Emre Özpeynirci

Avrupa’da hurda bereketi

22 Nisan 2009
SON 6 aydır global krizin satışları vurduğu Avrupa’da otomotiv sektörünün yüzü 11 ülkenin uyguladığı hurda teşviğiyle Mart ayından itibaren yeniden gülmeye başladı. Bu durum ÖTV indirimine bağlı olarak Türkiye’den artan siparişleri etkilese de, ihracat ve üretim cephesinde morallleri yükseltiyor.

Mart ayında hurda teşviğinin etkisiyle Almanya, Fransa ve İtalya’da otomobil satışlarında yaşanan hızlı artış, hem Avrupa’daki diğer ülkeleri, hem de Amerika’yı harekete geçirdi. Nisan ayında hurda teşviği veren ülke sayısı 7’den 11’e çıkarken, ay sonunda bu rakamın 16’ya yükselmesi bekleniyor. Bu da son 6 aydır büyük düşüşler yaşayan bir çok ülkede Nisan ayından itibaren toparlanmanın başlayacağı sinyalini veriyor. Krizin satışları vurmaya devam ettiği Amerika’da ise özellikle Başkan Obama’nın isteğiyle Avrupa’daki benzer hurda uygulamasının devreye sokulması bekleniyor. Avrupa’da verilen hurda teşviklerinin çoğunlu yıl sonuna kadar yürürlükte olurken İspanya, Lüksemburg ve Hollanda’da süre 2010 yılına kadar uzuyor. Bu da satışların sadece belli bir dönemde değil yıl genelinde artarak devam edeceğini gösteriyor.

Geçtiğimiz yıl Eylül ayından itibaren küresel krizin etkisiyle otomobil satışlarının hızla düştüğü Avrupa’da, hükümetlerin otomotiv sektörüne verdiği destekler mart ayında kendini göstermeye başladı. Fransa ve İspanya 2008 yılı sonunda hurda teşviği vermeye başlarken, Ocak ayında Almanya, Portekiz ve Lüksemburg, Şubat ayında ise İtalya, Romanya benzer uygulamayı devreye soktu. Mart ayında Slokvaya hurda teşviği veren ülkeler arasına eklenirken, Avusturya, Yunanistan ve Hollanda’da Nisan ayıyla birlikte hurda teşviği vermeye başladığını açıkladı. Mart ayında hurda teşviği veren ülkelerin otomobil satışlarında yaşanan yukarı hızlı hareketle birlikte, İngiltere, Belçika, Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya’da da hurda teşviği uygulamasının kısa sürede başlayacağı kaydediliyor.

ALMANYA 5 MİLYAR EURO VERDİAvrupa’da hurda teşviğinin en büyük etkisi kuşkusuz Almanya’da ortaya çıktı. Şubat ayında hurda teşviğiyle satışların yüzde 21 arttığı Almanya’da geçtiğimiz ay ise satışlarda yüzde 40’lık rekor artışla 401 bin otomobil satıldı. Bunda hükümetin 9 yaş ve üzeri araçlara 2 bin 500 Euro teşvik vermesi etkili oldu. Almanya hükümeti hurda teşviği için 1.5 milyar Euro’luk kaynak ve bu teşviğe bağlı olarak 620 bin adetlik satış hedefi koyarken, talepteki patlama nedeniyle ayrılan kaynak 5 milyar Euro’ya, ulaşılan ek talepte şimdiden 1.3 milyon adede ulaştı.

İTALYA’DA TALEP % 36 ARTTIİtalya’da ise Mart ayında devreye giren hurda teşviğinin yansıması hemen satışlarda ortaya çıktı. Mart’ta otomobil satışları bir önceki yıla göre yüzde 0.24 artarken, bu artış yılın ilk yukarı hareketi oldu. İtalya Yabancı Otomobil Üreticileri Derneği (UNRAE) ise mart ayında otomobil talebinin yüzde 36 arttığını, nisan ve mayıs aylarında büyümenin daha fazla olacağını kaydediyor. Mart ayında Fiat’ın satışları yüzde 6.1 artarken, pazar payı geçtiğimiz yıla oranla yüzde 30’dan yüzde 32’ye yükseldi.

Yazının Devamını Oku

İsotlar’a Türkiye’de NANO piyangosu

15 Nisan 2009
ORTAYA çıkma fikrinden, geliştirilme sürecine, üretim maliyetlerinden, üretileceği fabrikaya kadar 2 yıldır gündemden hiç düşmeyen dünyanın en ucuz otomobili Tata Nano, 2 bin 40 dolarlık fiyatıyla sonunda Hindistan’da satışa sunuldu. Otomotiv dünyasında artık kendi kendine giden otomobillerin geliştirildiği bir ortamda, böylesine eski teknolojiye sahip bir otomobilin yarattığı etkinin en önemli sebeplerinden biri kuşkusuz küresel kriz. Krizde otomotiv sektörünün yeniden şekillenmesiyle birlikte ucuz araçlara olan talepte yaşanan artışla, sadece tüketiciler ve basın değil otomotiv firmaları da Nano’yu mercek altına aldı.
/images/100/0x0/55ea3d7ff018fbb8f87361ab
HİNTLİLER DENEK OLACAK

Nano’nun satışa sunulmasıyla birlikte ikinci ve en önemli süreç de başlamış oldu. Artık araç prototip olmaktan çıkıp, yollardaki yerini aldı. Yani tüketiciler artık birebir araçla temas halindeler. Bu da aracın güvenliğinin, kalitesinin, satış sonrasındaki durumunun ve performansının çok daha net anlaşılmasını sağlayacak. Tata da Hindistan’daki yorumlara bağlı olarak araçtaki eksik noktaları çözüp geliştirme sürecine devam edecek. Bu sürecinde yaklaşık 2 yıl süreceği kaydediliyor. Yani Nano’nun Hindistan dışında satılması için bu sürecin aşılması şart. Hintli tüketiciler bu süreçte bir nevi denek olarak kullanılacak.

10 BİN TIL ALTINDA OLACAK

Peki bu noktada araç Türkiye’ye ne zaman gelecek ve fiyatı ne olacak diye düşünebilirsiniz. Çünkü ortada çok fazla spekülasyon var. Doğrusunu da bu işin yetkililerinden başkası bilemez herhalde. Türkiye’de İsotlar Grubu’nun distribütörlüğündeki Tata’nın Marka Direktörü Cengiz Tiryakioğlu, geçtiğimiz yıl Hindistan’a yaptığımız ziyaret sırasında söylediklerini tekrarladı: "Nano’yu 2010 yılı ortasında Türkiye’ye getirmek için uğraşıyoruz. Hindistan’dan sonra dünyada ilk olarak Türkiye’de satışa sunulabilir. Fiyatı konusunda ise net bir şey söyleyemem ama 8 ila 10 bin TL civarında olması için çalışacağız. Çalışacağız diyorum çünkü henüz daha bu konuda masaya oturmadık. Ama 10 bin TL’nin üzerinde olmayacağını net olarak söyleyebilirim. Olsa zaten biz getirmeyiz. Bizim 13-14 bin TL’ye sattığımız daha büyük ve daha iyi bir aracımız varken, benzer fiyata Nano’yu satmamız tahmin edersiniz ki hiç mantıklı değil."

Tata’nın Pazarlama Müdürü Banu Eresen bu noktada araya girip ekliyor: "Nano’yla Tata markasının Türkiye’ye parayla yapılamayacak tanıtımı yapıldı. Bu da showroomlarımızdaki trafiği önemli ölçüde artırdı. Nano haberlerinden sonra showrooma gelip aracı soruyorlar, biz de hemen, "Nano 2010’da gelecek ama elimizde 13 bin TL’ye daha iyi bir modelimiz var" diyerek satış yapıyoruz" diye konuştu.

4 KİŞİYİZ 4 NANO İSTİYORUZ

Cengiz Tiryakioğlu, Türkiye’deki Nano talebine ilişkin ise şu ilginç örnekleri verdi: "Nano’yla ilgili hala günde en az 15-20 adet talep telefonu alıyoruz. Geçtiğimiz günlerde biri aradı, 4 kişilik bir aile olduklarını ve 4 Nano istediklerini söyledi. Başka ilginç bir talep ise Trabzon bayimizden geldi. Bizi aradı gelecek ilk Nano’lardan 300 adet istediğini söyledi. Arkasından ekledi; "Paranın yarısını hemen ödeyeyim gelince geri kalanın da hemen peşin olarak veririm.’ Tiryakioğlu’na bu noktada "Nano’yu şu an Türkiye’ye satma şansınız olsa kaç adet satardınız diye sorduğumda cevabı: "En az 10 bin adet rahat satardık" oluyor. Nano daha gelmeden çok büyük bir beklenti yarattı, gelince ne olur inanın merak ediyorum.

Çürük dişler temizlenmesse otomotive artık destek hayal

OTOMOTİV sektöründe ÖTV indirimi sonrasında oluşan spekülatif gelişmeler ve istismarlar geçtiğimiz hafta Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan’ı patlama noktasına getirdi. TAYSAD Genel Kurulu’nda, sektör temsilcilerine hitaben sert konuşan Çağlayan’ın söylediklerinin net tercümesi ’Ayağınızı denk alın yoksa bir daha hükümetten hiç bir destek göremezsiniz’ oldu. Yani hükümetin ÖTV indirimi sonrasında fiyatların zamlanması, araç bulunamasası konularında gelen şikayetlere ve istismarlara yönelik tavrını çok net bir şekilde ortaya koydu. Bu noktada yapılması gereken şey çok açık. 1500 bayinin ve 50’ye yakın markanın arasında ÖTV indirimini istismar edip, fırsatçılık yaratan bazı kendini bilmezler hemen tespit edilip uyarılması gerekiyor. Aksi takdirde, krizin devam ettiği bir süreçte, ÖTV indiriminin sona ermesinden sonra bu sektör ağzıyla kuş tutsa hükümetten başka bir destek göremeyecek. Bu konuda kuşkusuz sadece bayi ve distribütörler arasında değil basında da çürük dişler temizlenmeli.
Yazının Devamını Oku

Stok bitti kim neyi tartışıyor

8 Nisan 2009
Otomotiv sektörü son dönemde çok popüler. Bilen bilmeyen herkes birşeyler söylüyor. Efendim yok ÖTV indirimi sonrası otomotiv firmaları zam yapmış, yok müşterilere sıra veriliyormuş, yok böyle fırsatçılık olurmuymuş, yok ahlaki değilmiş. Uzayıp giden bilmeden anlamadan yapılan gereksiz tartışmalar. ÖTV indiriminin çıkma amacı nedir. Kriz ortamında otomotiv sektörünün üzerinde her geçen gün yükü ve maliyetleri artan stokları eritmek değil mi. Yani sektöre derin bir nefes aldırmak. Peki ilk 15 günlük sonuç nedir. 40 binin üzerinde otomobil satılmış. Yani hükümet isabetli bir karar vermiş. (hükümetin kazancını da altta yazdım) Ama Türkiye’de işler bir noktada iyi gittiğinde birileri illa çıkıp çomak sokacak. Son dönemde popüler ya, ’bende vurayım’ otomotiv sektörüne mantığıyla hareket ediliyor. O kadar çok kulaktan duyma, gelen şikayet mailleriyle yazılan, uyduruk yorumlar yapılıyor ki anlayana aşkolsun. Bir de sürekli zam haberleri. Sanki tüm otomobil fiyatlarına biranda zam geldi gibi gösterip, gazete ve televizyonlarda bangır bangır zam geliyor diye yapılan çığırtkanlıklar.

Tabi bunları okuyup, izleyip doğru olarak kabul edenlerde başlıyorlar bağıra bağıra sektörü sahtekarlıkla, ahlaksızlıkla suçlamaya. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu bile çıkmış, "Bir taraftan kriz var otoda stok var diyeceksin vergi indirimi isteyeceksin. İndirim yapılacak sonra hemen fiyatlara zam yapacaksın, böyle saçmalık olmaz. Zaten sayın bakanımız da konuyu inceleyeceğini söyledi" açıklamasını yapıyor.

STOK 150 DEĞİL 120 BİNDİ

Peki işin aslı nedir. Çok basit bir şekilde anlatacağım. Otomotiv sektörünün elinde ÖTV indirimi öncesinde 150 bin adet stok olduğu söyleniyor. Hayır 150 bin stok yoktu. 150 bin adetlik stok geçtiğimiz aralık ayından önce ilk vergi indirimi talebi yapıldığında gündeme gelen stok adediydi. Biliyorsunuz Aralık ayı beklenenden iyi geçti ve stoklarda 30 bin adetlik bir azalma oldu. Yani 2009 yılına sektör yaklaşık 120 bin adetlik stokla girdi. Ama ne hikmetse, Ocak ayında hükümete bildirilen stok miktarının 150 bin adet olduğu söyleniyor. Ya destek almak için stok miktarı biraz şişirilmiş ya da krize bağlı talebin düştüğü noktada yeni araç sipariş edilmiş. İkinci olasılık tahmin edersiniz ki çok düşük. Herkes frene basarken, yeni araç siparişi bana çok gerçekçi gelmiyor. Bu noktada söylenen 120 bine ek olarak bayi stoklarının da ayrı tutulması.

Sonuçta ben sektörün elindeki stok miktarını 120 bin adet olarak kabul ediyorum. Bu stoğun 70 bini otomobil, 50 bini ise ticari araçtan oluşuyordu. 70 binlik stoğun içinde 1600 cc ve altı araçların miktarı ise 60 bin adetti. Ocak-Şubat’ta toplam 41 bin adet araç satıldı. Geçtiğimiz hafta açıklanan mart ayı sonuçlarına göre de ÖTV dopingiyle toplam 55 bin adet araç satıldı. Üst üste koyduğumzda 3 ayda 96 bin adet araç satıldığını görüyoruz. Bunun 68 bin adedi otomobil, 28 bin adedi ise ticari araçtan oluştu. Böyle olunca 3 aylık satış sonrası sektörün stok miktarı 24 bin adede geriledi. Bu rakam şunu net olarak ortaya koyuyor. Sektörde otomobil stoğu neredeyse tükendi. Tek stok 22 bin adetle ticari araçta bulunuyor. Bunun da sebebi ortada. Hükümet ticari aracı otomobil kadar desteklemedi.

Hayır, hükümete bildirilen 150 bin adetlik stoğunu bile doğru kabul etsek yine ortada çok düşük stok miktarlarının kaldığını görüyoruz. Çünkü 150 bin adetlik stokta da 90 bin civarında otomobil 60 bin civarında ticari araçtan bahsediliyor. Böyle olduğunda bile kalan stok miktarı 50 bin civarında. Bunun 32 bini ticari araç 18 bini de otomobil. Otomobillerinde yaklaşık 10 bini 1600 cc ve altı araçlardan oluşuyor. Yani 120 binlik stok miktarına göre ortada araç kalmazken, 150 binlik şişirilmiş stok miktarında bile çok düşük rakamlardan bahsediyoruz.

Şimdi bu noktada, yapılan zam eleştirilerini bir değerlendirmek lazım. Stoklar bitince firmalar haliyle talebe bağlı olarak yeni araç siparişi vermeye başladı. Yeni gelen araçlarda dövizin bugünkü kurundan ithal edildiği için doğal olarak fiyatları stoktaki araçla aynı olmadı. Çünkü stoktaki araç Eylül ayındaki döviz kurundan alınmış ve o şekilde satılıyordu. Hatırlatmakta fayda var. Euro o dönem 1.8, dolar ise 1.2 civarındaydı. Bugün ise Euro 2.2, dolar ise yaklaşık 1.6 civarında. Yani dövizdeki artış yüzde 30’un üzerinde. Ama dövizdeki bu artışa rağmen firmalar yaşanan yoğun rekabette, döviz kuru farkını tam olarak yansıtmadılar. Şöyle bir son dönemde yapılan zamlara bakıyorum yüzde yüzde 2 ile yüzde 8 arasında değişiyor. Yüzde 8 yapan firma sayısı bir veya iki tane. Bu noktada eğer döviz farkı tam yansıtılsa eleştirileri kısmen anlayacağım ama bu zamlar firmaların zararı göze alıp yapmak zorunda kaldığı kısmi zamlar.

ZORLA OTOMOBİL SATILMIYOR

Sonuç olarak elinizde mal bittiyse ve halen talep varsa, yenisini getirmek zorundasınız. Ama unutmayın ki kimse size ’Al bakalım eylül ayındaki kurdan veriyorum’ demez. Doğal olarak ta yoğun rekabette bu firmaları sıkıntıya sokuyor. Çünkü kimse zam yaparak satışlarını düşürmek istemiyor. Talep varken böyle bir hata yapılabilir mi. Geçtiğimiz hafta Mazda3’ün tanıtımı için Lizbon’dayken Mazda Türkiye Genel Müdürü Bora Koçak bu sıkıntısını açıkça dile getirdi: "Elimdeki sınırlı sayıdaki stok Mart’ta tükendi. Bu yılın ilk 3 ayında, geçtiğimiz yıl kadar araç sattık. Şimdi yeni araç sipariş ettik ama fiyatlar konusunda inanılmaz bir pazarlık yapıyoruz. Bir örnek vermem gerekirse, Mazda2’nin otomatik versiyonunu ÖTV indirimiyle birlikte yaklaşık 27 bine satıyordum. Şimdi yeni gelecekler ise 30 bin civarında olacak. İnan bu rakamı 30 binin altına çekmek için büyük bir çaba harcıyoruz."

Yani otomotiv sektörünü bu dönemde bazı kendi bilmez bayiler ve işin aslını bilmeyen kişiler yüzünden sanki sahtekarlık yapıyor gibi göstermek çok yanlış. Ama tabi bu noktada sektör temsilcilerine de önemli işler düşüyor. Yukarıda yazdığım detayları çıkıp net bir şekilde anlatsalar, bu asılsız açıklamalar ortadan kalkar. Kimse kimseye zorla otomobil satmıyor. Eğer kazıklandığınızı hissediyorsanız almayın. Tüm sektörü zan altında bırakıp, hükümetin eline bundan böyle otomotivi desteklememek için koz vermeyin. Unutmadan, fiyatlar ne kadar zamlanırsa zamlansın, 15 Haziran’dan sonra tüm bu fiyatlara yüzde 15’lik ÖTV farkının da ekleneceğini de unutmayın.

ÖTV indi, devletin kasasına 204 milyon TL ek para girdi

Hükümetin küresel kriz nedeniyle satışları düşen otomotiv sektörüne destek olmak için 15 Mart’ta yürürlüğe koyduğu ÖTV indirimi, devletin kasasına giren paranın da 15 günde katlanmasını sağladı. Bu da ÖTV indiriminin sadece krizdeki otomotiv sektörüne destek değil, bütçe dengesini tutturmaya çalışan hükümete de yaradığını ortaya koydu. ÖTV indirimi nedeniyle Mart ayında satışlar bir önceki aya göre 3 kata yakın artınca, hükümetin otomotivden topladığı vergi geliri de indirime rağmen yaklaşık 449 milyon TL’ye ulaştı. Böylece Şubat ayında otomotiv satışlarından ÖTV ve KDV olarak 142 milyon TL vergi toplayan hükümet, Mart ayında bu rakamı ÖTV indirimine rağmen 204 milyon 964 bin TL artırdı. Satışların ÖTV indiriminin sonlanacağı Haziran 15’e kadar aynı paralel de sürmesi halinde devletin kasasına 600 milyon TL’den fazla ek vergi girecek.

YÜZDE 26’YA İNDİ

Otomotiv sektörü yetkilileri, pazarda satılan otomobillerin vergilerinin farklı olduğu düşünüldüğünde, Türkiye’de satılan her bir otomobilden alınan ortalama ÖTV tutarının indirim öncesinde yaklaşık yüzde 44’e denk geldiğini kaydediyorlar. Bu oran hükümetin yaptığı ÖTV indirimiyle birlikte yüzde 26’ya geriledi. Yani ortalama bir otomobilin baz fiyatını 20 bin TL aldığımızda devletin kasasına araç başına ortalama giren ÖTV tahsilatı 8 bin 800 TL’yken bugün bu rakam 5 bin 200 TL’ye indi. Yetkililer burdan yola çıkarak mart ayında gerçekleşen ÖTV tahsilatının yaklaşık 211 milyon TL’ye ulaştığını sonucunu çıkartıyorlar.

Yapılan hesaplamalar şöyle: "Şubat ayında satılan toplam otomobil adedi 14 bin 492. Bu rakamdan yola çıkıldığında şubat ayında hükümetin otomobil satışlarından elde ettiği ÖTV geliri 127 milyon 529 bin TL. Mart ayına gelindiğinde ise toplam otomobil satışı 40 bin 622 adede ulaştı. ÖTV indirimiyle araç başına 5 bin 200 TL ÖTV tahsilatı yapan hükümetin, mart ayında sadece otomobillerden dolayı kasasına giren tutar 211 milyon 234 bin TL. Hafif ticari araçlarda ise hükümet ÖTV oranını yüzde 10’dan yüzde 1’e çekti. Böyle olunca şubat ayında toplanan 14 milyon 500 bin TL’lik hafif ticari araç ÖTV tahsilatı mart ayında satışlar iki kat artmasına rağmen 2 milyon 897 bin TL’ye geriledi. Ama otomobil ve hafif ticari araç toplamında mart ayında devletin kasasına giren şubat ayındaki 142 milyon TL’ye oranla 72 milyon TL arttı."

KDV TAHSİLATI DA ARTTI

Kuşkusuz bir de devletin otomotiv satışlarından elde ettiği KDV geliri var. KDV oranı tüm motorlu taşıtlarda yüzde 18. ÖTV indirimi sonrasında KDV oranlarında da dolaylı olarak bir düşüş olsada satışların artmasıyla birlikte toplam KDV tutarında önemli ölçüde artmış durumda.Şubat ayında hükümet otomotiv satışlarından 102 milyon 619 bin TL KDV tahsilatı yaparken, bu oran Mart ayında 235 milyon 481 bin TL’ye yükseldi. Bir ayda KDV tutarı 132 milyon 861 TL arttı. Sonuç olarak sektör yetkilileri, 15 günlük bir dönemde 72 milyonu ÖTV, 132 milyon TL’si ise KDV olarak devletin kasasına 204 milyon 964 bin TL ek gelir girdiğini söylüyorlar. Bütçeye giren bu gelirin ÖTV indirimlerinin devam edeceği 15 Haziran’a kadar 600 milyon TL’yi aşacağını kaydediyorlar.
Yazının Devamını Oku

Mercedes’in acaba Madonna’yla gizli bir anlaşması mı var

1 Nisan 2009
Geçtiğimiz hafta Toyota Verso ve Urban Cruiser modellerinin uluslararası test sürüşü için Lizbon’a uçarken, 5 saatlik yolculuk sırasında Christopher Ciccone’nin yazdığı ’Kız kardeşim Madonna’ kitabını okudum. Açıkçası son dönemde küresel krizin etkileri ve hükümetin ÖTV indirimine ilişkin haberleri yüzünden adeta bilgi çöplüğüne dönen beynimi biraz boşaltmak istiyordum. Bu nedenle ağır bir kitap yerine tartışmasız bugün dünyanın en büyük pop ikonu olan Madonna’nın hayatını okumayı tercih ettim. Ama otomotiv sektörü bu kitabı okurken de beni rahat bırakmadı. Kitapta, Madonna’nın erkek kardeşinin ortaya attığı iddialar bir yana, kulandığı otomobiller /images/100/0x0/55eae78ff018fbb8f89e2d94hakkında söyledikleri dikkatimi çekti. Sadece ilk otomobili Amerikan bir marka (babası almış) olan Madonna’nın ünlü olduktan sonra tercihi hep Mercedes olmuş.

Christopher Ciccone, Madonna’nın iyi sürücü olmamasına rağmen otomobili kendi kullanmayı sevdiğini belirterek, "Garajında iki klasik Mercedes’i vardı. Bu araçlardan vazgeçmiyordu. Özellikle üstü açık Mercedes’ine binip gezerdik. Ama Madonna beyaz ten rengini korumak için üstünü ise hiç açmazdı" yorumunu yapıyor. Kitapta ayrıca Madonna kadar kendisinin de Mercedes kullandığını kaydeden Ciccone, "Madonno, Warren Betty’ye birlikteyken /images/100/0x0/55eae78ff018fbb8f89e2d96sahip olduğu Mercedes’e hayran olmuştum. Hayalim o araç olmuştu" diye konuşuyor. Daha sonra da bu aracı aldığından bahsediyor.

Kitapta yazmıyor ama Madonna’nın son aracı da Mercedes’in geliştirdiği dünyanın en pahalı otomobillerinden biri olan Maybach. Yani anlayacağınız kitabı okuduktan sonra sanki Mercedes’le Madonna gizli bir anlaşma yapmış hissine kapıldım. Madonna’dan bu konuda bir açıklama bekliyorum demek çok isterdim.

Al Gore, nobel ödülünü aldı Orhon henüz destek görmedi

NASIL Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan’a ’Otomotiv Bakanı’ lakabını taktıysak, Toyotasa Genel Müdürü İbrahim Orhon’a da son dönemlerde ’Mr. Gore’ diye hitap etmeye başladık. Sebebi açık. Bildiğiniz gibi Al Gore, 2000 yılındaki ABD başkanlık şeçimlerini kaybettikten sonra siyasetten çekilmiş ve kendini küresel ısınmaya adamıştı. Küresel ısınma ve çevrecilik konusunda hazırladığı ’Uygunsuz Gerçek’ isimli belgesel filmle dikkatleri çeken ve 2007 yılında Akademi Ödülüne hak kazanan Gore, aynı yıl ’Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’yle birlikte Nobel Barış Ödülünü de almıştı.

İbrahim Orhon’da 2004 yılında Toyotasa’nın Genel Müdürlüğü görevine geldikten sonra, Türkiye’de çevre bilincini geliştirmek için uğraşan yöneticilerden biri oldu. Bugüne kadar en az 50 kez görüştüğüm Orhon, konuyu hep dönüp dolaştırıp, çevreci araçlara ve küresel ısınmaya getirmeyi bir misyon olarak kabul etmişti. Son dönemde basın toplantılarında Al Gore’nin küresel ısınmaya ilişkin verilerinden de örnekler veren Orhon, yaptığı her açıklamanın sonuna da hükümetten çevreci araçları desteklemesi gerektiği mesajını eklemeyi unutmadı.

YEMEKLERİ BİLE BOL YEŞİLLİ

Orhon sadece otomotiv basınıyla değil, tüm köşe yazarları, ekonomi müdürleriyle yaptığı görüşmelerde Toyota’nın iç pazardaki performansından ve hedeflerinden çok, düşük emisyonlu çevreci araçların desteklenmesi gerektiğini anlattı durdu. Orhon’u artık uzun süredir tanıdığımızdan dolayı, bu misyonu sadece Türkiye’de satmaya hazırlandığı Prius modeli için üstlenmediğini de biliyoruz. Özel hayatında da çevreci misyonuyla hareket eden Orhon, yemeklerini bile bol yeşilli tercih etmeye başladı.

Bu nedenle Türkiye’nin Al Gore’u olarak adlandırdığımız Orhon, tüm dünyada çevreci otoların sembolü haline gelen Prius’u ise destek alamadığı için 5 yıldır Türkiye’ye bir türlü getiremedi. Bu yıl artık destek görmese de ’Ne olursa olsun getiriyorum’ yaklaşımıyla hareket eden Orhon, önce 30 tane Prius’u Türkiye’ye getirerek, kanaat önderlerine test ettirme yolunu seçti. Önce sanatçılar ve ünlülerle yola koyulan Orhon, daha sonra otomotiv basınına, ardından ekonomi müdürlerine şimdi de teknoloji editörlerine Prius’u test ettirmeye başladı. Temmuz ayına kadar test sürüşlerine her kesimden kanaat önderlerini katmayı hedefleyen Orhon, bu test sürüşleriyle kamuoyunda hükümet nezdinde ne kadar baskı yaratsam o kadar kárdır mantığını güdüyor. Orhon, Prius’u son olarak hükümet ve muhalefet temsilcilerine test ettirerek, gerekli desteği alacağına inanıyor.

YENİ PRIUS 100 BİN TL’Yİ BULUR

Ama tabi Orhon’un bu mücadelesindeki asıl nokta, test ettirilen aracın ikinci nesil Prius olması. Yani 5 yıl önce piyasaya çıkan ve dünyada yerini üçüncü nesile bırakan araçtan bahsediyoruz. Bu aracın motoru 1.5 litre. Yani Türkiye’de avantajlı vergi dilimine giriyor. Yeni model yılı olan Ağustos ayında ise Türkiye’de üçüncü nesil Prius satışa sunulacak. Şu anki Prius’tan daha çevreci ve ekonomik hale gelen 3’üncü nesil Prius’ta geliştirilen motor ise 1.8 litre. Yani yüksek vergi dilimine giriyor. Bu da fiyatını otomatik olarak en az yüzde 30 artıracak.

Hürriyet Ekonomi Müdürü Vahap Munyar, geçtiğimiz günlerde Prius’u test ettikten sonra özellikle eşi Emine Munyar’ın aracı çok beğendiğini ve fiyatı uygunsa almak istediğini söyledi. Munyar, teste verilen Prius’un ikinci el fiyatının ne kadar olacağını sordu ve bende Toyotasa’nın Pazarlama Müdürü Selim Okutur’u aradım. Okutur, teste verilen Prius’ları satmayacaklarını şirket aracı olarak kullanacaklarını söyledi ve ekledi: "Ama eğer isterseniz elimizde aynı Prius’ların sıfırı da var. Onu satabiliriz." Fiyatının ise 75-80 bin TL civarında olacağını kaydetti.

Burdan şuraya gelmek istiyorum. 1.5 litrelik Prius’un fiyatı buysa, yeni nesil 1.8 litrelik Prius’un fiyatı en az 100 bin TL olacak gibi görünüyor. Bu da bu tip araçların hükümetten destek göremediği sürece çok fazla talep göremeyeceğini ortaya koyuyor. Çünkü dünyada gelişmiş ülkelerde bu tip araçların satışını artırmak için önemli teşvikler veriliyor.

HURDA TEŞVİĞİYLE BAŞLAMALI

Yani görünen o ki, Al Gore küresel ısınmaya karşı yaptığı konferanslar ve belgeselle Nobel ödülü’nü alırken, Türkiye’nin Al Gore’u İbrahim Orhon henüz çabalarının karşılığını alabilmiş değil. Bu noktada Orhon, mücadelesine yanına aynı bakış açısında olan başka otomotiv yöneticilerine de katıp devam etmeli. Çünkü Orhon’un bu mücadelesi, yollarda sağlığımızı tehdit eden araçların, çevreci araçlarla değişmesini sağlayacak. Yani bir an önce Türkiye’de vergi sisteminin yeni ve çevreci araçlara yönelik değişmesi gerekiyor. Bunun içinde önce hurda teşviğiyle belli yaşın üstündeki araçların trafikten çıkartılması, ardından da emisyon oranlarına göre vergilendirme sistemine geçilmesi gerekiyor. Bu sistemle araçların çevreci olmasının yanı sıra ekonomik olmasını da sağlanacağının unutulmaması gerekiyor.

Sigarıyı bırakmak isteyen Prius alsın

Bundan 5 yıl önce ikinci nesil Prius’un İtalya’nın Floransa şehrinde düzenlenen Avrupa tanıtımına katılmış aracı da dağ tepe test etmiştim. Daha sonra aracı 3-4 aya yakın İstanbul’da test etme imkanı buldum. Aradan geçen 4-5 yılın ardından Toyotasa, ’Prius’u artık Türkiye’de satacağız’ dediği için mevcut aracı yeniden teste gönderdi. Yukarda zaten bunun amıcını yazdım. Sonuçta araçla ilgili artık fazla yazacak bir şey kalmadı. Ama şunu net olarak söyleyebilirim ki, çevreciliğin sembolü olmuş böylesine bir araçta sigara içmek, aracın mantığına ters. O yüzden sigarayı bırakmak isteyenler için bu aracı almak iyi bir bahane olabilir. Açıkçası ben bu aracı test ederken hiç sigara içmedim. Düşünsenize ’Vay meşhur çevreci araç bu mu’ diye bakışların altında içinde fosur fosur sigara içen biri. "Yuh. Çevreyi korumak için bu aracı almış ama içinde sigara içiyor" demesinler diye 3-4 günlük test sürem boyunca kötü alışkanlarımı bıraktım. Umarım devamı gelir...
Yazının Devamını Oku

ÖTV desteğinde basının rolü

25 Mart 2009
Geçtiğimiz hafta uygulamaya giren ÖTV indiriminin öncesi ve sonrasını, hükümetin desteğinde basının ne denli etkili olduğunu yapılan yorumlarla analiz etmeye çalışacağım. Öncelikli olarak son 4 aydan bu yana hem sektör temsilcileri hem de dernekler, hükümetten destek almak için çok önemli çaba sarfetti. Defalarca Ankara’ya gidildi, raporlar sunuldu, prezentasyonlar yapıldı. Çok çalıştıkları ve mücadele ettikleri ortada. Ama tüm bu görüşme trafiği içinde, sektör temsilcileri ne yazık ki basına karşı sessiz kalma kararı aldılar. Yani basına gelişmeler hakkında en ufak bir açıklama yapılmayacaktı. Sebebi de farklı beyanatlar sonrası hükümetle ters düşüp, yapılmasını bekledikleri destekten olmak istemiyorlardı.

HÜKÜMETİN DİKKATİNİ ÇEKTİK

Bu arada unutmadan şunu da söyleyeyim, bu dönemde hükümetten destek isteyen tek sektör otomotiv de değildi. Diğer sektörlerde benzer lobi çalışmalarını hayata geçirdiler. İşte tam bu noktada otomotiv basını devreye girdi. Ne hükümetten ne de sektörden tek ses çıkmayınca, biz sesimizi yükseltmeye, yazılarımızda biran önce desteğin gelmesi gerektiğinin üstüne basmaya başladık. Avrupa’daki destekleri örnek gösterdik, vergi kaybını yazdık, eğer otomotiv desteklenmesse ekmek yiyen 4 milyon kişinin sosyal patlamaya yol açabileceğini söyledik. Geçen 4 ayda aralıksız her hafta ya ben, ya diğer otomotiv editörü arkadaşlarım bu konuda çok keskin yazılar yazdı. Bir şekilde hükümetin dikkatini otomotive çekme mücadelesine girmiştik. Bugün yapılan yorumlardan, gelen eleştirilerden bunu başardığımızı çok net görüyorum.

BASININ EN UZMAN EKİBİ

Ve 4 ayın sonunda hükümet gecikmeli de olsa krizde en büyük desteği otomotiv sektörüne verdi. Bu diğer sektörler tarafından eleştirildi ama inanın otomotiv basınını bu durumda yabana atmamak gerektiği bir kez daha anlaşıldı. Bugün özellikle gazetelerde uzman gazetecilik dendiğinde ilk sırayı artık otomotiv sektörünü takip edenler alıyor. Bu tartışılmaz. Bence bir alanda uzmanlaşmak, sektörü bazen sektörden bile çok daha iyi tanıyıp, gelişimi için en doğru yazıları yazmak anlamına geliyor. Bu krizde eğer otomotiv hükümetten en büyük desteği almışsa, sektör temsilcileri ve derneklerinin dışında basının da katkısı olduğunu düşünüyorum.

Aslında otomotiv basınının etkinliği ÖTV indiriminden sonra da çok net bir şekilde ortaya çıktı. Çünkü biliyorsunuz hükümet sadece otomotive değil, emlak ve beyaz eşya sektörüne de destek vermişti. Sanayi ve Ticaret Bakanı Çağlayan bile "Ya diğer sektörler arada kaynadı. Otomotiv sektöründe basının güçlü olması çok etkili oldu" yorumunu yaptı. Çağlayan’ın söyledikleri şu yönden doğruydu. Otomotiv basını destek kararının açıklandığı ilk andan bugüne kadar tüm fiyatları, etkilerini, yorumları hızla kamuoyuna duyurdu. Hemde eksiksiz ve hatasız bir şekilde. Biz Hürriyet olarak buna ek olarak bir ilki gerçekleştirerek, geçtiğimiz Perşembe günü ana gazetenin içinde 8 sayfalık ’Otomotivde fırsatlar dosyası’ bile hazırladık. Bu dosya ve diğer haberler sayesinde otomotivde indirimlerin tarihi bir fırsat olduğu tüm Türkiye genelinde duyuldu.

Geçtiğimiz hafta Toyota’nın Türkiye’de ürettiği 1 milyonuncu araç için Adapazarı’nda düzenlenen tören sırasında, Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan, "ÖTV indirimi sadece otomotiv sektörüne değil, paspasçısından yıkamacısına, lastikçisinden yan sanayisine kadar herkesin morallerini yükseltti. Bakın gazeteler bile ilan olmadığı için incecik çıkarken bugün otomotiv ilanlarıyla dolu" yorumunu yaptı. Tören bitip karayoluyla evime dönerken telefonum çaldı. Arayan Zafer Çağlayan’dı; "Emrecim, bugün orda isim veremedim ama kastettiğim Hürriyet Gazetesi’ydi. Bugün çok iyi ilan almışsınız. Gerçekten hem bugünkü haberlerin hem de önceki yazdıkların, çok etkili oldu. Seni tebrik ediyorum. Bizde bu teşvikle sektöre büyük moral verdiğimize inanıyoruz. Sen daha öncede yazmıştın, otomotiv sektörü dolaylı olarak sizleri de ilgilendiriyor. Umarım bu teşvik sayesinde artan reklamlarla sizin gazetede de en az 10 kişinin işini korumuşuzdur."

EN ÜST KADEMEDEN TAKDİR

Bakan Çağlayan’ın benim üzerimden otomotiv basınını onure ettiğini düşünüyor ve kendisine birkez daha teşekkür ediyorum. Devletin en üst kademesi tarafından yaptığımız işin takdir görmesi, mücadelemizde doğru yolda olduğumuzu ortaya koyuyor. Bundan bir ay önce yazdığım yazılara yönelik aldığım bazı eleştiriler sonrası Oyak Otomotiv ve Çimento Grubu Başkanı Celal Çağlar’ın, "Eleştirilere kulağını kapat. Doğru yoldasın bu yolda devam et. Sektöre en büyük desteği veriyorsun" yorumu da aklımdan çıkmıyor.

Sonuçta, hükümetin otomotive geç de olsa verdiği desteğin sektöre nasıl moral verdiğini, bayilerin gülen yüzlerini, fabrikaların bacalarının tekrar tütmeye başladığını, evde oturan binlerce işçinin geri çağırıldığını, tüketicilerin 10 yıl önceki fiyatlara otomobil sahibi olduğunu görmek biz otomotiv basını için çok önemli. Biz otomotiv sektörünün bir parçasıyız, bu sektörün gelişimi için de her daim yanındayız.

Dil problemi yüzünden Japonlar ilk fabrikayı İngiltere’ye kurdu

Toyota Türkiye CEO’su Tamer Ünlü, "Krizde maliyetleri yüksek İngiltere’den Türkiye’ye üretim kayar mı" soruma şu ilginç cevabı verdi: "Japonların İngiltere’yle önemli bir bağı var. Biliyorsunuz, en büyük problemleri iletişim. Yabancı dillere çok yatkın değiller. Geçmişte sadece İngilizce’yi biraz konuşabiliyorlardı. Bu yüzden Avrupa’ya açılırken, yatırımları ilk olarak hep İngiltere’de yaptılar. Anlaşamayacaklarını düşündüklerinden Fransa, Almanya ve İspanya’ya yatırım yapmadılar. Bugün Toyota’nın Honda’nın ve diğer Japonların ilk fabrikaları genelde İngiltere’dir. Bu ülkeyle böyle bir bağları var. Dolayısıyla, yüksek maliyetlerine rağmen bu ülkeden çıkmayı çok düşünmüyorlar." İlginç değil mi, yapancı dil nelere kadir.

En ucuzu bulmak için fiyatları araştırın

Bildiğiniz gibi hükümetin otomotivde ÖTV oranlarında indirime gitmesiyle son 10 günder satışlarda adeta patlama yaşanıyor. Neredeyse sabah saatlerinden itibaren showroomların önünde kuyruklar oluşurken, stoklar tükeniyor, araç almak isteyenler ’kalmadı’ kelimesiyle karşı karşıya kalıyor. Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan’dan bile otomobil bulmak konusunda torpil isteniyorsa, varın gerisini siz düşünün.

Tabi öyle bir süreçteyiz ki, ÖTV indirimiyle özellikle stoktaki araçlar çok cazibeli hale geldi. Sebebi açık. Firmaların krizin boyutlarını bu kadar derin olacağını öngöremediği Eylül-Ekim ayında ithal ettikleri araçlar o zamanın döviz kuruyla satın alınmıştı. Yani dolar 1.2, Euro ise 1.8 TL civarındaydı. Bugün ise dolar bildiğiniz gibi 1.8’lere kadar çıkarken, Euro ise 2.2 TL civarında seyrediyor. Krize bağlı düşen talep nedeniyle stoklar erimeyince, fiyatlarda da doğal olarak artmadı, tam tersine kampanyalarla daha da aşağıya çekildi. Dolayısıyla, yaşanan canlılıkta elinde ucuz araç stoğu bitenler, yurtdışına yeni araç sipari vermeye başladı. Gelen araçlarda doğal olarak bugünkü kur üzerinden geldiği için, ÖTV indirimi eklensede bir önceki sattıkları kadar ucuzlamadı. Bu da müşterilerin çileden çıkmasını sağladı. Buna, ÖTV indirimini istismar eden bayilerde eklenince, basına yansıyan indirimli fiyatlar showroomlara gidince karşılarına çıkmamaya başladı. Haklı olarak bu konuda bize ulaşan şikayetlerin sayısı da hızla artıyor.

Bu noktada yapılması gereken, eğer en ucuz aracı almak istiyorsanız, araştırma yapmanız şart. Önce ana firmanın internet sitesine girip, yayınladığı ÖTV indirimli fiyatlara bir bakmalısınız. Bu fiyatları öğrendikten sonra da o markanın bayileri arasında bu fiyatları karşılaştırın. Bu noktada hangi bayi liste fiyatının üzerinde araç satıyorsa, bunu ya bizlere ya da ana markaya bildirin ki, o bayi teşhir edilip, uyarılabilsin. Sonuçta, markalar ve bayiler arasında stoğu olan veya olmayanlar olduğu için fiyatlarda konusunda da inanılmaz bir kargaşa olduğu bir gerçek. Özellikle belli modellerde belli özellikler arayanların sayısı çok olduğu zaman bu araçtan kalmayabiliyor. Mesela otomatik şanzıman seçeneği adeta karaborsa gibi oldu.

Sonuçta eğer şu an en ucuza otomobil almak istiyorsanız, biraz bulduğunuzla yetinmek durumundasınız. Aksi takdirde cebinizden biraz daha para çıkacaktır. Ama unutmayın, ÖTV indirimi bittiği zaman fiyatlar minumum yüzde 15, maksimum yüzde 40 artacak. Dolayısıyla, şu an aldığınız araç, eğer istismar yoksa yine de en ucuz araç.
Yazının Devamını Oku

Unakıtan by-pass’la rahatladı otomotivin kalbini de kazandı

18 Mart 2009
Aylardır yaza yaza parmaklarımda derman kalmadı. Ve sonunda hükümet ÖTV oranlarında indirime giderek, sektörün 3 aylığına da olsa rahat nefes almasını sağladı. Açıkçası 1600 cc ve altı araçlardaki yüzde 37’lik ÖTV oranının yüzde 18’e indirileceğine çok ihtimal vermiyordum. Olsa olsa ÖTV’nin yüzde 10 düşebileceğini düşünüyordum. Bunun üstüne birde ticari araçta ÖTV 1’e çekilince, hem sektör için büyük moral hem de tüketiciler için inanılmaz fırsatlar ortaya çıktı.
/images/100/0x0/55eb4f4ef018fbb8f8b8fdf1
ÖTV indiriminde sektör için asıl önemli olan, yürürlüğe hemen girmiş olması. Çünkü biliyorsunuz, hükümet indirim yapacağını söyleyip, 1-2 hafta sonra uygulamaya başlasaydı, oluşan beklenti nedeniyle satışlar tamamen duracaktı. Son 4 aydır beklenti yaratan bu açıklamalar nedeniyle satışlar nerden baksanız yüzde 20 civarında düştü. Son ve hızlı hamle ise sektörü yeni bir kayıptan kurtardı.

Önceki gün Hürriyet Reklam Koordinatörü Batuhan Ekin ve reklam müdürü Emrah Ergül’le ÖTV indirimi hakkında sohbet ederken, Emrah çarpıcı bir saptamada bulundu: "By-pass olan Maliye Bakanı, otomotive de by-pass yaptı." Gerçektende bütçe dengeleri konusunda çok hassas olan Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, vergi indirilmesine en baştan beri karşı çıkıyordu. Her açıklamasında üzerine basa basa ’vergide indirim beklemeyin’ diyordu. Zaten ben de bu yüzden yukarda belirttiğim gibi ÖTV indirimi olsa bile bunun çok yüksek olmayacağını düşünüyordum. Ne zamanki, Unakıtan Amerika’ya gidip by-pass ameliyatı olup geldi, ÖTV oranlarında indirime gidildi. Yani Unakıtan by-pass’la sağlına kavuştuktan sonra ÖTV indirimiyle de bir nevi otomotive by-pass yapmış oldu. Tabi bu indirime Unakıtan’ın çok gönüllü olmadığını duyumunu da aldık. Ama Maliye’nin başındaki isim olduğu için bence otomotivin kalbini kazandı. Sonuçta otomotiv sektörü bu destekle 3 aylık süre zarfında sağlığına kavuşacak. Ama umarım 3 ay sonunda ani bir kriz geçirmez.

3 ayda 150 bin araç

ÖTV oranlarında indirime gidilince, pazartesi gününden itibaren bütün otomotiv firmalarında inanılmaz bir hareketlilik yaşanmaya başladı. Çünkü yüksek stoklar yüzünden son dönemde birbirinden cazip kampanyayı devreye sokan firmalar, ÖTV’deki indirimle tüm fiyatları gözden geçirip, yeniden belirlemeye çalıştı. Sonuçta, otomobil fiyatları firmaların yaptıkları kampanyaların üzerine ÖTV indirimin de eklenmesiyle yüzde 30’lara varan oranlarda düştü. Bazı firmalar ÖTV’si yüzde 1’e inen ticari araçlarda KDV’yi de üstlenerek inanılmaz fırsatlar sunmaya başladı. Bu noktada sektör yetkililerine ÖTV indiriminin satışları ne yönde etkileyeceğini sordum. Ortak görüş 3 ayda satışlar en az 2 kat artar oldu. Yani ÖTV indirimiyle 3 ayda 150 bin adet araç satılması hedefleniyor. Bu rakam 2008 yılı rakamlarına çok yakın. Eğer indirim olmasaydı firmaların kendi imkanlarıyla 3 ayda 70-75 bine ulaşmaları bile çok zor görünüyordu. Ancak bu noktada şunu hatırlatmakta fayda var. Biliyorsunuz 2003-2004 yıllarında hükümetin uyguladığı hurda indirimi, istismarlar yüzünden aniden yürürlükten kaldırılmıştı. Şimdi özellikle haziran ayında satışlara dikkat etmek gerekiyor. Çünkü ÖTV indirimi bitmeden, bazı firmalar araçları yüzde 18’lik ÖTV’den plakalandırıp, ÖTV arttıktan sonra satma yoluna gidebilir. Bu uyarıyı bir çok firma yetkilisi yapıyor.

Bir ilke imza atıyoruz

Yarın Hürriyet Gazetesi’nde bir ilke imza atacağız. Otomotiv firmalarının sunduğu tüm fırsatları ana gazetenin göbeğinde 8 sayfada dosya haline getiriyoruz. Bu dosya birinci sayfadan da geniş olarak anons edilecek. Daha önce bu tip dosyaları ya Otoyaşam’da ya da ayrı bir ek olarak sizlere ulaştırıyorduk. Şimdi ana gazetede otomotiv firmalarının sunduğu tüm fırsatları ve cazip ödeme koşullarını görüp, fiyatların tarihi seviyeye indiği bugünlerde otomobil tercihini yapabilirsiniz.
Yazının Devamını Oku

Peugeot Türkleşirken Citroen Fransız mı kalıyor

11 Mart 2009
Bu hafta Fransız PSA Grubu’nun iki kardeş markası Peugeot ve Citroen’in Türkiye’deki durumları hakkında ilginç tespitimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu yazıyı açıkçası geçtiğimiz hafta içinde Citroen ve Peugeot yetkilileriyle yurtdışında yaptığımız görüşmeler sonrasında yazmaya karar verdim. Öncelikli olarak iki kardeş markanın Türkiye’de sattığı modellere bir bakalım. Yer aldıkları segmentler birbirine çok yakın. Özellikle hafif ticari modeller ortak üretildiği için birbirinin tıpatıp aynısı. Tek farkları sadece marka ve logolarında. Binek modellere baktığımızda Peugeot, Türkiye’de daha zengin bir ürün gamına sahipken, Citroen ise daha yenilikçi modellerle ön plana çıkıyor. Sonuçta, Peugeot’nun Türkiye’de 14 farklı binek modeli ve 5 farklı hafif ticari modeli bulunurken, Citroen’in ise 10 binek modeli ve 5 hafif ticari modeli var.

CITROEN’İN SİCİLİ İYİ

Yani aslında model olarak iki marka arasında dengeleri bozacak bir durum yok. Buna karşın Türkiye’de Peugeot’nun imajı Citroen’e göre çok daha kuvvetli. Ama Peugeot’nun yüksek imajının yanısıra bazı teknik sebeplerden dolayı olumsuz bir imajının da olduğunu unutmamak lazım. Citroen ise Peugeot’ya göre daha düşük marka imajı olmasına rağmen kötü bir sicili olmadığı için avantajlı.

Bu iki markadan Peugeot, Türkiye’de kendi şirketiyle faaliyet gösterirken, Citroen ise Bayraktar Grubu’nun bünyesinde. Yani biri doğrudan diğer distribütörlükle temsil ediliyor. Bugün Peugeot’nun Türkiye Genel Müdürü Jean Pierre Vieux isimli bir Fransızken, Citroen’in Genel Müdürü ise Müfit Ataseven isimli bir Türk.

PEUGEOT DÜŞÜŞTEYDİ

Şimdi tüm bu detayları verdikten sonra asıl konuya gelmek istiyorum. 2006-2007 yıllarında, Peugeot satışlarda önemli bir düşüşe geçerken Citroen’de ise yenilikçi modellerle gözle görülür bir yükseliş vardı. 2007 yılında iki markanın pazar paylarına baktığımızda da bu değişimi çok net olarak görüyorduk. Citroen, 2007’de büyüyen otomotiv pazarında yüzde 2.3’lük bir paya ulaşırken, Peugeot’nun pazar payı ise yüzde 3.4’e gerilemişti.

Peugeot 2007 yılında genel müdür değiştirip, 2008 yılına yeni Genel Müdürle girerken, Citroen’de ise 2008 yılının ikinci yarısında Genel Müdür değişikliği oldu. 2008 yılında iki genel müdürün en büyük avantajı ise yeni hafif ticari modelleriydi. Tofaş tarafından üretilen Peugeot Bipper ve Citroen Nemo ile yine ikiz kardeş olan yeni Partner ve Berlingo iki markanın en büyük kozlarıydı.

Son çeyreğinde krizin patladığı 2008 yılı sonuçlara baktığımızda, yeni ticari modelleri iyi kullanan marka çok net ortaya çıktı. Tıpatıp aynı olan modellerde Peugeot büyük avantaj elde etti ve 2008 sonunda pazardaki toplam payını 4.4’e, hafif ticari payını ise 5.5’e yükseltti. Citroen ise Peugeot’ya oranla yeni model avantajını çok daha sınırlı sayıda kullanabildi. Citroen’in toplam pazar payı 2007’e göre sadece yüzde 0.3’lük artış gösterirken ticari araç payı ise yüzde 3.1’e yükseldi. Bu durum kuşkusuz en çok satan markalar sıralamasını da değiştirdi. Peugeot 2008 yılında en çok satan markalarda 9’unculuktan 8’nciliğe yükselirken, Citroen ise 10’uncu marka oldu.

2009 yılına gelindiğinde ise iki marka arasında fark artmaya başladı. Peugeot, 2009 yılının Ocak-Şubat döneminde pazar payını yüzde 5.7’e çıkartırken, ticari araçta uçuşa geçti ve 10.1’lik bir pay elde etti. Citroen’de ise Peugeot’nun tam tersine düşüş yaşanırken, pazar payı 2.2’ye geriledi. Aynı ürün gamına sahip olmasına rağmen hafif ticari pazarında ise Peugeot’nun yüzde 10.1’lik payına rağmen Citroen yüzde 3.2’de kaldı.

TİCARET İNSANCIL BİR ŞEYDİR

Vergi avantajı nedeniyle bir nevi hafif ticari araç üssü olan Türkiye’de Peugeot elindeki yeni kozları iyi kullanarak, hem 2008’de hem de 2009’un ilk iki ayında pazardaki sıralamasını hızla yükseltirken, Citroen’de ise belirgin bir gerileme yaşandı. Peugeot son iki ayda toplam otomotiv pazarında 6’ıncılığa yükselirken, ticari satışlarında ise 3’üncü marka oldu. Citroen ise toplam satışlarda 11’inciliğe ticaride ise 8’inciliğe geriledi.

Şimdi özellikle hafif ticari modelleri birebir aynı, fiyatları birbirine yakınken, aradaki bu satış farkının (Ocak- Şubat’ta Peugeot 2 bin 358-Citroen 939 araç sattı) sebebini çok merak ediyorum. Bu noktada Peugeot Türkiye Genel Müdürü Jean Pierre Vieux’ün yorumu bence çok önemli: "Türkiye’de piyasaya inandım. Ticaret çok insancıl bir şeydir. İletişimde büyük bir gayret sarfettik. Piyasaya, müşterilerimize, bayilerimize insalcıl davranıp inandık. Bakın bana Peugeot’nun CEO’su bile ’Sen bir şube müdürü değil tam bir Türk gibi oldun’ diyor. Bu da başarıyı getirdi."

Sonuç olarak Peugeot’nun Fransız Genel Müdürü Türkleşerek başarıyı sağlarken, Citroen’in Türk Genel Müdürü acaba pazara biraz Fransızlaştı mı. Yorum sizin.

Türkiye’de kapanma riski bulunan fabrika hangisi

Küresel kriz nedeniyle bugün Avrupa’daki bir çok otomobil fabrikası kapanma tehlikesiyle karşı karşıya. Geçtiğimiz günlerde ana gazetede de yazdım. Özellikle AB üyesi gelişmiş ülkelerdeki 16 fabrikanın kapısına kısa süre içinde kilit vurulabilir. Dikkatinizi çekerim bu fabrikaların ortak noktası İtalya, Almanya, Fransa, İspanya, İngiltere, Portekiz ve Belçika gibi gelişmiş büyük ülkelerde olması. Sebebi çok açık. Bu ülkelerde gerek üretim gerek işçilik maliyetleri çok ama çok yüksek. Neden riskli fabrikalar arasında, Polonya’dan Çek Cumhuriyeti’nden Türkiye’den bir fabrika yok. Çünkü bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin maliyetleri hala çok iyi seviyelerde.

HERŞEY LEHİMİZE DÖNEBİLİR

Türk otomotiv sanayinin maliyete ek olarak son yıllarda öne çıkan en büyük özelliği ise kaliteli üretimi. Bugün Türkiye’de yer alan tüm fabrikalar temsil ettiği markaların dünyadaki en kaliteli üretim tesisleri. Bunlar resmi olarak açıklanmış veriler. Şimdi böylesine önemli bir kriz ortamında eğer başarılı bir yönetim sergilersek herşeyi kendi lehimize çevirebiliriz.

Zaten Avrupa’da kapanma riski olan fabrikalara yeni model verilmezken bizde neredeyse tüm fabrikalar yeni modellerle kendilerine kriz sigortası yaptı. Bakınız, Tofaş yeni Doblo projesine aynen devam ederken, Renault yeni Clio ve GrandTour’un dışında yılın ikinci yarısında yeni Megane Sedan üretimine başlıyor. Ayrıca Oyak Otomotiv ve Çimento Grubu Başkanı Celal Çağlar, yeni bir projenin geldiği müjdesini de verdi. Toyota, Türkiye’de yeni Verso ve Auris üretimine devam edeceğini açıklarken, Ford Otosan Amerika ihracatıyla derin bir nefes aldı. Hyundai’de de Accent ve Matrix üretimi hız kesmeden devam ediyor

Şimdi Türk otomotiv sanayi krizde böylesine büyük bir avantaj yakalarken, bir tek belirsizliğini koruyan ise Japon Honda’nın Gebze fabrikası. Biliyorsunuz geçtiğimiz günlerde, Türkiye’de büyük bir operasyona giden Honda Türkiye, hem üretimini tek vardiyaya düşürürken hem de gönüllü işçi çıkartmaya başladı. Çok önemli kaynakların iddialarına göre Honda’nın bu operasyondaki amacı şu: "Yaklaşık 1200 kişinin çalıştığı Honda Türkiye fabrikasında, gönüllü işten çıkartılma operasyonuyla 600’e yakın çalışanın işine son verilemek isteniyor. Honda, çalışanların normal yasal kıdem ve ihbar tazminatlarının 3-4 katı teşviklerle ayrılmalarını sağlıyor. Gebze tesisi artık bir lojistik merkezi olacak. Üretim ve ihracat olmayacak. En iyi durumlarında 2 bin kişiye kadar iş verebilen bu kuruluş en fazla 100-150 kişinin çalışacağı bir depo olacak."

YENİ CIVIC CITY GİBİ GİDER Mİ

Bir başka iddiaya göre ise "Honda, Civic Sedan yenilenene kadar Türkiye’de üretime devam edecek, yeni model çıktığında aynı City’de olduğu gibi üretim başka bir ülkeye kayacak. Yeni bir model verilmeyeceği için de üretim otomatik olarak bitecek." Evet bunlar çok büyük iddialar. Türk otomotiv sanayi için büyük önem taşıyan Honda, inşallah böyle bir operasyona imza atmaz. Tüm uluslararası markalar, maliyetleri yüksek ülkelerden kaçıp, kriz ortamında Türkiye gibi ülkelere odaklanma kararı alırken, Honda’nın İngiltere değil de Türkiye fabrikasını gözden çıkarması bence çok yanlış bir karar olur. Umarım bu yazdıklarım sadece iddiadan ibarettir. Söz Honda Türkiye’de.
Yazının Devamını Oku

Otocular krizde zorunlu değil gönüllü ÇEVRECİ oldu

4 Mart 2009
Biliyorsunuz küresel ısınmayı tetikleyen karbondioksite karşı savaş açan Avrupa Birliği (AB) otomobil üreticilerine zorunlu emisyon sınırı getirme kararı aldı. Bu karara göre AB Komisyonu, 2012 yılına kadar Avrupa Birliği sınırları kapsamında üretilen her bir aracın kilometre başına ortalama 120 gram karbon gazı (CO2) salınımına yol açmasını hedefliyor. Şu anda AB’de hala otomobiller egzoz gazı olarak kilometre başına ortalama 163 gram karbondioksit salıyor.

Avrupa’da hem hükümetler hem de otomomiv firmaları çalışmalarını bu doğrultuda yaparken, patlayan kriz bu konuda daha hızlı adım atmasında etkili olacağa benziyor. Nedeni çok açık. Avrupa Birliği’ne bağlı ülkeler, kriz nedeniyle satışları büyük ölçüde düşen otomotiv firmalarına yönelik verdiği destekte emisyon oranlarını baz alıyor. Yani, özellikle hurda teşviği kapsamında, alınacak yeni otomobillerde karbondioksit salınımına bakılıyor, Avrupa ülkeleri çevreci araçların tercih edilmesi için destek veriyor. Bu da otomotiv firmalarının krizde zorunlu değil gönüllü çevreci olmalarını sağlıyor.

Bu doğrultuda Avrupa Otomotiv Üretici Derneği’nin (ACEA) tahminlerine göre 2009 yılında hurda teşviğiyle satılması planlanan ek otomobil sayısının 850 bin civarında olması bekleniyor. Bunların hepsinin düşük karbondioksit salınımına sahip olduğu düşünülürse, krizin çevreye yönelik fırsat yarattığı daha net ortaya çıkıyor. Krizi çevreci fırsata dönüştüren ülkeler ise şöyle:

Fransa: Bugün Fransa, 10 yaş ve üstü otomobillere 1000 Euro hurda teşviği veriyor. Ama bu teşviği sadece 160 ve altı karbondioksit salınımına sahip sıfır araç alımında veriyor.

Almanya: Almanya, 9 yaş ve üstü araçlara yönelik 2 bin 500 Euro hurda teşviği veriyor. Bu teşviği karşı yeni veya maksimum 1 yaşında araçların alınmasını istiyor. Bu araçlarda da emisyon değerlerinin en az Euro 4 normunda olması şartını koşuyor.

İspanya: Hurda teşviği kapsamında 10 yıl ve üstü araçların yeni otomobillerle değişmesi halinde 10 bin Euro faizsiz kredi desteği veriyor. İspanya’nın bu destek için istediği şart ise maksimum 30 bin Euro değerindeki sıfır araçların CO2 emisyon oranlarının 140 gram ve altında karbondioksit salınımına sahip olması.

Portekiz: Avrupa’da bir başka hurda teşviği uygulayan ülke olan Portekiz ise, 10 ve 15 yaş ve üstü araçlara 1000 ila 1500 Euro destek veriyor. Bu destek için yeni araçların karbondioksit salınımının maksimum 140 gram ve altı olması şartını getiriyor.

İtalya: 10 yaş üzeri Euro0, Euro1 ve Euro2 emisyona sahip araçlara 1500 Euro hurda teşviği veriyor. Buna karşı alınacak yeni araçlarda ise en az Euro4 standardı arıyor. İtalya bununla da kalmıyor, yeni araçların benzinliyse karbondioksit salınımının maksimum 140 gram, dizelse 130 gram olmasını istiyor. İtalya’nın desteği bununla da sınırlı değil. Eğer yeni araçların karbondioksit salınımı 120 gramsa, hurda teşviği desteği 3 bin 500 Euro’ya çıkıyor. Bu da toplam desteğin 5 bin Euro’ya çıkması anlamına geliyor. İtalya ayrıca ticari araçlarda da 6 bin 500 Euro’yu bulan emisyon desteği sağlıyor.

Avusturya: 13 yaş ve üstü araçların minimum Euro 4 normunda yeni bir araçla değiştirilmesi halinde 1500 Euro hurda teşviği veriyor.

Lüksemburg: 10 yaş ve üstü araçların maksimum 150 gram CO2 salınımlı yeni araçlarla değiştirilmesi halinde 1500 Euro hurda teşviği veriyor. Bu destek yeni araçların 120 gram CO2 salınımına sahip olması halinde 1750 Euro’ya çıkıyor.

Bu dönemde işçi çıkartmak değil çıkartmamak haberdir

Geçtiğimiz hafta Citroen’in yeni modeli C3 Picasso’nun uluslararası test sürüşü için Barselona’dayım. Test sırasında basından bir meslektaşımdan ilginç bir telefon geldi; "Emre saat 13.00 gibi bir bülten geçiyoruz. Bülten Honda’nın işçi çıkartmalarıyla ilgili. Honda rica etti bizde hazırladık ve herkese servis edeceğiz."

’Nasıl ya’ dediğimi hatırlıyorum. Çünkü işin birden fazla ilginç yönü var. Birincisi otomotiv firmaları halka açık yani borsaya kota ise işçi çıkarma haberlerini yayınlamak zorunda. Aksi takdirde işçi çıkarma haberleri kamuoyu ile paylaşılmak istenmez. çünkü kriz döneminde bu tip haberler hem üzücü hem de moral bozucu bir gelişmedir.

Honda ise halka açık bir şirket değil. Kaldı ki böyle bir bültenin kendi bünyelerinde değilde dışardan bir basın mensubu tarafından hazırlanması ise işin ilginçliğini daha da net ortaya koyuyor. Sonuçta Honda’nın hem kendi bünyesinde basın ve halkla ilişkiler birimi var hem de dışardan çalıştığı bir PR şirketi bulunuyor. Bunlar dururken, bir gazetecinin Honda’nın bülteninin hazırlaması ne kadar doğru anlaşılır gibi değil. Bana göre o gazetecinin bağımsızlığı da zedelenmiş oluyor.

Üçüncü tuhaflık ise bu gelişmeler yaşanırken ne tesadüftür ki Honda’nın Genel Müdür Yardımcısı Ümit Karaarslan da süpriz bir şekilde görevinden ayrılıyor. Aslında yukardaki tuhaflıklar biraz da Karaarslan’ın ayrılmasıyla ilgili. Çünkü Karaarslan’ın normalde bunlara müsade etmeyeceğini biliyorum. Ama sanki Karaarslan’ın ayrılmasının sebebi de bu gelişmelerden kaynaklanıyor gibi geliyor. Tabi sonuçta Honda’da daki bu tuhaflıklar ertesi gün bir çok gazetede yayınlanıyor. Sizce hangi firma böylesine olumsuz şeyleri kendi eliyle haber yapmak ister. İlginç. Ortada bir kriz var ve buna rağmen satış olarak iyi giden Honda biranda inanılmaz bir şekilde başarız bir kriz yönetimini gözler önüne seriyor.

Bugün yaşanan kriz nedeniyle otomotiv şirketlerinin içinde bulunduğu zor durum ortada. Hükümetten de bir destek göremedikleri için maliyetleri düşürmek ve istemeye istemeye işçi çıkartmak zorunda kalıyorlar. Bakın Avrupa ülkelerine. Bakın Amerika’ya. Hükümetler sırf işçi çıkartılmasın diye otomotiv şirketlerini her koldan destekliyorlar. Fransa, destek verirken, ’İşçi çıkartmazsan’ şartı koşuyor. Almanya, yine aynı şekilde destekleyeceğini açıklıyor. Bizde ise hükümetin işçi çıkartmaları taktığı filan yok. Varsa yoksa seçimlerde ne kadar oy alırım derdindeler.

Böyle bir yapının sonrasında otomotiv şirketlerinin işçi çıkartmaları bana göre doğal bir sonuç. Bizim içinde bir haber değil. Haber nedir biliyormusunuz, bu kadar zorlu bir dönemde işçi çıkartmamak haberdir. Bu durum bana gazetecilikteki bir tabiri hatırlattı; "Köpek adamı ısırırsa değil, adam köpeği ısırırsa haber olur.’ Yani eğer Honda, işçi çıkartmayacağını göğsünü gere gere bülten yapsaydı, kendi adıma ben büyük bir haber yapardım. Böylesine kritik günlerde, özellikle otomotiv firmalarının krizi iyi yönetmesi gerekiyor. Aksi halde, bırakın ekonomik olarak gerilemeyi, imaj olarakta başaşağı gidiverirler.

Yazının Devamını Oku