krizin ardından 2011 yılında dış ticaret hacmi rekor kırıp, 4.4 milyar dolara kadar yükselmişti. Türkiye lehine bir seyir izleyen dış ticarette, son 5 yılda Türkiye’nin ihracatı yüzde 13 artışla 2.7 milyar dolara yükseldi. Türkiye’nin ithalatı ise aynı dönemde 1.7 milyar dolara geriledi. İsrail’den gelen turist sayısında ise önce ciddi bir azalma oldu. Ancak son yıllarda bu uzlaşma olmadan da turist sayısı yeniden artışa geçmişti.
Uzlaşma ardından İsrail’den gelen turist sayısında yeniden bir artış beklenebilir. Ancak kriz öncesi sayılara dönebilmesi için Türkiye’nin turizm açısından riskli ülkeler konumundan çıkması, yani terör olaylarının durması gerekiyor.