Emre Özpeynirci

Avrupa hurda teşviğiyle 850 bin otomobil satacak

25 Şubat 2009
Otomotiv Sanayi Derneği (OSD) Genel Sekreteri Ercan Tezer, kriz nedeniyle zor durumdaki Türk otomotiv sektörüne hükümetin hurda teşviği vermeyeceğini net bir şekilde söylüyor. Ama ya Avrupa. Geçtiğimiz günlerde ana gazetede de yazdım. 7 Avrupa ülkesi (Fransa, Almanya, İspanya, Portekiz, İtalya, Avusturya, Romanya) 1.3 milyar Euro’luk hurda desteği vermeye başladı. O haberden bugüne 10 gün geçti. Hurda teşviği veren ülke sayısı 9’a hacim ise 2 milyar Euro’nun üzerine çıktı. Lüksemburg ve Kıbrıs’ta hurda teşviği veren ülkeler arasına katıldı.

17 ÜLKEYE ÇIKIYOR

Avrupa Otomotiv Üreticileri Derneği’nin (ACEA) raporuna göre Belçika, Çek Cumhuriyeti, Yunanistan, Macaristan, Polonya, Slovakya, Hollanda ve İngiltere’nin de hurda teşviği konusunda görüştüğü ve kısa zamanda uygulamaya koyacağı belirtiliyor. Böylece kriz nedeniyle düşen satışları canlandırmak için hurda teşviği veren AB ülkesi sayısı 17’e yükselecek. Bu ülkeler bir taraftan otomotiv sektörüne finansal destek olurken, diğer taraftan endüstriyi krizin etkilerinden kurtarmak için bir çok destek paketini de devreye sokmuş durumda. Bunlara ek olarak tüketimin artması için çıkartılan hurda teşviğinin ise 2009 yılında satışları önemli ölçüde artırması bekleniyor.

Tüm bunlar niye yapılıyor. Çok açık. 2008 yılında Avrupa’da otomobil satışları yüzde 7.8’lik düşüşle 14.7 milyona geriledi. Bu rakam 1993 yılından bu yana yaşanan en büyük düşüş oldu. Krizin etkisini hissetirdiği son çeyrekte ise otomobil satışları yüzde 19 düştü. 2009 yılında ise pazarın en az yüzde 15 düşeceği öngörülüyor. Zaten Ocak ayındaki yüzde 30’un üzerindeki düşüş de bunun doğrular nitelikte. 2008 yılında ticari araç cephesinde ise düşüş otomobili geride bıraktı. Toplam yüzde 9’luk düşüş yaşanırken satılan ticari araç sayısı 2.5 milyon adette kaldı. 2009 yılına ilişkin n ticari araç tahmini ise yüzde 30’luk düşüş öngörüyor.

BEKLENTİ YÜKSEK

Avrupa’da bu gelişmeler olurken Türkiye’de ise durum çok daha vahim durumda. İç pazar krizin etkisini Avrupa’dan daha fazla hissederek yılı yüzde 17’lik kayıpla tamamladı. Ocak ayına gelindiğinde ise düşüş yüzde 40’ları buldu. Şimdi böyle bir durumda Türkiye’de otomotiv sektörüne destek gelmezken, bizden daha az düşüşler yaşaşan Avrupa ülkelerinde adeta destek seferberliği başladı. İşte bu seferberliğin sonucu dolaylı olarak Türk otomotiv sektörünü de etkileyecek. Ülke çapında bakıldığında sadece Almanya uygulamaya koyduğu hurda teşviğiyle 2009 yılında fazladan 600 bin aracın, Fransa ise 150 bin aracın satılmasını öngörüyor. Tabi bunlar ülkelerin beklentileri.

550 BİN YENİ ARAÇ

ACEA’nın hurda teşviğinin Avrupa’daki satışlara etkisi konusundaki öngörüsü ise daha yere basar nitelikte. ACEA şu an 9 ülkede uygulamaya giren hurda teşviğiyle 2009’da Avrupa’da 550 bin ek otomobil satılmasını bekliyor. Tabi bu artıştan sonra hurda teşviğinin yıl sonunda devreden çıkmasıyla 2010 ve 2011 yıllarında ise yeniden düşüş beklediğini de açıklıyor. ACEA’ya göre eğer 27 Avrupa Birliği üyesinin de hurda teşviği vermesi halinde 2009’da otomobil satışlarının 842 bin adetlik artış yakalayacabileceği kaydediliyor. Tabi yine aynı şekilde bu teşviklerin yıl sonu devreden çıkmasıyla 2010’da 432 bin adetlik, 2011’de ise 135 bin adetlik satış kaybının yaşanacağına da dikkat çekiliyor.

Şimdi ortada 842 bin adetlik ek satış olunca, bu Türk otomotiv sanayi içinde önemli bir fırsat olarak karşımıza çıkıyor. Üretim ve ihracatta Avrupa’dan dolaylı bir destek alırken, iç pazar içinde hükümetten bir destek çıksa 2009 yılında moraller biraz da olsun düzelir diye düşünüyorum.

4 milyon nüfuslu otomotiv hükümeti destekleyecek mi

4 ay. Krizin etkilerini derinden hissetmeye başladığımız Kasım ayından bu yana geçilen süre. Bu süre zarfında otomotiv sektörü adeta hükümete haykırdı, yalvardı, destek istedi. Ama geçilen bu süreçte elde var sıfır. Tüm dünyada hükümetler otomotiv sektörlerini hızla desteklemeye devam ederken, Türkiye’de yerel seçim herşeyin önüne geçti. Hükümet sadece yerel seçimlere fokuslanınca, krizdeki sektörler unutuldu veya unutulmak istendi.

Paranın patronu Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın rahatsızlığı ise sanki eleştirilerden kaçmış gibi algılandı. Otomotiv dernekleri hala hükümetten destek geleceği konusunda iyimser. Otomotiv Sanayi Derneği (OSD) Genel Sekreteri Ercan Tezel, bu hafta Ekonomik Koordinasyon Kurulu’ndan sektöre yönelik destek paketi çıkabileceğini söylüyor ve ekliyor; "Aldığımız duyumlar bu hafta açıklanacağı yönünde. Bu haftada açıklanmazsa seçim sonrasına kalır." Tezer, "Ne tip destekler bekliyorsunuz" soruma ise, "İnanın bizde bilmiyoruz. Biz tüketimi artırmaya yönelik hükümetten destek bekliyoruz. Bu da vergi indirimi olabilir. Hurda teşviğinin artık olmayacağını biliyoruz. Vergide yapılacak indirim ise satışları artırır" cevabını veriyor.

Gelinen noktada hükümetin yaptığı açıklamalar ise çok ilginç. Ekonominin patronu Nazım Ekren, otomotiv sektörüne yönelik bir önlemin olmayacağını açıkça ifade ederken (bknz. Vahap Munyar 20 Şubat yazısı) otomotiv bakanı olarak nam salan Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan ise ’Otomotiv paketimiz hazır’ diye basına beyanat veriyor. Hangisi doğru inanın bilemiyorum. Ama gerçek olan bu hafta destek verildi verildi aksi takdirde herşey için çok geç kalınmış olacak.

Hayır hükümetin sektöre destek vermemesinin nedeni olarak önündeki yerel seçimler gösteriliyor. Bana da bu çok anlamlı gelmiyor. Bugün otomotiv sektörü 4 milyon kişinin ekmek kapısı. Bugüne kadar destek olunmadığı için işsiz kalanlar ortada. Önümüzdeki günlerde bu oran çoğalacak. Şimdi böyle bir durumda, hükümet yerel seçimlerde otomotivden ekmek yiyenlerden nasıl oy bekleyebiliyor. Bundan tek çıkan sonuç, ya bu hesaba katılmıyor, ya da işsiz kalsada bu insanların sandıkta oy vereceğine inanılıyor. İnanın, dünya görüşleri hükümütle aynı olsa ve bugüne kadar sandıkta destekleseler de, insanlar aç kaldığı zaman babasını tanımaz. Bizden söylemesi.





Yazının Devamını Oku

Hiç eleştirilmek istemiyorsan hiç bir şey yapma

11 Şubat 2009
Son dönemde, krizde otomotiv sektörüne hükümetten bir an önce destek gelmesi için sektörün ortak bir anlayış içinde olması gerektiğini yazıp çiziyorum. Bu yazdıklarıma sektör derneklerinin yöneticileri dışında hemen hemen tüm firmalardan destek alıyorum. Dernek yetkilileri ise benim olmadığım ortamlarda dahi sürekli bu yazdıklarımın doğru olmadığını eleştiriyor, bir türlü neyin doğru olduğunu söylemekten çekiniyor.

Geçtiğimiz hafta bu doğrultuda, Otomotiv Sanayi Derneği Genel Sekreteri Ercan Tezer’den bir açıklama geldi. /images/100/0x0/55ea16b6f018fbb8f86a8ef9Açıklamada şu görüşlere yer verilmişti: "Otomotiv sektörünün tedarik zinciri içinde yer alan sanayi ve ticaret kesimlerini temsil eden tüm kuruluşları Eylül ayından bu yana tamamen "ortak hareket" ederek temasların üst düzeyde devam ediyorlar. Bu girişimlere TOBB ve TIM de destek vermektedir. Devam eden müzakere süreci ile ilgili ayrıntıların şimdilik kamuoyu ile paylaşılamayacağını anlayışla karşılayacağınızı ummaktayız. Bunun dışında size gelen bazı açıklamaların, sektör kuruluşlarının bu "ortak girişimi" ile bir ilgisi bulunmamaktadır. Sektörün sorunları ile ilgili olarak çaba gösterdiğiniz, hatta sektöre yön verdiğiniz ve yol gösterdiğiniz iddiası ile eksik ve yanlış bilgiye dayalı bu yorumlarınızın uyuşmadığını üzülerek izlemekteyiz. Bu gibi haberlerin sorunun çözümüne hiçbir katkı sağlamayacağını da vurgulamak isteriz."

Şimdi eğer benim eksik ve yanlış bir bilgiye dayalı yorum yaptığım söyleniyorsa, o zaman bu eksikliklerin ve yanlışların ne olduğunu söylenmesi gerekir. Doğrusunu söylesinler ki ben de bileyim. Kaldı ki açıklamanın içinde sektör olarak temaslarının TOBB ve TIM’in desteğiyle devam ettiği kaydediliyor. Madem bu desteği alıyorlar o zaman neden destek aldıkları kurumun temsilcisinin yaptığı açıklamaları yanlış olarak değerlendiriyorlar. Biliyorsunuz TOBB’un Otomotiv Sektörü temsilcisi, sektörün hükümete 9 farklı talepte bulunduğunu açıklamış, bunlar arasında önceliğin ise belirlenmediği eleştirisini yapmıştı.

OSD’nin yorumlarımı eleştiren açıklaması dernek üyelerine de gönderilmiş. Derneğin bir çok üyesi bu açıklamaya ilişkin bana destek mesajları göndererek, "Son dönemde katkıların nedeniyle sana teşekkür ederiz" açıklamasını yapıyor, sonunda da ’Hiç eleştirilmek istemiyorsan, hiç bir şey yapma" diyerek anlamlı bir mesaj veriyorlar.

Ben bu sektör adına kendi çapımda birşeyler yapıyorum. Sadece ve sadece içinde yer aldığım sektörün kriz döneminde ayakta kalmasını istiyorum. Tek istediğim daha fazla kişinin işten çıkartılmak zorunda kalmaması. Bu doğrultu da tüm yazdıklarımın arkasındayım.

Hükümet herkese mama veremez

Otomotiv sektörü içinden önemli bir yetkili geçtiğimiz günlerde, yazdıklarıma destek maahiyetinde çok doğru bir noktaya parmak pastı; "2001 krizinde otomotiv sektörü çok zor durumdaydı. Ama bir kaç sektör dışında diğer sektörlerde benzer sıkıntılar yoktu. Dolayısıyla hükümetten destek bekleyen sektör sayısı şimdiki gibi fazla değildi. Bugün ise turizmden tekstile bir çok sektör hükümetten acil destek bekliyor. İsteklerini çok açık şekilde deklare ediyorlar. Doğal olarak da hükümet bu kadar çok destek gelmesi sonucunda herkese aynı şekilde ’mama’ vereyeceğini belli ediyor. Destek muhakkak gelecektir ama kimse büyük bir beklenti içinde olmasın."

51 markaya bedel model

2009 yılı Ocak ayında otomobil satışları 13 bin 173 adet, hafif ticari araç satışları ise 6 bin 433 adet olmak üzere toplamda 19 bin 6006 adet oldu. Geçen yılın ocak ayına göre otomobil satışları yüzde 29.1, hafif ticari araç satışları ise yüzde 50.3 düştü. Toplam kayıp ise geçtiğimiz yıla göre yüzde 37.8 oldu. Acıkçası benim için bu rakamlar süpriz oldu. Hem yılın ilk ayı olduğu hem de krizin en hararetli döneminde olduğumuz için çok daha az araç satılacağını /images/100/0x0/55ea16b6f018fbb8f86a8efbdüşünüyordum. Bence tüm olumsuzluklara rağmen bu rakamlar sektör açısından moral verici. Tabi bu artışta, firmaların stoklarını eritmek için zararına satışı göze alarak yaptıkları indirimlerin payı yüksek. Fiyatlar 2 yıl önceki seviyelerde olduğu için bilinçli tüketiciler fırsatı kaçırmak istemedi.

İKİ MARKA DİKKAT ÇEKTİ

Ama Ocak ayında Türkiye’de iki marka çok dikkat çekti. Bunlardan ilki Koreli Hyundai ikincisi ise Japon Honda. İkisinin ortak özelliği Türkiye’de üretim yapıyor olmaları. Hyundai, Ocak ayında neredeyse 10 yıl sonra Renault’u geçip en çok otomobil satan marka olurken, Honda ise Renault’un ardından üçüncü sırada yer aldı. Geçtiğimiz hafta Hyundai’nin satışlarındaki artışın sebeplerini bu köşede yazmıştım. Bir taraftan düzenledikleri agresif kampayanlar diğer taraftan Kore’den aldıkları destekle satışlarını geçtiğimiz yıla göre yüzde 48 artırarak en tepeye yerleştiler. Model ve motor gamları da bunun için oldukça elverişli. Küçük segmentten, 4x4 segmentine kadar her kategoride benzinli ve dizel araca sahipler. Bu yüzden Hyundai’nin durumu çok süpriz gelmedi.

Beni son dönemde Türkiye’de en çok şaşırtan marka olan Honda ise Ocak ayında adeta bir mucize gerçekleştirdi. Aslında mucize dememek, başarılı bir yönetim demek daha doğru olur. 2008 yılına göre satışlarını yüzde 36 artıran Honda, 8’incilikten 3’üncülüğe yükseldi. Dikkatinizi çekerim Honda, Türkiye’de ne bir kampanya yapıyor, ne dizel motoru bulunuyor, ne filoya araç satıyor ne de rakipleri gibi çok fazla model gamı bulunuyor. Ama buna rağmen en büyük silahı olan Gebzeli Honda Civic Sedan’la son 4 yıldır hep ilk 10 marka arasında yer almayı başarıyor.

JAPONUN RAKİBİ JAPONDUR

"Japonun en büyük rakibi yine Japondur"dan yola çıkarsak, Honda’yı karşılaştırmak için rakibi Toyota’nın satışlarına bakmamız yeterli. Model ve motor yelpazesi neredeyse Honda’nın üç katı olan Toyota, son dönemde agresif kampanyalara da imza atıyor. Ama Ocak ayındaki satışına bakıyoruz Honda’nın üçte biri. Honda 1415 adet otomobil satarken Toyota’nın sattığı araç sayısı sadece 505 adet. İnanılır gibi değil. Yüzü tamamen eskiyen 4 yıllık Civic Sedan bile modellerinin çoğu yeni olan Toyota’nın toplam satışını neredeyse katlamış. Ocak’ta 850 adet satılan Civic Sedan, sadece Toyota’yı geçmekle kalmamış, Türkiye’de faaliyet gösteren 4 marka dışında ODD’ye üye 51 markanın toplam satışlarını geride bırakmış. Bu markalar arasında dikkatinizi çekerim, Fiat, Opel, Peugeot gibi önemli markalar var. Yani Honda’yı bir tarafa koysak, Türkiye’de satılan ilk 10 marka arasında Civic Sedan model olarak 5’inci sırada yer alıyor. Mucize bana göre bu.

Sonuçta, Türkiye’de pazar iyiyken başarılı olmak çok zor değil. Önemli olan kritik zor dönemlerde başarılı olabilmek. Bu noktada Hyundai ve Honda’yı herkesin tebrik edip, yönetim şeklini incelemesi gerekiyor. Açıkçası Ocak ayı satış tablosunu detaylı bir şekilde inceledikten sonra hemen Honda Türkiye Genel Müdür Yardımcısı Ümit Karaarslan’ı aradım ve sordum, "Nedir bunun sırrı." Karaarslan’ın cevabı çok netti: "Güven. Eğer müşterilerinize ve bayilerinize güven aşılarsanız, başarı gelir."

GÖNÜL VE GÜÇ BİRLİĞİ

Honda’nın krize rağmen istikrarlı fiyat politikasını koruduğunu kaydeden Karaarslan kendilerini başarıya taşıyan etkenleri ise şöyle sıralıyor: "Müşterilerimiz bizim kampanyalar yapıp fiyatları indirmeyeceğimizi bilir. Ayrıca sahada çarpışanlar bayilerimiz olduğu için bayi iletişimimiz çok iyi noktada. Gönül birliği ve güç birliği yaparsanız herşey olumlu olur. Tabiki bu zor günlerde otomotiv firmalarının en hassas noktası stoklar. Stoklar eriyene kadar fiyat politikasını sürekli değiştirecekler. Önce 3 bin TL indirim yapan bir firma bir sonraki ay veya hafta indirimi 6 bin TL’ye çıkartıyor. Bu markaya güvensizlik yaratıyor. Bu nedenle müşteriler ’Stokları var, fiyatlar daha fazla inebilir" beklentisi içine girdiği için bu satışlara olumsuz yansıyor. Honda’da ise böyle bir beklenti olmadığı için bu satışlara olumlu yansıyor."

Karaarslan, 3 yıl önce başlattıkları 6 yıllık garanti uygulamasının da bu dönemde müşteriler nezdinden önemli bir güven unsuru olduğunu belirterek, 10 yıldır uyguladıkları müşteri takip sistemiyle de bayilerin potansiyel alıcılarla sürekli dirsek temasta olduğunu vurguluyor. Söyleyecek fazla bir söz yok. Yapılması gereken şey, Honda Türkiye ekibini kutlamak diye düşünüyorum.

Ocak’ta en çok oto satan 10 marka

MarkaAdetDeğişim (%)

Hyundai247848

Renault1932-28

Honda141536

(Civic Sedan 850)

Ford1183-21

VW949-44

Fiat725-53

Opel634-52

Toyota505-61

Peugeot355-51

BMW260-5
Yazının Devamını Oku

Gerçekten fiyat indirsek Türkiye’de hiç kimse otomobil satamaz

4 Şubat 2009
Son yıllarda yönetim stratejisini net olarak çözemediğim bir otomotiv şirketi varsa o da Koreli Hyundai. Şöyle son 4-5 yıla baktığınızda şirketin Türkiye’deki performansından bunu net olarak görebilirsiniz. Aslında Hyundai’de işler 2003 yılı sonunda Kurthan Tarakçıoğlu’nun Opel’den transfer edilmesiyle yoluna girmişti. 2004 yılında başlayan çıkış 2005 ve 2006 yıllarında üst seviyeye yükselmişti. Hyundai markası en çok araç satan ilk 5 marka arasına girmiş, ilk kez 5 yıllık garanti vererek otomotiv sektöründe dikkatleri üzerine çekmişti. Tarakçıoğlu’nun agresif satış yöntemleriyle de 2006 yılında en çok satan markalar arasında 3’üncülüğe kadar yükselmişti.

KORE DE HEYECANLANDI/images/100/0x0/55eb4620f018fbb8f8b6948b

Hyundai’nin Türkiye’deki bu performansı Koreyi de heyecanlandırmış olmalı ki, 2006 sonunda Kibar Holding’le yüzde 50 ortak oldukları Hyundai Assan’daki çoğunluk hisseyi almaya karar verdiler. Hızlı yükseliş, yönetiminin Korelilere geçmesiyle birlikte 2007 yılında biranda yerini düşüşe bırakmıştı. Modellerinin çoğunun yeni olması ve 2007’de piyasaya yeni modeller sunmasına rağmen Koreli markanın satışları 2007 yılında tam 7 bin 690 adet düşmüştü. Hyundai, 2006 yılındaki 3’üncülükten 2007 yılında 7’inciliğe kadar gerilemişti. Bu düşüşte, kuşkusuz Koreli CEO’nun ipleri Kurthan Tarakçıoğlu’nun elinden almasının da etkisi vardı. Agresif yönetim yapısıyla tanınan ve bayilere büyük önem veren Tarakçıoğlu 2007 yılında adeta geri planda kalmıştı. Tabi bu benim yorumum. Ama 2008 yılındaki gelişmeler bu yorumumu doğrular nitelikte.

2008 yılına girildiğinde Hyundai gibi tüm otomotiv firmaları için herşey iyi başlamıştı. Satışlar iyi gidiyor, Hyundai yeniden yükselişe geçeceğinin sinyallerini veriyordu. Ağustos ayında Hyundai Assan’daki CEO değişikliği ise adeta marka için yeniden çıkışın bir başlangıcı oldu. Yeni gelen Koreli CEO, Kurthan Tarakçıoğlu’nun önünü açmış ve daha fazla destek vermeye başlamıştı. Tam bu değişim sırasında dünyayı etkisi altına alan global kriz patlak verince, Tarakçıoğlu Korenin desteğiyle yeniden sahneye çıktı. Son 3 ayda pazarda yaşanan büyük kayıplara rağmen Hyundai, 2007’e göre satışlarını ciddi şekilde artırarak otomobil satışlarında ikincilik koltuğuna oturdu. Pazar payı yüzde 7’lerden yüzde 9.4’e kadar çıktı.

SÖYLENTİLER ARTTI

Tabi her başarıdan sonra ortada bir takım söylentilerde dolaşır. ’Hyundai zararına satış yapıyor’, ’Krize çok fazla stokla yakalandığı için fiyatları çok aşağı çekiyor’ şeklinde yorumlar ortada dolaşıyordu. Hyundai Assan Genel Müdürü Kurthan Tarakçıoğlu’nun bu yorumlara cevabı ise çok net: "Biz ne zararına satış yapıyoruz ne de söylendiği gibi elimizde büyük stoklar var."

2008’deki artışın ardından Ocak ayında da otomobil satışlarında yüzde 15’lik bir pazar payına ulaştıklarını söyleyen Tarakçıoğlu şöyle konuşuyor: "Ocak’ta yaklaşık 2 bin 700 araç sattık. Bu demek değil ki hep böyle gidecek. İlk çeyrekte benzer pazar paylarına ulaşabiliriz ama yıl toplamında 2008 yılı oranlarını hedefliyoruz. Bugün toplamda tüm sektörün elinde 150 bin adetlik stok olduğu söyleniyor. Hyundai’nin elindeki stok ise 15 bindir. Yani pazar payına paralel bir stoktan bahsediyoruz. Unutulmaması gereken nokta biz aynı zamanda üreticiyiz de. Yani ihracat stoklarını bir tarafa bırakırsak benim elimde iç pazara yönelik 7 bin 500 adetlik bir stok var. Bu stok söylenildiği gibi çok değil. Dolayısıyla bu büyük stoklar olduğu için agresif davranıyorlar tezini çürütüyor."

Araç fiyatlarının ise sektör ortalamasının altında olmadığını kaydeden Tarakçıoğlu, "Accent Era’nın fiyatını 19 bin TL’ye çekmişiz gibi gözüküyor. Ama bu tamamen boş bir araç. Bu fiyattan 3 tane bile araç satmadık. En çok sattığımız ve talep gören Accent Era’nın fiyatı 21 bin 500’den başlıyor. ABS’lisi ise 22 bin 500 TL. Yani agresif fiyatlama demek fiyatı rakiplerimizin altına çekmek demek değil. Fiyatlarımız piyasa ortalamasında. Biz gerçekten fiyatları söylenildiği gibi indirirsek piyasada başka araç satılmaz" yorumunu yapıyor. Haklarında yorum yapanların büyük markaların filo satışlarına bakmasını öneren Tarakçıoğlu, "Bugün Accent Era satışlarının sadece yüzde 30’u filo. Geri kalanı perakande satışlar. Rakiplerimizde ise oranlar tam tersine. Yani bir aracın fiyatını 100 TL baz alırsak, biz 70 aracı 100 TL’den 30 aracı da 95 TL’den satıyoruz. Rakiplerimiz ise 100 aracın 30’unu 100 TL’den 70’ini ise 80 TL’den satıyor. Kimin zararına satış yaptığı, kimin fiyatları aşağıya çektiği ortada değil mi" diye konuşuyor.

KORE MADDİ DESTEK OLDU

Koreli Hyundai’nin küresel stratejisine bağlı olarak bu dönemde Türkiye’ye büyük destek verdiğini de ifade eden Tarakçıoğlu, bu konuda şu açıklamayı yapıyor: "Biz kriz döneminde Kore’den hem maddi hem de manevi büyük destek gördük. Bu destekler sonucu hiç bir elemanımızı çıkarmadık. Bayilerimize destek olup, satış ekibini kaybetmedik. Onları maddi olarak destekledik. Biz açıkçası krize likit yakalanan tek markayız. Kore kendinin doğrudan yer aldığı diğer Avrupa ülkelerine de benzer desteği verdi. Krizde her ülke kaybedecek diye bir şey sözkonusu değil. Bu krizde Kore daha da güçlendi ve bu gücünü yer aldığı ülkelere de yansıttı. Bu nedenle bizimde krizde gücümüz diğer markalara göre arttı. Ayrıca bizim en büyük avantajımız bayi teşkilatına verdiğimiz önemden kaynaklanıyor. Türkiye’de çok güçlü bir altyapı kurduk. Bu yapıyı Kore’nin desteğiyle korumayı başardık."

Tarakçıoğlu’nun açıklamaları çok net. Öncelikli olarak Tarakçıoğlu’nun en büyük avantajı böylesine zor bir dönemde hem Kore’den hem de yeni CEO’dan maddi ve manevi destek alıyor olması. Bu destekle birlikte bayilerini güçlendiriyor, işçi çıkarttırmıyor. Bayiler güçlenince de ortaya satış başarısı çıkıyor. Açıkçası, Hyundai’nin önümüzdeki günlerdeki performansını çok merak ediyorum.

300 bin adetlik pazar karanlık dönem demektir

Tarakçıoğlu’yla konuşurken, 2009 yılı pazar tahminini soruyorum. Tarakçıoğlu, 375 bin adetlik bir pazar hedefleri olduğunu belirterek, "Bazıları pazarı 300-325 bin adet olarak öngörüyor. Eğer pazar 300 bin adet seviyelerine inerse bilin ki çok karanlık bir döneme girilmiştir. 300 bin adet demek pazarın bir anda 100 bin adede gerileyebileceğini anlamını da taşıyor. Biz bu kadar karamsar değiliz. Satışlarının ikinci yarıdan sonra açılacağını düşünüyoruz" yorumunu yaptı.

İnternet sorumluluk alanım değil

Geçtiğimiz günlerde Mazda Türkiye’nin Genel Müdürü Bora Koçak’la konuşurken, konu internet sitelerine geldi. Japon marka, Türkiye’de internet sıkıntısı çekiyor. www.mazda.com.tr internet sitesi eski distribütörleri Mermerler Grubu’na ait olduğu için Mazda, Türkiye’de www.mazda-tr.com isimli siteden faaliyetlerini sürdürüyor Bugün otomobil müşterilerinin internet kullanımın oranının yüksek olduğunu düşünürsek, fiyatlara bakmak için ilk etapta internet sitesine giriyorlar. Mazda diye internette aradığınızda karşınıza Mermerler Grubu’nun internet sitesi çıkıyor. Yani fiyatların yüksek olduğu, yeni modellerin yer almadığı eski site. Tabi burdaki fiyatları görenler hemen başka markaya yöneliyor. Halbuki, gerçek Mazda sitesinden hem fiyatlar güncel hem de yeni modeller ve versiyonları var. Bora Koçak, bu noktada yapacakları birşey olmadığını belirterek, "Tek yaptığımız google’a para verip, bizim sitenin arama motorunda daha önce çıkmasını sağlamak " diyor.

Gerçekten günümüzde internet özellikle otomotiv sektörü için çok önemli bir mecra oldu. Firmaların internet siteleri adeta birer sanal shoowroom gibi. Modelleri inceleyip, fiyatları öğreniyor ona göre araç tercihi yapabiliyorsunuz. Ama diğer taraftan internet haberleri önemli bir bilgi çöplüğü de yaratıyor. Özellikle haber sitelerinde yer alan otomotiv haberleri kafaları karıştırıp, sizi yanlış yönlendirebiliyor. Ben Hürriyet Gazetesi’nin otomotiv editörü olmama rağmen hürriyet.com.tr internet sitesinde yer alan haberlere bir müdahelem sözkonusu değil. Daha doğrusu, bu siteyi hazırlayanlar sektörü o kadar iyi biliyorlar ki, bana danışma gereği duymuyorlar. Sonuçta hoşlarına giden her haberi pat diye yayınlayıveriyorlar. Doğru mu, yanlış mı, bu haber nasıl bir etki yaratır gibi düşünceleri veya kaygıları yok. Ama Hürriyet olduğu için otomotiv firmaları internetteki bu haberleri de benim sorumluluğumda zannediyor. Hayır arkadaşlar ne yazık ki benim sorumluluğumda değil. Yoksa ben, ’19 Ocak’ta otomotive destek geliyor’ ardından ’Otomotive ikinci destek geliyor’ gibi haberler yazar mıyım? Daha ortada birinci destek yokken, ikinci destek geliyor diye haber yapan arkadaşları da suçlamıyorum, internet böyle bir şey. Dikkatinizi çekip, sizi içeri çekmek durumunda.

Eminim ilerde bu tip aksaklıklar aramızdaki sinerjiyle çözülecektir.

Otomotivin durumu TEM’deki akaryakıt istasyonlarına benziyor

Otomotiv sektörünün kriz nedeniyle çok zor günler geçirdiği malumunuz. Biz ne kadar bastırsakta hükümetten henüz bir destek görebilmiş değiller. Sektörü temsil eden dernekler, 3 aydır büyük bir sükunet içinde gelecek desteği bekliyor. Açıklama yaparak hükümetle ters düşmek istemedikleri için susmayı tercih ediyorlar. Derneklere göre hükümet şu an için otomotive destek konusunda yoğun bir çalışma içinde. Komisyonlar bu konu üzerine önemli bir yol katetmiş ve kısa süre içinde bir açıklama yapılacakmış. ’Mış’ diyorum çünkü ortada henüz bir destek yok. Kimse ne zaman olacağını da söyleyemiyor. Çünkü bilmiyor.

Geçtiğimiz hafta, hükümetin destek için çok geç kaldığını ama bu konuda otomotiv sektörünün de suçu olduğunu yazmıştım. Hükümetten sektörün çok fazla talebi olduğunu söylemiş, ortak bir noktanın bulunamadığından bahsetmiştim. Bu yazım bazı yetkililerin hoşuna gitmemiş. Bana, ortak noktanın olduğunu ama bu konuda açıklama yapamayacaklarını söylediler. Son olarak da, "Lütfen hükümetin destek için çalıştığı bugünlerde sanki otomotivle sektör arasında bir düşmanlık varmış gibi gösterme" diye de uyarıda bulundular.

Bu sektöre son 3 aydır kendilerinden fazla destek veriyorken, beni sanki otomotivle hükümetin arasını açan biri gibi görmelerine üzüldüm. Halbuki, ben sektöre destek verilmesi gerektiğini net olarak göstermek için karşıma hükümeti hatta Maliye Bakanını bile aldım. Aslında sektör temsilcilerinin unuttukları en önemli nokta, bizim de sektörün bir üyesi olduğumuz. Yani sektöre yapılacak destek aynı zamanda bize de yapılacak bir destektir. Nasıl binlerce insan kriz nedeniyle işten çıkartılıyorsa, düşen reklam ve ilan gelirleri sonrasında bizler de işsiz kalma tehlikesiyle karşı karşıyayız. Gelişmeleri sadece haber olarak gördüğümüz algısından kurtulup, bize çok daha açık olmaları gerekiyor. Bizi böyle kritik günlerde daha etkili kullanmaları gerekirken, eleştirmeleri anlaşılır gibi değil. Ben kendi adıma, böylesine kritik günlerde üzerime düşeni fazlasıyla yaptım ve yapmaya devam edeceğim. Eğer ortada bir sorun varsa yine üstüne basarak söylüyorum, otomotiv sektörünün tek bir ağız olmamasından kaynaklanıyor.

Bu noktada Oyak Otomotiv ve Çimento Grubu Başkanı Celal Çağlar’ın verdiği bir örnek çok önemli. Otomotiv sektörünü TEM otoyoluna benzeten Çağlar, "Biliyorsunuz TEM otoyolu açıldıktan sonra uzun bir süre üstünde akaryakıt istasyonu olmadı. Sebebi açık. İstasyon açmak için o kadar çok talep geldi ki, hükümette ne yapacağına karar veremediği için uzun bir süre bekledi. Çünkü birine verse, hemen ’Acaba hükümet ne çıkar sağladı’ yorumlarıda beraberinde gelecekti. Sonunda kararını verdi ve TEM’deki akaryakıt istasyonlarının işletmesini Mehmetçik Vakfı’na verdi. Sorun çözüldü."

Şimdi otomotiv sektörünün de aynı durumda olduğunu söyleyen Çağlar, "Herkes sektöre destek için farklı taleplerde bulununca hükümet ne yapacağını bilemiyor. Bu noktada hükümet TEM’deki akaryakıt istasyonları gibi otomotiv sektörü için kendi stratejisini belirlemeli" yorumunu yaptı. Gördüğünüz gibi otomotiv sektörünün tek bir noktada birleşemediği görüşü sadece bana ait değil. Türkiye’nin en büyük otomotiv şirketlerinden birini yöneten Celal Çağlar da aynı düşüncede. Mesaj umarım alınmıştır.

Otobil’de son oylama bugün

Bu yıl 5’incisini düzenlediğimiz ’Türkiye’nin en beğenilen otomobilleri yarışması’ Otobil’de 3 aylık oylama bu akşam itibarıyla sona eriyor. 16 segmentte yılın otomobil olacak modeller 5 Mart’ta düzenlenecek törende ödüllerini alacak, 11 Mart’ta ise Otoyaşam’da açıklanacak. Bildiğiniz gibi Otobil, son yıllarda Türkiye’de önemli bir boşluğu doldurarak, otomotiv firmaları için yoğun rekabatte önemli bir güç oldu. Dünyanın halk oylarıyla gerçekleşen tek otomobil yarışması olan Otobil’de birinci olmak, firmalar için artık çok önemli. Bunu reklam ve pazarlama çalışmalarında kullanarak, rekabette bir adım öne çıkabiliyorlar. Sonuçta, Avrupa’da ve dünyada yılın otomobilleri seçiliyor ama bunların hiç biri Türk halkının beğenisini yansıtmıyor. Otobil, gerçek anlamda Türk halkının beğendiği otomobillerden oluşuyor. Beğendiği diyorum çünkü herkes sahip olmak istediği modelleri oyluyor. Bu yüzden Otobil sonuçları, firmalar için çok ama çok önemli. Volvo’nun final oylaması sırasında müşterilerine yolladığı mesaj da bunu çok net ortaya koyuyor: "Sınıfının en gevenli adayı Volvo S40 ödül almak için desteğinizi bekliyor."
Yazının Devamını Oku

Unakıtan, otomotiv sektörünü neden HASIM olarak görüyor

28 Ocak 2009
"Emre Bey merhaba, ben şu anda araç almak için bekliyorum. Araç hazır, kapora verdim ama bugünlerde hükümetin destek çalışmalarını duydum bekliyorum. Daha ne kadar beklerim, satıcı da beni sıkıştırıyor hemen almam için. Benim ne yapmam lazım?" Hergün buna benzer yüzlerce elektronik posta ve telefon alıyorum. Otomotiv sektörünün içinde bulunduğu kritik süreci çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Araç alacak müşteri var ama herkes bekliyor. Hükümetin ve bazı kendini bilmezlerin beklenti yaratan açıklamaları nedeniyle, sektör ne yazık ki durma noktasına geldi. Ocak ayının ilk üç haftasında satılan otomobil sayısı 3 bin civarında. Şaka gibi değil mi?

ELDEKİNDEN DE OLUYORUZ

Dilimizde tüy bitti. "Fiyatlar iki yıl öncesinin seviyelerinde. Firmalar stoklarını eritmek için zararına satış yapıyor. Bundan daha ucuza otomobil bulamazsınız" dedik durduk. Hükümet desteklese bile olabilecek indirim tutarlarını açıkladık. Bugün hurda indirimi yapılsa, 2 bilemediniz 3 bin TL indirim olur. ÖTV indirimi deseniz indirim tutarı bin ila 2 bin TL arasında maksimum değişir. Ama zaten bu rakamların da üstünde firmaların indirim yaptığını söyledik. Bir çoğu yüzde 18’lik KDV’yi bile karşıladı. Ama yok, çıkan haberler yüzünden herkes daha fazla indirimi nasıl alırız onun hesaplarını yaparken, elindekinden de olmaya başladı. Çünkü otomobil fiyatları zamlanırken, hükümet cephesinden ise destek adına bir şey gelmiyor. 30 yaş üzerindeki araçlara yönelik hurda teşviğini destekten saymıyorum bile.

Biliyorsunuz Ocak ayının ikinci haftası sektör temsilcileri Ankara’ya gidip, tüm ekonomiden sorumlu bakan ve bürokratlarla biraraya geldiler. Sonra ne oldu, yine basına destek geliyor haberleri sızdı. Bazı basın organları ve denetimin olmadığı internet siteleri yüzünden yine iş yokuşa sürüldü. ’Otomotive destek 19 Ocak’ta geliyor’ manşetleri atıldı ve yine tüketiciler nezdinde bir beklenti yaratıldı. Ama bırakın 19 Ocak’ı ayın sonu geldi ortada sektöre destek anlamında hiçbir şey yok.

ONLARIN İSTEDİĞİ OLMAYACAK

Aslında ortada bir şey var hemde çok vahim. O da Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın tam da kendisinden beklenilen açıklaması. Unakıtan, otomotive destek olunacağını ama onların istediği gibi olmadığını söyledi ve ekledi: "Başka indirimler var. Bu konu Ekonomi Koordinasyon Kurulunda görüşüldü, bitti, tamamlandı. Hemen Bakanlar Kuruluna sevki yapıldı" diye yanıtladı. Unakıtan’ın ’onlar’ dediği otomotiv sektörünün temsilcilerinin Ankara’daki taleplerini biliyoruz. Geçici vergi indirimi, 16 yaş üzerine hurda teşviği, sanayide enerji indirimi, yatırım indirimi gibi teleplerde bulundular. Unakıtan bu isteklerin hiç birini yapmayacaklarını söyledi. ’Vergi indirimini ise aklınızdan çıkarın’ diye uyardı. Peki ne yaptılar. Beklendiği gibi hiçbir şey. Yaptıkları sadece 30 yaş üzeri araçlara hurda teşviği getirmek. Yazık 1978 model kamyonlar hurdaya gidecek. Ağlanacak halimize gülüyoruz valla. Biraz daha uğraşsalar Ford T’yi bile bu kapsama alacaklar. Yani sırf birşey yaptık demek için.

Benim anlamadığım hükümetin otomotiv sektörüne neden bu kadar düşman olduğudur. Daha doğrusu Unakıtan resmen otomotivi hasım olarak görüyor. Bu sektör 4 milyon kişiye ekmek veren Türkiye ekonomisinin lokomotifi. 2007 yılından bu yana ciddi dış fazla da veriyor. Yani eskiden, hükümetin bahanesi sektörün dış ticaret açığı vermesiydi. Ama son iki yıldır otomotiv sektörü 12 milyar doların üzerinde fazla verdi. Yani ihracat ithalatın 12 milyar dolar üzerinde gerçekleşti. Diğer taraftan Sayın Unakıtan’ın en büyük gelir kaynağı otomotiv sektörü. Otomotivden alınan ÖTV ve KDV, vergi gelirlerinin neredeyse üçte birini oluşturuyor. Sektör dibe vurdukça Unakıtan’ın cebine giren para da hızla düşüyor. 2008 yılında bu sektöre destek olunmadığı için Unakıtan’ın otomotivden aldığı ÖTV geliri yüzde 55 düştü. Bu yıl bu oran yüzde 80’lere çıkarsa hiç şaşırmasın.

SOSYAL PATLAMA MI İSTENİYOR

Ayrıca işin bir de sosyal boyutu var. Bugüne kadar sektörde 50 bine yakın kişi işsiz kaldı. Bu kişiler bir şekilde 2-3 ay aldıkları tazminatla yaşamlarını devam ettirdiler. Ama kısa bir süre sonra ellerindeki para bitecek. Yeni iş bulma şansları da gittikçe azalıyor. 2009 yılında talebin düşmesine bağlı olarak üretim, ihracat ve iç pazar da yüzde 30’ların üzerinde düşecek. Bu da bir 50 bin kişinin daha işsiz kalması anlamına geliyor. Böyle olunca 100 bin kişi işsiz kalacak. Bu kişiler 400-500 bin kişiyi temsil ediyor. Bu kişiler aç kalırsa olay sokağa taşınacak. Yani sosyal patlama olacak. Tüm bunlara rağmen halen sektöre gerçek anlamda destek olunmamasının mantığı nedir, anlayan varsa bize anlatsın. Hükümetin bu sektörden nefret etmesini sağlayanlar kimler. Allah aşkına bunların açıklanması gerekmiyor mu?

Herkes bir şey istiyor öncelik ise söylenmiyor

Tabi bu gelişmeler olurken sadece hükümeti eleştirmemek, suçu biraz da otomotiv sektöründe aramak gerekiyor. Geçtiğimiz hafta Otomotiv Distribütörleri Derneği’nin eski Başkanı Yüksel Mermer’le biraraya gelerek, sektörün durumu hakkında uzun bir konuşma yaptık. Şu anda TOBB’a bağlı Türkiye Otomotiv Ticaret Meclisi Başkanı olan Yüksel Mermer, Ocak ayının ikinci haftasında, sektör temsilcileriyle Ankara’ya yaptıkları ziyaretten bahsetti. OSD, ODD, OYDER, TAYSAD ve TOBB’un otomotiv kolu olarak Ankara’da tüm bakanlarla biraraya geldiklerini söyleyen Mermer şöyle konuştu: "2 saatten fazla görüştük. Simit yiyip çay içtik. Herkes kendince bir talepte bulundu. Ama hepsini üst üste koyunca ortaya büyük istekler çıktı. Hükümet bizleri dinledi ve kendilerinden istenen 9 talebi kendi aralarında görüşüp bir sonuca varacaklarını söyledi. Sektör olarak hükümete bu 9 talebin hangisinin öncelikli olması gerektiğini ne yazık ki söylemedik. Böyle olunca da hükümet yetkililerinin hangisine öncelik vereceği konusunda kafaları karışmıştır."

Mermer’in söyledikleri çok açık. Hep söylüyorum, otomotiv sektörü ne yazık ki hálá ortak bir noktada buluşamıyor. Herkes kendi menfati doğrultusunda ön plana çıkmaya çalışıyor. Hürriyet’te yaptığımız otomotiv zirvesinde bile her kafadan bir ses çıkmıştı. Hükümete sunulan pakatte de 9 talep bunu yine ortaya koyuyor. Otomotiv sektörü ne zaman ki, kendi çıkarlarını bir tarafa bırakıp, tek bir payda da birleşir, o zaman hükümet de destek olabilir. Hükümet belki de sektör böyle dağınık olduğu için otomotivi hasım olarak görüyor. Kim bilir.

Otomobili şimdi al, hükümetten destek gelirse aradaki farkı geri öderim

Bayraktar Grubu’nun temsilciliğini yaptığı Japon Subaru’nun Marka Direktörü Çınar Noyan, bana göre son dönemde belki de otomotiv sektörünün tek bir ağızdan yapması gereken çağrıyı yaptı. Herkesin hükümetten indirim gelecek düşüncesiyle otomobil almadığından yola çıkan Noyan, "Tüketicilere sesleniyorum. Bugün Subaru’dan otomobil alın. Eğer hükümetten sektöre destek gelir ve fiyatlar inerse, aradaki indirim farkını size geri ödeyeceğiz. Bu konuda size söz veriyoruz" dedi. Noyan, hükümetin ne yapıp yapmayacağını bilemediklerini belirterek, "Şu bir gerçek müşterilerde hükümetin fiyatları indireceği yönünde bir beklenti var. Bu da satışları durma noktasına getirdi. Böyle bir çağrı yapmazsak bekleme süreci devam edecek. Biz kendi adımıza böyle bir söz veriyoruz" diye konuştu. Noyan’ın müşterilerine verdiği söz çok önemli. Zaten hükümetin destek olup olmayacağının belli olmadığı bir süreçte, taşın altına kendi ellerini de sokup böyle bir hareketi başlatıyor. Bu hareketi otomotiv sektörü topla halde yapsa, şimdiye kadar inanın herşey daha iyi olurdu.

Üretim içimde ukde kaldı her hamlemde savaş çıktı

Bugün otomotiv sektöründe yoluna Çinli Chery ile devam eden Mermerler Grubu’nun Başkanı Yüksel Mermer, otomotiv üretiminin içinde ukde kalan bir konu olduğunu açıkça dile getirdi. Biliyorsunuz son dönemde, Çinli Chery’nin Türkiye’de üretim yapacağı, üretim için yer aradığı yolundaki haberler basına sıkça yansıyor. Bu haberler bana çok gerçekçi gelmediği için şu ana kadar kullanma veya büyütme gereği duymadım. İki yıl önce Çin’de Chery Başkanı ile görüştüğümde "Eğer ileride Avrupa’ya yönelik bir yatırım karar verirsek bu Türkiye olur" demişti. Ama bu açıklamayı tamamen ucu açık, politik bir açıklama olarak değerlendirmiştim. Çünkü yeni bir pazara güçlü girmek için bu tip yatırım haberlerinin de beraberinde gelmesi önemli bir pazarlama taktiğidir. Zaten, daha sonra "Türkiye’de 50 bin adetlik satışa ulaşırsak üretim yaparız" açıklamaları da yapılmıştı. Yüksel Mermer’e de bu düşüncemi aktardım.

Mermer’in bu konudaki yorumu ilginçti: "Bugün ortada Çinli Chery’yle Türkiye’deki üretime yönelik imzalanan bir anlaşma veya protokol yok. Biz sadece ileride böyle bir yatırım olursa içinde yer almak istediğimizi söyledik. Yani biz kendilerine yatırıma hazırız dedik. Çinli yetkililer, şu anda gerçekten bazı bölgelerde yer bakıyor. Hatta Türkiye’ye sık sık gelen Chery temsilcileri otelde kalmak yerine Türkiye’de ev bile tuttu. Bu adamlar büyemek ve Avrupa’ya açılmak istiyor. Üretim için de Türkiye’yi öncelikli ülke olarak görüyorlar. Bu ne zaman olur bilemiyorum ama ben bu gerçekleşirse kendi adıma fırsatı kaçırmak istemiyorum. 40 yıldır Türkiye’de üretim konusunda bir çok fırsatımız oldu ama birtakım sorunlardan dolayı bu gerçekleşmedi. Açıkçası içimde ukde kaldı. 1974 yılında Volvo’nun çekicilerini Türkiye’de üretmek için anlaşma imzaladık. Bu anlaşma çekicilerden sonra ticari araç ve hatta otomobili bile kapsıyordu. Fabrika için yerler alındı, tüm yatırım koşulları sağlandı. Ama Kıbrıs hareketi gerçekleşince Volvo bu yatırımdan vazgeçti. 1980’li yıllarda bu kez Mazda yatırımı gündeme geldi. Ama bu yatırım da Körfez savaşına takıldı. Şimdi önümüzde Çinli Chery yatırımı var. Bu yatırım gerçekleşirse bir parçası olmak istiyoruz."

Çinli araçların beklendiği gibi ucuz olmadığını hatta pahalı bile olduğunu söyleyen Mermer, "Bu markanın temsilciğilini alınca gördük ki, araçlar hiçte öyle söylendiği gibi ucuz değil. Bugüne kadar Çinli Chery için Türkiye’de harcadığımız para 50 milyon doları buluyor. Tüm altyapı yatırımlarını yaptık, büyük ve modern bir yedek parça deposu kurduk. Eğitimler verdik" dedi.

Bu noktada Yüksel Mermer’e, "Siz Türkiye’de isim yapmış önemli bir işadamısınız. Bünyenizde alışveriş merkezleri, oteller, önemli bölgelerde çok değerli arsalar, matkap fabrikaları var. Yani paraya ihtiyacınız yok. Geleceğini ne olacağını bilmediğiniz bir markaya 50 milyon dolar yatırmak risk değil mi. Bu parayı faize yatırsanız daha fazla para kazanmazmısınız" diye sordum.

Mermer’in cevabı çok netti: "Doğru söylüyor olabilirsin. Ama ben daha çok para kazanmak için değil, yeni istihdam olanakları yaratmak için bu işlere giriyorum. Bugün alışveriş merkezimde 2 bin kişi çalışıyor. Satıp yerine plaza yapsam bu işçiler ne yapacak. Çinli Chery’le birlikte 1000’e yakın kişiye iş sahası yarattık. Ben yapmasam, diğer işadamları bu yatırımları yapmasa, işsizliğin önüne kim geçebilecek. Bazı yatırımlar risklidir. Size büyük paralar kazandırmaz ama önemli bir istihdam olanığı sağlar. Ben bunu böyle düşünüyorum."

Chery yeni modellerle Türkiye’de güçlenecek

Chery markasının Türkiye’de henüz bekleneni veremediğini kaydeden Yüksel Mermer, "Şu an sadece iki modelle piyasada yer alıyoruz. 2008 yılında 2 bine yakın araç sattık. 2009 yılında önce hafif ticari modelimiz Taxim’i piyasaya sunuyoruz. Arkasından onay alan 2-3 model daha piyasaya çıkacak. Bunlardan ilki Kima. Ürün gamının artmasıyla Türkiye’deki ağırlımızı artıracağız" dedi.

Mazda benim evladım

Yüksel Mermer, Türkiye’de 22 yıl temsilciliğini yaptıktan sonra geçtiğimiz yıl sancılı bir şekilde ayrıldığı Japon Mazda hakkında da çarpıcı açıklamalar yaptı. "Mazda benim evladım. İnsan 22-23 yıl yanında olan evladı elinden alınınca ne yaparsa bende onu yapıyorum" diye konuşan Mermer şunları söyledi: "Ben Mazda’ya kötülük veya haksızlık yapmadım. Japon şirkete bir kuruş borcum yoktur. Kimseyi yarı yolda bırakmadık. Mazda’nın Türkiye doğrudan gelmesi gayet doğal. Ama bunun bir sebebinin, bizden kaynaklanan bir problemin olması gerekiyor. Sonunun böyle olmaması gerekiyordu.Bizimle masaya oturup bunu anlatmaları gerekirdi. Biz Mazda’ya haksızlık yapmadık ama onlar Türk tüketicisine haksızlık yaptı. Mazda bayilerine haksızlık yaptı." Yüksel Mermer, Mazda markasını hala çok sevdiğini çünkü bir evladı olduğunu belirterek, "Ama ortada bir haksızlık var. Bizi hem maddi hem de manevi olarak haksızlığa uğrattılar. Bu konuda çok büyük bir dava açtık" dedi.
Yazının Devamını Oku

Devre arasındayız, 2.YARI problemleri çözen kazanır

21 Ocak 2009
Bugün Türkiye’deki otomotiv fabrikaları, bağlı oldukları markaların dünyadaki en iyi fabrikaları seçilip, en kaliteli araçları üretiyor olsa da Türk kamuoyundaki imajı halen geçmişteki kötü örnekler nedeniyle bir türlü düzelemedi. Kafalardaki olumsuz yerli araç imajını bir nebze de olsun düzeltme amacıyla kurulan Otomotiv Endüstrisi Tanıtma Komitesi (OETK) geçtiğimiz yıl hatırlarsınız yaklaşık bir ay boyunca hem televizyonlarda hem de gazetelerde önemli bir tanıtım atağına kalktı. Başarılı oldu veya olmadı ama sonuçta, bir adım atıldı. OETK Başkanı Cengiz Kabatepe’yle geçtiğimiz günlerde biraraya geldim. Kabatepe, OETK’nın kriz döneminde sektörü desteklemek için yeni bir tanıtım atağına kalkmaya hazırlandığını söyledi. Çalışmaları sürüyormuş. Bekleyip göreceğiz.

Aynı zamanda Ford Otosan Genel Müdür yardımcısı ve Uludağ İhracatçı Birlikleri (UİB) Yönetim Kurulu üyesi de olan Kabatepe, krizin etkilerinin en yoğun hisseden otomotiv sektörüne ilişkin de önemli saptamalarda ve çözüm önerilerinde bulundu. Açıkçası Kabatepe’nin açıklamalarını bugüne kadar Türkiye’de krize ilişkin yapılan en yapıcı değerlendirmeler olarak görüyorum. Otomotiv sektöründe yaşanan gelişmeleri, rekabeti, heyecanı bir futbol maçına benzeten Kabatepe, meydana gelen ekononik krizi ise maçın devre arası olarak görmemiz gerektiğini söylüyor ve ekliyor; "İlk devre bitti, ara verildi. Biz Türk otomotiv sektörü olarak bu devre arasını iyi değerlendirip ikinci yarıya çok daha hazır girmemiz gerekiyor. İlk yarıda yaşadığmız problemleri ve eksikleri belirleyip, hazır bu kriz boşluğunda bunların üstesinden gelmeliyiz."

Özellikle son 10 yılda Türk otomotiv sektörünün çok hızlı geliştiğini söyleyen Kabatepe sözlerine şöyle devam etti: "Ama biz o kadar hızlı yol aldık ki, karşılaştığımız problemleri adeta, "Kervan yolda düzeltilir’ mantığıyla çözmeye çalıştık. Şimdi istesek de istemesek de bir devre arasına girdik. Geldiğimiz bu başarılı noktayı ikinci yarıda kaybetmemek için tüm problemleri çözmeliyiz. Gerek hükümet gerekse sektör temsilcileri Türkiye’de önce 2 milyon daha sonra 4 milyon adetlik otomotiv üretiminden bahsediyor. Ama sahip olduğumuz yol, liman, lojistik kapasitesi, depolama alanı 1.3 milyon adetlik üretimi bile kaldıramayacak düzeyde. Biz ikinci yarı başlayıp, hedeflenen bu adetlere sorunlar çözülmeden nasıl ulaşabiliriz ki. Devre arasında hükümetin desteğini de alırsak, otomotiv sektöründe ikinci yarının en iyi oyuncuları arasına girebiliriz. Türkiye, bu aradan istifade ederse rekabet ettiği ülkelerin önüne geçip yeni yatırımları çekebilir."

Duygusal alım yapmazsak 2009’da 50 bin kişi daha işsiz kalabilir

Bu kriz döneminde otomotiv sanayinin en büyük problemenin istihdam olduğunun da altını çizen Cengiz Kabatepe, "Otomotivde çalışacak eleman öyle kolay yetişmiyor. Büyük yatırımlar yapıp kalifiye elemanlar yetiştirdik. Şimdi krize bağlı olarak zor yetişen bu elemanları çıkartmak zorunda kalıyoruz. Sonuna kadar dayanıp çıkartmamak için uğraşıyoruz ama destek göremezsek çaremiz kalmayacak" diye konuştu.

"Kimseye yerli araç alın çağrısı yapmıyorum ama bu dönemde bu konuda biraz duygusal olmak da lazım" diye konuşan Kabatepe şu saptamaları yapıyor: "Araç alırken, yakın çevrenizden birilerinin işlerini kaybedeceğini düşünmeniz gerekiyor. Bugün otomotiv fabrikalarında 1 işçi yılda 50 araç üretiyor. Yan sanayide çalışanlarla birlikte bu sayı 5’e, dolayla yoldan otomotivde çalışanlara 20’ye yükseliyor. Yani Türkiye’de her yıl 20 kişi 50 araç üretiyor. Eğer 50 yerli araç alınmışsa bu 20 kişinin işini kaybetmediği anlamına geliyor. 2009 yılı öngörülerine göre üretim yaklaşık 900 bin adet seviyelerine gerileyecek. Bu da 2009 için planlanan üretimin 400 bin adet düşmesi anlamına geliyor. 400 bin adetlik üretim kaybının istihdama yansıması ise 40-50 bin kişinin işini kaybedecek olması sonucunu getiriyor."
Yazının Devamını Oku

Elinizi çabuk tutun zamma yakalanmayın

14 Ocak 2009
Dünyada bir çok ülke, içinde olduğumuz bu kriz döneminde otomotiv sektörünü önemli ölçüde desteklerken, Türkiye’de bırakın desteği sektör devlet tarafından resmen çökertildi. Nedeni açık değil mi. Son 3 ay içinde 4 kez beklenti yaratan açıklama yapıldı. İlk olarak ’ÖTV indirimi geliyor’ haberleri hükümet tarafından ortaya atıldı. Ardından sözüm ona ekonomik önlem paketi altında, kredi faizlerine yönelik indirim yapılacağı söylendi. Bu da yetmedi hurda indirimi söylentileri çıktı. Son olarak ise Ocak ayı başında Ankara’dan hükümetin otomotiv sektörüne yönelik destek paketi hazırladığı açıklamaları yapıldı. Şimdi şöyle bir dönüp bakıyoruz, bu kadar açıklamadan sonra hükümetten sektöre yönelik hiç bir destek var mı. Yoookk.. Yapılır mı. Bence artık çok da önemli değil.

Efendim, son 3 ayda altı boş 4 destek açıklaması, tüketiciler açısından önemli bir beklenti yarattı. Daha net anlatmam gerekirse, bu açıklamalar basında yer alınca, otomobil satışları bir anda kesildi. Tüketiciler haklı olarak ’indirim olacak’ beklentisiyle alacağı varsa da otomobil almadı. Yani her bir açıklamanın satışları en az 1 hafta durdurduğunu düşünürsek, son 3 ayda neredeyse 1 ay hiç otomobil satılmamış diye düşünebiliriz. Bu da devletin otomotive en büyük desteğinin bu açıklamaları yapmamış olması sonucu ortaya çıkartıyor.

Hayır hükümet kanadından yapılan sözde destek açıklamaları, bir de basında düşünüp taşınılmadan haber haline gelince, olan araçlarını değiştirmek isteyen tüketicilere oluyor. Siz kalkıp ’Otomobil almak için bir süre daha bekleyin’ manşeti atarsanız, tüketiciler beklemek isteyecektir. Ama beklediği bu dönem içinde araç fiyatlarına zam geleceğini ise hiç hesaba katmaz. Sözüm ona hükümetten destek gelecek diye beklerken, fiyatlara olağan zamlar gelince, sadece beklediğinizle kalıyorsunuz.

Halbuki her zaman söylüyorum, bugün otomobil fiyatları neredeyse 2 yıl önceki seviyelerde. Firmalar stoklarını eritmek için zararına satış yaptığı için bundan daha ucuza otomobil bulmanız mümkün değil. Hükümet, destek olsa bile bu öyle atla deve olmayacak. 30 bin TL’lik araçlarda en fazla 1-2 bin TL’lik indirimlerden bahsediyoruz. Dolayısıyla siz siz olun, zamlar kapıya dayanmışken biran önce ihtiyacınız olan otomobili alın. Yoksa bir daha böyle fiyatları bulamazsınız.

Not:Bu arada bazı firmalar doğal olarak küçük çaplı zamlar yapmaya başladı bile. Bizden uyarması...

Krizde TV dizileri otomobil tanıtımı için fırsat mı

Ekonomik krizle birlikte otomotiv satışlarında yaşanan düşüşe bağlı olarak bir taraftan fabrikalarda üretime ara verilip diğer taraftan işçiler çıkartılırken, 2009 yılına ait pazarlama ve reklam bütçeleri de önemli ölçüde kesildi. Otomotiv firmaları bu zor günleri aşmak için modellerini tüm dünyada kabul gören bir pazarlama taktiği olan televizyon dizileri ile tanıtma yöntemini seçiyor. ’Product Placement’ yani ürün yerleştirme anlamına gelen bu taktiği kriz döneminde en fazla kullanan şirket ise Tofaş. Bünyesindeki Fiat, Alfa Romeo ve Lancia markalarını televizyonların en çok izlenen dizilerine yerleştiren Tofaş, kriz döneminde bu taktikle marka imajını yükseltip, modellerinin bilinirliliğini artırmak istiyor.

Dizi filmlerde ’Ürün Yerleştirme’ yöntemi direkt reklam kokmadığı için müşterileri rahatsız etmiyor. Türkiye’de gelişen dizi sektöründe hem prodüksiyon firmaları tarafından otomotiv firmalarına çekim amaçlı otomobil talepleri giderken hem de otomotiv firmaları popüler dizilerde yer almak isteyebiliyor. Ama otomotiv firmaları araç vermek için ’senaryo’ ve kullanacak karakter şartı getiriyor. Yani dizinin senaryosunu, prodüksiyon şirketini, oyuncularını, yönetmenini ve izlenirlik raporlarını görmeden araç vermiyorlar. Özellikle aracı kullanacak karekterin marka imajına uygun olup olmadığı çok önemli. Tofaş bu bağlamda son dönemde 6-7 diziye birden araç vererek, marka ve modellerininin Türkiye genelinde tanıtımını yapıyor.

Bu farklı pazarlama taktiği hakkında Fiat Pazarlama Müdürü Özgür Özel’in söyledikleri önemli. Özel, verimli ve etkili bir iletişim aracı olan televizyonunun izleyiciler üzerindeki etkisinin çok yüksek olduğunu belirterek, "Özellikle hem TV izleyici sayısının hem de Türk dizilerini izleyenlerin her gelir grubundan sürekli artıyor olması, hedef kitlelere ulaşma anlamında sadece otomotiv alanında değil birçok sektörde farklı iletişim yöntemlerine yönelmeye itiyor" yorumunu yapıyor.

Ürün yerleştirme olarak tabir edilen bu pazarlama iletişiminin aslında sponsorluk çalışmalarının bir başka açılımını temsil ettiğini kaydeden Özel şunları söylüyor: "Otomotiv alanında da ürün yerleştirmenin tarihçesi yeni sayılmaz. James Bond serileri, Taxi ve Transporter gibi uluslararası nitelikle artık seri olmuş beyazperde filmlerini veya Ronin gibi kült haline gelmiş filmleri de sayabiliriz. Biz de Türkiye’de Fiat olarak beğenilen, yüksek yapım kalitesine sahip, senaryosuyla ve oyuncularıyla bir adım öne çıkan Türk dizilerinde ürünlerimizle yer alıyoruz. Bu sponsorlukların çok göze batacak şekilde olmasını istemiyoruz. Doğal, senaryonun akışına paralel olacak biçimde oyuncuların araçlarımızı kullanması yoluyla yani doğal yerleştirme olması bizim için çok mühim. Bu dolaylı pazarlama iletişimi türüyle Fiat markası kadar ürünlerimizi de özel biçimde konumlandırma imkanı buluyoruz. Her biri aslında tüketici olan TV izleyicisinin marka ve ürünlerimizi daha fazla fark etmesi ve beğenmesini arzuluyoruz. Beğenilen ve sevilen TV dizileri ile karakterleri, ürünlerin pozitif algılanmasında tüketici nezdinde büyük fayda sağlıyor."

İşte Tofaş’ın dizi yıldızı modelleri

DiziModeller

Binbirgece
Lancia Delta, Lancia Ypsilon, Alfa Romeo Spider

Canım AilemFiat Linea, Fiat Bravo,

Fiat Fiorino, Lancia Delta

Aşk-ı MemnuAlfa Romeo Brera

Kavak YelleriFiat Fiorino, Alfa Romeo Mito

Arka SokaklarFiat Ducato

GüldünyaFiat Ducato
Yazının Devamını Oku

Keşke 2009’u pas geçip hemen 2010’a girebilsek

7 Ocak 2009
3 aydır neredeyse her hafta bu köşeden yol yakınken otomotiv sektörüne destek verilmesi gerektiğini yazıyorum. Maliye Bakanı’na açık mektuptan, devletin ve ekonominin yaşayacağı kayıplara kadar neredeyse herşeyi liste liste yazdık. Ama ne yazık ki bir sonuç çıkmadı. Kimsenin moralini bozmak istemiyorum ama zaten herşey ortada. İnanın ilk kez yeni bir yıla girerken kendimi bu kadar kötü hissetim. Hayatımdan 1 yılı tamamen silmek uğruna, "Keşke 2009’u pas geçip hemen 2010’a girsek’ diye dualar ettim. Sebebi çok açık değil mi. 2008 yılının son 2 ayında tam olarak hissettiğimiz ekonomik kriz 2009 yılında büyüyerek devam edecek gibi gözüküyor. Uzmanların ve analistlerin tahminlerine göre krizin etkilerinden ancak 2009’un sonunda kurtulmaya başlayacağız. Kurtulmaya başlayacağız diyorum çünkü son 5 yıldaki büyüme trendine ulaşmamız ancak 2010’un ikinci yarısını bulacak. Durum böyle olunca 2009 yılında otomotiv sektörünü ve doğal olarak otomotiv basınını nelerin beklediğini tahmin edebiliyorum.

Türkiye’de son 5 yılda hızla büyüyen otomotiv sektörü, dünyanın içine girdiği kriz ortamıyla 2009 yılında çok fazla küçülecek. Son dönemde bakıyorum da herkesin ağızından ’Biz krizlere alışığız’ cümlesi çıkıyor ama hayır biz böyle bir krize alışık değiliz. Biz kendi içimizdeki ekonomik girdaplara alışığız. Şimdi yaşadığımız global bir kriz ve bu krizden en fazla etkilenecek ülke Türkiye, Türkiye’de de bana göre en fazla etkilenecek sektör otomotiv. Neden mi. Cevabı basit. Son 6-7 yılda dünyadaki talebin etkisiyle Türk otomotiv sektörü 300-400 bin adetlik üretim kapasitelerinden çok büyük yatırımlarla 1.5 milyon adetlik kapasitelere ulaştı. Milyarlarca dolarlık yatırımlar yapıldı, fabrikalar büyüdü, yeni makinalar robotlar alındı, istihdam artırıldı. Bu yatırımlara bağlı olarak yan sanayi de taşın altına elini sokup, dev yatırımlar yaparak, büyüdü, büyüdü, büyüdü.

İç pazarda yaşanan büyümeye bağlı olarak ise yeni markalar Türkiye’ye girdi, bayi ve servis sayıları hızla arttı. Bir bayinin ve servisin en az 2-3 milyon dolarlık yatırımla kurulduğu düşünülürse, düşen satışların önce kimleri vuracağı da daha net anlaşılabilir.

Bu yatırımlar yapılırken herkes Türkiye’nin yaşabileceği krizleri hesaba katmış ancak kimse böylesine güçlü bir global krizi öngörmemişti. Dolayısıyla global krize bağlı olarak dünyada ve özellikle Avrupa’daki otomotiv talebi hızla gerileyince, Türk otomotiv sektörü çok fena köşeye sıkıştı. Otomotiv üreticileri 2009 yılında planlarını 1.5 milyon adetlik üretim, 1.2 milyon adetlik ihracat ve en az 700 bin adetlik iç pazar üzerine yaparken, yaşanan krizle bırakın şimdi bu rakamları son 10 yılın en kötü yıllarından birini yaşamaya hazırlanıyorlar.

İÇ PAZAR TAHMİNİ 325 BİN

İyimser tahminlere göre 2009 yılında toplam iç pazarın 400 bin adete ulaşması bile zor gözüküyor. Yapılan kötümser tahminlere göre ise toplam pazar 300 bin sevilerine gerileyecek. 300 bin adetlik bir pazar, Türk otomotiv sektörünü bir anda 10 yıl geriye götürecek. Toplam otomotiv satışlarına baktığımızda son 11 yılda sadece 2001 ve 2002 yıllarında 400 bin adedin altına indiğimizi görüyoruz. O yıllarda yaşadığımız ekonomik krizle 200 bin adedi altına inen pazar, 2009 yılında ise 300 bin adetli seviyelere gerileyerek son 11 yılın en kötü 3’üncü yılına imza atacak. Her nekadar bu yıl iç pazar 2001-2002’den iyi gibi gözüksede, unutulmaması gereken o dönemde ihracatın desteği ve sektörün bu kadar büyük olmaması nedeniyle yine de yaralar sarılabilmişti. Ama şimdi yara saracak bir bant açıkçası ben göremiyorum.

2009 yılına üretim ve ihracat cephesinden baktığımızda kayıpların çok daha fazla olacağı görülüyor. 2008 yılını yaklaşık 1.1 milyon adetlik üretimle kapatan Türk otomotiv sektörünün iyi senaryoya göre 2009 yılında en fazla 1 milyon adetlik üretime ulaşabileceği konuşuluyordu. Ama son rakamlar 2009’da toplam üretimin 800 bin adedi bile zor ulaşacağını gösteriyor. Üretimin yüzde 80’inin ihraç edildiği düşünülürse, ihracat ise 600 bin adet civarında olacak. Bana göre daralan talepte 600 bin adetlik ihracat bile iyimser bir tahmin.

Otomotiv sektörünü NELER BEKLİYOR

Şimdi girdiğimiz böylesine kötü bir yılda olacakları ben size söyleyeyim. En büyük kayıp ana ve yan sanayinde yaşanacak. Ana sanayi, kapasitesini artırmak için yaptığı yatırımların geri dönüşünü alamadığı için finansal sıkıntıya girecek. Aldığı kredilerin geri ödemesi için hem içeriye hem de dışarıya araç satması şart. Ama görünen o ki bu konuda sıkıntı artarak devam edecek. Fabrikaların kapatılma süreleri ilk 3 ay uzayacak. Hatta yılın ilk üç ayında fabrikalar ellerindeki stoğa bağlı olarak sadece 1-2 hafta açılacak. İşçi çıkartmaları hergeçen gün artacak. Mavi yakalılarla başlanan çıkartmalar, beyaz yakalılara sıçrayacak. Ama buna rağmen ana sanayii tepesindeki dev holdingler ve uluslararası ortaklarının desteğiyle yine de ayakta kalabilecek. Olan 2008 yılının son çeyreğine kadar firmalar arasında tranfer savaşı yaşatan kalifiye otomotiv işçisine olacak.

Yan sanayinin durumu ise dava vahim. Ana sanayi gibi tepeden destek göremeyeceği için finansal gücü zayıf olanların batışı hızlanacak. Büyük yan sanayi şirketleri için de tehlike çanları çalacak. Bugün ana ve san sanayide çalışan işçi sayısı 300 bin adetlere yaklaşıyor. Bunun 50-60 bini ana sanayide, geri kalanı ise yan sanayide. 2009 yılında herşey daha kötüye giderse bu rakamın yarı yarıya azalacağı söyleniyor. Bu da aileleriyle birlikte 600 bin kişi eder.

2004-2008 yılları arasında sayıları hızla artan otomotiv bayileri de satışlarda yaşanan düşüşle birlikte çok zor günler yaşacak. Bazı bayiler hatta bazı markaların Türkiye distribütörleri ne yazık ki batacak, ayakta kalanlarda iyice küçülecek. Böyle olunca ana ve yan sanayiye ek olarak yetkili bayi ve servisler de çalışanlarla birlikte otomotivden ekmek yiyen 1 milyonun üzerinde kişi 2009’da işçiz kalacak. Bu kişilere dolaylı olarak otomotiv sektöründe çalışanları da eklediğimizde rakam 2 milyona ulaşacak.

Şimdi böylesine kritik bir süreçte, neden sürekli hükümetin bir an önce sektörü desteklemesi gerektiğini söylediğimiz herhalde çok daha iyi anlaşılıyordur. Hükümet artık bir an önce ne yapacaksa yapsın. Çünkü bu işçiler çıkartıldıktan sonra tekrar işe alınmaları çok ama çok zor. Her seferinde tekrarlıyorum, ihracat düşerken hükümetin yapacağı en önemli şey, otomotiv sanayini finansal olarak destekleyip, iç pazarı artırıcı tedbirler almalı.

Otomotiv basınını NELER BEKLİYOR

2009’da otomotiv sektörünün yaşayacağı sıkıntılar ortada. Peki bu dönemde otomotiv basınının durumu ne olacak. Otomotiv sektörü kriz yaşayınca, doğal olarak tüm harcamalarını büyük oranda düşürüyor. Reklam ve pazarlama bütçelerini azaltıyor, lansmanlarını iptal ediyor, hatta piyasaya sunacağı yeni modelleri erteliyor veya getirmekten vazgeçiyor. Doğal olarak tüm bunlardan etkilenenlerin başında da basın geliyor. Otomotiv sektörünün son 5 yıldaki büyümesine paralel, otomotiv basını da büyüdü. Herkes büyüyen reklam pastasından, artan marka ve model sayından güç alarak dergi çıkarmaya, günlük gazeteler, haftalık ve aylık otomobil ekleri vermeye başladı. İnternet sitelerinin sayısı hızla arttı. Sonuçta herşey otomotiv basını içinde parlak gidiyordu. Yeni model lansmanlarına ve test sürüşlerine yetişilemiyor, her ay en az 5-6 model Türkiye’de piyasaya çıkıyordu. Bunlara ek olarak Türkiye’ye giriş yapan marka sayısı da artınca, otomotiv sektöründeki rekabet kızışmış, bu da pastayı büyütmüştü.

Otomotiv basınının bu büyüme dönemde en büyük sıkıntısı sektörde olduğu gibi kalifiye elamandı. Yani otomotiv basınında, özellikle dergilerde çalışacak kişilerin öncelikli olarak iyi gazeteci olması, otomobilden anlaması ve iyi kullanması, en az bir dil biliyor olması ve en önemlisi sektörü yakından tanıyor olması gerekiyordu. Tüm bu şartları yerine getiren kişi sayısı az olduğu için dergiler arasında transfer hızına inanın ben bile yetişemiyordum. Bir kişi bir ay bir dergide çalışıyorsa, bir bakıyorsunuz öbür ay diğerindeydi. Sonuçta, dergi sayısı artsa bile çalışanların sayısında çok büyük bir artış olmamıştı. Mevcut kişiler gidip geliyordu. Basının genelinde olduğu gibi ’Az kişiyle çok iş’ mantığı ağır basıyordu. Ama yine de bir çok yeni arkadaş yetiştiriliyor, basındaki bu açık kapatılmaya çalışılıyordu.

Günlük gazetelerde ise iş biraz daha farklıydı. Sektörün büyümesine pararelel olarak ekonomik boyutu da önem kazanmış, bu yüzden sadece otomobilden anlamak değil bir de ekonomiye hakim olmak şartı ortaya çıkmıştı. İşte bizde böyle doğmuştuk. Bugün geldiğimiz noktada önemli gazetelerin otomotiv editörlerinin hemen hemen hepsinin ekonomi kökenli olduğunu görürsünüz.

3 AYDA BELLİ OLUR

Şimdi yaşanan kriz ortamında olacakları söyleyeyim. 2009’da pazarlama ve bütçe harcamaları düşeceği için hem gazetelerin hem de dergilerin ilanları önemli ölçüde azalacak. Bu da bir çok derginin ve gazetenin ne yazık ki kapanmasına yol açacak. Kapanmayanlarda küçülmeye ve zaten çok az olan masraflarını kısmaya başlayacaklar. Şu an itibariyle zaten bunlar yaşanmaya başladı. Bazı dergiler kapandı, bazılarının da kapanacağı söyleniyor. Türkiye’nin en önemli otomobil dergilerinin de pazarın durumuna göre önümüzdeki 3 ay içinde kapanıp kapanamayacağı belli olacak.

Şimdi asıl sorun bu dönemde dergilerden çıkartılan otomotiv gazetecilerinin ne yapacağı. Zaten sayıca az olan bu kişiler, düne kadar bir dergiden çıksa muhakkak başka bir dergide veya portföyünde otomotiv markası olan bir PR (Halkla İlişkiler) şirketinde iş bulabiliyordu. Şimdi önlerinde böyle bir seçenekte yok. PR şirketleri deseniz, 2009’da o da çok güç olacak. Çünkü otomotiv markaları krizde PR’ı da dışarıdan destek almadan yapma yoluna gidiyor. Son dönemde Türkiye’nin en büyük otomotiv şirketlerinden biri PR şirketini bırakmışsa varın gerisini siz düşünün. Sonuçta, otomotiv basınında zaten çok zor yetişen kalifiye elamanlar bu krizde işsiz kalırsa, bu sektör yeniden büyüdüğünde bu kişiler nereden bulunacak. Bu değerlerin göz göre göre kaybedilmesi inanın basın için çok büyük bir kayıp.

Günlük gazeteler açısından bakıldığında ise sorun farklı değil. Bu dönemde öncelikli olarak olan darbeyi haftalık veya aylık ekler alacaktır. Bizim tek avantajımız, yanımızda büyük kadroların olmaması. Günlük gazetelerde bir çoğumuz tek başına otomotiv editörlüğü yapıyor, bazılarımız ise dışarıdan küçük destekler alıyor.

Ama yine de kimin ne olacağı bu dönemde belli değil. Şu bir gerçek, ilan sayılarının düşmesine paralel olarak gazetelerde otomobil köşelerinin yer aldığı ekonomi sayfalarının sayısı düşecek. Bu da otomobil haberlerinin eskisi gibi tam safya yerine daha kısıtlı bir yerde yer bulabilmesi anlamına geliyor. Umarım bu kabustan biran önce uyanırız.
Yazının Devamını Oku

Kötü niyetli olmak sektörü kurtarmaz

31 Aralık 2008
Geçtiğimiz perşembe akşamı bir iş yemeği sırasında, Hürriyet ekonomi editörlerinden Sadi Özdemir aradı. "19 Aralık’ta yaptığınız otomotiv zirvesine sadece ithalatçıları mı çağırdınız" diye sorunca şaşırdım. Sadi, "Ya Emre sorma, Ekonomi Gazetecileri Derneği’nin (EGD) geleneksel yılbaşı buluşmasındayım. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Yönetim Kurulu Üyesi ve Uludağ Taşıt Araçları ve Yan Sanayi İhracatçıları Birliği (UTAYSİB) Başkanvekili Burak Arkan, 2’de bir yanıma gelip, "Artık Hürriyet okumayacağım, otomotiv zirvesi düzenliyorsunuz sadece ithalatçıları çağırıyorsunuz" diye serzenişte bulunuyor" açıklamasını yaptı. Sadi aynı zamanda EGD Başkan Yardımcısı olduğu için o gece oldukça yoğun ve çevresi kalabalıkmış. Dolayısıyla bu kişinin şikayetlerine çevresindeki diğer sektör temsilcileri de yakıdan şahit olmuş. Yani amaç Hürriyet’i kötülemek. Sadi’ye cevabım çok netti: "Bu arkadaş belli ki gazetede çıkan haberi okumamış. Çünkü yazıyı okusa hem kimlerin katıldığını listeden görür, hem de konuşanların ithalatcı mı yoksa üretici mi olduğunu anlardı. TAYSAD Başkanı, Honda, Renault ve Toyota’nın üst düzey yetkilileri açıklamalar yapmış, Fiat, Ford ve Hyundai yetkilileri de toplantıya katılmıştı. Hürriyet gazetesi Sayın Arkan gibi üretici ve ithalatçı ayrımı yapmaz. Sektörü bir bütün olarak görür."

Bir 10 dakika sonra Sadi tekrar arayıp söylediklerimi ilettiğini ama bunun üzerine Arkan’dan, "Ya o kişiler de üretici markaların ithalatıyla ilgilenen kişiler" şeklinde tepki aldığını söyledi. İnanılır gibi değil. Biz farkında olmadan meğerse zirveye üreticilerin ithalatçılarını çağırmışız.

Otomotiv sektörünün durumu işte Burak Arkan’ın söylediklerinde saklı. Arkan gibiler sanki yerli üreticiyle ithalatçı arasında büyük bir savaş varmış izlenimi yaratıyor. Olacak şey değil. Bugün Türkiye’nin en büyük otomotiv üreticileri aynı zamanda Türkiye’nin en büyük otomotiv ithalatcıları. Kaldı ki, kriz nedeniyle dünyada talep düştüğü için Türkiye’nin de ihracatı otomatik olarak düşüyor. Çözüm, hiç olmazsa iç pazarı büyüterek, üretimin durmaması, daha fazla işçinin çıkartılmaması. İç pazarın büyütmek için de hükümetten destek bekleniyor. Yapılacak destek iç pazarı büyüttüğünde ithalat da buna bağlı olarak artacak ama üretim de büyüyen pazarın ihtiyaçlarını karşılayarak ayakta durabilecek.

Böyle zor dönemlerde artık bu tarz zihniyetleri bırakıp, biran önce çözüm üretilmesi gerekiyor. Aksi takdirde, sektörü 2009 yılında çok daha zor günler bekliyor.

Bütçeyi bozmayan tedbir gerekiyor

Son dönemde her ortamda otomotiv temsilcileri ve bizler sektörün acil olarak hükümet tarafından desteklenmesi gerektiğini dile getiriyoruz. Ama ortada farklı gruplar olduğu için de tek bir öneri veya çözüm ne yazık ki çıkamıyor. Geçtiğimiz hafta Ankara’da Doğuş Otomotiv’in finans kökenli Yönetim Kurulu Başkanı Aclan Acar’la konuşurken de bu konu açıldı. Acar çok net olarak, "Bizim sektörün sorunlarını çözmek için devletten bir talebimiz yok. Zaten IMF ile anlaşmaya oturan bir ülke bütçe açığını artıracak tedbirlere evet diyemez. Kimse böyle bir beklentiye girmesin" dedi.

Acar’ın söyledikleri ekonominin lokomotifi olan bir sektörün neden destekmenmediğini çok net ortaya koyuyor. Sonuçta, bütçe artırıcı desteklerin yerine başka tedbirler bulunmalı. Acar otomotivin önünü açacak bu tedbirleri şöyle sıralıyor: "Türkiye’de 20 yaş üzeri 6 milyon aracın değişmesi için Hurda Teşvik Yasası çıkabilir. Bu önemli bir rahatlama yaratıp iç pazarı büyütür. Diğer taraftan komşu ülkelere ikinci el ihracatına imkan verecek KDV-ÖTV iadesi düzenlenebilir. Bir de yıllık ödenen Motorlu Taşıtlar Vergisi yeni araçlar lehine düzenlenebilir. Yani eski araçların MTV’si yüksek olup, yeni alınan araçlarda bu düşük tutulabilir. Böylece yeni otomobil satışları artar."

Aclan Acar’ın bu söylediklerinden yola çıkarak, 2009 yılında sektöre rahat nefes aldırıp, bütçe dengelerini bozmayacak tedbir önerileriyle hükümetin karşısına çıkılmalı.


2009’da otomobil satılmasa bile firmalar daha kárlı olacak

Kriz otomotiv sektörünü yılın son 3 ayında adeta çarptı. Aralık ayının bu son gününde sektörün elindeki stok miktarının 100 bin adedin üzerinde olduğu söyleniyor. Bu stoklar firmalar için çok ciddi maliyetleri beraberinde getirdiği için resmen zararına satışlar yapılıyor, hiç olmayacak kampanyalar düzenleniyor. Sektör temsilcileriyle konuşurken konu stoklardan açılınca hemen şunları söylüyorlar: "2009 yılında hiç araç satmasak bile bu kadar sıkıntı çekmeyiz. Çünkü stokları eritmek için büyük zararları göze alarak satış yapmaya çalışıyoruz. Stoklar bittiğinde rahatlayacağız. Pazarın ihtiyacına göre araç alacağız ve hiç araç satılması bile cebimizden ekstra para çıkmayacağı için zarar etmeyeceğiz."

Otomobil almak isteyenler İKİNCİ EL şoku yaşıyor

Krize bağlı olarak satışlar hızla düşünce, otomotiv firmaları hemen kampanya silahlarını çekerek, önemli ölçüde indirimler yapmaya, ucuz kredi vermeye başladı. Ama bu günlerde tüketiciler açısından en büyük problem ikinci el araçlarında yaşadıkları kayıplar. Son günlerde bu konuda bir çok şikayet alıyorum. Tüketiciler, yeni araç almak istiyorlar ama ikinci el araçlarına verilen fiyatlar o kadar düşük ki, vazgeçmek zorunda kalıyorlar. Bir okuyucum, satıcının 25 bin YTL verdiği 4 yaşındaki aracını verip yenisini almak için bayiye gittiğinde, 13 bin YTL’lik teklif karşısında şok yaşadığını söylüyor. 12 bin YTL’lik fark karşısında almak istediği 70 bin YTL’lik araçtan otomatik olarak vazgeçmiş. Şimdi bu durumda, firmaların hiç suçu yok mu. Bence var, markasının ikinci el değerini bu derece düşüren bir şirketten hiç bir tüketici araç almak istemez. Tamam ortada kriz var, sıfır otomobil fiyatları çok düştü ama otomotiv firmalarının çuvaldızı biraz da kendilerine batırması gerekiyor. Bu zihniyetle inanın hiç otomobil satamazsınız.

Amerikayı istila edecek MİNİKLER

Nerdennnnn nereye... Otomotivin anavatanı olan Amerika’da bundan çok değil 1-2 yıl önce ’Bir gün gelecek devasa 4x4’lerin ve pick-up’ların yerini minik otomobiller alacak’ diyen biri çıksa herkes gülerdi herhalde. Ama önce petrol fiyatları, sonra finansal kriz vurunca, Amerikalılar kendilerinin bile inanmadığı bir değişim yaşamak zorunda kaldı. 2009 yılından itibaren dünyada büyük beğeni toplayan küçük otomobiller artık sırayla Amerika yollarındaki yerini alacak. Artık dünyadaki herkes gibi Amerikalılarda krizden kurtulmanın yolunun küçülmekten geçtiğinin farkındalar. İşte Amerikalılarla buluşmayı bekleyen Avrupalı, Koreli ve Çinli minikler.

Audi A1: Paris fuarında konsept modeli tanıtılan en küçük Audi’nin Amerika’da da satılacağı belirtiliyor.

BMW Proje i: İsmi henüz belli olmayan araç, BMW’nin düşük emisyonlu şehir otomobili olacak.

BYD: Çinli BYD şirketi milyarder Warren Buffett’in finansal desteğiyle Amerika’da 2010 yılından itibaren küçük otomobil satmak istiyor.

Fiat 500: Fiat yeni 500 modelini Amerika’da satmayı planlıyor. Ama önce modeli uyumlu hale getirip, Amerika’da üretmenin yollarını arıyor.

Ford Ka: Ford, yeni Ka modelini 2009 yılı ilk yarısında Avrupa’dan ithal edecek.

Hyundai’s i10: Hyundai, Hindistan’da ürettiği küçük modeli i10’u Amerika’ya taşımaya hazırlanıyor.

Mercedes B Sınıfı: Mercedes B serisi, 2011 yılından itibaren Amerika’da satılacak.

Opel Corsa: Bu yıl Opel Astra’yı Amerika’da Saturn markası altında satmaya başlayan GM, Corsa modelini de Saturn markası altında satacak. Ancak Amerika güvenlik regülasyonları yüzünden piyasaya çıkması 2013 yılını bulacak.

Toyota iQ: Toyota’nın da Avrupa’da Ocak ayında satışa sunulacak küçük iQ modelini Amerika’da da satabileceği konuşuluyor.

Volkswagen Polo: Amerika’da bazı eyaletlerde satılan Polo’nun daha başarılı olması için üretimininde yapılması planlanıyor.
Yazının Devamını Oku