28 Ağustos 2007
<b>ANKARA</b><br>ÇANKAYA’ya çıkanın değişeceği analizim, tahmin ettiğim gibi iki uçtan da tepki aldı. "Aman değişmesin" telaşı, "Neden değişsin ki, zaten istediği oluyor" teslimiyetine karıştı. Bu lüzumsuz paniğin altında yatan iki varsayımı tartışmak istiyorum:
1) Bozuk sicil:
Abdullah Gül, polisle ilk kez 15 yaşında karşı karşıya gelmiş, 23 yaşında içeri alınmış, falan filan... 12 Eylül bu ülkede sağlam sicil bıraktı mı ki, Gül’de kusur arıyoruz. Süleyman Demirel iki kez askeri darbeyle devrildi, Köşk’e çıkmasına engel sayıldı mı? Merhum Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan 12 Eylül’de gözaltına alınmadılar mı, siyaset yapmaları Anayasa ile yasaklanmadı mı? Aynı isimler yıllar sonra Başbakanlık koltuğunda oturup MGK’ya katılmadılar mı? İnsanları geçmişteki fikir ve eylemleri ile yargılamaktan vazgeçmek için kaç örnek daha gerekecek. Taç başı akıllandırır, lafının doğruluğunu bugünkü birinci sayfadaki "kırmızı ışık" fotoğrafı da mı anlatamıyor?
2) Muhalefet yok:
Ankara ve İstanbul’da rejimin iflas ettiği yolunda cahil yorumlar duyuyorum. Lafı uzatıp tadını kaçırmak istemiyorum. Ama şu kadarını söyleyeyim, bin yıllık devlet geleneği asla teslim olmaz.
Korkmayın, bu memleket sahipsiz değil. Yeter ki demokratik muhalefeti öğrenelim!
Kabine’yi bilen İkinci Adam
BAKANLAR Kurulu için cuma gününü bekleyeceğiz. Bu arada Ahmet Necdet Sezer’in okumadan geri çevirdiği ilk liste hakkında rivayet muhtelif... Sanırım mevcut Bakanlar Kurulu’ndaki isimler bile Köşk’e yollanan ilk listede yer alıp almadıklarını bilmiyor. O yüzden ben de tahmini bir yana bırakıp listeyi Başbakan’dan başka bilen var mı diye soruşturdum. Sonuçta perşembe günü öğle saatlerinde tamamlanan listeyi Başbakan’la birlikte hazırlayan ismi buldum: Başbakanlık Müsteşar Vekili M. Emin Zararsız... Yeni Bakanlar Kurulu kararnamesini de yine aynı isim hazırlayacak. Tabii ki Başbakan Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla... Hatırlayacaksınız, Ömer Dinçer’in adaylığı sırasında Müsteşar Yardımcısı Zararsız’a "görevde kal" mesajı yollandı. Zararsız’ın bir süre sonra asaleten atanması bekleniyor.
Fransa neden yumuşuyor?
ANKARA’da dün öğleden sonra yerli-yabancıdiplomatlar ve gazeteciler bu soruya yanıt aradı.
Aslında Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin tek bir açıklamasına dayanarak yorum zor.
Ama yine de başkentteki ilk tespitleri paylaşmak gerekirse;
1) İhaleler kaçtı: Fransa, Ermeni tasarısının gündeme geldiği tarihten bu yana Türkiye’de hiç ihale kazanamadı, özelleştirmeden pay alamadı. Son olarak doğalgaz ihalesinden çıkartıldı.
2) AKP iktidarı: Fransa’da CHP-MHP Koalisyonu’na ve AB karşıtı bir iktidara dayanan hesaplar boş çıktı. AKP, eskisinden daha güçlü olarak iktidara gelince Fransa pozisyonunu gözden geçiriyor.
Sarkozy’nin politika değişikliği, Türkiye açısından ne anlama gelecek?
* AB ile müzakere edilen 35 başlığın neredeyse 30’unda ilerleme sağlanacak.
* Tam üyeliğin yanı sıra siyasi birlik öngören diğer maddelere sıra geldiğinde bakılacak. (O tarihte Fransa ve Türkiye’de kimin iktidarda olacağını kim bilebilir?)
Hamas’tan Rusya ilişkisine kadar ABD yanlısı ifadeler kullanan Sarkozy’nin İran ikilemi de ilginç geldi bana: Ya İran’ın bombası olacak veya İran bombalanacak!
Yazının Devamını Oku 26 Ağustos 2007
ANKARABİLİYORUM bu yazıyı kimileri 11’inci Cumhurbaşkanı’nı peşinen aklama niyeti diye okuyacak. Belki tam aksini düşünenler de çıkacak, "dindar cumhurbaşkanı değişmemeli" inadı nüksedecek.
Halbuki bu yazının başlığı temenni veya korkuya değil masum gözlemlere dayanıyor.
30 yıla yaklaşan meslek yaşamımda 4 cumhurbaşkanı gördüm.
Eğer seçilirse Abdullah Gül beşincisi olacak. Geçmiş tüm cumhurbaşkanları Çankaya sürecinde değişti. Abdullah Gül’ün başına aynısının gelmemesi için makul bir sebep düşünemiyorum.
* * *
Dün gün boyu eski telefon defterlerini karıştırdım.
Çankaya sakini dört ismin en yakınlarıyla konuştum.
Hepsine aynı soruyu yönelttim:
- Tanıdığınız lider nasıl ve neden değişti?
Hepsinin üzerinde anlaştığı gerekçe aynıydı.
Çankaya’da siyaset yok. Dahası icraatın oy karşılığı yok.
Bu yokluk -belki de boşluk- siyasetçiyi devlet adamına dönüştürüyor.
Ancak siyaset kozasının kırılması zaman alıyor.
Cumhurbaşkanı veya devlet başkanı refleksleri kolay kazanılmıyor.
Ve başlıkta iddia ettiğimiz gibi; Çankaya değiştiriyor.
Kenan Evren’i düşünün, darbeyle geldi, yüzde 92 oyla seçildi. Turgut Özal başbakanlığında reformlarıyla anıldı ama Köşk’teki son yılında hiçbir icraata geçit vermedi. Askeri darbe mağduru Süleyman Demirel Refahyol’u bitiren süreci yöneterek tarihe geçti. Ahmet Necdet Sezer seçildiğinde muhafazakár medya ile liberaller bayram etti, bugün sadece ulusalcılar tarafından uğurlanıyor.
* * *
Başbakanlık politikaya, Çankaya devlete ipotekli olduğuna göre... 864 rakımlı tepeye son 25 yılda çıkan her siyasetçinin kurduğu partiyle kavga etmesi herhalde rastlantı sayılmaz.
Turgut Özal ve Süleyman Demirel örnekleri ortada iken bakalım Abdullah Gül ne yapacak?
Çankaya Köşkü’nde devlet refleksinin siyasete egemenliğine en çarpıcı örnek başyaverlik kurumudur.
Çankaya Köşkü başyaver ve yardımcısı dört yaver tarafından yönetilir desek yeridir.
Başyaverin talimatnamesi yani görev yönergesi bizzat Mustafa Kemal Atatürk tarafından kaleme alındı ve o günden bu yana değişmedi.
İstisnaları olmakla birlikte genellikle kurmay albaylardan seçilen başyaverlerin Köşk’ten sonraki kariyerleri de parmak ısırtır... Kenan Evren’in başyaveri Çevik Bir, Turgut Özal’ın başyaveri Aslan Günel ve Süleyman Demirel’in başyaveri Reha Taşkesen gibi...
Biliyorsunuz, her askerin odasında doğrudan emir aldığı komutanların fotoğrafları asılı durur. Başyaverin arkasındaki iki fotoğraf Genelkurmay Başkanı ile İkinci Başkan’a aittir. Bu aracısız iletişim haberleşmeye de yansır. Başyaverin kriptolu telefonu doğrudan Genelkurmay’a bağlıdır.
Bu kadarı bile Cumhurbaşkanı’nın aynı zamanda başkomutan olduğuna kanıt sayılmaz mı?
* * *
Abdullah Gül’ün Köşk’te siyasetçiden devlet adamlığına dönüşmesi, eşinin türbanın şeklinden, geride bıraktığı partisinin çizgisinden çok daha önemlidir.
Yazının Devamını Oku 25 Ağustos 2007
ANKARAON birinci Cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül için TBMM’deki ikinci turda da sürpriz yaşanmadı. CHP dışındaki partiler oturuma katıldı, DSP ve MHP kendi adaylarına oy attı.
Bir yandan CHP ve MHP arasında başgösteren polemik... Diğer yandan MHP liderinin Başbakan Tayyip Erdoğan’ın telefonlarına çıkmaması, randevu vermemesi...
Meclis’teki oylamadan önce Devlet Bahçeli’ye sorma fırsatını buldum:
CHP lideri Deniz Baykal seçim öncesi izlediğiniz politikayı değiştirdiğinizi söylüyor, meydanlarda ip atmanızı örnek veriyor...
- Cumhurbaşkanlığı seçimi ile o konunun nasıl ilişkilendirildiğini, hangi amaçla böyle bir gergin üslup kullanıldığını anlayabilmiş değilim.
Cumhurbaşkanı seçimi için Meclis’e katılmanızı da eleştiriyor
- 22 Temmuz’da 70 MHP’li, 13 DSP’li ve 26 bağımsız yeni milletvekili TBMM’ye girdi. Ayrıca AKP ve CHP’nin yeni milletvekilleri var. Yani Meclis’in yüzde 60’ı yenilendi. Değişik görüşler Meclis’e yansıdı. AKP birinci parti olarak kendi adayını gösterdi...
Deniz Baykal aday dayatıldı diyor.
- Ne yapalım, Meclis’i mi kilitleyelim yani. Ayrıca Meclis’e katılmamanın sonrasında nasıl bir gelişme ortaya konacak. Bu konu ile ilgili Sayın Deniz Baykal’ın kafasında bir formül var mı? Belirsiz. Meclis’e katılmamak bir çözüm değildir. Ve Meclis’e katılmamış olsaymışız, belki AKP istişareye mecbur kalırmış. Kimi, CHP’den birini mi cumhurbaşkanı yapacaktı? Onun için zorlayıcı ve dayatmacı yaklaşımlarla bir yere varılması mümkün olmayacağı için biz aldığımız karara devam ediyoruz. Kendi adayımızda da ısrarlı bir şekilde duracağız efendim.
Sayın Başbakan size telefonla ulaşmak istedi, randevu talep etti, el sıkışmayı denedi, olmadı. Önümüzdeki dönemde bir randevu vermeyi veya bir görüşme zemini oluşturmayı düşünür müsünüz?
- Efendim böyle bir talep yok ortada.
Anladım. Peki olursa?
- Tabii efendim. Sürekli olarak bir gerginlik ortamında yeni Meclis’i yorumlamak doğru olmaz zannediyorum. Türkiye’nin önünde ciddi sorunlar var. O sebepten dolayı bu Meclis zannediyorum uzlaşmacı bir Meclis olmalı, sorun çözücü bir Meclis olmalı, Türkiye’nin reformist hareketlerine katkı sağlayan bir Meclis olmalı. Böyle bir Meclis’te gerginlik stratejisiyle yola devam etmek doğru olmaz.
Son soru ve yanıtı Bahçeli’nin Başbakan’a dönük tavrında bir yumuşama işareti mi?
MHP liderinin yakın çevresine danıştım ve şu sonucu çıkardım: Başbakan’ın seçim meydanlarında "elini sıkmam" demesi MHP liderini gerçekten kırdı, kızdırdı. Seçimden hemen sonra AKP’den gelen telefon ve randevu istekleri bu yüzden geri çevrildi. Ama artık araya zaman girdi.
MHP lideri bence ilişkileri yumuşatmak için adım atmaz.
Ancak AKP’den gelecek iyi niyetli girişimleri de karşılıksız bırakmaz.
DSP neyi niçin yapıyor?
MHP’nin yanı sıra Genel Kurul’a katılan DSP’nin izlediği politika pek anlaşılamadı.
Genel Sekreter Masum Türker’e sordum, anlattı:
- Aslında Meclis Başkanlığı seçiminden itibaren CHP ile uyumlu gitmek istedik. Ben bizzat Önder Sav’ı aradım, "Meclis Başkanlığı için adayınız varsa ona oy vereceğiz" dedim. Bana aday çıkartmayacaklarını söyledi. Cumhurbaşkanı seçiminde de CHP ile ortak aday düşündük. Olmayınca kendi adayımızı belirledik. MHP Genel Kurul’a gireceğini açıklayınca zaten bizim 367’yi sağlama gibi işlevimiz kalmadı. MHP katılma kararından vazgeçerse biz de girmeyiz. MHP adayını çekerse biz de düşünürüz. Mevcut durumda Genel Kurul’a katılır ve adayımıza oy vermeyi sürdürürüz.
Yazının Devamını Oku 21 Ağustos 2007
ANKARATBMM’deki Çankaya turlarından ilki sadece MHP’nin samimiyetini kanıtladı. MHP söz verdiği gibi tam kadro Genel Kurul’a katılınca 367 engeli aşıldı, seçime geçildi.
Ama DTP’nin boş oy kullanacağı haberinin gelmesi, Abdullah Gül’ün ilk iki turda seçilmesini imkánsız kıldı. Umutlar 28 Ağustos’a kaldı.
DTP’nin Abdullah Gül’e sıcak yaklaşımı neden ve ne zaman değişti? Rivayet muhtelif.
DTP sözcülerine göre, Abdullah Gül ile görüşmelerinde "Kürt sorununa dönük somut öneri" çıkmadı.
Oysa aynı partiyi yakından izleyen siyasi gözlemcilere göre frene İmralı’dan basıldı.
İmralı mahkûmunun bir hafta önce Meclis açılışındaki tokalaşmayı hedef alan "palyaço siyaseti" eleştirisi zaten uyarı ateşi sayıldı.
Son ana kadar ertelenen oy kararı DTP’de patronun kim olduğunu gösterdi.
Peki İmralı vetosu Abdullah Gül’ü çok üzdü mü? Açıkçası pek sanmıyorum. Abdullah Bey’in MHP ve DSP oyları yerine yalnızca DTP sayesinde seçilmeyi siyaseten "şık" bulmadığını düşünüyorum. Nitekim Gül’ün DTP’yi ziyaretinde, diğer partilerden farklı olarak açık destek istemediği de biliniyor. AKP açısından DTP’nin Genel Kurul’a katılması yeterliydi, bu da sağlandı.
Solda Çankaya savaşı
ÇANKAYA seçimi merkez solda ilginç bir fay kırığı yarattı. CHP daha ilk günden itibaren Abdullah Gül’e tavır aldı, randevu vermedi, boykot çağrısı yaptı. Buna karşılık DSP daha esnek politika izlemeyi yeğledi, Çankaya seçimine katılıp, kendi adayına oy verme kararı aldı.
Dün Genel Kurul’a yansıyan tuhaf manzara bu açıdan önemliydi.
Aynı parti çatısında birleşerek seçmenden oy isteyen iki partiden...
CHP’li vekiller kuliste oturdu, TV canlı yayınlarında boy gösterdi.
DSP’li vekiller ise Genel Kurul’a katıldı, Tayfun İçli’ye firesiz oy attı.
Bu politika farkı kime ne ölçüde yarayacak, şu an için kestirmek zor.
CHP’nin yalnızlığı merkez solda dengeleri nasıl değiştirecek asıl soru bu!
Helikopter Ben zirvesi
ABD Merkez Bankası Başkanı Ben Bernanke, "Helikopter Ben" diye de anılır. Bernanke’nin deflasyonda faiz indirimini zorunlu görmesi, nakit sıkışıklığını aşmak amacıyla gerekirse helikopterden halka para yağdırmayı düşünen Milton Friedman’a yakınlığı ile izah edilir.
Bernanke geçen cuma günü piyasanın beklentisini yerine getirdi, faiz indirdi.
Bu karar küresel dalgayı biraz olsun sakinleştirdi. Ama başta Bernanke herkes biliyor ki, paniğe yol açan kredi batağı yok olmadı.
O yüzden gereksiz ve erken iyimserliğe gerek yok. Başbakan’ın Ali Babacan ile Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’dan program dışı aldığı brifing de temkinin bir işareti.
Yazının Devamını Oku 19 Ağustos 2007
<b>ANKARA</b><br>YİNE hayalet gibi hiçlikten sıyrılıp geldiler, ne bir uyarı, ne de iz bıraktılar. El Kaide’nin örgütlenmesini hücre yapısına benzetmek bile abartılı olur.
İnternete giren, El Kaide’nin amacını/yöntemlerini ilk elden öğreniyor.
Ne Usame Bin Ladin’i görmesine ihtiyaç var, ne de örgüte katılma başvurusuna.
İstediği anda, yerde, tarzda eylemini koyuyor, sonuç alıyor.
Muhtemelen El Kaide liderliği de hadiseyi gazetelerden okuyor.
Lisans vermeden, bayilik kurmadan bedava reklamla marka yayıyor.
* * *
Küresel terörizm paradigma kırıyor.
Düzenli orduyla, parayla, teknolojiyle üstünlük sağlamak zor.
ABD daha şimdiden 260 milyar dolar harcadı, pek sonuç yok ortada.
Afganistan ve Irak’taki "demokrasi savaşı" El Kaide için eğitim kampı gibi.
O ülkelere demokrasi gelmediği gibi, ABD ve İngiltere’de özgürlükler kısıldı.
* * *
Bu bilgileri aldığım "El Kaide’nin Gizli Tarihi" kitabını okurken düşündüm.
Düzenli ordunun lidersiz, hiyerarşisiz teröre karşı başarısızlığı nedensiz değil.
Çünkü küresel ekonomi saniyede para transferini mümkün kılıyor, siber dünya haberleşmeyi sağlıyor. Sınırların olmadığı dünya insan kaynağı sorununu ortadan kaldırıyor.
Peki aynı küresel düzende şirketlerin orduyu örnek alması komik sayılmaz mı?
Malum çoğu orta ve büyük boy şirketin organizasyon şeması askeri yapıyı andırır. Başarıdan çok sadakat ve kıdeme bağlı terfi, ücret sistemi başka nerede vardır. Katı şirket disiplini, üniformaya benzer kıyafet zorunluluğu, kurumsal kimlik yaratma çabaları size neyi hatırlatır.
Madem ki ordular küresel terörle baş edemiyor. Ordu gibi örgütlenen şirketler küresel rekabet/tehdidin üstesinden gelebilir mi? Genelkurmay’ın yanı sıra şirket CEO’larının da kafa yorması gereken bir soru gibi geliyor bana.
Boş koltuk dedikoduları
MHP’nin Çankaya adayı Sabahattin Çakmakoğlu da tıpkı Abdullah Gül gibi Kayseri milletvekili. Çakmakoğlu adı açıklandığında Kayserili Salih Kapusuz ile birlikteydik. İlk yorumu, "Kayseri üzülür" oldu, ardından ekledi: "Sonucu belli yarışta iki Kayserili birden yarışacak". MHP’nin Çankaya için kadın vekil Şenol Bal’ı da düşünüp vazgeçtiği dedikodusu konuşuluyor.
Yeni kabinede Dışişleri Bakanı’nın Başbakan Yardımcısı olmayacağı kesin. Abdullah Gül seçilirse bakanlığı Ali Babacan’a bırakmak istediği biliniyor. Ama Babacan’ın mevcut koltuğuna aday bulunamıyor. Dolayısıyla Babacan’ın yerinde kalması da ihtimal dışı değil. AB Başmüzakerecisi adayları arasında Karaman Milletvekili Lütfü Elvan’ın ismi öne çıkıyor.
Başbakan, Cumhurbaşkanı’nın okumadan geri çevirdiği kabine listesini değiştirir mi? AKP’ye göre Sezer vetosu endişesi ortadan kalktığına göre Bülent Arınç ve arkadaşlarına yol açıldı. Ama bence Başbakan eski liberal listede ısrar edecek, Murat Başesgioğlu, Vecdi Gönül, Cemil Çiçek gibi tecrübeli ve kamuoyunun tanıdığı isimler şansını koruyacak.
Yazının Devamını Oku 18 Ağustos 2007
<b>ANKARA</b><br>BAŞKENT takvimlerle yaşar. Hatta bazen kriz beklentileri ile tatil planları bile karışır. Eğer Başbakan yeni Kabine’yi onaylatabilmiş olsaydı...
TBMM Çankaya seçiminin hemen ardından tatile çıkacaktı.
Ancak Ahmet Necdet Sezer’in isteksizliği işleri karıştırdı, tatili erteledi.
O yüzden Başbakan’a Köşk’te sorduk:
- Abdullah Bey ne zaman yemin edecek?
Tereddütsüz yanıtladı:
- Hemen aynı gün, kanunen mümkün.
Demek ki Abdullah Gül üçüncü turda (28 Ağustos) seçilirse aynı gün yemin edecek.
İki gün sonraki 30 Ağustos resepsiyonuna cumhurbaşkanı olarak katılacak.
Peki Kara Kuvvetleri’ndeki törene Gül eşli mi davet edilecek?
Genelkurmay Başkanı’nın "İlkelerimiz var" hatırlatmasına bakılırsa, hayır!
Yeni Cumhurbaşkanı’nın ilk ulusal törene davete eşsiz katılması kamusal alanda türban yasağı geleneğinin devamı anlamına mı gelecek, bekleyip göreceğiz.
12’ye 10 değişebilir
YENİ kabinenin onayı gecikince bazı isimlere ikinci şans kapısı açıldı.
Hayır, sandığınız gibi sadece Bülent Arınç’tan söz etmiyorum.
Sezer’e sunulan ilk listede yer almayan diğer bazı ağır toplar da kötü haberi aldı. Kabinedeki yerlerini korumak için Başbakan’a elçi yollamaya başladı.
Tahminimce, yeni kabinede 12’ye 10 dengesi gözetilecek.
Yani 22 isimden 12’si kalacak, 10’u gidecek.
Eğer bakanlık sayısı 2 artarsa, kabinedeki yeni isim sayısı da 12’ye çıkabilir.
Zaten üç isim şimdiden kabine dışı: Abdüllatif Şener, Ali Coşkun ve seçilirse Abdullah Gül.
Kabinede yer alacak eskilerden beşinin yerinin değişmesi kimseyi şaşırtmaz.
Demek ki aynı koltukta oturacak isim sayısı 7, yani kabinenin üçte biri.
Perşembe şifresini anladı
ANKARA’nın bildiğini sizden neden saklayalım? CHP ve DSP’nin gönlünden geçen, MHP’nin itiraz etmeyeceği AKP’li Çankaya adayının ismi Murat Başesgioğlu idi.
Ve Murat Bey’in siyasi geleceği aynı gün verilen iki görevle çizildi.
Başbakan, Bakanlar Kurulu’nda THY grevi görüşülürken talimatını iletti.
Üç bakandan oluşan bir komisyon arabuluculuk amacıyla taraflarla görüşecekti.
Ancak konulan zaman limiti ilginçti: İlk toplantı mutlaka perşembeden önce yapılmalıydı.
Yani yeni Bakanlar Kurulu listesi açıklanmadan önce...
Demek ki komisyondan bazı isim veya isimlerin yeni hükümette yer almaları kesin değildi.
Komisyonda görevlendirilen Başesgioğlu’nun telefonu o gece AKP MYK toplantısından sonra çaldı. Arayan Abdullah Gül’dü. Cumhurbaşkanı adayı sıfatıyla kendisiyle birlikte MHP’ye gitmesini istedi. Başesgioğlu, bu sürecin yönetilmesine temelden itirazını anlattı, daveti geri çevirdi. Ardından bu kez Başbakan’dan aynı yönde bir telefon talimatı geldi.
Ama ertesi gün MHP’ye giden bakanlar arasında Başesgioğlu yoktu. Bakalım dört dönemdir Meclis’te yer alan tecrübeli siyasetçi Erdoğan’ın yeni kabine listesine girebilecek mi?
Yazının Devamını Oku 14 Ağustos 2007
<b>ANKARA</b><br>AKP’nin en üst karar organı MYK toplantısını açan Başbakan, kararını gecikmeden duyurdu: - İstişarelerimiz neticesinde Abdullah Bey’in adaylığının devam etmesini düşünüyoruz.
Abdullah Gül’ün adaylık gerekçesini anlatması da oldukça kısa sürdü:
- Biliyorsunuz Cumhurbaşkanlığı seçimi tıkandı. Bunu meydanlarda ağlamadan iyi anlattık. Meydanları dinledik, adaylığım sürüyor.
Bu diyaloğun da gösterdiği gibi AKP’nin birinci ve ikinci adamları adaylık kararını MYK’ya bırakmadı. Başbakan ve Gül’ün eğilimi MYK’da geçen haftaki tartışmaların devamını önledi.
AKP’nin Gül’ün yanı sıra bir veya iki Köşk adayı daha çıkartma niyeti de hiç konuşulmadı, çünkü;
1) Abdullah Gül’ün yakınları ve yaklaşımı kendisi dışında aday kabul etmeyeceğini ortaya koydu.
2) MHP’nin kendi adayına oy vermesi bekleniyor. CHP tek aday olursa uzlaşmıyor. Yani ’ikinci aday’ projesi sadece iktidar değil muhalefet açısından ölü doğdu.
58’inci Hükümetin Başbakanı’nın MYK’da sorguya çekilmesi veya partili adaylarla yarıştırılması beklentisi böylece sayısız siyasi fantezi gibi rafa kalktı.
Abdullah Gül bugün ikna turlarına başlarken kafalardaki tek soru işareti Kabine takviminden ibaret kaldı. Kabine’nin Ahmet Necdet Sezer’e sunulması çok yüksek olasılık ama perşembe günkü olağan görüşmeye yetişmeyebilir.
Karizması çizildi mi?
İSTANBUL’dan Ankara’ya transfer bir gazeteci sıfatıyla Melih Gökçek’i hep beğendim.
Ankara’yı tepeden tırnağa değiştiren (kimilerine göre kötü yönde olsa da) bir siyasetçinin iletişim kanallarının neden bu ölçüde zayıf kaldığını ise hiç anlayamadım.
Dün öğleden sonra Melih Gökçek’le konuştum.
Üç soru yönelttim, yanıtlarını aktarıyorum:
1) Ankara suyu temiz mi?:
Melih Gökçek suya katılan klorun muslukta yarıya inmesi halinde bile sağlık açısından sorun yaratmayacağını, suyun içilebileceğini söylüyor.
2) Sorun ne zaman çözülür?:
Kızılırmak’tan gelecek 750 bin metreküp su Ankara ihtiyacının neredeyse tamamına eşit. Ayrıca Kavşakkaya barajı var, Gerede’yi de hızla tamamlarız iddiasında.
3) Karizması çizildi mi?:
Melih Gökçek su krizinin ilk günlerinde serum takılacak noktaya geldi, eşi çok üzüldü. Ama önceki gün toplu sünnet töreninde halkın teveccühünden anladı ki, karizması sağlam, çizilmemiş.
Merkezi dış politika
EĞER Abdullah Gül Köşk’e çıkarsa yerine Ali Babacan’ın gelmesi en yüksek olasılık.
Yeni dönemde dış politikadaki tek değişiklik bakanın ismiyle sınırlı kalmayacak. Tayyip Erdoğan merhum Turgut Özal’ın denediği "merkezi dış politika" sistemine geçecek. Başbakanlığa bağlı dış politika kurmay heyeti kurulacak. Bu merkez Dışişleri Bakanlığı’na paralel görev yapacak. Öncelikli görevi farklı bakanlıkların dış politika kararlarını gözden geçirmek olacak. Böylece her bakanlığın ayrı hedefe yönelmesi önlenecek. Benzer şekilde, yabancı ülkelerle siyasi ve ekonomik ilişkilerin dengede gitmesi sağlanacak. Turgut Özal’ın ilk hükümeti döneminde, başta Özdem Sanberk ile Cem Duna olmak üzere çok sayıda parlak diplomat benzer işlevle çalıştı. Aynı sistemi yeniden kurmak isteyenlerin Özal’ın kurmaylarına danışması o yüzden!
Yazının Devamını Oku 11 Ağustos 2007
ANKARAGERÇİ THY grevinin kaderine Bakanlar Kurulu karar verecek. Ancak İstanbullu ünlü bir işadamının greve yaklaşımı, Şinasi Öktem’den boşalan CHP İstanbul İl Başkanlığı için yaşanan yarışı etkiledi.
CHP Lideri Deniz Baykal, THY için 19 Haziran’da alarm veren, grev tartışmasında taraf olmak yerine uzlaşma öneren Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) Başkanı Başaran Ulusoy’un tavrını beğendi.
Baykal, kendisini başka bir vesileyle telefonla arayan Ulusoy’u bu yaklaşımı nedeniyle tebrik etti.
Bu sıcak diyaloğu fırsat bilen Başaran Ulusoy, "Sayın Baykal, verilecek her göreve hazırım" diyerek siyasi beklentisini aktardı. Baykal da ünlü işadamını İstanbul İl Başkanlığı için düşünmeye başladı, hatta bu ismi yakın çevresine açtı.
İKİLİ MODEL DÜŞÜNDÜ
Başaran Ulusoy, sosyal açıdan son derece aktif bir isim. Fenerbahçe’nin yanı sıra TEMA ve ÇEKÜL gibi sivil toplum örgütlerinde yıllarca çalıştı. Seçim zamanında yapılsaydı siyasete atılıp aday olacaktı. Ancak TÜRSAB’daki başkanlık görevi, erken seçimde adaylığına izin vermedi. Ulusoy’un dört dönemdir devam eden başkanlık sorumluluğu 9 Kasım’da yapılacak kongrede sona erecek.
Deniz Baykal’ın kafasındaki model, İstanbul il yönetimini iki isme bırakmaktı.
İş dünyası ve medya ilişkileri güçlü Başaran Ulusoy’un, örgütten yetişme Kadıköy Belediye Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin ile birlikte çalışmasını öngördü.
AKP’Yİ YAZAN ADAM
Baykal’ın kafasındaki diğer isim yani Gürsel Tekin, seçim kampanyası boyunca tek kişilik ordu gibi AKP’yi sarsan yolsuzluk dosyalarını üretti. Osman Pepe’nin gemisi ve daireleri, Ömer Dinçer’in mahkemesi, İstanbul Belediyesi’ndeki imar yolsuzlukları gibi hatırda kalan tartışmalarda medyanın neredeyse tek kaynağıydı, o yüzden "AKP’yi yazan adam" diye anıldı.
Gerek Tekin, gerekse parti yönetimi, İstanbul’da iki başlı yönetim fikrini benimsemedi. Bunun üzerine Baykal, İstanbul atamasını yeniden değerlendirdi ve Gürsel Tekin’in tek başına İstanbul İl Başkanlığı’na atanması ihtimali kesine yakın ağırlık kazandı.
Arınç’ın üç kerameti
NE kadar itiraz edilse de Bülent Arınç’ın Türk siyasetindeki ağırlığı üç kerametiyle ortada:
1) Bülent Bey, Çankaya tartışmaları ayyuka çıktığı günlerde, Başbakan Köşk için üçüncü isim ararken kalktı, "Ya Başbakan veya Abdullah Bey’in hakkıdır" dedi. Bu iki isim olmazsa kendisi adaylığını koyarak ortalığı yangın yerine çevireceğini ima etti. Çankaya adayı seçimine yön verdi.
2) Merhum Turgut Özal’ı anma töreninde "dindar cumhurbaşkanı" ifadesini kullandı. Bu iki sözcük, seçim meydanlarının "dindar cumhurbaşkanı seçtirmediler" sloganına ilham kaynağı oldu. Arınç’ın söylemi Orta ve Doğu Anadolu’da merkez sağı çökertti, AKP’ye oy yağdırdı.
3) Bülent Bey şimdi de "Başbakan’ın eli rahatlatılmalı" diyor, Meclis Başkanlığı’na adaylığını koymuyor, sessizce görev bekliyor. Bülent Bey’in ilk iki kerametine sarılanlar bu kez üçüncüsüne kulak tıkayarak yanlış mı yapıyor dersiniz?
Yazının Devamını Oku