Enis Berberoğlu

Çankaya’ya noter olmasın

7 Ağustos 2007
<b>ANKARA</b><br>ABDULLAH Gül’ün gayri resmi ilan edilen Köşk adaylığı için kader haftası başladı. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kararı, sanırım Abdullah Gül dahil herkesi bağlayacak. Dolayısıyla Gül’ün adaylığı ve Köşk sürecinin artıları ile eksilerini tartışmak için son günler.

Önce artılardan başlarsak... Köşk’e başı örtülü first lady, açık konuşalım Tayyip Erdoğan’ın 1994’te İstanbul Belediye Başkanlığı’nı kazanmasını takip eden "evham yıllarını" noktalayacak.

Bazen haklı, kimi zaman niyet okuma yoluyla yöneltilen eleştirilere, meydan mitinglerine rağmen halkın yüzde 46.7’si yaşam tarzının dini taassup tehdidi altında olduğuna inanmıyor.

Abdullah Gül’ün hoşgörüsü ve siyaset üslubu, muhtemelen son kuruntuları da giderecek. Türban tartışmaları taraf kalmadığı için bitecek. Laiklerin halletmesi gereken bu mesele maalesef muhafazakár dayatmayla da olsa tarihin arşivine kaldırılacak.

Ne var ki, Abdullah Gül’ün adaylığının sakıncaları da yok değil:

1) Başbakan Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanı yetkilerinin kısılacağını herhangi bir tereddüde yer bırakmayacak netlikte açıkladı. Yeni cumhurbaşkanı, senato gibi yürütme erkinin otoritesini paylaşmayacak, temsil özelliği öne çıkacak makam olarak dizayn edilecek. Kritik soru belli: 57 yaşındaki Abdullah Gül bu pasif görevde harcanacak bir isim mi? Çankaya noterliğinden çok daha işlevsel görevlere layık ve hazır değil mi?

2) Türkiye, küresel sistemin parçası... Richard Holbrooke gibi kıymeti kendisinden menkul mütefekkirlerin "ılımlı İslam" modeli olarak Türkiye’yi anmaları, sığ bilgiyle trilyonlarca dolar yöneten uluslararası mali piyasa oyuncularını korkutur. Zaten küresel depremin ayak sesleri duyuluyor. Muhtemel krizin faturası Köşk’teki türbana kesilir.

Bunları neden yazdığıma gelince... Geçen sefer Köşk adayı son anda açıklandığı için tabir yerindeyse araba devrilmeden kelam etmek mümkün olmadı.

Bu kez süreç başlamadan konuşayım istedim, o kadar.

TÜSİAD’a muhatap Kemal Abi

EKONOMİDE tek başlı yönetim isteyen TÜSİAD’ın yeni hükümetteki muhatabı kim olacak?

Meclis ve hükümete veda eden Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’in koltuğuna kim oturacak? En muhtemel aday Kemal Abi. Yani Kemal Unakıtan.

Unakıtan, Maliye Bakanlığı’nın yanı sıra ekonomi alanında koordinatör bakanlığı üstlenirse kimse şaşırmayacak. Çünkü bu kaydırma, Başbakan’ın yeni Kabine’ye dönük ilk planları arasında sayılıyor. Geçen haftaki Bakanlar Kurulu ve MYK toplantısından sonra Başbakan ve Kemal Unakıtan’ın uzun bir gece görüşmesi yaptıkları biliniyor.

Büyük olasılıkla bu görüşmede ekonomiyle ilgili diğer koltuklar da tartışıldı. Örneğin, Abdullah Gül Köşk adayı olursa Ali Babacan’ın Dışişleri’ne transferi yüksek ihtimal, ancak kesin değil.

Benzer şekilde, Babacan’ın yerine Mehmet Şimşek ismi geçiyordu... Ancak Şimşek’in biraz daha tecrübeye ihtiyacı var gibi gözüküyor. Şimşek, bir süre Başbakan’a danışman olarak çalışabilir. Hazine’den sorumlu bakanlık için Nazım Ekren ile Şaban Dişli de aday.

Kemal Unakıtan’ın yükünü hafifletmek amacıyla Maliye’nin başka bir isme bırakılacağı da konuşuluyor. Bu durumda en güçlü adaylar Mustafa Açıkalın (Müfettiş) ile Recai Berber (hesap uzmanı) olarak gösteriliyor. Ulaştırma ve Enerji Bakanları’nın yerlerini korumaları kesin gibi.

Sanayi Bakanlığı’na tıpkı Ali Coşkun gibi TOBB kökenli Zafer Çağlayan yakıştırılıyor.
Yazının Devamını Oku

Oğlumun nesli uçuracak

5 Ağustos 2007
ANKARAMECLİS’in yemin töreninde CHP Lideri Deniz Baykal’a rastlıyoruz. Önce dün bu köşede yer alan 1965 seçim raporuna değiniyor, "Öyle CHP’nin halka dans öğretmek istediği falan yok" diyor. Ama muhafazakárların hizmette cimri, geleneksel değerleri değiştirmede ısrarlı CHP’yi cezalandırma hevesine dönük ifadeyi hatırlıyor.

Ardından söz Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün yazısına geliyor. CHP lideri, Özkök’ün Kazaklarla küresel proje yürüten Burak Öymen’i (Onur Öymen’in oğlu) öven satırlarını kastederek, "Biz sanki üretim ve yatırımdan hiç hazzetmiyoruz gibi bir hava estiriliyor. Oysa Ertuğrul Bey’in yazdığı müthiş ve heyecan verici bir proje, gayet iyi farkındayız" diye yakınıyor. Kuliste Onur Öymen’e bu diyaloğu aktardığımızda aynı olumlu yaklaşımı, hatta biraz da babalık gururunu yansıtan yanıt alıyoruz: "Genç nesil, oğlumun nesli, Türkiye’yi uçuracak. Genç işadamları çok başarılı."

CHP’nin küresel sermayeye dönük politikası son dönemde büyük ölçüde yumuşadı. Yabancı yatırım dalgasına muhalefet yerine yönlendirme yaklaşımı benimsendi. Şakayla karışık şunu diyebilir miyiz bilmiyorum: Bazen oğulların doğru yaptığını babalar takip edebiliyor.

Gül’ü anladık, ya Arınç

SEÇİM bu ülkedeki en önemli üç koltuktan sadece birisini doldurdu.

Başbakan Tayyip Erdoğan, pazartesi günü yeni hükümet için görev alacak.

Diğer makama oturacak ismi yani Meclis Başkanı ile Cumhurbaşkanı’nı ise Meclis seçecek.

Meclis Başkanlığı için en güçlü aday Cemil Çiçek... Başbakan ile Abdullah Gül bu isme sıcak bakıyor, gruptan ciddi itiraz veya alternatif çıkmazsa Çiçek, Cumhurbaşkanı’na vekálet eden koltuğa oturacak. Çiçek dışında Köksal Toptan ve Vecdi Gönül’ün de isimleri Meclis Başkanlığı için geçiyor.

Ya Çankaya’nın yeni sakini kim olacak? Başbakan’ın yakın çevresine göre, "Henüz belli değil" ve Kabine’den Meclis’e kadar tüm dizayn bu karara göre şekillenecek.

Abdullah Gül’ün adaylığını Cemil Çiçek’e de soruyoruz. Yanıtı çok net:

- Geçen sefer iki gerekçe ileri sürüldü. Meclis süresini tamamlıyor, seçim yeni Meclis’e bırakılsın denildi. Ayrıca Meclis’te temsilde adalet sorunu olduğu söylendi. Yeni Meclis görevde, seçmenin yüzde 85’i temsil ediliyor. Yani iki gerekçe de ortadan kalktı.

Muhalefet Abdullah Gül’e itiraza devam ederse? Çiçek uyarıyor:

- Yeni bahaneler uydurulmaya kalkılırsa, herkesin koltuğu tartışılır hale gelir.

Gözüken o ki, Abdullah Bey geri adım atmazsa, "çekil" diyen çıkmayacak!

Ama yüzde 46.6’lık piyangodan asıl Bülent Arınç yararlanacak.

Arınç biraz da "Gül sendromu" ardına saklanarak parti ve/veya hükümette görev alacak.

Gül misyonu meydanlarda onay aldı, peki ya Arınç?

AKP’nin merkez partisi olma taahhüdüne yakışacak mı?
Yazının Devamını Oku

Bir de 1965 raporu vardı

4 Ağustos 2007
<b>ANKARA</b><br>CHP lideri Deniz Baykal’ın seçim analizi raporuna ilişkin manşetlere üzüldüğünü öğrendim. Oysa ben aynı manşetleri okurken nedense Deniz Bey’e siyaset yolunu açan 1965 seçim raporunu hatırladım. Meşhur raporun hikáyesini aşağıdaki kutuda Baykal’ın ağzından okuyacaksınız. Ben, önce iki rapor arasındaki benzerlikten başlayayım: Düne değil yarına ışık tutacak dinamikler ele alınıyor.

Mesela tarikatlar açıkça sahaya çıkmışken, belediyeler yüz binlere gıda yardımında bulunurken, hükümet yanlısı medya muhalefet liderlerini manşet kardeşliği ile infaz ederken...

2009 yerel seçimlerinde farklı sonuç beklemek gerçekçi olur mu?

Zaten sadece CHP değil MHP yöneticileri de tarikatların blok oylarından şikáyetçi değil mi?

Amma ve lakin, CHP’nin 2007 seçim analizinde 40 yıl öncesine göre çok önemli bir eksik bulunuyor.

Galibin nasıl kazandığı iyi tarif ediliyor ama CHP’nin hataları sayılmıyor.

Oysa daha sonra Baykal’ın "Siyasal Katılım" başlıklı doçentlik tezine dönüşen 1965 seçim raporunda yer alan ve bugüne de kolayca uyarlanabilecek şu tespit kolay unutulur mu?

"DP geleneği halkın muhafazakár değerlerine saygılıyken, CHP, onları değiştirmekten yanaydı. DP’liler halka hizmet götürürken, CHP’liler ona dans öğretmekle meşguldüler. Bu yüzden de hizmet almamış halk, değerlerine saldıran CHP’yi sandıkta cezalandırıyordu." (Aktaran, Can Dündar)

Ezcümle, basının da, seçmenin de aradığı iğne-çuvaldız dengesinden ibarettir.

Üstelik Deniz Bey sıradan bir siyasetçi değil siyaset bilimcidir.

Beklentilerin bu denli yüksek olması da belki bu yüzdendir!

Ortanın Solu’na destek

İŞTE CHP liderinin ağzından 1965 raporunun hikáyesi: "ABD’den yeni gelmiştim. 1961 yılında Siyasal’a Bahri Savcı Hoca’nın asistanı olarak girdim. CHP ’Ortanın Solu’ sloganıyla seçime girmiş. Ancak sonuçlar tam bir hezimet. ABD’de metodoloji de okumuştum. Seçim sonuçlarını temel alan bir analiz yaptım. Gördüm ki, banka ve piyasa ilişkilerinin oturduğu, pazar ekonomisinin hákim olduğu yerlerde ciddi bir yükseliş var. Buna karşı daha muhafazakár, daha tutucu kültürün egemen olduğu yerlerde parti batmış. Ama batış o kadar yüksek ki, modern ve dinamik yerlerdeki yükselişi kamufle ediyor. Önce Turan Güneş Hoca’ya anlattım. Hoca da değerlendirmeyi Bülent Ecevit’e aktarmış. Bir gün Ecevit’ten telefon geldi, o müthiş kibarlığıyla beni dinlemek istediğini söyledi. Gittim, anlattım; "Bunu İsmet İnönü’ye anlatabilir miyim?" diye sordu. Gayet tabii, dedim. Kısa bir süre sonra Paşa’ya da araştırmayı anlattım. Ecevit ve karşısındakiler de orada. Biz bir nevi Ecevit’e ve ortanın solu ekibine destek vermiş olduk."

Emekli yüzbaşı olur mu (2)

SALI günü bu köşede Türk Silahlı Kuvvetleri’nden emeklilik koşullarını ele aldık. 20 yılda en az binbaşı rütbesiyle emekli olunacağını örnekleriyle anlattık. Teğmenlikten binbaşılığa kadarki süreci yazdık. Yazının başlığını da "Emekli yüzbaşı olur mu?" diye koyduk Bu kadar açık tarife rağmen onlarca elektronik posta aldık. Hepsinde aynı itirazı okuduk: Astsubayken sınavla subay olanların yüzbaşı rütbesinde emeklilik imkánı vardı.

Anlatmaya çalıştığımız farklıydı ama okuyanlardan bazısı kızmış, canları sağolsun. Ayrıca rahat olsunlar, kanunla verilen hakkı köşe marifetiyle kimse geri alamaz.
Yazının Devamını Oku

Işığın rengi yeniden sarı

31 Temmuz 2007
<b>ANKARA</b><br>HÜKÜMETİN dış politika önceliği tartışmasız olarak Kuzey Irak. Kış bastırmadan PKK’ya karşı askeri operasyon için artık gün sayılıyor. ABD basınındaki haberler, ortak bir operasyon hazırlığına işaret ediyor. Sanki takvimde yeniden şubat-mart aylarına geri dönülüyor. O tarihte ABD’nin Irak sınırları içinde koordineli ve sınırlı operasyona "sarı ışık" yaktığını yazdık (3 Şubat). Ancak takip eden günlerde Türkiye ile Barzani arasında yaşanan gerginlik Washington’da kafaları karıştırdı, ışığın rengi kırmızıya döndü (3 Mart). Ardından seçimler yapıldı ve askeri seçenek gündeme taşındı. Muhtemel bir operasyon en çok kime yarayacak biliyor musunuz? Kuşkusuz DTP’ye... Çünkü PKK’nın askeri alanda zayıflaması, bağımsızların üstündeki itaat baskısını hafifletir. ABD’nin kararında bu analiz de etkili oldu sanıyorum.

Emekli yüzbaşı olur mu?

HEMEN söyleyelim, haberlerde her dinlediğinize inanmayın; emekli yüzbaşı olmaz.

Aslında Genelkurmay Başkanlığı’nın "Girdap Operasyonu" açıklaması (28 Temmuz) vesilesiyle yazacaktım, olmadı. Askerler, son dönemde mantar gibi yerden biten çetelerin kendileriyle irtibatlanmasından son derece rahatsız. Geçenlerde bir komutan şikáyetini şöyle dile getirdi:

- Deniliyor ki emekli yüzbaşı... Bir kere yüzbaşının emeklisi olmaz. Ya istifa etmiştir. Veya ihraç edilmiştir. Nitekim bakıyorsunuz Muzaffer Tekin’e... 1985 yılında Piyade Okulu’nda görevli iken Ordu’dan ilişkisi kesilmiş. Sonra ne yaptığından askere ne?

Meraklısı için dipnot: Türk Silahlı Kuvvetleri’nden emeklilik hakkı elde etmek için en az 20 yıl görev yapmak gerekiyor. Bu hesapla, teğmenlik (4 yıl), üsteğmenlik (6 yıl), yüzbaşılık (6 yıl) rütbelerini geride bıraktıktan sonra kıdemli binbaşılığın ilk yılında emeklilik talebinde bulunmak mümkün. (Kaynak: Türkiye Emekli Subaylar Derneği, TUSED)

Barajı kaldırın gitsin

MECLİS’teki yüzde 10 barajının amacı neydi?1) Kürt partisini dışarıda bırakmak. (Hatta hazretler barajı düşürme tartışmasında sihirli eşik olarak yüzde 7’yi önerir. Hikmeti 2002 seçimindeki Kürt oylarının yüzde 6.2 olmasında yatar.)

2) Yönetimde istikrar açısından merkez partileri dışında kalanlara oy vermeyi caydırmak.

Peki yüzde 10 barajıyla yapılan 22 Temmuz seçiminde ne oldu?

Kürtler 22 milletvekili seçti, tabelayı Meclis’e taşıdı.

AKP yüzde 46 oy aldı, ama Meclis’e tam yedi parti girebildi.

DSP’liler CHP listesinden, BBP Başkanı Sivas’tan, DP’nin potansiyel lideri Mesut Yılmaz Rize’den, ÖDP ile Yeni Sol Parti arasında arayışı süren Ufuk Uras İstanbul’da sandıktan çıkabildi. Yönetimde istikrar sağlandı, gelelim adalete...

DP parti olarak seçime girdi, yüzde 5.41 oy aldı. DTP malum bağımsız adayları destekledi. Bağımsızlar, (DTP’li olmayanlar da dahil) yüzde 5.14 oy topladı.

DTP Meclis’te grup kuracak, DP lideri baraj altında kaldığı için istifa etti. Bu mu adalet?

O yüzden diyoruz ki; kaldırın gitsin şu barajı!

Zorunlu açıklama

BAŞBAKAN Dış Politika Danışmanı Ahmet Davutoğlu’nun yarım kalmış işleri tamamladıktan sonra görevinden ayrılacağı haberi önceki gün bu köşede yayımlandı. Meğer bu haber mahrem bilgiymiş. Haberi yazarken Davutoğlu’nun kararı için yetkili makamlarla son kez danışmada bulunmadığını açıkçası bilmiyordum. Bu açıdan bakıldığında, gazetecilik refleksim Hoca’yı zor durumda bıraktı. Kimilerinin bu kararı gazeteden okuması Hoca’nın değil benim suçumdur.
Yazının Devamını Oku

Davutoğlu veda ediyor

29 Temmuz 2007
ANKARAPROFESÖR Ahmet Davutoğlu ile hukukumuz okul yıllarındaki ortak arkadaşlarımıza kadar uzanır. Başbakan’ın uçağındaki uzun sohbetler, arada geçip giden zamanı telafiye yaradı. Seçimden sonra hükümetin dış politika önceliğini sormak için aradığım Davutoğlu’ndan aldığım habere bu kişisel yakınlık nedeniyle daha çok üzüldüm:

Hocam seçim bitti, kaldığınız yerden devam herhalde...

- Maalesef hayır, çünkü akademik hayata dönme kararındayım.

Hemen mi?

- Hayır ama haftalar, belki de aylar içinde. Bazı projeleri tamamladıktan sonra.

Neden?/images/100/0x0/55eac95cf018fbb8f896a958

- İkinci bir beş yıllık hizmet beni 2002’den bu yana ihmal ettiğim akademik dünyadan iyice uzaklaştırır. Ama sakın yanlış anlaşılmasın, geçen beş yıldan hiç pişman değilim, son derece yararlı, verimli geçti.

Hükümetin dış politika önceliği ne olmalı sizce?

- Bence hükümetin seçme lüksü kalmadı, Irak önümüzdeki 5-10 yılın önceliğidir.

Ya AB ne olacak?

- Türkiye-AB ilişkileri Sarkozy’nin umuduğu gibi yerinde saymaz. Ancak Kıbrıs çözülse bile ilişkilerin Sarkozy türü engelleri aşarak büyük ivme kazanması da zor gözüküyor.

Stratejik derinlik mimarı

1959 yılında Konya/Taşkent’te doğdu. İstanbul Erkek Lisesi’nden sonra Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi ve Siyaset Bilimi bölümlerinden mezun oldu. Aynı üniversitenin Kamu Yönetimi Bölümü’nde yüksek lisans, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde doktorasını tamamladı. 1990-1995 yılları arasında yurtdışında görev yaptıktan sonra 1996-1999 yılları arasında Marmara Üniversitesi’nde çalıştı. 1993’te doçent, 1999’da profesör oldu. Beykent Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler Bölümü başkanlığını yürüttü. Davutoğlu’nun 2001 yılında yayınladığı "Stratejik Derinlik" kitabı geniş yankı buldu. 2002 seçimlerinden sonra Başbakanlık Danışmanlığı ve Büyükelçilik unvanı kazanan Davutoğlu, ABD ile tezkere pazarlığında kilit rol oynadı. Lübnan Savaşı öncesinde kaçırılan İsrail askerleri için aracılık etti, HAMAS Lideri Meşal ile görüştü. Davutoğlu, komşularıyla barışık ve bölge gücü haline gelmiş Türkiye’nin AB yolunda daha hızla ilerleyeceğine inanıyor. "Ritmik diplomasi" kavramının isim babası olan Davutoğlu, evli ve dört çocuklu, İngilizce, Almanca biliyor.

Oyu AKP’den alacağız

MHP’nin cumhurbaşkanlığı seçiminde genel kurula katılma kararı çok tartışıldı.

Parti Genel Sekreteri Cihan Paçacı’ya nedenlerini sorduk, yanıtladı.

MHP’nin kararı çok kişiyi şaşırttı.

- Bence şaşırtmamalı; çünkü sizin de bir ara yazdığınız gibi Devlet Bahçeli’nin liderliğindeki MHP’de sürpriz yoktur...

Yani?

- Sayın Genel Başkan’ın 29 Ekim 2006 resepsiyonunda söylediklerine bakın, aynısını uyguluyoruz.

Siyaseten ne gibi sonuç bekliyorsunuz?

- Artık MHP’nin CHP tabanından oy olması mümkün değil, ama AKP’den alabiliriz.

Yani hedefiniz yüzde 46...

- Hayır, bize oy vermeyenleri düşünürseniz bu rakam yüzde 60. Bu tabandan payımızı istiyoruz.
Yazının Devamını Oku

Dalga boyu yüksek

28 Temmuz 2007
<b>ANKARA</b><br>SON iki gün içinde Borsa tepetaklak oldu, dolar 1.30’u aştı. Piyasanın seçim iştahı kursağında kaldı, göstergelerin dışarıya bağımlılığı bir kez daha ortaya çıktı. Dış kredi piyasalarında yaşanan depremin sonucunda oluşan son dalganın boyu ve gerekçelerini Merkez Bankası’na sorduk, yanıtlarını aktarıyoruz: 

Dış dalga çok mu güçlü bu kez?

- Risk endeksine bakarsanız bayağı yüksek gibi gözüküyor. Uluslararası risk iştahını gösteren bir endeks var. Geçen yıl haziran-temmuz (doların 1.7 olduğu günler) gibi yüzde 24’e kadar çıkmıştı.

 Endeksin yüksekliği ne anlama geliyor?

- Risk iştahının azaldığını gösteriyor.

 Şu anda (öğle 12.00 suları) ne seviyede?

- Dünkü dalgalanmayla geldiği nokta aşağı yukarı yüzde 22 düzeyinde. Ama şu anda geri geliyor. Yani buradan hareketle baktığımızda dalga güçlü gibi görünüyor ama birdenbire geri döndü. 

Dalganın altında yatan nedenleri analiz eder misiniz?

- Uluslararası kredi piyasası çok belirleyici. Çünkü son dönemde likiditenin iki kaynağı vardı.

 Neydi bunlar?

- İlki emtia fiyatları, yani petrol ve diğer temel materyallerdeki fiyat artışı... Ki bu malları genellikle yükselen piyasa ekonomileri ihraç ediyor, onların tasarruf oranları yüksek. 

Ya diğeri?

- Bir de yeni borç enstrümanları devreye sokuluyor. İlave likidite yaratılıyor. Ancak bu yeni enstrümanlarla ilgili riskler henüz test edilmedi.

 Yeni borç enstrümanları nasıl işliyor?

- Mesela bir kredi açılıyor. Ama banka bu krediyi başkasına transfer ederek ek sermaye yaratıyor, yeniden kredi açma imkánı buluyor.

 Borcun yeniden satışı yani...

- Evet; 3A kalitesinden başlayıp, en düşük kalitedeki krediler bir araya getiriliyor, dilimlere ayrılıyor. Değişik yatırımcılara farklı faizlerle satılıyor. Gelir de yeniden yatırılıyor. 

Peki bu kredilerin takibi zor olmuyor mu?

- Tabii bu enstrümanlarla ilgili olarak kim nerede, nasıl risk alıyor çok fazla bilinmiyor. Burada genellikle işlemi yapanlar daha bilgili, ama arka odadakiler daha az biliyor.

n Peki ek bir önlem gerekiyor mu?
- Hayır güne dolarda 1.32590’den başladık, 1.28’lere kadar geldik.

Meclis’e nasıl geldi

GÜNEYDOĞU’da DTP adayları kadar oy alabilen AKP adayları kimler? /images/100/0x0/55ea0b8ff018fbb8f866bd26

Meclis’e nasıl gelebildiler? Diğerlerini bilemem, ama AKP Hakkári ikinci sıra adayı Abdulmuttalip Özbek’in hikáyesini anlatabilirim.

43 yaşındaki Abdulmuttalip Bey, PKK’ya karşı savaşta adı öne çıkan Kamışlı Köyü’nün Cemil Ağa’sının 9’uncu erkek evladı... Özbek’in 10 erkek, 9 kız kardeşi var. Dolayısıyla torun Özbek kuşağının sayısı 200 dolayında tahmin ediliyor. Ama Abdulmuttalip Özbek, aşiret bağlarıyla değil hizmetle siyaseti yeğliyor. 20 yıl süreyle Hakkári Belediyesi’nde çalışan, son 10 yılı Fen İşleri Müdürü olarak geçiren Özbek, kendi ifadesiyle "kent nüfusunun yüzde 95’i ile tanışık".

2004 seçimlerinde Belediye Başkanlığı için AKP’den aday olan Özbek, DTP’li rakibine geçildi. Ama yılmadı, bir taraftan rakibinin memuru olarak çalıştı, diğer yandan genel seçime hazırlandı.

22 Temmuz’da gümrük oylarıyla da olsa ikinci bağımsızı geride bıraktı, Meclis’e girdi. Dün telefonda, "Nasıl oldu da kazandınız?" diye sorduğumda hikáyesine uygun basitlikte yanıtladı:

"Enis Bey inan olsun, ev ev gezdim, hizmet ettim."
Yazının Devamını Oku

CHP: Biz değil merkez sağ çöktü

24 Temmuz 2007
CHP Lideri Deniz Baykal, seçim gecesini geçirdiği evinden dün de çıkmadı. <br><br>Yakınlarıyla yüz yüze veya telefonla temas kurdu, nabız tuttu. Açıklamasını soranlara, "Öyle dramatik olmayacak" diyerek "İstifa yok" sinyalini verdi. Tam aksine "görevini hakkıyla yerine getirdiğini" düşünen ve partiyi yeniden harekete geçirmek isteyen Baykal’a göre CHP hiç başarısız değil, çünkü;

1) Merkez sağ çöktü: Meclis’e giren her üç parti de oyunu artırdı. Sadece AKP değil CHP ve MHP de oy kazandı, ama merkez sağ sosyolojik olarak çöktü. DP, Genç Parti ve Anavatan oylarındaki azalma tabloyu etkiledi. 2) Çankaya süreci: "Dindar Cumhurbaşkanı seçtirilmedi" söylemi muhafazakár seçmeni AKP’ye yöneltti. AKP sağın tek kutbu haline geldi. 3) Kültürel bölünme yaşandı: AKP’nin seçimde yolsuzluk organizasyonu işe yaradı. Muhtarlar eliyle yapılan TIR’lar dolusu yardım (örneğin Yalova’da) seçim sonuçlarını değiştirdi. Desteğe ihtiyaç duymadan oyunu kullanan ile ihtiyaç karşılığında oy verenler arasında kültürel bölünme yaşandı. Küresel parasal bolluk iktidara yaradı 3) Grafik yükseldi: CHP, yeniden kurulduktan sonra girdiği ilk seçimden itibaren oyunu yükseltti. Ama açıkçası Deniz Baykal, CHP’nin daha yüksek oy almasını bekliyordu. AKP’yi de 270-300 arasında tahmin ediyordu. 4) Çiller ve Yılmaz örneği: Baykal, "Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz çekildi, partileri de yok oldu" değerlendirmesini yapıyor. Kendi istifasının da CHP’ye oy kazandırmayacağını ima ediyor.

Özetle, kişisel tahminim Deniz Baykal’ın istifayı düşünmediği yönünde. Dün öğleden sonra itibarıyla CHP lideri ile DSP Genel Başkanı Zeki Sezer arasında herhangi bir temas kurulmamıştı. CHP yönetimi, "Eğer DSP’den gelenler ayrılacaksa, herhalde bize haber verirler" görüşünü taşıyor.

Selam bile yok sitemi

MHP Lideri Devlet Bahçeli, seçim gecesi zaferin tadını çıkartamadı. AKP’nin yüksek oy oranı konusunda neden bulmakta zorlandı, "Muhtemelen birden fazla faktöre bağlı" yorumunu yaptı.

Bahçeli partisinin Meclis’te "istikrar, huzur ve barış" açısından kilit konuma geldiğini vurguladı, "MHP olarak sabır göstereceğiz" ifadesini kullandı. Böylece DTP ve MHP arasında Meclis’te çatışma bekleyen Başbakan’a isim vermeden yanıt verdi. Bahçeli’nin AKP’ye dönük bir sitemi de Cumhurbaşkanı seçimi sorusuyla su üstüne çıktı. "Yeni Cumhurbaşkanı’nı AKP ile birlikte seçebilir misiniz?" sorusuna Bahçeli, "Bizden önce CHP’ye gitmeleri lazım. Bize Meclis’te selam bile vermeyeceklerini söylüyorlardı" karşılığını verdi. Ancak hemen eklemek gerekir ki, Başbakan, Bahçeli ile görüşmemizden sadece dakikalar sonra, "Seçim meydanlarında yaşanan orada kalmalı. CHP ve MHP’yi kutluyorum, kimseye kırgınlığım yok" diyerek siyasi ortamı yumuşatma gayreti gösterdi.

Gül’ün Köşk tercihi

SEÇİM sonuçları Abdullah Gül’ü zor bir kararın eşiğine getirdi. Aksi yönde çıkan tüm haberlere karşın parti mitinglerinde "Adaylığım sürüyor" ısrarını koruyan Gül, Köşk konusunda son tercihini oluşturmaya çalışıyor. AKP’nin ikinci adamı, bir yanda genç yaşta siyasete vedanın zorluğu, diğer yanda seçmen baskısı (örneğin seçim gecesi atılan ’Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ sloganları) arasında kalıyor. Çankaya sürecinin taşıdığı oyların farkında olan Tayyip Erdoğan’ın, kararı Abdullah Gül’e bıraktığı zaten biliniyor. Dolayısıyla ikilinin bugün-yarın bir araya gelerek AKP’nin Köşk adayı için son kararı vermesi bekleniyor.

Kürt oylarının anlamı

GÜNEYDOĞU’da bağımsızlarla yarışan Kürt oylarının bence iki anlamı var:

1) Kürt sorunu belki de 20 yıldır o bölgeden oy alabilen tek sistem partisi olan AKP’nin boynuna borç olarak yazıldı. Çözebilirse büyük iş başarır, beceremezse faturasını seçimde öder.

2) Artık barajın hiçbir anlamı kalmadığı ortadadır. İnsan boyundan uzun oy pusulaları bile bağımsızları önleyemiyor. Barajın en kısa zamanda kaldırılması veya adil düzeye inmesi şart.
Yazının Devamını Oku

Apolitik 2 bulmaca

22 Temmuz 2007
<b>ANKARA</b><br>SEÇİM günü siyaset yazmak yasaktır. Ama siyaset yasağı nerede başlar, nerede biter kaç seçimdir düşünür dururum. Mesela, kent trafiğinden şikáyet apolitik yazı konusu sayılır mı? Ya da küresel ısınma veya deprem korkusu hakikaten siyaset dışı mı kalır? Yine de bu kez işi sağlama almak istedim. Sandıktaki bilmece yerine kızıma çocukluğunda sorduğum iki Arap bulmacasıyla pazar gününü kurtardım. Bulmacaların çözümü sadece farklı bakış gerektirir, baştan söyleyeyim. Çözümleri ile kıssadan hisseleri en altta.

Ters deve yarışı

İKİ Arap genci hemen her gün çölde deve yarıştırırdı. Kimi gün biri, ertesi gün diğeri kazanırdı. Sonunda sıkıldılar, yeni bir yarış icat ettiler. Yarışı ilk bitiren değil sonuncu gelen deve kazanacaktı. Gençler heyecanla develerine bindiler. Ama ikisi de rakibine geçilmek ve yarışı kazanmak için develerini koşturmadı. Ortada yarış kalmadı. Keyifleri kaçtı, düşündüler taşındılar çare bulamayınca bir yaşlıya danıştılar. İhtiyar, genç yarışçıları dinledi, güldü ve çözümü buldu. Gençler, ihtiyarın dediğini yaptı, develer yarıştı, sonuncu gelen kazandı. Acaba nasıl?

Zor miras paylaşımı

ZENGİN Arap ölünce malı mülkü üç oğluna kaldı. Malı paylaşmak kolay oldu. Ama iş 17 deveye gelince karıştı. Çünkü vasiyete göre en büyük oğlan develerin yarısını, ortancası üçte birini ve en küçüğü de dokuzda birini alacaktı. Develeri kesmeden çözüm arandı. Yoldan devesiyle geçen bilge adama danışıldı. Bilge adam meseleyi dinledi ve herkesin vasiyetteki payını almasını sağladı. Nasıl?

Çözüm ve hisseler

İlk bulmaca: İki yarışçı da kendi devesine binmedi, rakibin devesiyle yarıştı. Böylece ikisi de rakibinin devesiyle birinci olmak için çabaladı. Kendi devesini geride bırakan yarışı kazandı.

Kıssadan hisse: Bugün oy atacağınız liderin farklı bir partideki performansını da hayal edin. Değişik koşullarda ne kadar başarılı olurdu diye düşünün. Ben sıkça yaparım, eğlenceli olur!

İkinci bulmaca: Bilge adam önce kendi devesini miras kalan 17 deveye ekledi. Sonra 18 devenin 9’unu (yarısı) büyük oğlana, 6’sını (üçte biri) ortancaya, 2’sini de (dokuzda biri) en küçüğe verdi. 9 artı 6 artı 2 eder 17 deve, bilge adam kendi devesini geri aldı, bindi, gitti.

Kıssadan hisse: Bilge adam kendisinden katarak (devesini) kansız çözümü buldu. Bu katkıyla bütün değişti, herkes payını aldı, bilge adam da kaybetmedi. Uzlaşma tarifi arayanlara armağanımdır.
Yazının Devamını Oku