21 Temmuz 2007
<b>ANKARA</b><br>BAŞBAKAN’la canlı yayın öncesinde sohbetteyiz. Önündeki masada seçim meydanında kullandığı malzeme yığılı. CHP’li yıllardan şeker karneleri, MHP beyannamesi, gazete kupürleri.
Eliyle dosyaları gösteriyor, derin bir nefes alarak diyor ki:
- İşte bu yüzden çekilirim diyorum, blöf yapmıyorum.
- Yani bu partilerle koalisyon ortağı olmam diyorsunuz.
- Evet, ayrıca bizden başka kimse çıkıp Türkiye’ye şu eseri bıraktım diyemiyor.
- Ya siz?
- Ben geceli gündüzlü çalıştım, eserler bıraktım, ama marifet iltifata tabidir.
- Ne demek oluyor?
- Emeğimin karşılığını beklerim, yoksa neden kalayım ki?
Ağar: Maratonda hızlandık
DP lideri Mehmet Ağar dün üç mitingde konuştu, morali yerindeydi:
- Dikkat edin, biz bölge mitingleri yapmıyoruz, il il geziyoruz.
- Siyaseten ne sonuç çıkartmak gerekiyor?
- Maraton koştuk, son düzlükte hızlandık, miting sayımızı 35’e çıkarttık.
- Peki seçim sürecinde artan ilgiyi neye bağlıyorsunuz?
- En iyi adayları biz çıkarttık, pozitif kampanya yürüttük.
- Farklı oldunuz yani...
- Evet bizim dışımızdakiler ip kavgası yaptı, siyasetin sigortası olduğumuz anlaşıldı.
Tek ses, tek infaz
AKP’ye destek veren kalemler, yaygın medyayı "tek sesli" bulur, toplum mühendisliği ile suçlar.
Ama herhalde en keskinleri bile AKP medyasında dünkü manşet uyumuna bahane bulmakta zorlanır.
Seçime sadece iki gün kala AKP medyasındaki her gazetenin (unuttuğum olur korkusuyla tek tek isim saymıyorum) manşeti aynıydı: Devlet Bahçeli MİT ajanlığı ile suçlanıyordu. Demek ki;
1) 20 yıldır temcit pilavı gibi her seçim öncesinde önümüze konulan iddiaları kullanmak ayıp değilmiş! O zaman Tayyip Erdoğan’ın ’değiştim’ demeden önceki söylemini hatırlatmak da serbest.
2) Bahçeli’ye dönük iddianın sahibi merhum Alparslan Türkeş... Bu durumda Tayyip Erdoğan’ın sicil amirini Necmettin Erbakan Hoca saymakta beis yoktur herhalde.
Merkez sağ ve sol iktidarlarda muhalif duruşla saygınlık kazanan muhafazakár medya AKP ile mesafesini koruyamadı, itibarını yitirdi. Son manşetlerse tabir yerindeyse tüy dikti!
İmam hatip kardeşliği
YENİ Bosna’da mahalle parkında AKP’li kadınlarla dolu bir masada Fuat Bol ile buluştuk.
Türkiye Gazetesi eski Genel Yayın Müdürü, AKP İstanbul Üçüncü Bölge Milletvekili adayı Fuat Bol, Başbakan’ın çocukluk arkadaşı.
- Tayyip Bey’le kaç yaşında tanıştınız?
- 11 yaşında aynı imam hatibe girdik, 7 yıl beraber okuduk.
- Neden siyaset?
- Seçmene de söylüyorum. 20 yıldır dertlerini dinleyip yazıyordum. Oylarını alırsam Ankara’da bu dertlere çare bulacağım.
Yazının Devamını Oku 17 Temmuz 2007
<b>ANKARA</b><br>AKP’ye dönük yolsuzluk iddialarının tek kaynağı haline gelen Kadıköy Belediye Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, pazar günü bu köşede "Bir bakan, Kuşadası Belediye Başkanı’nı ihale yüzünden tehdit etti" dedi. Başkan Fuat Akdoğan, hemen bu iddiayı yalanladı. Ofer’in Kuşadası’nda kazandığı iki ihalenin öyküsünü ayrıntılarıyla aktardı. Yanıt hakkına saygı açısından Fuat Akdoğan’ın anlatımını özetlemedik. Sadece önüne meseleyi hatırlatan bir not ekledik, sonuna soruları sıraladık.
Maktum’a var, Limaş’a yok
Önce meselenin özeti:
Kuşadası Limanı işletmeciliği için açılan ihaleyi 21 Şubat 2003 tarihinde Limaş isimli şirket kazandı. Limaş’ın Yönetim Kurulu Başkanı, bugünkü Belediye Başkanı Fuat Akdoğan, ortakları Kuşadalı yerel işadamlarıydı. Şirket 61 milyon doları bir ay içinde ödeyemedi. Süre uzatımı alamadı, ihale ikinci sıradaki 60 milyon dolar teklif eden Ofer ve ortaklarına kaldı.
Fuat Akdoğan ne diyor?:
"1) Kuşadası’nda Ofer grubunun kazandığı bir ihale de, Kuşadası Limanı ihalesidir. Eğer Sayın Başkan Yardımcısı (Gürsel Tekin) bu ihaleden bahsediyor ise bu ihale de Özelleştirme İdaresi tarafından yapılmıştır.
2) Ben, Kuşadası Limanı ihalesine Kuşadası Belediyesi veya Belediye Başkanı olarak değil, o zaman halka açık bir şirket olan Limaş A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı olarak katıldım ve ihaleyi kazandık, dolayısı ile bir tehdit söz konusu olsa idi, bizim ihaleyi kazanmamız nasıl mümkün olacaktı?
3) Liman ihalesinde Global-Ofer konsorsiyumu bizim arkamızdan ikinci gelmiştir. Bizim kazandığımız ihale sonrasında biz gerekli parayı toplayamayınca ikinci gelenlere ihale yasa gereği verilmiştir. Burada da herhangi bir bakanın tehdidi söz konusu olmamıştır, olamaz da zaten. Burada sebep, benim Yönetim Kurulu Başkanı olarak kazandığımız ihale rakamını bir araya getiremememden kaynaklanan bir ticari unsur söz konusudur.
4) Bu ihale süreci içerisinde benim tabiidir ki bazı bakanlar ile ihale bedelini toplayamamamdan kaynaklanan sebeplerden dolayı, süre uzatımı için görüşmelerim olmuş ancak yasa gereği olduğundan bize ikinci bir süre uzatımı verilmemiştir, bu konuda da ilgili bakan yetkisini kullanmıştır, dolayısı ile tehdit etme lüzumu zaten hasıl olmamıştır."
Akla gelen sorular:
Limaş şirketi neden parayı/krediyi temin etmeden ihaleye girdi?
Dubai kuleleri için 1.1 milyar YTL vereceğini ilan eden Şeyh Maktum da ödeme yapmadı ama bekleniyor, yani istenilince ek süre veriliyor. Limaş’ın günahı neydi?
Fuat Akdoğan’ın süre uzatımı için ret yanıtı aldığı bakanlar Özelleştirme Yüksek Kurulu Başkanı ve üyeleri mi? (Üyeler: Başbakan, Devlet Bakanı, Maliye Bakanı, Ulaştırma Bakanı, Sanayi Bakanı.)
İmar izni kazandırdı
Önce meselenin özeti: Kuşadası’nda Fransız Tatil Köyü’nün arazisini Ofer ve ortakları 34 milyon dolara satın aldı. Hemen ardından imar izni yüzde 20’den yüzde 53’e, kat izni 2’den 12’ye çıktı. Bu karar, Kuşadası Belediyesi tarafından 7’ye karşı 8 oyla alındı.
Fuat Akdoğan ne diyor?:
"Eski Fransız Tatil Köyü’nün bulunduğu Aslan Burnu mevkiindeki ihaleden bahsediliyor ise bu ihale bizler tarafından değil Özelleştirme İdaresi tarafından yapılmıştır, bizim hiçbir dahlimiz olmamıştır, yasa gereği olamaz da..."
Akla gelen soru:
İmar değişikliği daha önce yapılsaydı, arazinin değeri artmayacak mıydı?
Son söz yerine önerimiz: Fuat Akdoğan ile Gürsel Tekin bir TV programında tartışabilir.
Yazının Devamını Oku 15 Temmuz 2007
<b>ANKARA</b><br>ADANA kebabı biliyorsunuz artık tescilli marka. Ama Adana’da yerli kebapçı bulmak zor. Adana Kebapçılar Odası’na kayıtlı 267 dükkánın 177’si Mardinli. (Zaten Oda Başkanı da Mardinli.) Demem o ki, dün fotoğrafını bastığımız dev kebabı tüketirken Ömer Çelik’le göçten söz etmemiz tesadüf değil.
- Adana’ya göç, siyaseti nasıl etkiliyor?
- Adana göç alan iller için sosyal laboratuvar gibi.
- Örnek oluşturabilir yani.
- Evet, eğer bu göçler neticesinde doku yırtılırsa yazık olur.
- Veya iyimser senaryo nedir?
- Kültürlerin bir arada barış içinde yaşayabildiğini gösterir.
AKP’yi yazan adam
İSTANBUL’daki imar yolsuzlukları, Osman Pepe’nin oğlunun gemisi, 650 dairesi, Ömer Dinçer’in mahkemesi ve diğerleri... Son zamanlarda AKP’ye dönük en ciddi yolsuzluk iddiaları hep tek kaynaktan medyaya yansıyor. CHP İl Başkanlığı’na atanması beklenen Kadıköy Belediye Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, bazen belge ve bilgileri ulusal medyaya aktarıyor, çoğu kez internette kendisi yazıyor:
- Gürsel Bey yeni malzeme var mı?
- Meydan okuyorum, ister Kadir Topbaş, dilerse AKP İl Başkanı ile TV’ye çıkalım.
- Ne tartışacaksınız?
- İstanbul’da 10 milyar doları aşkın imar yolsuzluğu yapıldığını kanıtlayacağım.
- Sadece İstanbul’dan mı bilgi, belge geliyor?
- Hayır, Kuşadası’nın AKP’li Belediye Başkanı’na da bir sorum var.
- Nedir?
- Başkan Bey’i Ofer ihalesinde hangi bakan tehdit etti, o açıklamazsa ben açıklayacağım.
99’dan fazla alırız
İLK işaret fişeği Konya’dan geldi, ardından Kayseri, Afyon ve dün de Mersin. MHP meydanları dolduruyor. "MHP mitingleri başlamadan seçim öngörüsü yanlış olur" tezini doğruluyor. Kimilerine göre MHP, CHP’ye oldukça yaklaştı. Genel Sekreter Cihan Paçacı’ya sorduk:
- MHP ağırlığı neden kampanyanın ortasında hissedilmeye başlandı?
- Kampanya ilerledikçe üç partiye dönük teveccüh artıyor.
- Peki dağılımdan kim kárlı çıkıyor?
- Bana göre MHP’nin oyları çok artıyor.
- Havayı MHP’nin yüzde 18 aldığı 1999 seçimleriyle kıyaslarsanız...
- Bence o günlerin üzerinde bir başarı sağlarız.
Zengin ilin işsizleri
1980 öncesinde hızlı eylemciydi. Sonra iş dünyasına atıldı. Merkez sağın hemen her partisinde bulundu, bugün Kocaeli MHP ikinci sıra adayı. Rumeli Eğitim Vakfı Başkanı Lütfü Türkkan’a, "Seçim bölgenizde en büyük sorun ne?" diye sorduk, ekonomik analizini aktardı:
- İşsizlik... Kocaeli, Türkiye’nin en müreffeh ve zengin ili ama herkes iş arıyor.
- Peki bu konuda bir vaadiniz var mı?
- Evet, özellikle bölge işadamları olarak işsizlere beceri kazandırmalıyız.
- Seçim bölgenizde iş dünyasından en fazla desteği ne zaman alıyorsunuz?
- Barzani’ye sattığınız fiyattan sanayiciye de elektrik verin deyince ortalık yıkılıyor.
Yazının Devamını Oku 14 Temmuz 2007
HERKES bilir ki, AKP Adana ikinci sıra adayı Ömer Çelik başkentte Papermoon’da randevu verir. Adana’da ise Mardinli 8 kardeşin işlettiği Yüzevler kebapçısını mekán tutmuş. Yüreğir ve Sofulu mitinglerinden sonra gece vakti buluştuk, hem yedik, hem de aşağıdaki konuşmaları yaptık. Ömer Çelik’in Adana’da seveni, sayanı çok, parti teşkilatıysa lokomotif aday muamelesi yapıyor. Zaten lakabı da 4x4 çeker Ömer!
Seçim krize çare değil
Seçim kampanyası çok sert geçiyor.
- Her seçim halkla siyaset arasında yeni bir başlangıçtır.
Bu kez farklı mı olacak?
Baksanıza bu kez meydanlarda ipler fırlatılıyor, idamdan söz ediliyor.
Ne sakıncası var?
- AB gibi büyük politikalar, istihdam gibi gündemdeki sorunlar tartışılamıyor.
Peki gündem nasıl oluşuyor?- Ulusalcılık sanki sivil siyaseti tahrip için uyduruldu gibi...
Nasıl?- Ben siyasetsiz siyaset diyorum; politika konuşmuyoruz, suçluyoruz, yargılıyoruz.
Sonuçta siyaset yara alıyor, içi boşalıyor diyorsunuz...
- Seçimin sayısal sonuçlarından çok siyasi sonuçlarını dikkate almalıyız diye düşünüyorum.
Ne gibi siyasi sonuçlar?
- Başta da söyledim, seçim krizleri çözmeli ama biz maalesef mevcutlara yeni kriz ekliyoruz.
Dışarıdan olmaz çünkü
Muhalefet, cumhurbaşkanı dışarıdan olsun diyor.
Cumhurbaşkanı küçük yani parti siyasetinin dışındadır ama büyük siyaset çerçevesindedir.
Aradaki farkı biraz açıklar mısınız?- Emniyet, ordu ve yargı da küçük S harfi ile başlayan siyaset dışıdır, ama hepsi milli iradeye bağlıdır.
Büyük S harfiyle başlayan siyaset ne emrediyor?
Cumhurbaşkanı milli iradenin eseri TBMM’nin içinden seçilmeli diyor.
Aksi halde?
- Muhalefetin önerisi milli iradeye güvensizlik imasıdır.
Adanalı Ömer
En sevdiği: Kebap yemek. (Tersini söylese de inanmazdık!)
En sık yaptığı: Büyüdüğü sokaklarda sabaha kadar yürümek.
En çok üzüldüğü: Sayısı her gün artan Adanalı sokak çocukları. (Bazı partiler, uçucu madde bağımlısı çocukları rakip afişleri indirmek için kiralıyor.)
Apolitik hayali: En az bir Adana takımının birinci lige çıkması.
Nerede oturuyor: Yeni Adana’yı seviyor ama eski şehirde oturuyor.
Yazının Devamını Oku 10 Temmuz 2007
<b>ANKARA</b><br>YAKLAŞIK bir yıl önce Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, Diyarbakır’a gitti. Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, bakanla yatırımcıları buluşturdu.
Unakıtan, Almanya’da yaşayan Türk işadamlarına sordu:
- Diyarbakır’la ilginiz ne, aileniz bu kentten mi?
Yatırımcılar, "Evet" dedi, bölge insanı oldukları anlaşıldı.
Kemal Unakıtan’ın ikinci sorusu yatırıma dönüktü:
- Diyarbakır’da yatırım yapmayı düşünüyor musunuz?
Yanıt biraz temkinli ve mesafeliydi:
- Aslında evet, ama asayiş sorunlarından korkuyoruz.
Bakan tam bu noktada yatırımcıyla diyaloğu kesti, Osman Baydemir’e yüklendi:
- Gördünüz mü, bakın adamlar asayiş sorunu diyor. Sizin iş dünyasını bu kentte asayiş sorunu olmadığına ikna etmeniz gerekiyor. Herkesin kendi yöresine sahip çıkması lazım.
Unakıtan, CNN Türk’te Parametre programında o günü anlatırken kendisine özgü tepkisini aktardı:
- Dedim ki, "Enayiliğin lüzumu yok".
Yayından hemen sonra telefonla yurtdışında bulunan Baydemir’e ulaştım.
Yatırımcı toplantısını hatırladı, kendisinin bakandan randevu istediğini söyledi. Hemen sordum, "Bakan o toplantıda size yönelik olarak ’Enayiliğin lüzumu yok’ ifadesini kullandı mı?"
Baydemir biraz şaşırdı, ardından yanıtladı:
- Hayır, zaten böyle bir ifade sayın bakana da yakışmazdı. Ayrıca asayiş sorunu neden belediye başkanından sorulsun ki, hükümetin meselesidir. Barış ve huzuru getirsinler, gerisi kolay. Yani bir enayilik varsa, bana ait değildir.
Diyarbakır’a günde 4-5 uçak inmeye başladı ama çoğu komşu Adıyaman’daki fabrikalarına giden yerli-yabancı işadamlarını taşıyor. Ezcümle, var bir enayilik ama sorumlusu bulunamıyor.
Devleti göreve çağırdı
MALİYE Bakanı Kemal Unakıtan, Petkim ihalesinde çıkan rakamı beğeniyor.
Ama konu Ermeni yatırımcıya gelince daha temkinli konuşuyor:
- Öncelikle girişimci grubunun şirkete dönüşmesini beklemek lazım. Ayrıca sadece bu ihalede değil daha öncekilerde de devletin kurumları bizi uyarır, "Şu şirkete dikkat edin" der. Özelleştirme İdaresi de devletin çıkarlarına aykırı iş yapmaz.
Bakan biraz kapalı konuşuyor ama anladığım şu:
1) Devleti göreve çağırıyor. Eğer Petkim ihalesini kazanan konsorsiyumda sakıncalı kişi veya şirket varsa bildirilmesini istiyor, aksi halde spekülasyon yapılmamasını diliyor.
2) Özelleştirme Yüksek Kurulu karar sürecini hatırlatıyor, ihaleye ilişkin son sözün gelecek hükümete kaldığına işaret ediyor.
Karşı görüş ve katkı
"Ortada bir suçlu vardır ve bu suçlu kesinlikle mağdur değildir. Aslında mağdur olan TBMM’dir ve cumhurbaşkanlığı seçiminde gereksiz yıpratılmıştır. Bunu da topluma anlatacak olan başta CHP olmak üzere diğer muhalefet partileridir. Bu partiler halka söz konusu seçilememe hakkında detaylı bilgiler vermeli ve konuyu yüzeysel geçmemelidir. Neden seçilmediği ve neden seçilmemesi gerektiği halka iyice anlatılmalıdır." (Özden Yolagiden)
Yazının Devamını Oku 8 Temmuz 2007
<b>ANKARA</b><br>ANAYASA değişikliği paketinin Yüksek Mahkeme’den neden ve nasıl vize aldığını yaklaşan başkanlık seçimi sonuçlandığında daha iyi anlayacağız, anlatacağız. Ama bugünlük sadece hukuki formatla yetinelim:
Türkiye Büyük Millet Meclisi, cumhurbaşkanını seçemediği için erken seçime zorlandı. 22. Yasama Dönemi seçim kararıyla sona erdi. Bu yasama döneminde kanunlaşamayan tüm taslak ve tasarılar kadük hale geldi. Anayasa değişikliği de referandum süreci tamamlanmadığı için aynı akıbete uğradı. Yani bırakın yürürlük hesaplarını, aslında referanduma bile sunulamaz.
Galatasaray Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Anayasa Hukukçusu Prof. Necmi Yüzbaşıoğlu şu yorumu yapıyor: "Bir yasama döneminde yapılacak olanlar yapılır, bu diğer yasama dönemini bağlamaz. 22 Temmuz’da bakarız sonuçlandırılmamış kanunlar var mı diye. Kanun nasıl sonuçlanır? Resmi Gazete’de yayınlandıktan sonra sonuçlandırılır. Ama 22 Temmuz’a yetişmemiş. Kanun sonuçlandırılmadığı için YSK’nın kanunun kadük olduğuna karar vermesi ve ’referandum yapılamaz’ demesi beklenir."
Ama burası Türkiye... Hukuksuzluktan en fazla şikáyet edenler genellikle yargıya en fazla karışanlardır. O yüzden bekleyelim, görelim YSK ne diyecek. Bakalım bu ülkede yargıç kalmış mı?
Keşke Mumcu’ya sorabilsek
HER tartışmayı halka götüreceksek Meclis’i lağvedelim gitsin... Zaten temsili parlamenter sistemi hiç sevemedik, 3.5 darbeyle murdar ettik. Padişahlık, pardon başkanlık sistemine geçelim, bitsin.
Yalnız yeni sistemin adına demokrasi demek de zor olacak, baştan söyleyelim. Çünkü parlamentoda çoğunluğun istediği de konuşuluyor, azınlığın dediği de oluyor.
Her konuyu halka götüreceksek, yüzde 49’u tamamen silip atmış olmayacak mıyız?
Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesi projesinde AKP’yi anlayabiliyorum. 360’tan fazla milletvekiliyle cumhurbaşkanı seçememeyi içlerine sindiremediler. Sistemle hesaplaşmanın yolunu "millete gidiyoruz" hayhuyu ile ucuza getirdiler.
Ama ya Anavatan Lideri Erkan Mumcu’ya ne demeli? Keşke birleşme olsaydı, Mumcu siyaseten bu ölçüde mağdur edilmeseydi diyoruz. O zaman AKP’ye verdiği destekle yaratılan siyasi kaostaki sorumluluğu hatırlatılır, nedeni sorulurdu?
Almancası suç olabilir
AKP’nin ilginç bir seçim afişi var: "Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet."
Muhtemeldir ki, parti liderliğinin Güneydoğu ve terör politikasındaki tereddüdü nedeniyle uğradığı eleştirilere yanıt olsun diye düşünülmüş... İyi, güzel de acaba fazla ileri gidilmemiş mi?
Bu afişin özetini 1938 yılında Avusturya’yı işgal eden Naziler tasarlamış. "Tek millet (ein volk), tek devlet (ein reich), tek önder (ein Führer)" diye kısa yoldan mesaj vermişler.
Şaka bir yana AKP’yi uyarmak istedim. Yurtdışında yaşayan Türkleri oy kullanmaya teşvik amacıyla bazı seçim afişleri yabancı dile çevriliyor, iyi de oluyor.
Yalnız bu afişi çevirmesinler, Almancası suç teşkil edebilir.
Karşı görüş ve katkı
"Cumhurbaşkanlığı seçiminde tarafsızlık ilkesini kimse gündeme getirmiyor. Özal ve Demirel ile bir hata oldu diye devam edebilir gibi düşünülüyor. Bence çok yanlış. Hatadan dönmek gerekiyor. Halk hangi bilgi birikimi ile cumhurbaşkanı seçebilir ki? Sadece bildiği bir politikacıyı seçer. Yani biz politikacı cumhurbaşkanlarına mecbur mu olmalıyız? Örnek olarak cumhurbaşkanlığının en popüler adayı Abdullah Gül’ü inceleyelim. ’Erkeksen...’ tipi beyanlarda bulunan Gül’ün bu hırsla ülkenin idaresinde tarafsız olacağına inanıyor musunuz?
(Funda YAMANEL)
Yazının Devamını Oku 7 Temmuz 2007
ANKARAUZAN Ailesi’nin İsviçre’deki paraları nasıl ortaya çıktı? Ankara’da ilginç senaryolar dolaşıyor. Örneğin, Cem Uzan’ın kardeşi Hakan Uzan’la görüştüğü uydu telefonunun Alman Narkotik Polisi’nin takibine takıldığı söyleniyor. Yine iddiaya göre, kayda alınan 17 görüşmede ilginç suç unsurlarına rastlanıyor: Hangi davanın hangi mahkemede görülmesi gerektiği, ödenen ve gizlenen paralar gibi...
Alman polisi başka bir operasyon nedeniyle bu ülkeyi ziyaret eden Türk polisine bu bilgileri "hediye" edince operasyon başlıyor. Ancak yurtdışındaki soruşturma "kara para" şüphesiyle açıldığı için açılan mahkemelerde mal varlığının iadesi artık çok zor gözüküyor.
Uzan Ailesi’nin kaçak üyelerinin nerede yaşadığı da artık sır değil... Gerek telefon görüşmeleri, gerekse eşlerin kaçakları ziyaret güzergáhı Ürdün’e işaret ediyor. Başbakanlık kaynakları, Uzan Ailesi’nin kaldığı adresi bile biliyor, ilgililere bildiriyor, ama Ürdün iadeye yanaşmıyor.
Anayasa kaç kez delinir?
BAŞLIKTAKİ soruyu yadırgamayın, malum merhum Turgut Özal bile "bir kez delinirse sakıncası yok" fikrindeydi. Zaten o anlayışla Anayasa her seçim döneminde delinir oldu. Seçim yasalarının, yani oyun kuralının son anda değişmesi sıradanlaştı.
Ama bu kez durum farklı, AKP Anayasa’ya öyle bir madde ekledi ki... Her cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında Anayasa istenildiği gibi by-pass edilecek. Meclis’te çoğunluğu olan parti cumhurbaşkanı seçerken Anayasa’ya takılmayacak.
İşte Anayasa Mahkemesi’nin onayladığı Anayasa değişikliği bu!
Yüksek Mahkeme varlık nedeninin birden fazla kez delinmesine ses çıkarmıyor. Tehditle, ithamla, başkanlık vaadiyle gelinen aşamada hukukta deniz bitti.
Hayırlara vesile olsun efendim.
Derin PKK ne istiyor?
DERİN PKK kavramını Hasan Cemal’den okudum. Derin devlet misali, PKK içinde PKK’dan derin nüveyi anlatıyor. Kritik soru şu: Irak’ı işgal eden ABD ile Kuzey’in hákimi Barzani, derin PKK’ya ne kadar nüfuz edebiliyor. Galiba fazla değil! Çünkü bölücü örgütün geçen kış ilan ettiği ateşkesin en azından seçime kadar uzatılması, ABD’nin ve Barzani’nin de tercihiydi. Örgüt yönetimi ateşkes konusunda ikiye bölündü. Murat Karayılan sözünü dinletemedi.
Eğer varsa derin PKK acaba ne istiyor? Türk askerini Irak’a sokarak Kürt meselesini Ortadoğu denklemine sokmayı amaçlıyor olmasın?
Erbakan’dan zarf geldi
MİLLİYET’te Fikret Bila yazdı: Necmettin Erbakan, Abdüllatif Şener’in randevu istediğini, önümüzdeki günlerde görüşeceğini söylüyor. Şener’in yakınları, randevu isteğinin kesinlikle söz konusu olmadığını açıkladı. Anlaşılan o ki, Erbakan Hoca Şener’e zarf attı, eğer istiyorsa görüşebilecekleri mesajını yolladı. Peki AKP’den aday olmayan Şener, Saadet’e geçer mi? "Giderse genel başkan seçilir" yorumlarına rağmen iddia ediyoruz ki, Şener Saadet’e gitmez.
Yazının Devamını Oku 3 Temmuz 2007
ANKARA’TÜRK Ordusu tek başına Kuzey Irak’a girmesin’ şartlı ABD kredisi tartışması sürüyor. Deniz Baykal, Ali Babacan’ın 22 Eylül 2003’te Dubai’de attığı imzayı hatırlatıyor.
Peki Ali Babacan ne yanıt veriyor, aktaralım:
1) 1 milyar dolar hibe veya 8 milyar dolar çok ucuz maliyetli kredi ABD bütçesinde Türkiye’ye yardım maddesinde yer aldı.
2) ABD, "Türkiye tek başına Kuzey Irak’a giremez" demiyor. Aslında tam tersine girerse, o andan itibaren kredi taksitlerini ödemeyi keseceğini söylüyordu.
3) Yani Deniz Baykal’ın iddiasının aksine, eğer krediyi kabul edip yine de Irak’a girseydik, ABD’den o ana kadar yapılan ödemelerde sorun olmayacaktı.
4) Ama zaten piyasa bu miktarda krediyi ABD’nin Türkiye’ye güveni/desteği olarak algıladı. Borsa haberi duyunca tavan yaptı, krediye gerek kalmadı.
Türkiye krediyi kullanmayacağını ABD’ye nasıl bildirdi?
Yanıtı gördüğüm ve okuduğum iki ayrı notada yer alıyor.
Notalardan ilki 13 Nisan 2004 tarihini taşıyor.
Dışişleri Bakanlığı, ABD Büyükelçiliği’ne kredi anlaşmasını bozduğunu duyuruyor.
ABD Büyükelçiliği, hemen ertesi gün yani 14 Nisan 2004 tarihinde cevabi nota veriyor.
Türk Dışişleri’ne anlaşmanın geçersiz hale geldiğini teyit ediyor.
Seçim sürecinde her tartışma nereden başlarsa başlasın Irak’a sıçrıyor.
Hiç değilse biraz hafıza tazeleyelim, doğru verilerle tartışalım istedim.
Yardım alamasın diye
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, daha ilk günden itibaren hep 2 partili sistem istedi.
O yüzden CHP dışındaki partilerin açtığı tartışmalara girmekten kaçındı. Tabir yerindeyse MHP’yi bile muhatap almak istemedi. Ama son günlerde değişti, meydanlarda Genç Parti’ye yükleniyor.
Bu söylem değişimini Başbakan’a yakın bir kaynağa sordum, şu yanıtı aldım:
- Sayın Başbakan bu kez Genç Parti’nin Hazine yardımı alacak kadar bile oy toplamasını istemiyor. Uzanlar’ın İmar Bankası nedeniyle devlete 7 milyar dolar borcu var. Bonozedelere 1-2 milyar dolar daha ödenecek. Bu rakamlar ortada iken üstüne bir de Hazine yardımı ödenmesini içine sindiremiyor.
Biliyorsunuz, genel seçimde yüzde 7’den fazla oy alan partilere bütçenin 5 binde ikisi kadar yardım yapılıyor. Bu sayede Genç Parti kasasına 2003’te 5 milyon YTL, yerel seçimlerin yapıldığı 2004’te 12 milyon YTL, 2005’te 6 milyon YTL, 2006’da 9 milyon YTL girdi. Genç Parti, 2007’de 23 milyon YTL yardıma hak kazandı. Toplam 55 milyon YTL, doğrusu kolay hazmedilecek rakamlar değil!
410 milyar dolarlık ekmek
DAHA beş yıl önce başlıktaki rakam üçte birine yakındı. Türkiye ekonomisi bir ekmek üretirken bugün sofraya 2 ekmek daha eklendi. Dile kolay savaş, gerginlik, muhtıra derken ekonomi 21 çeyrektir, yani beş yıldır aralıksız büyüyor. Kimse kusura bakmasın, ama dünkü en önemli haber buydu.
Keşke iktidarıyla, muhalefetiyle siyasetçiler ekmek kavgasını daha fazla umursamaya başlasa!
Karşı görüş ve katkı
"Rahmetli Orhan Doğan’ı ’Cizre’deki barış ve huzur çabalarıyla hatırlamak isterim’ demişsiniz. Peki, siz barışın sağlanması için herhangi bir çabada bulundunuz mu?" (Ayhan Ergün)
"Biz Orhan Doğan’ın yaptığı her şeyi doğru yaptığına inanıyoruz. Hatıralarını da daima yaşatacağız. 50 derece sıcaklıkta, 200.000 kişi uğurladı Orhan Doğan’ı" (Sevgi Sazan)
Yazının Devamını Oku